24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Yeni bir devran bu

15 Temmuz ülke ve toplum tarihimiz açısından bir milat oldu. Bu direniş destanı yayıncılığımızı da besleyen mümbit bir alan oluşturdu. Menfur saldırının ardından hem girişimi yapan hain terör örgütü hem de milletin şanlı direnişini anlatan yüzlerce kitap yayınlandı. Bir yıl içerisinde diyebiliriz ki devasa bir 15 Temmuz kitaplığı oluştu.

13 Temmuz 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Yeni bir devran bu

İhanet örgütü FETÖ’nün kanlı darbe girişiminin üzerinden tam bir yıl geçti. Bir yıl önce 15 Temmuz gecesi hepimiz boğaz köprüsü girişinin askerler tarafından tutulmasıyla öğrendik darbe girişimini. İlk şehitler burada verildi. 10 binden fazla FETÖ mensubu asker ve sivil; 35 uçak, 74 tank, 246 zırhlı araç, 3 gemi, 3 bin 992 silah ve 37 helikopterle darbe planlanmıştı. Ama onların karşısında vatan sevgisiyle duracak yüzbinler hesap edilmemişti. Büyük bir direniş başladı ve darbe önlendi. Bu tarih ülke ve toplum tarihimiz açısından bir milat oldu. 15 Temmuz yayıncılık anlamında da mümbit bir alan oluşturdu. Menfur saldırının ardından hem girişimi yapan hain terör örgütü hem de milletin şanlı direnişini anlatan yüzlerce kitap yayınlandı. Bir yıl içerisinde diyebiliriz ki devasa bir 15 Temmuz kitaplığı oluştu.Edebiyatçıların gözünden 15 Temmuz kanlı darbe girişimini anlatan Bir Milletin Uyanışı Yeniden İstiklal isimli kitap onlardan biri. Elif Sönmezışık’ın hazırladığı kitapta 41 yazarın o tarihi güne dair notları var. Alı Erkan Kavaklı, Bestami Yazgan, Leyla İpekçi, Nuh Albayrak, Selvigül Şahin, Sadık Yalsızuçanlar, Gürbüz Azak, Üstün İnanç, Mustafa Uçurum, İhsan Kabil… Fikir ve edebiyat dünyamızın önemli kalemleri 15 Temmuz’un geçmişten bugüne ve yarına ne söylediğini bakın nasıl anlatıyor…

Leyla İpekçi:

Elmas gibi parlatmaya geldik umudumuzu

Şimdi aradan aylar geçti, soğuk kış gecelerinde, yüreğimiz yangın yeri. Ateşin içinde soluk almaya çalışıyoruz hâlâ. Ölüyor, durmadan ölüyoruz. Katlediliyoruz. Birer alev topuyuz devirirken saatleri. Bitmiyor fitne, dinmiyor fesat. Bizi bizden ayıran her eylem çamurun içindeki nuru unutturuyor. Biz hâlbuki elmas gibi parlatmaya geldik umudumuzu. Birlikte her ezberlenmiş katliam senaryosunu açığa çıkarmaya niyet ettik. Yeni bir devran bu. 15 Temmuz sevgilileri öyle bir miras bıraktı ki bize, artık tuzağa düşmüyor, kanmıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Dakikalarla saniyelerle değiştik, değişmeye devam ediyoruz.

Metin Önal Mengüşoğlu:

Ayağa kalkışın ilk işareti 

Halk devrimi,“Yeniden İstiklal” adını verebileceğimiz ciddi bir ayağa kalkışın ilk işaret fişeğini çakmıştır. Yalnızca darbenin örtülü ortağı yabancı güçlere değil, Anadolu Müslüman Halkı, bütün vesayet odaklarına, silik, sinik, korkak, halk düşmanı ve emperyalistlerin tetikçisi politikacı ve aydınlara karşı da müthiş bir dershane açmıştır. Ülkenin kadim bütün yerli değerlerine sahip çıkan sahici münevver ve sanat insanlarının hakkı da yenmemelidir. Mustafa Itrî Çelebi’nin bestesi “Tekbir”in meydanlardaki muhteşem terennümü ile beraber, çok kısa sürede bir 15 Temmuz Edebiyatı Külliyatı oluştuğu da görmezden gelinemez. Artık milletimizden, ülkemizden, geleceğimizden umutlu olabilmek için birçok sebebimiz bulunduğunu düşünmeliyiz.

