20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Alzheimer kaçınılmaz değil unutmadan farkında olun

Bir Alzheimer hastasına sürekli unuttuğunu söylerseniz, onun inkar etmesine rağmen “Hayır öyle değildi, böyle olmuştu, sen unutuyorsun” derseniz hastayı endişeye sevk eder ve hastalığını daha hızlı ilerletirsiniz. Bir Demans hastası ile yaşıyorsanız her şey kriz haline gelebilir. İşte bu krizleri yönetmeyi öğrenirseniz hayat kaliteniz artar.

GÜLCAN TEZCAN 24 Haziran 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Alzheimer kaçınılmaz değil unutmadan farkında olun

İnsan ömrü boyunca pek çok şeyle karşılaşır, hastalıklar, kazalar, kayıplar, başarılar, başarısızlıklar. Hepsiyle bir şekilde baş edebilir ancak zihninde olup bitenlere hükmedemez hale geldiğinde, hayatına, kendini ait hissettiği dünyaya gün be gün yabancılaşmaya başladığında bunun üstesinden gelmek hiç de kolay değildir. Unutkanlıkla kendini gösteren ve beyin hücrelerinin ölümüyle çeşitli fonksiyon kayıplarına yol açan Alzheimer da hem hastalar hem de hasta yakınları için oldukça sancılı bir imtihan. Alzheimer ve Demans konusunda yaptığı önemli çalışmalarla tanınan Yrd. Doç. Dr. Sevda Sarıkaya, yaşlı nüfusun artışıyla birlikte daha sık karşılaşmaya başlayacağımız Alzheimer ve Demans’ın koruyucu hekimlik ile önlenebileceğine dikkat çekiyor. Alzheimer&Beyin Farkındalık Ayı olmasından dolayı bu konuda merak ettiklerimizi  Yrd. Doç. Dr. Sevda Sarıkaya ile konuştuk.   

Demans ve Alzheimer’ın diğer nörolojik hastalıklardan farkı nedir? İlaç kullanımı ile gündelik yaşama devam etmek mümkün müdür?

Demans’ı nörodejeneratif hastalıklar yani beyin hücre ölümü ile seyreden hastalıklar sınıfına koyuyoruz. Tabi birçok nörolojik hastalık var. Hepsini kıyaslayamayız. Beynimiz bizim komuta merkezimiz. Beyin hücreleri öldükçe, bulundukları alana göre fonksiyon kaybına sebep oluyorlar. Beynimizin her bölgesinin farklı işlevi var. Bir de bağlantı alanları ile tüm işlevler bütüncül bir şekilde yürütülüyor. Çok karmaşık bir yapı. Örnek olarak konuşma merkezimizdeki hücreler ölmeye başlayınca konuşma fonksiyonumuzda sıkıntı çıkıyor. Ya kelime çıkaramıyoruz ya da akıcı bir şekilde konuşup anlayamıyoruz. Yer-yön belirleme ile ilgili alanlarda hasar olunca yolumuzu bulamıyoruz, kayboluyoruz. Peki ilaçlar ne yapıyor? Demans’ta kullanılan ilaçları iki gruba ayırabiliriz. Birincisi hastalığın kendisine yönelik ilaçlar. Onlar sadece hastalığın gidişini yavaşlatıyor. Durduran bir ilaç henüz yok. İkinci grup ilaçlar ise hastalığın süreci boyunca ortaya çıkan ve hayat kalitesini ciddi olarak düşüren şüphecilik, uykusuzluk, kaygı bozukluğu, depresyon, düşünce bozuklukları, hayaller görme gibi ek bulgular içindir. Tecrübeli bir elde hasta yakınları ile de uyum sağlanabilirse gündelik yaşama belli ölçüde devam etmek mümkündür. Alzheimer hastalığı yaşamın sonu değildir. Alzheimer hastalığı ile de kaliteli bir hayat mümkündür. 

