18 Nisan 2024 Perşembe / 10 Sevval 1445

Avrupa gibi plan yapmayı bekleseydik bugün 500 bin değil 1 milyon kişi ölecekti!

“Bugün dünyada yaklaşık 40 aktif savaş var. Bu 40 aktif savaşta 4 bini aşkın insani yardım kuruluşu, yaklaşık yarım milyon çalışanıyla, sadece Kızılay ve Kızılhaç ise 17 milyon gönüllüsüyle insanların yardımına koşuyor. Dünyadaki acı o kadar büyük ki bu acıyı dindirmeleri, tüm sıkıntıları çözmeleri mümkün değil.”

TUĞBA FIRAT15 Temmuz 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Avrupa gibi plan yapmayı bekleseydik bugün 500 bin değil 1 milyon kişi ölecekti!

Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Dernekleri Federasyonu (IFRC) Başkanlığı görevini de başarıyla sürdüren Kızılay Genel Başkanımız Dr. Kerem Kınık’la Kızılay’ın ses getirecek yeni projelerini, Suriye krizini, dünyadaki insani yardım çalışmalarını konuşmak üzere biraraya geldik. 

Ülkemiz çok önemli bir seçim sürecini geride bıraktı. Seçim sonuçlarını STK boyutunda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Büyümeye, gelişmeye, etkinliğini arttırmaya çalışan ve taşımış olduğumuz değerleri dünyada yaşamaya ve yaşatmaya çalışan bir milletin mensuplarıyız. Milletimizin bu tarihselliği içerisinde aslında değişimi, dönüşümü, yürüyüşü farklı farklı yataklarda da olsa bu nehrin akışı hep bir yöne doğru devam etmiş ve hâlâ da ediyor. Bu çerçevede biz proje milleti değiliz, biz bir reklam filmi çekmiyoruz, millet olarak kendi gerçekliğimizi yaşıyoruz. Gerçekliğimizi yaşadığımız için bir karşılığı var bunların. Bu gerçekliğimizi yaşarken adalet duygumuzla, vicdanımızla, diğergamlığımızla ve hesapsız bir şekilde elimizdekini paylaşmamızla bu gerçekliğimizi yaşıyoruz. Bunun karşılığı bugün Somali’de de, Pakistan’da da oluyor ve tabiki Türkiye’de de olacaktı. Milletimiz her zaman kendi asaletini ona hissettiren, kendisine güvenmesini söyleyen, biz birlikte başarırız diyen liderlerin peşinden gitmiştir.

Ben isterdim ki, sayın Cumhurbaşkanımız Arakan’la, Suriye’yle, Somali’yle, Kenya’yla, Gambiya’yla, Haiti’yle, Balkanlarla, Kafkaslarla ilgilenirken, seçim kampanyasında mesela Muharrem İnce çıkıp deseydi kendi tabiriyle “Ey Tayyip Erdoğan sen Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki mazlumları unuttun oralara da yardım götürebilirdin veya bir başkası çıkıp deseydi ki “Karabağ’dan göç edenlerin yardımına koşamadın, Bosna’daki katliamda annelere yeterince destek veremedin” deseydi. Ama söyledikleri şey şu oldu: “Suriyelilere kapıları açtın, biz onları geri göndereceğiz.” Milletimiz merhametlidir. Darda, zorda olana kapısını açmıştır. Mültecilere kapılarını sadece AK Partililer açmadı, CHP’li, MHP’li, HDP’li, İyi Partililer de açtı. Ama bu kesimleri temsil edenler halkın bu yaklaşımlarını, bu duygularını temsil edemediler.

Seçim sürecinde sayın Cumhurbaşkanımız bunları ifade etti hatta ifade etmekle kalmayıp hayata geçirmesi seçim sonuçlarında mutlaka etkili olmuştur kanaatindeyim.

Türkiye’de uyguladığımız politika batılı dostlarımıza garip geliyor. Avrupa Komisyonu’na, Brüksel’e, Cenevre’ye gidiyorum. Konuştuğumuzda şunu söylüyorlar: “Biz sizin gibi yapamayız. Bizim önce plan yapmamız, kapasitemizi oluşturmamız lazım. Ben de diyorum ki; “Bu dediğiniz güzel mantıklı şeyler ama biz yardım etmek için bu süreçleri bekleseydik Suriye’de 500 bin değil 1 milyon kişi ölecekti.” Bizim politikamız elimizdeki imkanlarla insanların hayatını kurtarmak.

