25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Türk polis teşkilatının kökenleri

Türk Polis Tarihinin Kökenleri, güvenlik ve asayiş meselesinin güç kullanımı ve emniyet aletleriyle mukayyet olmadığını, aynı zamanda entelektüel bir faaliyet ve saha olduğunun da anlaşılmasına hizmet ediyor.

İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ4 Kasım 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Türk polis teşkilatının kökenleri
Son yıllarda yayınlarıyla öne çıkan kurumlardan biri de Polis Akademisi’dir. Bu yayınların içe dönük olmadığını, kurum içi seminer ve öğrencilerin eğitimine yönelik ders kitabı vasfını aşan bir mahiyet ve muhtevayı haiz olduğunu söyleyebiliriz. 
 
Genel Kolluk, Zabıta, Emniyet, Asayiş gibi kamu güvenliği ve huzurunu ifade eden mefhumların kurumsal ve örgütsel veçhesi, tarihî gelişimi, Polis Teşkilatı’nın ayrı ve uzmanlaşmış bir kurum olarak yapılanması ve idare cihazındaki yeri aslında ziyadesiyle alakayı hak etmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse Emniyet Genel Müdürlüğü ve Polis Akademisi yayınlarının uzun müddet kamuya mal olmadığını, genel okuyucuyu hedef almadığını ve bunun da geçmişte büyük bir eksiklik teşkil ettiğini söyleyebiliriz. 
 
ORTAÇAĞ’DA KOLLUK 
 
Hayatın içinde, günlük yaşamın bir parçası olan emniyet teşkilatı aslında teknolojik gelişmelerin yakından takip edildiği, iyi yetişmiş profesyonel elemanların yer aldığı, bugün suça ve suçluya ulaşmak için salt bilgi ve teknolojik imkânları kullanan bir kurum olarak telakki edilmeye layık hale gelmiştir denilse sezadır. Polisin salt toplum nezdinde değil, uluslararası arenada da itibarını temin ve tezyid etmek, bir dönem biraz da “imaj” kaygısı, reklam meselesi, hatta inkâr hadisesiydi. Bugün içinse polisin itibarının kıstası, şüphesiz ki, devamlı gözlemlenen ve süreklilik arz eden hizmet anlayışı ve kalitesidir. Bu bir imaj değil, devrim mahiyetinde dönüşümdür. Polislerle ilgili şikâyetler geçmiştekinin aksine bugün hakikaten “münferid hadise” şeklindedir. Polis, insan haklarının da en büyük güvencesi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Elbette bu, eğitimden, ma’şeri vicdanın dikkate alınmasından ve siyasî iradeden bağımsız bir gelişme değildir ve ülke adına memnuniyet vericidir.
 
Yücel Yiğit’in editörlüğünde yayınlanan Türk Polis Tarihinin Kökenleri isimli çalışma, aslında tarihî sürecin anlaşılması yolunda atılmış ciddî adımlardan birisi. Polis teşkilatı tarihi, aslında alakalı ve irtibatlı olduğu pek çok hadiseden, kurumdan ve devirden bağımsız ele alınamaz. Güvenliğin askerî, siyasî, idarî, sosyal, demografik pek çok veçhesi bulunmaktadır. İster istemez çok yönlülük ve disiplinler arası çalışmalara ihtiyaç hâsıl olmaktadır. Eserde farklı ihtisas sahalara mensup akademisyenlerin konunun farklı yönlere temas eden makaleleri bir bütünlük içerisinde bir araya getirilmiştir. Perspektif ve teşkilat değişimi yanında polis-zabıta ve eğitim merkezleri de eserde gereği kadar ele alınmıştır. Erken Dönem İslam tarihi ve Ortaçağ Türk-İslam Devletlerinde Kolluk ve Asayiş meselesi Osmanlı devrine ve bilhassa modernleşme sürecine bir girizgâh hükmündedir ve böyle yapılması da tarihî sürecin anlaşılması bakımından faydalı olmuştur. Ancak malumdur ki, günümüzdeki kolluk teşkilat ve müessessi Tanzimat sonrasında görünür hale gelmiştir.
 
Osmanlı Devleti’nin son devrinde bilhassa II. Meşrutiyet öncesi ve sonrası, I. Dünya Harbi ve Mütareke Dönemi’nde yaşanan pek çok asayiş hadisesi aynı zamanda siyasî mesele vasfını da haiz olduğundan kolluk hizmeti daha farklı misyon ve fonksiyonla tezahür etmiştir. Polis ve Jandarma’nın uhdesinde olan iç güvenlik ve asayiş, Osmanlı Devleti’nin bilhassa Rumeli bölgesinde şekavet değil, etnik terör mahiyetinde tezahür ettiği için çoğu zaman nizamî askerî birliklerin görev alanına taalluk etmiş, böylelikle yetki ve sorumluluk olağanüstü hal rejimine benzeri bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. 
 
Mütareke’de işgal altındaki payitaht İstanbul’da yaşanan siyasî, askerî ve asayiş hadiselerinin detaylarının anlatıldığı Yücel Yiğit’in “İstanbul Polis Müdürü Halil Nedim Aşuroğlu’nun Kaleminden Mütareke İstanbul’u” unvanlı makalesinde resmî vesikanın mefkud ya da az olduğu hadise ve gelişmelerde eli kalem tutan idarecilerin hatıratının ne kadar hayatî ehemmiyeti haiz olduğu da gösterilmiştir.  
 
CİNGÖZ RECAİ MESELESİ
 
Polis teşkilatı, Dâhiliye Nezareti-İç İşleri Bakanlığı bünyesinde bir kurum olduğu için emniyetle idarî-mülkî arasındaki yakın ilişki, mülkî amir atamalarında da görülür olmuş, “emniyetçi valiler” mefhumu oluşmuştur. Kabul edilmelidir ki, polis teşkilatı valilik kanalıyla İç İşleri Bakanlığına yani siyasî iradeye doğrudan bağlı bir kurumdur. Tek-Parti Devri’nin kendine özgü şartları da düşünüldüğünde polisin siyasî iradeye bağlılığının derecesi kolayca anlaşılabilecektir. Bu bakımdan eserde yer alan Tülay Gül’ün “Serbest Cumhuriyet Fırkası Reisi Fethi Bey’in Batı Anadolu Gezisi ve Kamu Düzeni” unvanlı makalesinin dikkate değer olduğunu söyleyebiliriz. 
 
Batı’daki kadar olmasa da ülkemizde de zaman içinde polisiye roman bir ilerleme kaydetmiş ve bu eserin hazırlanışında bu konuya da bigâne kalınmamıştır. Fazlı Gökçek’in “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Edebiyatında Polisiye Roman” başlıklı makalesinde Ahmed Midhat Efendi’nin Esrâr-ı Cinayat ile polisiye roman türünde de ilk eseri verdiği, ancak açtığı çığırın sürdürülemediği yazılıdır. Mehmet Narlı’nın “Polisiye Roman/Romanda Polis Algısı” unvanlı makalesinde de bugünlerde de gündemde olan Peyami Safa’nın (Server Bedii) Cingöz Recai adlı romanı da ele alınmıştır. 
 
Ali Birinci, Fatmagül Demirel ve Engin Berber başta olmak üzere eserde yer alan isimlerin hemen hepsinin yazılarının kaynak vasfında olduğunu söylemeliyiz.