19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Toptaş’tan yeni roman

Hasan Ali Toptaş’ın yeni romanı Kuşlar Yasına Gider, ‘yazarın’ babasının hastalıktan vefatına kadar geçen dönemi anlatıyor. Ama bu roman kurgu mudur gerçek midir orası ayrı soru işareti.

ERDİNÇ AKKOYUNLU25 Ekim 2016 Salı 07:00 - Güncelleme:
Toptaş’tan yeni roman

Batılı anlamda yüzyılık tarihi boyunca her dönem popüler edebiyatı kutsadığı için Türkiye’de edebiyat derinleşmedi. Bunun okur-yazarlık oranımız, sosyolojik yapımızla olan ilintisi de ayrı... Ama edebiyattan bakınca sadece bazı yazarların çizginin dışına çıkarak edebiyatımızı farklılaştırdığını ve isimleri kadar derinleştirdiğini görüyoruz. Sait Faik, Yaşar Kemal, Yusuf Atılgan, Adalet Ağaoğlu, Oğuz Atay’a kadar nitelikli yazarlar kendi edebiyatlarını yaptı. Ama modernliğin nüfusuna geçen Orhan Pamuk oldu. Ve Nobel’e varan edebi yolculuğunda Türk edebiyatını dünyaya açtı; pek çok Türk yazarı da etkiledi. Hasan Ali Toptaş da kendi edebi sınırını belirleyen yazarlardan oldu. Gölgesizler, o güne kadar Türk edebiyatında denenmiş ama başarılamamış “duyarlılıkta” ve “dil işçiliği” çabasıyla oluşturulmuş bir romandı.

Ardından da Toptaş’ın kurgusal derinliği ön plandaki romanları Bin Hüzünlü Haz, Uykuların Doğusu yayınlandı. Bu da edebi derinliği konusunda tartışma götürmeyen ama bu derinliğin miktar tespiti edebiyat bilip bilmemenizin kararına dönüşen bir ölçü birimi haline geldi. Ki derin olmayan edebiyatımızda tehlikeli olan buydu. Bir anlamda Türk edebiyatının modern olma çabası ve ünvanı, artık daha hikayeye yaslanan metinler yazan Pamuk’tan çıkıp/alınıp Toptaş’a yüklendi.  Bu hali mi gördü bilmem ama 7 yıllık suskunluğun ardından Heba ile bir dilin yarattığı romanı bize sunan Toptaş, kurgu-konu ilişkisine de dil kadar değer verdiğini gösterdi.

ELEŞTİRİLMEZLİK ZIRHI!

Bu pencereden bakarak, ‘Bu kez nasıl davranacak’ dediğim Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider romanı ise bu sorumu erteletti. Çünkü Kuşlar Yasına Gider, artık romancılığını sorgulayanın sorgusuz sualsiz ipe çekildiği bir eleştirilmezlik zırhıyla kaplanan Hasan Ali Toptaş’ın, Türk edebiyatında bulunduğu yerden sıçrama yapma hamlesi değil...

Artık ilk tadını vermeyen yazı içindeki yazı tarzını değiştirdiği edebiyatı da değil... Bana bu eleştirilmezlik zırhını ve modern olma yükünü verenlerden hesap soracağım manifestosu hiç değil... Çünkü Hasan Ali Toptaş, bunları söyleyecek kadar edebiyat kanonunun ne düşündüğüyle ilgilenen bir yazar değil. Öyle olsaydı, Kuşlar Yasına Gider’de daha önce de bir öyküye konu ettiği babasının hikayesini başka türlü yazardı. Bu romanı her anı duyargaları açık bir insanın hüzün penceresinden akıttığı iklimle vermezdi. Romanın modern bölümlerini, dayısının ruhunun havada gezip sonra tekrar vücuduna girmesini, Ayperi’nin kedisi “Cu”yu ve başka bölümleri kendi imalatı modernliğin kazanında eritip, kalıba öyle dökerdi.

KENDİNİ Mİ YAZIYOR?

Bu roman Toptaş’ın yaşamı merak edilen bir yazar olunduğunda, kurgu mu gerçek mi buna da ancak yazarın karar verdiği bir iklimle kendini ve ailesini anlatma ya da daha çok anlatmama çabası... Sonuçta bu bir roman; Toptaş her ne kadar kendini yazıyor gibi görünse de yazdıkları roman gerçekliği. Yani gerçeğin romana dökülmüş hali. Eğer Toptaş’ın bu romanda yazdığı her şeyin gerçekten başından geçtiğine inanıyorsanız, bir anlamda yazarın okuruyla aracısız dertleşme hali. Yani bu roman eni konu yazarın okurla birlikte neresi gerçek neresi kurgu sorusuyla Araf’ta durma hali.