Seçim sürecinde attığınız bir tweet bazı kesimlerce Erdoğan propagandası olarak değerlendirildi. Bu konudaki yorumunuz nedir?

Öncelikle ben bir sivil toplum hareketinin liderliğini yürütüyorum. Ben bir sivilim, bir bürokrat, siyasetçi, atanmış olarak bu göreve gelen biri değilim. Kızılay’da meccanen çalışan bir vatandaşım. Bu boyut itibariyle kanaatlerimi tabiki kırmadan, dökmeden, her kurumun bir çerçevesi var o çerçeveyi ihlal etmeden paylaştım. Sosyal medyadaki paylaşımımda sayın Cumhurbaşkanımızın ismini vermedim. Ama şunu ifade ettim. Bu memlekette, içinden geçtiğimiz bu sıkıntılı süreçte, bizi bekleyen fırsatlar, tehditler, tehlikeler ve içinde bulunduğumuz şartlar itibariyle herhangi bir insanın değil, bazı özellikleri olan bir insanın Cumhurbaşkanlığına gelebileceğini ifade ettim. Gelen itiraz ifadesi ise şu oldu; Cumhurbaşkanı propagandası yapıyor. Bu da güzel bir şey. Demek ki bu ifadeler sayın Cumhurbaşkanımızın taşıdığı özellikler ki böyle bir itiraz geldi. 

Toplam 46 ülkede 8 milyon mazluma ulaşan, Küresel İnsani Yardım 2018 Raporu’na göre Türkiye 8.07 milyar dolar ile en çok insani yardım yapan ülke oldu. Gururumuz olan bu değerli kurumun başındaki bir yönetici olarak eminim çok fazla insan hikayesine birebir şahit olmuşsunuzdur. 

Özellikle son dönemlerin en büyük acılarının yaşandığı Suriye krizinde yaşanan ahlaki olmayan vahşi sürecin en büyük acısını siviller yani, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar çekti. Kobani olayları sırasında 40’lı yaşlarında Down sendromlu oğlunu adeta bebeği gibi kurtarmaya çalışan 80’li yaşlardaki bir annemiz vardı. Elinden tutmuş sınırı geçmeye çalışıyorlardı. Yürek parçalayan bir sahneydi. Doğu Guta’dan kurtardığımız Kerim bebek. Pazar yerinde annesinin kucağındayken varil bombasından savrulan şarapnel parçası önce Kerim bebeğin kafasının yarısını parçalayıp sonra annesinin kalbine giriyor. Annesi orada vefat ediyor. Kerim bebek imkansızlıklardan tedavi alamıyor ve kendi kendine iyileşiyor. Tam bu dönemde Kerim bebeğe Doğu Guta’da ulaştık. Kerim’i buraya getirmeye çalıştık, gıda ve tıbbi desteği sağladık. Ama bu sefer de kaldıkları ev bombalandı. Ağabeyi ağır yaralandı, ablasını kaybetti, babası ve nenesi de yaralandı. Sağ kalan aile fertlerini Guta’dan çıkardık ama abisine ulaşamadık. Türkiye’ye geldiler ancak artık parçalanmış bir aile oldular. Yaşadıkları insan yüreğinin kaldırabileceği şeyler değil. Nur ve Ala kardeşler… Anneleri öğretmen. Seslerini dünyaya sosyal medyadan duyurmak için evlatlarına evde İngilizce öğretmiş.Çocuklar okula hiç gitmemiş. Doğu Guta’da yaşananları bizim istatiklerimizden ve raporlarımızdan daha etkili bir şekilde tüm dünyaya anlattılar. Türkiye’ye geliş süreçlerinde başlarından çok şey geçti. Mesela İdlib’in içerisinde Muhammed Majid yine Nur ve Ala kardeşler gibi sosyal medyanın küçük gazetecilerinden. Uluslararası bir kamuoyu oluşmuş. Muhammed’in, fan kitlesi var. Dün Portekiz’den önceki gün İtalya’dan biri arıyor. Muhammed’i kurtarın diye mesaj yağıyor. Hatta bir kampanya başlatmışlar, “Kızılay Başkanı Muhammed’i kurtarsın” diye. Ben bir otorite değilim, bunun bir usulü var, sınırdan geçişi var, Muhammed’e İdlib içerisinde destek veriyorum, ihtiyaçlarını karşılıyorum, kendisiyle mesajlaşıyoruz diye açıklıyorum. Bunlar çok güzel şeyler, hoşuma gidiyor.

