19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Sırtımızı döndüğümüz yerden çıkışı bulacağız

“Türkiye’de dindar çevrelerin edebiyatçılarının (da) gerekli dini bilgi ve bilinçten mahrum olduklarını düşünüyorum. Çıkış, tam da sırtımızı döndüğümüz bu noktada.”

SELÇUK KÜPÇÜK16 Ocak 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Sırtımızı döndüğümüz yerden çıkışı bulacağız

Öykü Yazarı Abdullah Harmancı, İz Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı Melek Kayıtları’nda daha ziyade  ‘iç hesaplaşma öykülerine’ yer veriyor. Başlangıçta oldukça realist, ancak giderek ironi ve büyülü gerçekçi tarza doğru evrilen öykü evrenini konuştuk Abdullah Harmancı ile…

İlk kitabın “Muhteris”ten, birkaç ay evvel yayınlanan “Melek Kayıtları”na, Abdullah Harmancı öyküsünü nereye götürüyor?

AYNI BAHÇENİN GÜLÜ

Öyküler genel hatlarıyla aynı bahçenin gülleri diyebileceğimiz bir biçimde bir ortaklık arz ediyor. Temelde iç sorgulamasını hiç bitirmeyen, kendini suçlu hisseden bir birey var. Kendiyle cebelleşip duruyor. Sanırım bir iç hesaplaşma öyküsü yazıyorum genel anlamda.   

Ben, öykülerindeki hemen bütün kahramanlarda senden izler görüyorum. Öykünün içinde misin?

Aslında “başkasını” yazmak zorunda değiliz. Edebiyatın “başkasını yazmak” olduğu, insanın kendisini yazmasının kolaycılık olduğu yönünde bir görüş var. Yani asıl maharetin senin gibi olmayanları yazmak olduğu gibi bir anlayış var. Ben ikisini de yaptım sanırım. Başkasını da yazdım. Yazmaktan kaçınmadım. Kendimi de yazdım. Ama asıl meselenin başkasını yazmak olduğu ve asıl maharetin bu olduğu yönündeki anlayışın sorgulanması gerekli. Birisi diğerinden üstün müdür, birisi diğerinden zor mudur, yoksa aslolan insanın gerçekliğini, yanılgısını, acısını, sevincini okura verebilmekten mi ibarettir, bunlar sorgulanmalı.   

“Melek Kayıtları”nda okuduğumuz öykü kahramanlarının hayatında din ve inanç meselesi belirgin bir özellik. Dini mekanlar, okullar, kavramlar, partiler… “Din-öykü-kahraman”, nedir bu ilişki?

Ben İmam hatip lisesi mezunuyum. Başından beri, dini meseleleri öykülerime taşıdım. Soğukkanlı bir şekilde yaptım bunu. Geçenlerde bir yazarlık okulu talebem, Allah yazdıklarınızdan razı olsun, dedi. O kadar hoşuma gitti ki… Allah’ın yazdıklarımızdan razı olması “iyi” edebiyat yapmamıza engel değil. Burdaki iyi kelimesi nitelikli anlamındadır. Hem nitelikli hem de Kuran temelli bir edebiyat neden olmasın? Ama biz senelerce, eğer bunu yaparsak “hidayet romanları” tarzı metinler ortaya çıkar, gibi bir önyargı ile yaşadık. En azından çoğu edebiyatçının zihninde böyle bir engel olduğuna eminim. 

‘Dindar çevre’ dini ne kadar biliyor

Abdullah Harmancı: Burada çok “tehlikeli” bir şey söyleyeyim: Türkiye’de dindar çevrelerin edebiyatçılarının (da) gerekli dini bilgi ve bilinçten mahrum olduklarını düşünüyorum. Sadece dini bilgiden değil, bilinçten de mahrum olduklarını düşünüyorum. Büyük oranda… Dini hassasiyetleri zayıf… Bence Türk edebiyatını özgünleştirecek olan şey, tam da bu ihmal ettiğimiz noktadan neşet edecek. Yani tam da sırtımızı döndüğümüz noktadan…