Koruyucu hekimlikle Demans türleri ve Alzheimer’den korunmak mümkün mü?

Bu sorunuza yanıt vermeden önce kabaca Demans ve Alzheimer kavramlarını açıklamak istiyorum. Çünkü hasta yakınları çok fazla kavram kargaşası yaşıyorlar. En basit haliyle söylersek; Demans zihinsel yetilerimizin günlük yaşantımızı etkileyecek düzeyde bozulmasına sebep olan genellikle ilerleyici bir sendromdur. Beyin hücre ölümü ile seyreder. Birçok türü vardır. En sık görülen türü ise Alzheimer hastalığıdır. Alzheimer hastalarında ilk önce bellek hücrelerinde ölüm başlar. O nedenle ilk bulgusu unutkanlıktır. Yani Alzheimer hastalığı aynı zamanda bir Demans’tır. Ama her Demans Alzheimer hastalığı değildir. 

Sorunuza gelirsek koruyucu hekimlik bu hastalığın en çok ihmal edilen kısmıdır. Bu sorunuza dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinden olan The Lancet’te 2017 yılında yayımlanan bir makale ile yanıt vereceğim. Demans’ların yüzde 35’i henüz oluşmadan engellenebilir. Yanlış duymadınız, yani hastaların 1/3’ü gerekli önlemleri alsalardı hasta olmayacaklardı anlamını taşıyor. Bu çok büyük bir oran. İşte tam da burada koruyucu hekimliğin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Peki nelere dikkat etmeliyiz? Bir defa değiştirilemeyen bazı risk faktörleri var. Bunlar genellikle genetik olanlar. Onlarla ilgili yapabileceğimiz bir şey yok. Ama Demans’ın pür genetik kökenli olanı zaten çok sık değildir. Olası bazı genleri taşırsak riskimiz normal toplumdan daha yüksek olabilir ki onlar için yaşam tarzımızla alabileceğimiz önlemlerle riski düşürebiliriz. 15 yaşından önce eğitimi bırakanlarda diğer bireylere kıyasla Demans olasılığı yüzde 8 daha fazladır. Düşük eğitim düzeyi önemli bir risk faktörüdür. Sigara içenlerde Alzheimer’a yakalanma olasılığı yüzde 5 artar. İşitme kaybı olanlarda eğer bunun için işitme cihazı gibi bir çözüm bulunmazsa Demans olasılığı yüzde 9 artar. Hareketsiz yaşam sürdürenlerde yüzde 3, sosyal yaşamdan uzak kalanlarda yüzde 2, şeker hastalığı olanlarda yüzde 1 artar. Toplamına baktığımızda aslında engellemesi bizim elimizde olan bu risk faktörleri Demans olma olasılığımızı yüzde 35 artırıyor. İnsanlar bu konuda bilgi sahibi olmalıdır. Beslenme biçimi çok önemlidir. Akdeniz tipi beslenme dediğimiz bol yeşil yapraklı sebze, meyve, balık, zeytinyağından zengin bir beslenme biçimi Alzheimer hastalığı olasılığını azaltan önemli bir faktördür. Hareketli bir yaşam, sürekli yeni bir şeyler öğrenmeye çabalamak Alzheimer hastalığından korunmada etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış metodlardır. Yalnızlık, içe çekilme hastalığın çıkışını kolaylaştıran faktörlerdir.

Bu hastalık konusunda toplum hekimler ve kurumlar yeterince bilgi sahibi mi?

