20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Batı’nın sanat tarifine uymak zorunda değiliz

“Batının yaptığı sanat tarifine, sınırlarına ya da sınırsızlığına uymak zorunda değilim onlar da benimkine uymak zorunda değil. Sanat evrensel olduğu için herkes kendi yorumunu yapabilir” şeklinde konuşan ressam Ahmet Sula, “Kültürümüze güveniyoruz, tarihimize, sanatımıza... Öyleyse bizim bunu çok güçlü yansıtmamız, büyük düşünmemiz lazım” diyor.

GÜLCAN TEZCAN 24 Haziran 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Batı’nın sanat tarifine uymak zorunda değiliz

Çocukluk yıllarından itibaren tiyatro, resim ve müzikle ilgilenen, enstrüman çalan, türkü söyleyen ve ressam Haluk Hatipoğlu’nun yüreklendirmesiyle yağlıboya resme başlayan sanatçı Ahmet Sula, bugüne kadar dördü yurtdışında yirmi beş kişisel sergi açmış. 

Ancak Sula, sıradan bir ressam değil. Yaptığı resimler ve kullandığı tekniklerle farklı bir tarz oluşturan Kula’nın asıl ezber bozan yanı 1. Sınıf Emniyet Müdürü olması. 17-25 Aralık sürecinde Terör Daire Başkan Yardımcısı olarak göreve başlayan Ahmet Sula, böylesi zorlu bir görevi sürdürürken bir yandan da sanatla gönülleri fethetmeye çalışıyor. 

On parmağında on marifet var denilen türden bir sanatçı Ahmet Sula. Üstelik yaptığı işlerde özgün olmayı başarıyor ve çok da takdir görüyor. Birbirinden etkileyici tablolar yapmasının yanı sıra adeta bir kişisel gelişim uzmanı gibi gençleri motive edecek söyleşiler ve seminerler düzenleyen Kula, sanat yolculuğunda bütün iddiasını yerli ve milli olma üzerine kuruyor. 

“Sanat savaştır benim için. Sergiler mabedim, eserler ibadetimdir diyorum ve böyle bakıyorum. Bu benim inancım. Batı’nın yaptığı sanat tarifine, sınırlarına ya da sınırsızlığına uymak zorunda değilim onlar da benimkine uymak zorunda değil. Sanat evrensel olduğu için herkes kendi yorumunu yapabilir” şeklinde konuşan Ahmet Sula, “Milliyetçi, muhafazakar, ülkesini, kavmini inancını seven bir adamım. Bu alanda da şunun derdinde olmalıyız, kültürümüze güveniyoruz, tarihimize, sanatımıza... Öyleyse bizim bunu çok güçlü yansıtmamız, büyük düşünmemiz lazım” diyor. Felsefi ve soyut eserler yaptığına dikkat çeken Sula, o yüzden de iddiasının öz kültürümüzü, inancımızı dünyada eşi olmayan bir şekilde farklı sanat dallarını harmanlayarak sunabilmek olduğunu söylüyor.

Sanata bakışını “Yaptığım işler Rönesans ressamlarının tablolarına benzetilince ‘Onların eline su dökemeyiz’ dememi bekliyorlar. Ama bu konuda tevazu göstermiyorum. Hiçbir eksiğim yok bilakis fazlam var. Müslümanım ve sanatımı Allah için yapıyorum. Peygamber Efendimiz diyor ki ‘Benim ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir’. Düşünüyorum sanat bu sayılandan büyük bir şey mi? Asla, yaşamın içerisinde bir parça. Yaşam, ibadet ve ölüm Allah içinse sanatın ne haddine ki başka bir şey için olmuş olsun” sözleriyle özetleyen Ahmet Sula, kaligrafi, şiir ve resmi bir araya getirdiği tablolarıyla farklı bir tarz oluşturuyor. 

SANATLA ONARIM ZAMANI GELDİ 

Açtığı sergileri gezenlerin polis olduğunu öğrenince çok şaşırdıklarını ifade eden Sula, “Benim gibi sanatla ilgilenen pek çok arkadaşımız var böyle. Ama görünen üniformalı yüzümüz. Şu üniformayı bırak içindeki insanı tanı. Başka bir yerden gelmedik, biz de bu ülkenin evladıyız. Bu üniformayı giydik bu görevi yapıyoruz” diyen Ahmet Sula, sanat yoluyla toplumda polise dair oluşturulan önyargıları da yıktığını söylüyor. O yüzden içindeki insanı tanımak lazım. Buna da vesile oluyor bu işler. 

