24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Modern insan çok konuşuyor 

Müziyen ve yazar Selçuk Küpçük’ün yeni kitabı ‘Aşk ve Teselli’ müzikal verilerden hareketle etrafımızda olup biteni anlamaya çalışan bir sosyoloji okuması.

BEDİR ACAR27 Kasım 2018 Salı 07:00 - Güncelleme:
Modern insan çok konuşuyor 

Selçuk Küpçük, Arka Kapak, Vapur Edebiyat, Dergâh, Granada, Yolcu, Zifir, Kavram Karmaşa, İmlasız, Kumyazıları, Yarın gibi birçok dergide şiir, eleştiri, sinema ve müzik yazıları yayınladı. Çeşitli konularda 4 kitap ve kendi bestelerinden oluşan 3 albüm yayınladı. Son yıllarda müzikal meselelerden hareketle sosyolojik çözümlemeler yaptığı yazılarıyla dikkat çeken Küpçük ile bu metinlerinin bir araya geldiği Aşk ve Teselli (Kopernik Kitap) kitabını konuştuk. 

AŞKIN MÜZİĞİ

Kitabın ismi neden Aşk ve Teselli? 

Kitapta anlattım; JimiHendrix’in bir konserde gitarını kırması üzerine Hintli Ravi Shankar hayretler içerisinde kalıp buna anlam veremiyor. Çünkü Doğu’da müzik ve enstrüman göklere ait kutsal bilginin dilidir. Doğu, müziği aşk üzerinden çözümleyerek ona ontolojik derinlik katar. Müziğin araçsallaştırılmadığı farklı coğrafyalarda da müzik ve aşkınlık birlikte ele alınır. 

Peki ‘Teselli’?

Orada Orhan Gencebay’a atıf söz konusu. Arabesk anlaşılmadan bence Türk modernleşmesi de açıklanamaz. Gencebay yazısında bu konuya girdim. Despot modernleştirme projesine Türkiye’de periferideki toplumsal katman sivil bir direnç göstererek kendi şarkısını üretti. Taşradan getirdiği türküler kentteki yeni sorunları tanımlamakta yetersiz kalınca dönüşerek kente ait arafta, melez bir müzik ortaya çıktı. Toplumun kendisi gibi. Ya da bağlamanın elektrosaz olması gibi. Yaşanan yabancılaşma karşısında tesellisini bu kentli ağıtlarda buldu.   

SUSARAK KONUŞMAK

Aşk ve Teselli’nin alt başlığı “Susma’nın Müzikal Poetiği” şeklinde. Nedir bu susma meselesi? 

Modern insan çok konuşuyor. Modernite teknik aygıtlarıyla hepimizin konuşma sınırını zorlayarak malzemeye dönüştürdü. Oysa müziği aşk üzerinden algılayanlar bilirler ki dışa yönelik bu kadar konuşma insanın ruhsal dengesini bozar. Neşet Ertaş’ın kendisiyle söyleşi yapmaya gelen dergiye söylediği şudur : “Ben fazla kelime bilmem. Bilmem, azdan çok anlar mısın?”. Bu topraklar azdan çok anlamayı öğreti haline getiren bir bilgiye sahip. Biz buna tasavvuf diyoruz, başka coğrafyalarda da bu aşka ulaşmanın benzer bilgileri var. Derrida’nın “Susma da bir konuşma biçimidir” sözü bu yüzden bizi şaşırtmaz.

Neşet Ertaş, Ahmet Kaya ve yalan dünyanın müziği

Kitapta sadece arabesk yok. Dünyanın başka coğrafyalarından da müzisyenler üzerine yazmışsınız. 

Neşet Ertaş’tan Ergüder Yoldaş’a, Ahmet Kaya’dan Cengiz Kurtoğlu’Na, Sezen Aksu’ya, Cem Karaca’ya, Gündoğar’a kadar Türkiye’nin farklı dönemlerini temsil eden isimler üzerinden sosyolojik çözümlemeler söz konusu. Ancak “Yalan Dünyanın Müziği” isimli bölümde Loreenab McKennit, Rus gizli servisinin katlettiği Çeçen sanatçı İmam Alim, Portekiz müziğinin hüznünü taşıyan Madredeus, kavvali müziği üstadı Nusret Fatih Ali Han gibi başkaca isimlerin modern dünyada ne ifade ettiğini anlamaya çalışan yazılar da var. Şunu görmek mümkün ki, müziği aşkla, ontolojik bağ kurarak yapan herkes dinleri, dilleri aşan büyük bir akrabalığa sahip.