20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Ayşe teyzeye dövizle savaş rehberi

Türk lirası dolar karşısında şok değer kayıbıyla 1 dolar 7 TL seviyesini gördü ama ekonomist Prof. Dr. Kerem Alkin, bilimsel hesaplamalarıyla TL’nin gerçek değerinin siyasi riskin de eklenmesi ile 2.89-3.9 TL arasında olması gerektiğini söylüyor.

SELİM EFE ERDEM 19 Ağustos 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Ayşe teyzeye dövizle savaş rehberi

Bugünlerde 5 TL seviyesine düşse de dolar karşısında ekonomik gerçeklere göre olması gerekenin yarısı değerinde. TL’nin ABD’nin  ekonomik operasyonu ile değer kaybı yaşadığını kaydeden Prof. Alkin, perde arkasındaki küresel oyunu ve vatandaşların bu savaş sırasındaki kur artışı kaynaklı fiyat değişkenliklerine karşı kendilerini nasıl koruyacaklarını da anlattı.  

ABD kaynaklı bir ekonomik saldırı yaşadığımızı konuşuyoruz ama ABD tam olarak ne yapmaya çalışıyor?

ABD, 40’lı yılların sonlarından bu yana kontrolünde tutması gerektiğini düşündüğü coğrafyalardaki ülkeleri, üç temel alandan terbiye etmeye çalışmıştı: Hoşlanmadığı bir siyasi iktidarı desteklediği başka bir siyasi hareketle iktidardan uzaklaştırmak, kontrolünde bir siyasi aktör bulamazsa askeri darbeyle hükümeti indirmek veya uzunca zamandan beri Küba’ya, İran’a, Venezüella’ya uyguladığı gibi ülkeleri ekonomik ambargo kapsamına almak. İstediği sonuçları hemen elde edemese bile ekonomik ambargoları, eninde sonunda istediği sonuca ulaşmak için süreci zamana yaydığı bir operasyon alanı olarak görmüştür. İfade etmek gerekir ki Türkiye de çeşitli zamanlarda ABD’nin bu tür müdahalelerine maruz kalmıştır. 27 Mayıs 1960, 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980, 28 Şubat süreci ABD’nin siyaset alanında gerçekleştirdiği müdahaleyi yeterli görmediğinde ve Türkiye’nin kendi rotasından uzaklaşmasından rahatsızlık duyduğu dönemlerde yakın ilişki içersinde olduğunu düşündüğü sivil ve askeri bürokrasiyi kullanarak Türkiye’nin rotasını arzu ettiği istikamete çekmeye çalıştığı süreçler.

Türkiye o müdahalelere neden 15 Temmuz’daki gibi bir tepki veremedi?

Türkiye uzunca bir dönem özel sektör hakimiyetinde bir ekonomiye sahip olamadı. Ancak 2000’li yıllarla birlikte Türkiye ekonomisini yeniden yapılandırdığı ve bütünüyle özel sektör ağırlıklı bir yapıya dönüştürdüğü önemli bir fırsat yakaladı. Aynı dönem içersinde başta Çin, Rusya ve Brezilya olmak üzere önde gelen bir kaç gelişmekte olan ekonominin yeni parlayan yıldız ülkeler olarak dünyada yükseldiklerine şahit olduk. Bu gelişmeyle, ABD’nin kontrolü dışında söz konusu ülkeler arasında ikili ekonomik ve siyasi ilişkiler ciddi manada ilerledi ve ABD’yi daha rahatsız eder bir konuya dönüşmeye başladı. Son 10 yıl, ABD’nin 70 yıl boyunca büyük bir emekle kurduğu ekonomik politik sistem üzerindeki etkinliğini kaybettiği ve kurumlardan istediği kararları çıkarmakta zorlandığı bir süreç yaşandı. ABD’nin içine düştüğü pozisyondan memnun olmayan yapılar, Trump üzerinden dünyaya meydan okudukları bir süreci tetiklediler. ABD, Kanada ve Meksika’dan Atlantik’teki önemli müttefiki Avrupa Birliği ile stratejik ortağı Türkiye’yle, Çin ve Rusya ile ticari, askeri ve siyasi savaşa girişti.

3. Dünya Savaşı mı?

Ben bu süreci, yıldızlar savaşı olarak adlandırıyorum. Yani, ABD ile yeni yükselen yıldız ekonomiler arasında, ABD’nin patronajlığının dayanaklılık testinden geçeceği, uzun soluklu bir savaş.

Ne zamana kadar sürecek ve kimin kazanmaya yakın olduğu bir savaş?

2030’a kadar devam edecektir. Çünkü o tarihten itibaren Türkiye’nin de içinde yer aldığı grup dünya ekonomisindeki büyümesini tamamlayacak ve petrol çağı bitecek, yenilenebilir ve akıllı teknolojiler çağı başlayacak ve bunların bir sonucu olacak. ABD’nin elinde petrol var ve petrol üretiminde iddialı ülkelerin çoğu üzerinde kontrol gücünü kullandı. Sözkonusu ülkeler ve Türkiye’nin enerji bağımlılığını yenilenebilir enerjiyle karşılamasıyla farklı bir tablo ortaya çıkması söz konusu. Bu savaşın sonunda kimin kazanacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

Yıldızlar Savaşı’nda ABD’nin yanında ve karşısında hangi ülkeler var?