Nuh Albayrak:

Kurtuluş Savaşı’nın finali

Çanakkale’de yarım bıraktıkları hesabı kapatacak, Türkiye’yi de Britanya uydularından birine çevireceklerdi. İşte 15 Temmuz, böyle bir hain rövanş teşebbüsüydü. Çanakkale’de yarım kalan hesap Ama yine yapamadılar… Vatanına ve istiklaline yönelen saldırıyı hissettiği anda asaletini ortaya koyan Türk halkı, bir geceye; şehit dedelerini kıskandıran kahramanlıklar sığdırdı. Aslında torunların işi daha zordu. Çünkü,“içimizden biri” zannettiğimiz hainlerin hedefi olmak, Çanakkale’de gâvur kurşunu yemekten çok daha kahrediciydi. Aynen Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, erkek-kadın, genç-yaşlı, açık-kapalı; millî ruh taşıyan herkes, düşman maşası hainlerin karşısına dikildi.Ve tek silahları demokrasiydi.15 Temmuz, bir geceye sıkıştırılmış Kurtuluş Savaşı finaliydi.

Nurettin Durman

Millet, olası darbeyi darbeledi

Nihayet millet, millet olduğunun şuuruna varabildiği ölçüde millet olur. Güzelim memleketimin toparlanmaya, ilerlemeye, kendi olmaya hakkı vardır elbet. Demek ki çok badireler atlatmış bu millet, bu defa olası bir darbeyi büyük kahramanlıklar göstererek darbelemiş oldu.

Selvigül Şahin:

Benim ülkem kurtuluş adası gibi

Dünyanın gelip geçmiş büyük milletlerinden bir millet olarak, kurduğu imparatorluktan geriye kalan, aşk mayası gibi Anadolu’nun aziz topraklarına mayalanmış bir güzide millet yaşıyor kurtuluş adası gibi kalan ülkemde şimdi. Şimdi Orta Doğu’da çıkan savaşlar, şimdi Amerika’nın, Batının oyunlarıyla, dengeler uğruna oluşturulan onca düzen. Ve benim ülkem. Kurtuluş adası gibi, batmayan güneşler gibi, sıcak ve temiz bir imanı yüreğinde barındıran onca insanın nefes alıp verdiği güzide bir topraktır artık.

Bu sadece mukaddime

Gazeteci Abdülkadir Selvi, Darbeye Geçit Yok isimli kitabını iki kez yazdığını söylüyor. Ama buna rağmen “15 Temmuz’u tam olarak anlatabildiniz mi?” diye soranlara cevabı “Hayır”. Yine de tarihe kayıt düşmek adına bu kitabı hazırlamış. 15 Temmuz gecesinde yaptığı tarihi yayından sonra Erdoğan ile ABD gezisi dönüşünde başbaşa kalma imkanı bulduğunu söyleyen Selvi, bu kitabı yazmayı istediğini kendisine iletince “Senin yazman lazım. Ben de sonuna kadar destek veririm” cevabını almış. Selvi için bu önemli motivasyonun ardından bir koşuşturma başlamış. Bakanlar, milletvekilleri, emniyet müdürleri ve şehit aileleriyle mülakatlar, iddianameler ve yayınların süzgeçten geçirilmesi… Okuyanların ilk kez bu kitapta bulabilecekleri bilgiler vermeye gayret etmiş Selvi. Darbeye Geçit Yok’un, daha sonra yazılacak olan kitabın bir mukaddimesi olarak değerlendirilmesini istiyor.

Bana hala masal gibi geliyor

15 Temmuz şehitlerinden Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok’un hikayesi, Abdullah’ın annesi Nihal Olçok tarafından kaleme alındı. Annesinin Kalbinden Şehitoğlu Şehit isimli kitap o gecenin kahramanlarına dair yazılmış en anlamlı metinlerden biri. Çünkü Nihal Olçok ‘bir anne gibi kalbinin üstünde’ anlatıyor tüm süreci. Kitapta, Abdullah’ın doğumundan nasıl bir çocukluk geçirdiğine, Erol Olçok’un iş hayatındaki başarısından nasıl bir baba olduğuna kadar birçok biyografik detay ve güzel anılar bulunuyor.

“Erol Bey askerlerin yanına giderek köprüyü açmalarını, yaptıkları şeyin yanlış olduğunu söylemiş. Askerlerin ters cevap vermesi üzerine aralarında bir münakaşa çıkmış. Erol Bey, olayların çığırından çıkacağını, bu kimselerin halka karşı her türlü kötülüğü yapabileceğini sezmiş. Bir an önce Abdullah’ın yanına varıp onu güvenli bir yere taşımak maksadındaymış. O sırada darbeci askerler ateş açmaya başlamış. Erol Bey’in vurulup düştüğünü gören Abdullah, süratle ona doğru koşarken ona da ateş etmişler, o da vurulmuş. Bunları böyle soğuk adeta hissiz biçimdeymiş vezniyle aktardığıma bakmayın. Hala bana masal gibi geliyor da ondan. Hala bütün bunların bir masal olduğu hissinden kendimi kurtaramıyorum. Bir köşeden ikisi kol kola çıkıp gelivereceklermiş gibi geliyor bana. Oysa o kara haberi aldığım an nasıl da kaskatı bir gerçekti. Nasıl da hafızama bir mermi gibi saplandı.”