Toplumda sadece ailesinde bu hastalığı yaşayanlar biraz bilgi sahibi. Onlar da yüzme bilmeyen bir çocuğun denize atılması gibi çırpına çırpına öğreniyorlar. Yıllarca Alzheimer ve diğer tür Demanslar “bunama” adı altında her yaşlıda görülebilecek normal bir durum gibi algılandı. Hâlâ daha bu yanlış bilgi yıkılabilmiş değil. Demans elbette yaşlılarda daha sıktır, özellikle Alzheimer hastalığında yaşla birlikte görülme sıklığı çok artar. Ama daha erken yaşlarda da görülebilir ve normal bir durum değildir. Belirttiğim gibi aileler ancak başlarına gelince hastalıkla ilgili araştırmalar yapıyorlar. Kendi imkanları ölçüsünde öğrenmeye çalışıyorlar. Hekim genellikle tanıyı koyup bırakıyor. Çünkü yüzde yüz tedavisi olan bir hastalık değil. Ama hastalık boyunca birçok ek semptom, problem gelişiyor ve çoğunun da tedavisi mümkün. Bunu pek bilmiyorlar. Hekim açısından bakılınca da çok uğraştırıcı olan ve sonuçları tatmin edici olmayan bu hasta grubu sıkıntılı geliyor. Çünkü sadece hastayı değil, tüm aileyi tedavi sürecine dahil etmek gerekiyor. 

Nüfusumuz giderek yaşlanıyor. Önümüzdeki yıllarda Alzheimer’ın görülme sıklığı ile ilgili bir öngörünüz var mı?

Dünya istatistiklerine göre, şu anda tahmini Demans hastası 50 milyon kadar. 2050’ye kadar yüzde 204’lük bir artışla 152 milyon kadar olması bekleniyor. Yaşlı nüfus arttıkça elbette Demans hasta sayısı da artıyor. ABD’de sağlık harcamalarının en üst sıralarında Demans hastaları için yapılan harcamalar var. Ülkemizde ise 600 bin Alzheimer hastası olduğu tahmin ediliyor. Alzheimer aynı zamanda toplumsal ve ekonomik açıdan da ülkelerin geleceğini etkileyen bir sorun haline geldi. 

Yaşlı nüfusun ve onlara bakım sağlayanların eğitimi konusunda gerekli çalışmalar yapılıyor mu?

Yaşlılara bakım sağlayanların eğitimi ülkemizde yeterli seviyede değil. Sadece genel yaşlılık problemleri, yatalak hasta bakımı eğitimi veriliyor. Demans hastasında karşılaşılacak sorunlar, iletişim ve davranışsal problemlere yaklaşımla ilgili formal bir eğitim yok.

Sizin Alzheimer Okulu adıyla başlattığınız bir çalışma var. Nasıl yankı buldu? Bu tür çalışmalar neden önemli?

Alzheimer Okulu uzun yıllardır aklımda olan bir projeydi. Bu hastalıkta sadece ilaç vermek hiçbir işe yaramaz. Hasta yakınları önce hastalığı, hastalarla iletişimi ve süreç boyunca karşılaşacakları bulgularla nasıl başa çıkacaklarını öğrenmeliler. Örneğin bir Alzheimer hastasına sürekli unuttuğunu söylerseniz, onun inkar etmesine rağmen “Hayır öyle değildi, böyle olmuştu, sen unutuyorsun” derseniz hastayı endişeye sevk eder ve hastalığını daha hızlı ilerletirsiniz. Sizinle inatlaştığı zaman konuyu uzatırsanız daha çok çıkmaza girer ve baş edemeyeceğiniz durumlarla karşılaşırsınız. Ben devletin bazı huzurevlerinde personele gönüllü olarak “Alzheimer hastalığında kriz yönetimi” dersleri veriyorum. Öncesi ve sonrasında yaptığımız anketlerde hem huzurevi sakinlerinin hem de personelin bundan çok fayda gördüğünü puanlayarak da gördük. Bir Demans hastası ile yaşıyorsanız her şey kriz haline gelebilir. İşte bu krizleri yönetmeyi öğrenirseniz hayat kaliteniz artar. Alzheimer Okulu bu bağlamda bir ilkti. Üsküdar Belediyesi’nin destekleriyle üç ay süreyle hasta yakınlarına eğitim verdik. İnanamazsınız Türkiye’nin her yerinden hatta Almanya ve Kıbrıs’tan gelen hasta yakınlarımız oldu. Salonlara sığmadık. Bu da bu konudaki ihtiyacın önemini çok açık anlatıyor. Birçok ilden Alzheimer Okulu ile ilgili talep geliyor. Ayrıca bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz Alzheimer Farkındalık ve Hasta Yakınlarına Destek adında ulusal bir sempozyumumuz var. Alzheimer hasta yakınları için düzenlenen ulusal nitelikteki tek sempozyum, yıllardır da büyük bir ilgiyle takip ediliyor. İnsanların böyle bilgilendirmelere çok ihtiyacı var. 