ABD etrafında ülke yok. BEA ve Suudi Arabistan negatif etkilenmemek için ‘Tamam abi’ deyip sessizliğe gömülmüş. İsrail de ABD ne yaparsa yapsın ‘Yeter ki benim Ortadoğu’daki konumumu korusun’ derdinde. İsrail, ABD’ye fazla bir şey sağlayacak ülke değil.

Türkiye’nin bir müttefiki var mı? 

Türkiye’nin müttefikleri belli. Katar Emiri’nin Türkiye’yi ziyareti ve yatırım açıklaması bunun göstergesi. Ama bu aş, cephesel bir savaş değil. Ülkelerin ‘menfaatlerine bağlı’ olarak bir çok farklı konuda bir çok farklı ülkeyle birlikte hareket edebileceği bir dönem. Tıpkı Suriye meselesinde ciddi görüş ayrılıkları olmasına rağmen başka konulardaki menfaatleri nedeniyle Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliği gibi. 

Yani artık Batı Paktı ve Doğu Paktı gibi her konuda blok olarak müttefiklik yok...

Artık dünyada blok müttefiklik devri bitti. Farklı çekim merkezleri var, bu çekim merkezleri arasında ülkelerin menfaatleri konusunda farklı düzeylerde oluşan ilişki yapıları var. Anca beraber kanca beraber hikayesi bitti.

Yani ABD’nin derdi rahip Brunson değil!

Bu rahip Brunson olayı değil, ABD’nin dünya siyaseti ve hakimiyetini daha kaba saba yönetmeye başlaması. Yıldızlar savaşı kurgusu içinde, Türkiye kendi topraklarında ABD adına nitelikli casusluk yaptığını tespit ettiği kişilere karşı ilk kez bir nevi ABD’yi dava ediyor. Tarihte örneği yok! ABD diyor ki ‘Ben Osmanlı döneminden beri burada casuslarımla at koşturuyorum. Nereden çıktı benim adamlarıma soruşturma açmak, mahkemeye çıkarmak?’

Türkiye ekonomik saldırının ilk raundunu kazanmış görünse de bundan sonraki süreçte hangi önlemleri almalı?

ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik askeri siyasi ilişkilerin yeniden tanımlanacağı iki yıl geçireceğiz. Bu esnada, anlaşamadığımız çok sayıda konu olacak. Bu nedenle yeni şoklara karşı hazır olmalıyız. Bu süreci atlatabilmenin en etkili yollarından biri ithal tüketime olan ilgiyi sıfırlamak, yerli mal kullanma seferberliği, kamuda savunma harcamaları hariç oldukça yüklü bir tasarruf dönemine geçmek, özel sektörün öz kaynaklarıyla yatırımlara ağırlık vermesi ve dövizle borçlarını azaltması gerek.  

Devlet ve özel sektör bu mücadeleyi verirken vatandaşlar hem kendilerini hem ülkelerini korumak için ne yapabilir? Sonuçta maaşlar aynı kalıyor ama fiyatlar artıyor. Vatandaşlar kendilerini ekonomik saldırılara karşı nasıl koruyabilir?

Kur artışı riski nedeniyle dolar üzerinden borçlanmayacak. Biliyorsunuz, küresel 2008 krizi sonrası Türkiye’de vatandaşlar dövizle kredi çekemiyordu. Ama birbirleri arasında da dolarla borç alıp vermeyecek, TL üzerinden borç alışverişi yapılmalı. Döviz yerine altına yönelmesi de fark etmiyor çünkü altının fiyatını da dolar belirliyor. Vatandaş dolar üzerinden ev veya işyeri kira sözleşmemesi yapmamalı. Telefon ve araba gibi fiyatların dolara endeksli olduğu ithal ürünler yerine yüzde yüz yerli olan ürünleri tercih etmeli. Vatandaşlar, kuruşun hesabını yapmalı. 

Dolara endeksli olmayan ürünlerde de dolar kurunun üzerinde fiyat artışı yapan fırsatçılara karşı ne yapmalı?

Tepkisini gösterecek ve almayacak! Alışverişte, satın almak istediği malın fiyatındaki kuruşun hesabını sorduğunu göstermeli. Fırsatçılara protestonun en etkilisi, anormal fiyat artışı olan ürünü almaktan vazgeçmektir. Bu fırsatçılıklar bizim ülkemizde niye oluyor? Çünkü enflasyon ve fiyat artışlarıyla ilgili tüketici tepkisi göstermeyi kaybetmişiz. Alışverişe çıktığımızda satın alınan ürünün fiyatının değişmesine, sadece kendi kendimize söylenerek tepki gösteriyoruz. Tepki olarak o ürünü almaktan vazgeçmek gibi bir refleksimiz yok! Vatandaş ayağını yorganına göre uzatmalı, tasarruf yapmalı, lüks ve ithal tüketime kaçmamalı. İki yıl boyunca hem devlet ve özel sektör hem de hane halkı ciddi tasarruf yaparsa bu ekonomik saldırıyı atlatabiliriz.