Ülkenin dört bir yanında gittiği konferanslarda sanatçı kimliği ile yaptığı konuşmaların gençler üzerinde çok daha büyük etki bıraktığına dikkat çeken Sula, “Öğrenci veya dinleyen kitle sizi taşıdığınız kimliğe göre ve o psikolojiyle dinliyor. Sanatçı sanattan bahsederken ona göre dinliyor. Ama bir polis iletişimden, sanattan, insandan, değerlerden bahsediyor. Bu şaşkınlık olmazsa dikkatini vermiyor insanlar” diyerek böyle bir portrenin onlara da özgüven ve şuur aşıladığını belirtiyor. Ramazan Ayı boyunca Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Siirt ve Batman’da konferanslar verdiğini anlatan Ahmet Sula, meslek hayatının belli dönemlerinde de Güneydoğu’da görev yaptığını hatırlatarak bugün artık sanatla oradaki gönüllere dokunmak gerektiğinin altını çiziyor. Sula, “En büyük ümidim gençlerden. Onlara çok büyük yatırım yapmamız lazım. O gençlere neler verebilirim böyle bir derdim var benim. Sanatsal etkinlikleri özellikle terörden en çok mağdur olan bölgelerde yaygınlaştırmamız gerekiyor. Sanat, İstanbul ve büyükşehirlerden artık Anadolu’nun her köşesine taşınmalı” diye konuşuyor.  

PKK’NIN GERÇEK YÜZÜNÜ GÖRDÜLER

1990’larda görev yaptığınız dönemle şimdi bir araya geldiğiniz Kürt gençlerin PKK’ya bakışında fark var mı?

1993-94’te askerlik zamanımda Güneydoğu’daydım. Görev yeri olarak da Tunceli ve civarında bulundum. Bu farkı görmenin en kestirme cevabı katılımlarla ilgili. Oranı istatistik olarak vermem mümkün değil. Ama net olarak bildiğim şu ki çok büyük bir düşüş var PKK’ya katılımda. Kişisel olarak sergilerimde, konferanslarımda gözlemlediğim de artık bu örgütün Kürt halkı nezdinde bir karşılığı olmadığı şeklinde. Kobani gibi olaylarda, Yasin Börü’nün katledilmesinde Güneydoğu’daki insanımız ve hele ki gençler PKK’nın iç yüzünü ve ne kadar vahşi olduklarını gördüler. Bu gerçeği yaşayarak görünce sorgulamaları değişti. ‘Bir dakika bizi öcü diye propagandalarla asker polis düşmanı yaptılar ama sizi tanıdıktan sonra bunun yalan olduğunu gördük’ diyen gençlerimizle karşılaşıyoruz. Bunlar önemli. Bu sebeple Nusaybin’de ilk defa izleyici huzurunda ağladım. Duygularımla konuşurum ve seyirci etkilenir normalde ama bu kez ben etkilendim. 600 kişi vardı salonda. İnsani değerlerin önemi ile ilgili buluştuğumuz noktaları ifade edince salon topyekun ‘Nusaybin seninle gurur duyuyor’ diye tezahüratta bulundu. Bu çok değerli bir tablo. Nusaybin gibi hendek operasyonları sırasında travma yaşamış en fazla şehidimizin verildiği bir ilçede böyle bir tablo çok değerli. Bunun için ne kadar şükretsem azdır. Gerçekten de çok şey değişmiş ve inşaallah bizler böyle samimi dokunuşlarla kardeşliğimizi pekiştireceğiz. Onlar öz kardeşlerimiz bizim. Buluştukça birliğimiz dirliğimiz daha büyüyerek artacaktır. 

FETÖ’NÜN SİHİRLİ BİR DEĞNEKLE ÇÖZÜLMESİ BEKLENİYOR

FETÖ soruşturmalarını yürüten ekiptensiniz. İnsanlar adaletin geciktiğini düşünüyor. Neden böyle bir algı oluştu sizce? 

İstihbarat ve terör birimlerinde çalışmış bir polis şefi olarak her kesimden, aşırı soldan, bölücü örgütlerden, dini istismar eden örgütlerden pek çoğunu gördük, okuduk, bildik. Ben hayatım boyunca bu kadar tehlikeli bir örgüt ne okudum, ne gördüm, ne de bildim. Çünkü her alanda yapılanması var. Sizdenmiş gibi görünen ama asla sizden olmayan çok tehlikeli bir grup. İnsanların aklından geçirmediği bir kalkışma süreci yaşandı. Kendi silahımızda kendi insanımız biçildi doğrandı. Meseleyi anlamayanlar, süreci sulandırmaya çalışanlar var. Ülkemizin içinden geçtiği süreci sağır sultan görüyor, duyuyor. Coğrafyamızda olup bitenler ve bu saldırılar olup biterken bu sürecin sulandırılması, ‘o kadar değil’ denilmesinin çok büyük bir oyun olduğunu görmemiz lâzım. Bunlarla da mücadele edildiği için hızlı sonuç almak mümkün değil. Evet adalet yerini bulsun, ince eleyip sık dokumak lazım o yüzden hiç kimse hemen sihirli bir değnek dokunup da bu mesele çözülecek diye beklemesin. Kırk yıldan fazla bir süre içerisinde yapılanmış bir örgüt var karşımızda.