Alzheimer hastaları için gündüz kreşi teklifiniz vardı. Bu teklifiniz nasıl karşılandı?

Bu çağrım ilk olarak üç yıl önce yine sizin gazetenize verdiğim bir röportajda manşet yapılmıştı. O zamandan sonra benzeri yerler açılmaya başlandı. Gündüz bakım evi adı altında benzer birkaç proje vardı. Ama benim anlatmaya çalıştığım yer gibi bir mekan henüz açılmadı. Bir defa hastaları buralara kabul ederken sadece hastane raporu ve yatalak olup olmaması kriter olmamalı. Bir de hasta yakınını da başında isteyen merkezler var. Çünkü deneyimli elemanları yok ya da yetersiz. O zaman bir anlamı da olmuyor. Başvuran hastaları deneyimli bir uzman değerlendirip gruplara ayırmalı ve her gruba ayrı aktiviteler planlanmalı. İki farklı hasta aynı grup içerisinde olduğunda problem olur. Personel eğitimi de bu gibi yerlerin kilit noktasıdır. Maalesef eğitimli personel çok fazla yok. Ama Alzheimer kreşleri konusunda ümitliyim. Çünkü ilk adımlar atıldı. Bu konuda bizim de Üsküdar Belediyesi ile yürüttüğümüz ortak bir proje var. Üsküdar Belediyesinin yakında açmayı planladığı bir merkez içerisinde Alzheimer Kreşi de yapmayı düşünüyoruz. Alzheimer hastaları sosyalleşmeliler. Ama sürekli evde aynı kişilerle bunu yapmaları mümkün değil. Hem fiziksel hem de zihinsel egzersiz yapmalılar. Hayatın içerisine ucundan da olsa karışmalılar. Ayrıca hastaya gece gündüz bakım veren kişi de bir anlamda nefes almalı. Alzheimer kreşlerinde sabah evinden servisle alınıp akşam servisle bırakılmak üzere bir sistem olacak.  

Kurumların, sözgelimi Sağlık Bakanlığının bu tür çalışmaları oluyor mu ya da paydaş olarak proje üretiyor musunuz? 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yaşlılarla ilgili bazı çalışmaları var. Ama ben özellikle Alzheimer hastalığı ile ilgili özel bir çalışma yapıldığını duymadım. Sağlık Bakanlığı müsteşarımız Prof. Dr. Eyüp Gümüş ile birkaç defa Alzheimer hastalığı ve ülkemizdeki durumu ile ilgili telefon görüşmelerimiz olmuştu. Bu konuya ilgi göstermeleri beni çok mutlu etmişti. Umarım güzel adımlar atılır ve umarım güzel projelerde birlikte de bir şeyler yapabiliriz.

SOSYAL YAŞAMDAN KOPARMAYIN

Edebiyat literatüründe Alzheimer’ı konu alan eserlere artık daha sık rastlıyoruz. Siz de meseleyi daha geniş kitlelere ulaştırmak için kitaplar yazıyorsunuz. Kimi dizi ve sinema filmlerinde de artık karşımıza çıkıyor. Bu hastalıklarla ilgili farkındalık oluşturmak için bu tür mecralar nasıl kullanılmalı sizce?

