25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Yalnızca bir Şirin

CİHAN AKTAŞ, NİZAM-İ GENCEVİ’NİN FERHAD İLE ŞİRİN MESNEVİSİ’Nİ GÜNÜMÜZ İÇİN YORUMLAYARAK YENİDEN YAZDI. ŞİRİN’İN DÜĞÜNÜ BİR AŞK MASALINDAN ÇOK BİR KENDİNİ BULMA, KİMLİK ARAYIŞI, SADECE ŞİRİN’İN ROMANI.

GÜLSÜM EKİNCİ14 Ekim 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Yalnızca bir Şirin

Gözaltında kayıplar, başörtüsü zulmü, kentsel dönüşüm, çevre, Kürt meselesi, kot taşlama işçileri, insan hakları... ABD, Japonya, Azerbeycan, Hindistan, Mardin, İstanbul, Amasya... Kadınlar, erkekler, karşılıklı, karşılıksız aşklar, entrikalar... Geçmişten şimdiye taşınanlar ve geleceği inşaa etme yolunda hayaller. Şirin/Nursuna, Faruk, Kürşat, Naman, Yelda, Esma, Melike ve Şebdiz ve Şahmeran. Bunlar ne, neden hepsi bir arada diye soracaklar için hemen açıklayalım: Nizam-i Gencevi’nin Ferhad ile Şirin Mesnevisi’ni günümüz için yorumlayarak yeniden yazan Cihan Aktaş’ın yakında elinizde olacak son romanı Şirin’in Düğünü’nden ipuçları.

Yüzyıllardır anlatılagelen masalı, karakterleriyle günümüze taşıyan Cihan Aktaş, roman kahramanlarına verdiği biçim, onlara yakıştırdığı olaylarla iyi, kötü, iyiyle kötü arasında (yaşarken arafta), insan karakterinin farklı yönlerini detaylarıyla çözümlemeye girişmiş gibi. Bütün hikâyeyi anlatıcının dilinden okuyoruz; karakterlerin neliğine ve geçmişine dair bilgileri sırası geldikçe detaylarıyla öğreniyoruz. Hikâyenin aslından sahnelerin yazar tarafından günümüze uyarlanışı kurgunun kendi doğallığı içinde gelişmiş: okuyucu günümüzde yaşayan farklı kesimlerden insanların hayatlarına tanıklık ederken bir küçük iz ya da tasvirle (sadece Şebdiz’in adıyla bile) efsaneye, masala dönebiliyor. Canlı diyaloglara rağmen neredeyse hiç durmadan konuşan anlatıcının sesi zaman zaman okuyucuyu yorabilir gibi gelse de “Şimdi ne olacak” sorusunun sürekliliğiyle roman su gibi okunuyor. Hatta bu romandan iyi bir dizi çıkar, dedirtiyor.

KİMLİK ARAYIŞI

“Yeni bir başlangıç kolay değildi, annesini ve babasını yitirdikten sonra kendisine kol kanat geren halasını tamamen karşısına almaya da yüreği elvermiyordu. Bir şey olacaktı, sarsıcı, derinden gelen bir sebep tutacaktı elini ve içine battığı bu düzen ister istemez değişmeye başlayacaktı.”

“İnsanlığa faydalı olmanın yollarını arıyordu, bu kaygı ailesinin kendisine vasiyeti ve mirasıydı.”

Aslında Şirin’in Düğünü, bir aşk masalından çok bir kendini bulma, kimlik arayışı, sadece Şirin’in romanı. Şirin/Nursuna, gizli ve açık kimliklerine rağmen kendini arayan genç bir kız olarak karşımıza çıkıyor. Nursuna Şirin’in izlerini bularak kendini yeniden var etmeye hazırlanırken Şirin, henüz kimliğini bulamamış, aslını kaybettiği anda kalmış bir çocuk (çekinmeden diyelim “ergen”) safiyeti ve kararlılığıyla kimliğini arıyor, oluşturmaya çalışıyor. Okuyucu olarak uzun süre şu soruyla karşı karşıyayız: Nursuna’dan Şirin’e geçerken aradığını bulan bir kadına dönüşecek mi?

Romanı uzun uzun anlatmaya ya da analiz etmeye yeltenmeyecek bu yazıya ufak ipuçlarıyla devam edelim. Kürşat’ın karşılıksız çocukluk aşkı Şirin’i arayışı, ondan hiçbir durumda vazgeçmeyişi düşündürüyor: Bugünün okuru (insanı) için bu kadar uzun süren, nihayetinde karşılıksız kalacağı belli bir aşkın karşılığı var mıdır? Günümüz insanına en yakın karakter hercailiği, nereli (Doğulu-Batılı) olduğundan şüpheli hali, bencilliği, hep daha fazla para, daha fazla güç olmadan kafasındaki iyi insan idealine ulaşamayacağına inanan Faruk.

Aslında Hüsrev ü Şirin olan mesnevinin rivayet (adı üstünde rivayet) odur ki; Nizami Gencevi tarafından yazılan versiyonu Türk insanının mutlu son beklentisi dolayısıyla Ferhat ve Şirin’e dönüşmüştür.  Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin’inin sonunu ise çok severim. Cihan Aktaş’ın Şirin’in Düğünü romanının sonu sürprizini korusun.