23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

İbrahim Kalın’ın ''Ben, Öteki ve Ötesi'' adlı kitabı üzerine

İbrahim Kalın: Bu kitap boyunca ‘ben’ tasavvuru ve ‘öteki’ algısının zihnî, siyasî, kültürel ve estetik yönleri üzerinde detaylı bir şekilde durduk. İki dünya görüşünün ve bunlara mensup olan milletlerin bu tasavvur ve algıları üzerinden birbirleriyle ne tür ilişkiler kurduğunu; nerelerde anlaşıp nerelerde ihtilaf ettiklerini ve birbirlerinden neler alıp verdiklerini incelemeye çalıştık.

Yunus Emre ALTUNTAŞ1 Mart 2017 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
İbrahim Kalın’ın ''Ben, Öteki ve Ötesi'' adlı kitabı üzerine

20. yüzyılın ikinci yarısında yoğunlaşan ve “Medeniyetler Çatışması” fikri ile zirveye çıkan Doğu-Batı karşıtlığı günümüzde de farklı çevrelerde tartışılmaya devam ediyor. Huntington ve Fukuyama tarafından farklı veçheleriyle ele alınan bu görüş Bernard Lewis gibi tarihçilerin de yorumlarıyla tam bir Doğu karşıtlığına özelde ise İslam üzerinde olumsuz yargıların oluşturulmak istendiği organize bir sürece yöneldi. Kökü Haçlı Seferlerine kadar giden bu düşünce, Avrupa tarihinde bilinçaltına kodlanmış şekilde bugünlere kadar geldi. Doğu toplumlarını ve özelde Müslümanları/Türkleri “barbar” kavimler olarak tanımlayan Batı toplumları oluşturdukları efsanelerle, korku masallarıyla bin yıldır nesillerin algılamalarını değiştirdi. Bu ön yargıların dinî boyutlarının da bulunması işin içinden çıkılmaz bir hal almasına vesile oldu diyebiliriz. 19. Yüzyıl sanayileşme devrimi ile birlikte Batı’nın teknik anlamda açık ara ilerlemesiyle birlikte bu ön yargılar kibirle karışık bir küçümseme, aşağılama ve hatta Doğu toplumlarını “terbiye etme misyonu” noktasına ulaştı. “Özgürlük ve demokrasi götürüyoruz” adı altında yaklaşık üç asırdır işgal edilen, sömürgeleştirilen, yakılan, yıkılan, katledilen İslam coğrafyası Batılı pek çok aydının da meseleye dâhil olmasıyla 20. Yüzyıldan itibaren bir iç hesaplaşmaya ve sorgulamaya yöneldi. Bunda daha çok I. ve II. Dünya Savaşlarının oluşturduğu travmayı da ana etkenlerden biri olarak sayabiliriz. Yani Batı’nın sömürgeleştirme ve sanayileşme çılgınlığı netice itibariyle kendini tüketen bir noktaya ulaştı ve o noktadan sonra Batı toplumları “acaba nerede yanlış yaptık”  şeklinde kendilerine sormaya başladılar. Bu noktada kendisine sürekli bir düşman icad eden batılı zihniyet sürekli “ben” diyen, kendisi dışındakileri “ötekileştiren” , tüm zihin dünyasını karşıtlık üzerine bina eden bu yaklaşımıyla vardığı menzilin hakikatini de sorgulamaya başladı. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Medeniyetler İttifakı(2005), Vatikan’ın diyalog çalışmaları ve benzeri girişimler bu sorgulamanın neticelerinden birkaçıdır.

İslam’ın Batıya Etkisi

Meseleyi Müslüman’ca bir bakış açısıyla değerlendirmek adına bu sorgulamalara katkı sunan isimler de var. İbrahim Kalın’ın kaleme aldığı ve uzun bir süreçte tamamlanan “BEN, ÖTEKİ ve ÖTESİ” isimli çalışma geçtiğimiz aylarda yayımlandı. Aynı zamanda akademisyen olan Kalın, hali hazırda Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü sıfatıyla işin uygulama sahasında da yer alan bir isim. Yaklaşık on yıldır siyasi alanda farklı görevler üstlenen Kalın; gördüğü, yaşadığı ve tespit ettiği hakikatleri tek bir çatıda toplamaya çalışmış. Kitabını temel olarak İslam’ın Hıristiyan Batı ile temas noktaları üzerinden inşa ederek tarihsel bir kronoloji üzerinden dikkatlerden kaçan hakikatlere işaret etmeyi denemiş. İslam’ın neşv’ü nema bulduğu 7. asırdan başlayarak Müslümanların batı ile olan ilişkilerini isimler, tarihler, olaylar ve yorumlar üzerinden ele almış. Tabi böyle olunca ortaya oldukça geniş bir kaynakça ve bibliyografya çıkmış. Kitapta yüzlerce isim, kitap, siyasetçi, hükümdar, ilim adamı, komutan, şehir ve olay yer alıyor. Kitap adeta tarih temelinde insani ilişkilerin, coğrafyanın, ilmî inkişafın ve yayılmanın, etkileşimin, sanat tarihinin, müziğin, sanayinin, ticaretin, kurumsallaşmanın, uluslararası ilişkilerin ele alındığı bir Almanak haline gelmiş.