Mutlaka kullanılması taraftarıyım. Benim son kitabım Ya Evde Yoksam/Bir Alzheimer Güncesi’nin yazılış amacı da budur. Bir bilgiyi insanlar direkt verirsen ilgi görmez ama hikayeleştirip duygusal yönleri ile birlikte verirsen hafızalara kazınır. Ben de hastalarımın yaşadığı olayları tek bir hikaye kurgusu içerisinde toparlayarak o kitabı yazdım. Film yapılması için de birkaç yerden aradılar. En son TRT’den bir yapımcı arkadaşımız kitabın film olabilmesi için bakanlığa proje sunmak istediğini belirterek izin istedi. Böyle teklifler beni çok mutlu ediyor. Dünya sinemasında olduğu gibi Türk sinemasında da Alzheimer hastalığını işleyen filmler arttı. Daha da artmalı, toplum bu hastalığı daha fazla tanımalı ki hastalar toplum içerisinde rahat edebilsinler. Hasta yakınları bunu bir “ayıplı durum” olarak görmekten vazgeçsinler. Çok fazla hasta yakınımdan duyduğum bir durum var; hastaları ile sokağa çıkamıyorlar. Toplum hastalığı tanımadığı için hastanın garip davranışları karşısında tepki veriyorlar ve hasta yakınlarını üzebiliyorlar.  Alzheimer hastaları da yakınları ile birlikte sosyal hayatın içinde olmalılar. Bunun olabilmesi de ancak toplumun bilinçlenmesinden geçiyor.

‘Bunamak normaldir’ algısı değişmeli 

Toplum Alzheimer konusunda ne kadar bilgi ve bilinç sahibi? Bu anlamda hastalığın erken tanısı için bireyler nasıl bilgilendirilmeli? 

Toplumda henüz Alzheimer hastalığı ile ilgili net bir bilinç yok. “Yaşlanınca bunamak normaldir” algısı hâlâ devam ediyor. Son zamanlarda Alzheimer hastalığı basının ilgisini çeker hale geldi. Bu durum belki bilinç kazanmada önemli bir rol oynayabilir. Tabi bilgi kirliliği de çok fazla. Bilgi kirliliğinden korunmak da ancak sağlık okur-yazarlığının artması ile mümkün olacaktır. Alzheimer hastalığı için erken tanıda en önemli olan unutkanlıktır. Önce bunu hasta kendisi fark eder. Bu dönemde doktora başvuran nadirdir. Bu evreden sonra inkar başlar. Hasta artık unuttuklarının üstünü örtmeye ve unuttuğunu inkar etmeye başlar. Bu çok önemli bir bulgudur. Fark edildiği anda mutlaka bir Nöroloji hekimine başvurmak gerekir. Demans’ın diğer türlerinde ise erken belirtiler farklı türdedir. Kişilik değişikliği ile başlayabileceği gibi konuşma bozuklukları, şüphecilik, hayaller görme gibi başka bulgular ile de başlayabilir.

AİLE BAĞLARI EN ETKİLİ İLAÇ

Şehir hayatının getirdiklerine rağmen aile bağları güçlü olan bir toplumuz. Alzheimer sözkonusu olduğunda ‘aile’ faktörü hastalığın ortaya çıkış ve seyrinde ne kadar etkili?

Bu konu çok önemli. Aile bağları açısından çok şanslı bir toplumuz. Aile bağlarınız ne kadar kuvvetli ise hastalık o kadar rahat seyreder. Hastaya her fırsatta sevginizi ve ilginizi göstermelisiniz. Zihinsel yetiler yavaş yavaş azalsa da duygular asla kaybolmaz. Duygulara hitap ederseniz de hastalık süreci hem daha rahat geçer hem de birlikte geçireceğiniz vakit daha fazla olur. Emin olun ilaçlardan çok daha önemli bir faktör bu. Aile bağları kuvvetli olmayan bir Demans hastasına ne yaparsanız yapın pek etkili olmuyor. Bu bir ekip işi. Ekibin bir ayağında sorun olursa süreç sağlıklı ilerlemiyor.