26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Mekteb-i Sultani’de Resneli Bir Bulgar

Galatasaray Lisesi mezunu Resneli Simeon Trayçev Radev’in okul anıları Kronik Kitap etiketiyle yıllar sonra kitaplaştı.

MELİS GÖNENÇ23 Haziran 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Mekteb-i Sultani’de Resneli Bir Bulgar

Kronik Kitap arka arkaya ilginç yayınlara imza atıyor. Bu kez de, Galatasaray Lisesi’nin 150. Kuruluş yıldönümü çerçevesinde, 1893-1898 yılları arasında burada okuyan Resneli Simeon Trayçev Radev’in (1879-1967) okul anılarını kitaplaştırmış.

Radev sıradan bir isim değil. Bulgaristan diplomatik misyonunda üst düzey görevler almış, hatta, 1925 yılında Türkiye-Bulgaristan Dostluk Anlaşması ve bağlı protokolleri imzalayan kişi olmuştur.

Kitap, Radev’in 1954’te, 75 yaşındayken yazmaya başladığı ve 1969’da Sofya’da yayınlanan “Ranni Spomeni” (Erken Dönem Anıları) adlı anı kitabından Galatasaray’daki yıllarına ait bir derleme. Çeviriyi, işin üstesinden rahatlıkla gelebilecek bir isim, Georgi P. Kostandov yapmış. Kuru bir çeviri ile yetinmeyerek, kolay okunurluğu sağlamak amacıyla gerekli dipnotların dışında, Bulgar cemaati, Bağımsız Bulgar Kilisesi’nin kuruluşu, Ekzarhane’nin eğitim etkinlikleri hakkında yararlı açıklamalar yapmayı ihmal etmemiş. (21-47)

İstanbul doğumlu olan ve tüm yaşamını bu kentte geçiren Konstandov’u, 2011’de çıkardığı “İstanbullu Bulgarlar ve Eski İstanbul, Geçmişten Günümüze Osmanlı Bakiyesi Bulgarlar üzerine Bir Araştırma, 1800-2000” kitabından tanıyoruz.

Kostandov’un katkıları

Kostandov’un, siyasal arka planına pek dokunmadan özetlediği Bulgar Ekzarhlığı’nın kuruluşunu ele alan bölüm oldukça işlevsel. (27-38)

Katolik Bulgar Kilisesi konusunda ise, siyasal sunumdan kaçınmış olması izlemeyi kolaylaştıran bir etmen sayılmamalı. (41)

Tarihsel gerçekliğe oldukça yakın olan, ‘’[Bulgarların]Rum milleti içinde etnik bakımdan geri plana itilmiş olmak” durumları (34) ile, “Rumların ve özellikle Katoliklerin fanatizme varan sübjektif tavırları” (41-42) saptamaları özellikle Bulgar-Rus ilişkileri aynasından ele alındığında verimli bir alana işaret eder nitelikte.

Yanı sıra, Bulgar okullaşması (39-40), İstanbul Bulgar basını (26), İdari kadrolar (24) konusunda da yararlı bilgiler veriyor.

Bulgarlar hariç, bütün gayrimüslim cemaatlerin ve hatta şeyhülislamlığın farklı gerekçelerle Galatasaray’a karşı çıkmış olmalarına işaret edişi son derece ilginç bir katkı. (19-20,108)

Kostandov’un, Protestan misyonerlerin ve kuruluşların çalışmalarına sempati ile baktığı anlaşılıyor. Robert College’ın “en sık müdavimleri”nin “on yıllar boyunca, Rumlar değil, yine Ortodoks Bulgar gençleri” olduğunu belirtirken, Bulgarların ulusal gelişiminde Robert College’ın önemine özellikle vurgu yapıyor.(42-44)Oysa, Robert College’ın kuruluş amaçları içinde en önemli saikin, Bulgaristan merkezli olmak üzere Balkanlar’daki Rus kültür ve nüfuzunu seyreltmek olduğu bilinen bir gerçektir.