İbrahim Kalın çalışmasını şu cümlelerle özetliyor; “ Bu kitap boyunca ‘ben’ tasavvuru ve ‘öteki’ algısının zihnî, siyasî, kültürel ve estetik yönleri üzerinde detaylı bir şekilde durduk. İki dünya görüşünün ve bunlara mensup olan milletlerin bu tasavvur ve algıları üzerinden birbirleriyle ne tür ilişkiler kurduğunu; nerelerde anlaşıp nerelerde ihtilaf ettiklerini ve birbirlerinden neler alıp verdiklerini incelemeye çalıştık. Savaş ve barış zamanlarında, dostluk ve düşmanlık tavırlarında, çatışma ve bir arada yaşama dönemlerinde ‘ben’ tasavvuru ve ‘öteki’ algısının oynadığı rolü ve geçirdiği değişimi tahlil ve tenkit ettik. İslam ve Batı toplumlarının sadece dününü değil, bugününü ve yarınını da anlamak için bu kavramlar üzerinde hassasiyetle durmamız gerekiyor. Zira tarihi, geçmişte yaşanmış olayları öğrenmek için değil, bugünümüzü anlamlandırmak ve geleceğimize şekil vermek için okuruz. İslam ve Batı toplumlarının ‘ben’ tasavvuru ve ‘öteki’ algısı, geçmişten geleceğe uzanan bu süreçlerin merkezinde yer almaktadır”

Kalın kitabında “ben” ve “öteki” derken sadece Batı toplumlarını değil İslam toplumlarını da ön yargılı davranmamaları noktasında uyarır. Nasıl ki Batı’nın ön yargısını ifade eden “Oryantalizm” bir çarpıtma aracıysa aynı şekilde Batı’ya karşı ön yargıların bir kavramı olarak da “Oksidentalizm” çarpıtma aracıdır. Bu durumdan kurtulmanın yolu ise tarihi tecrübe içerisinde sağduyunun sesi olarak temas noktalarına ve olumlu kazanımlara kulak vermektir. Kalın bu önerisini getirirken Batı’nın yaptığı yanlışları tespit etmekten de geri durmaz. Özellikle üzerinde durduğu konular; Haçlı Seferleri, Endülüs Müslümanlarının soykırımı, Batı’da ortaya çıkan antisemitizmin geçmişi, İstanbul’un fethiyle ortaya çıkan kırılma ve kronik Türk düşmanlığı, sömürgeleştirme çabaları, ırkçılık ve son yıllarda artan İslamofobi gerçekliğidir. Kalın’ın çalışması her iki tarafı da tanıyan ve objektif değerlendirmeleriyle öne çıkan isimlerin tanıtımıyla daha da zenginleşmiş. Goethe, Lamartine, Pierre Loti, Pickthall, Lew Wallace, Rene Guenon, Richard Burton, Mary Montagu bu isimlerden birkaçıdır. Kitapta ayrıca İslam Biliminin altın çağı olan 10. ve 13. asırlar arasında yaşayan İbn-i Sina, İbn Rüşd, Farabi, İbn Hazm, Nasreddin Tusi gibi isimlerin ve ayrıca İslam eğitim kurumlarının, İslam sanatının Batı’ya nasıl tesir ettiğini ayrıntılarıyla bulabiliyorsunuz. Kitabın kaynakçasında yaklaşık beşyüz eser ismi ve indeksinde ise yaklaşık 4000 maddenin yer aldığı bu çalışma akademik dile kaçmadan, akıcı bir dille ve zengin anlatımıyla her kesimden okurun istifade edebileceği geniş bir içeriğe sahip. Kalın’ın devlet idaresinde edindiği tecrübeler ve yoğun yurt dışı seyahatlerinde gözlemlediği Batı’lı insanın algılamasını da eklersek bu çalışmanın hem bizim coğrafyamıza hem de Batı dünyasında hitap eden bir vizyonla kaleme alındığını söyleyebiliriz.

Ben, Öteki ve Ötesi/ İbrahim Kalın

İnsan Yayınları/ İstanbul / 568 Sayfa