9 aylık Alparslan’a ilik vermekten son anda vazgeçen donör ile yaptığınız ikna görüşmesi nasıl sonuçlandı? 

Türkiye’deki eşleşme sonrası donörlerin vazgeçme oranı dünyanın çok çok altında. Ama bazen özel nedenlerden dolayı donörler reddedebiliyor. Buna da kimse karışmaz. Ben doğrudan kendisiyle görüşmedim. Arkadaşlarımızla görüşme talebimi ve mesajımı kendisine ilettim. Kendisi de düşünmek için zaman istedi.  

Çadır üretiminde lideriz

Dünyada çadır üretim tesisi olan iki ülke var, biri biz, diğeri İran. Bizim bir yerleşim ve barınma kapasitemiz var. Bu proje de ona bağlantılı olacak. Afetlere ve hızlı sosyal konut üretimine yönelik insani yardım alanında bir ilk olacağız.

Dünyada iyi insanlar hâlâ var

Geçtiğimiz günlerde Düzce’de bir amcanın evi yanmıştı. Kucağında kedisiyle birlikte bir fotoğrafı vardı. Sosyal medyadan paylaştım bunu. ABD’nin Cem Yılmaz’ı gibi düşünebileceğimiz bir isim paylaşımımı paylaştı ve bu amca için Amerika’da yardım kampanyası başladı. Buradan şunu anlıyoruz ki insani bir hikayeyi düzgün bir dille anlatabilirseniz eğer dünyada vicdanlı insanlar var. Bu anlamda önyargılı ve toptan reddedici bir tavırla bunlar kötü, batılılar şöyle demek istemiyorum. İyi insanlar her yerde var.

Bir mültecinin vatan hasreti 17 yıl sürüyor

BM Mülteci Yüksek Komiserliği’nin yapmış olduğu istatistiki çalışmalara göre uzamış krizlerde, kompleks silahlı bir çatışma varsa insanların kendi terkettikleri ülkelerinden uzakta geçirdikleri ortalama süre 17 yıla çıktı. Suriye krizi başlayalı 7,5 yıl oldu. Suriye 2. Dünya Harbi’nden bu yana insanlığın yüzleştiği en karmaşık, en acı ve en derin kriz. Bu krizin yarın bitmesi, ertesi gün bu insanların oraya gitmesi ve hayatın normale dönmesinin mümkün olmadığını biliyoruz.

Kendi kan ilacımızı üreteceğiz

Plazma fraksinasyon fabrikasının ihale süreci bitti. Uluslararası bir konsorsiyum ve yerli bir yatırımcıyla beraber Silivri’de Kızılay’a tahsis edilen bir alanda inşa edilecek fabrika, yaklaşık 300 milyon Euro’ya mal olacak. Milli kapasite oluşturup dışa bağımlılığımızı bitirecek bir proje bu. Kızılay’da hammadde tedarikçisi pozisyonunda projenin yatırım ortağı. Şu anda Kızılay’ın bu plazmaların kalite taahhütleri ile ilgili iyileştirme süreçleri sürüyor. Fabrika kuruluncaya kadar plazmalarımızı bizim lisansımızla yurtdışında anlaşılan konsorsiyumun fabrikalarında üretmiş olacağız. Böylece fabrika kurulmadan üretim başlamış olacak. 3 yıl içerisinde milli kapasitenin oluşturularak fabrikanın üretime geçeceğini öngörüyoruz.

AB’nin kaynağı harcadığımızın çok altında

AB ile Türkiye arasında yaklaşık iki hafta önce bir anlaşmaya varıldı. Türkiye’nin harcadığı tutarın çok altında, daha önce Türkiye’deki yabancılara kullanmamız için Türk Kızılayı’na verilen bir kaynak vardı, yine ona benzer bir kaynak daha Kızılay’a gelecek.