Askeri Tıbbiye öğrencisi H. Stambolski’nin anılarına dayanarak verdiği ve henüz Bulgar Ekzarhlığı’nın kurulmadığı bir dönemde, 1858’de, Askeri Tıbbiye’ye kaydedilen 15 Bulgar öğrenci için ilk kez Rum değil de, “Bulgar milleti” ifadesinin kullanılması önemli bir bilgidir. (46)

Öte yandan, Askeri Tıbbiye mezunu olup, 1902’ye kadar Bulgaristan Prensliği’nin İstanbul’daki Dışişleri temsilcisi sıfatını taşıyan G. V. Çalıkov’un, 1891’de Bulgaristan Dışişleri Bakanı Grekov’a gönderdiği bir raporda yer alan İstanbul’daki hastanelere dair bilgiler ise oldukça ilgi çekici sayılmalı. (46-47)

İlginç ve renkli tarihsel veriler

Radev’in öğretim yıllarını içeren anılarından yapılan derleme kısmı (49-138), içinizde anı kitabının bütününü okuma arzusunu o derece körüklüyor ki, kitabın bütününün çevrilmemiş olmasına gerçekten hayıflanıyorsunuz; öyle ilginç ve renkli veriler var ki: Dedesinin 1826 Vaka-i Hayriye tanıklığı (50), Resne’den İstanbul’a gelen göçmen Bulgar işçiler (51), Ekzarh I. Yosif’in anılarına dayalı, öğretime dair sayısal veriler (54), Selanik’deki Rum fanatizmi (58), Makedonya’daki “fanatik vatanseverliğin” adeta sosyolojisi (57), Fuad ve Ali Paşalar’ın Galatasaray Lisesi benzeri bir dizi okul açma kararı (67), Ekzarhlık’ta Rusya yanlısı ve karşıtı mücadele (60) vb.

Galatasaraylı yıllar

Çok sıkı bir disiplinin uygulandığı (63) lisenin müfredatı, Fransa’daki okulların benzeri. Tek fark, orada zorunlu olan Yunanca ve Latince yerine, Galatasaray’da Arapça, Farsça’nın oluşu olup, Latince, Yunanca ve Almanca’nın seçmeli olması. (62) 1908’e kadar Türkçe zorunlu bile değil. (63)

Arapça hocası Mecid Efendi, Arapça dilbilgisi kurallarını bilmeden Türkçe öğrenmenin olanaksız olduğunu söylerken (71), sarıkla dolaşan Farsça hocası İranlı Neva Efendi, “Günümüzün dünyasında iki tane filozof bulunur… Biri Moskova’daki Tolstoy, biri de ben!” der. (71)

Makedonya’daki etnik gerginliğin Galatasaray’a nasıl yansıdığı anıların en ilginç bölümlerinden biri. Sırp-Bulgar çekişmesinin hiçbir olumsuz etkisi olmuyor. Bulgar öğrenciler ile Sırp öğrenciler birbirlerine en yakın olanlar. (65) Bir tek istisna ile; o sırada Galatasaray’da okuyan ve I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına yol açacak Saraybosna suikastı ekibinde yer alacak Bogdan Radenkoviç. (66) Bulgar öğrencilerin arası esas Rumlarla kötüdür. (83)

Radev’in İstanbul’daki Rumlarla ilgili verdiği bilgiler, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nın okula yansısı, Türk öğrencilerin milliyetçilik duygularının dışavurumunu genellikle Arnavutların üstlenmesi gerçekten okuma iştahını arttıran bölümler. (80-81)

Aynı dönemde Galatasaray’da okuyan, daha sonra 1908 kahramanlarından olacak Resneli Niyazi ile ilgili verdiği bilgiler de ciddi katkı niteliği taşıyor. (111)

Galatasaray’da “sosyalist” izler

Radev’in, okulun tarih hocası M. Charvet’nin, Paris komünü (1871) sırasında sosyalist hükümetin üyesi olduğu, aynı durumun Latince hocası M. Lescan için de geçerli olduğu, her ikisinin de Türkiye’ye “iltica” ettikleri yönünde okul koridorlarındaki dedikoduların temelsiz olmadığını ima eden satırları çok anlamlı:

Türkler kendi ülkelerinde, sosyalistlerin bir isyan çıkarabilecekleri ihtimaline dair herhangi bir endişeleri bulunmadığından, sabık Komün mensuplarına kötü gözle bakmazlardı. Meselâ tanınmış Komün üyelerinden biri, Plevne muhasarası sırasında, ünlü bir Fransız gazetesinin muhabiri sıfatıyla, Osman Paşa’nın yanında bulunmuştu!” (89)

Abdülhamid algısı

Radev, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Bulgaristan’ın tarafsız kalma kararının Sultan’ı memnun etmesi nedeniyle, birkaç Bulgar öğrenciyi Yıldız’a davet ettiğini belirttikten sonra (78), dönemin havasını yansıtan veriler sıralıyor:

Okulun müdürü Türk, yardımcısı Fransız’dır. Dört de “baş gözcü” (surveillants generaux) vardır. İkisi İtalyan, biri Ermeni, biri de Türk. Son derece’’kibar, sessiz, yetkisini uygulamaktan çekinen ‘’ Türk gözcü Cemil Efendi, “bir rivayete göre Sultan’ın adamı”dır. (62-63) Ancak, durum o kadar ilginçtir ki, bir gün, Cemil Efendi, Radev’i 1876 Bulgar isyanının lideri Hristo Batev için yazılmış Fransızca bir biyografi okurken yakalar. “Mekteb-i Sultani’de böyle bir kitap! İsteseydi, Cemil Bey beni okuldan derhal kovabilirdi.” (77) Ama yapmaz. Tam tersine, sorun yapmamayı yeğler. Benzer bir tavır, okul müdürü Abdurrahman Şeref Bey’de de gözlenir. (77) Temel endişeleri, sultanın okulu kapatmasıdır.

Ayrıca, öğrenciler arasında da “jurnalciler” olduğu söylentileri vardır. Biri Giritli bir Rum (81), diğeri ise, oldukça ilginç bir hikâyesi olan Hasan’dır. (68,82)

Bu dönemde insanların göze çarpmaktan çekinmelerine dair çarpıcı bir anısını aktarıyor: 1896’da İstanbul’a bir Fransız operet grubu geliyor. “La Belle Helene” temsiline gidiyor; “salonda, o zamanlar Türklerin en ünlü şairi olan Recaizade Mahmud Ekrem Bey’in bulunduğunu fark ettim. Alphonse de Lamartine’den tercüme ettiği bir şiirin hem Fransızcasını hem de çok hoşuma giden Türkçesini ezberlemiştim. Çıkışta birkaç Türk arkadaşıma bu ünlü şaire hak ettiği saygıyı göstermeyi teklif ettim. Merdivende sıralandık ve inerken hep birlikte, başımızı eğip, elimizi dizlerimizden alınlarımıza götürerek, derin bir temenna ile kendisini selamladık!

O güne kadar bu ölçüde korkmuş bir insan görmemiştim. Talihsiz şair, paniğe kapılıp nasıl kaçacağını bilemedi! O gece gençlerin kendisine karşı gösterdikleri saygıyı fark edip bunu Saray’a bildiren birinin, başına büyük bela açabileceğini, çünkü ünlü kişilerin, Sultan nezdinde tehlikeli kabul edildikleri yaygın bir kanaat vardı.” (82-83)

Öte yandan, Radev’e göre, Osmanlı yönetiminin 1889’dan beri Makedonya’da Sırp propagandasına göz yumduğu saptaması da önemli. (114)

V.M.R.O’ya katılıyor

Radev, Galatasaray’da öğrenciyken’’ Dahili Makedonya İhtilal Organizasyonu’’na (V.M.R.O) katılır. Örgüte girişi (118), son derece prestijli olan okul üniformasıyla dinamit taşıma önerisi (116-117), İstanbul’a ziyarete gelen Bulgaristan Prensi Ferdinand’a yönelik hazırlanan küçük çaplı bir siyasal eylem (123-124), örgütün sorumlusu Lyapov’un İstanbul’dan ayrılışının temel nedeni olarak Ermeniler ile yakınlığını göstermesi (124), Örgüt adı belirlenirken, Edirne’nin dışarıda bırakılma nedeni (125) vb. bir dizi zengin ayrıntı, dönemin siyasal yelpaze ve psikolojisinin anlaşılabilmesinde oldukça işlevsel sayılmalı.

Bazı eleştiriler

Kostandov’un açıklayıcı, yer yer anlamı belirginleştirici notları çok yararlı olmakla birlikte, bazı yerlerde, Radev’in metni ile Kostandov’unkinin sınırları silikleşiyor, iç içe geçiyorlar. (113,126)

Gözden kaçan yazım hataları var: Ecolle, politechnique (85), Joules, Vagner (99)

Dizin ile, ekler kısmında kullanılan görsel malzemenin iyi düşünülmüş olduğu belirtilmeli. Kapak tasarımında öne çıkarılan “Galatasaray”ın yanında, Radev’e ait bir tasarım malzemesi kullanımı içerik ile daha uyumlu olmaz mıydı?

G.P. Kostandov’u ve Kronik Kitap’ı kutlarken, aynı ikiliye, Radev’in anılarının bütününü okuma beklentimizi kuvvetle aktarmak isterim.

Galatasaray Mekteb-i Sultanisi, Resneli Bulgar Bir Talebenin Hatıraları 1879-1898, Simeon Trayçev Radev, Açıklama, Çeviri ve Notlar Georgi P. Kostandov. Kronik Kitap, 2018, 160 s.