17 Nisan 2024 Çarşamba / 9 Sevval 1445

Bu kadınlar tanklardan daha güçlü

Hain darbe girişiminin olduğu gece sokaklarda anneler de vardı. Onlar önce vatanları sonra evlatlarının geleceği için ölüme yürüdüler. Ayla Aşkın, Ayla Gül Kasarcı ve Safiye Bayat o annelerden yalnızca birkaçı...

Büşra UĞRAŞ9 Ekim 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bu kadınlar tanklardan daha güçlü

Türkiye halkının kenetlendiği gece olarak tarihe yazılan 15 Temmuz gecesinde birçok kahramanlık hikayesine tanık olduk. Bir musubet bin hayır getirdi, ülkece birlik olmanın önemini yeniden hatırladık ve tüm Türkiye’nin üzerine hoşgörü çöktü... O gece sokakta anneler de vardı. Tıpkı gazi olan Ayla Aşkın, Ayla Gül Kasarcı ve Safiye Bayat gibi... Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’nın da kurucularından olduğu Kadın ve Dayanışma Derneği KADEM’in ‘Tanklardan Güçlü Kadınlar’ ismini verdiği bu kadınlarla Çukurova Genç İşadamları Derneği’nin (Çukurova GİAD) Adana’da düzenlediği 15 Temmuz şehitlerini anma etkinliğinde bir ara geldik. Hikayelerini birinci ağızdan dinledik ve cesaretlerine hayran kaldık.

AYLA AŞKIN 

Hayatımın en güzel gecesiydi

Ayla Aşkın o gece kendini sokağa atan dört çocuklu bir anne. Hem de daha Cumhurbaşkanı çağrı yapmadan! Ev temizliği yaparak çocuklarının geçimini sağlayan Aşkın, o geceyi “Hayatımın hem en güzel hem de en kötü gecesiydi” diye özetliyor. Ve “Çok kayıp verdik, sabah hastaneye gelen evlat acısı çeken annelerin durumu gözümün önünden gitmiyor. Ama hayatımın en güzel günüydü çünkü hangi görüşten olursa olsun insanların bir arada oluşu, tek yürek hareket etmek çok güzel bir duyguydu.” diyerek anlatmaya başlıyor: “Karagümrük’te oturan bir arkadaşıma misafirliğe gitmiştim. Sonra oradaki birine bir telefon geldi. Darbe olduğu söyleniyordu. Çok tedirgin oldum. Bir de üstüne başka bir arkadaşım arayıp ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı yakalayıp idam edeceklermiş’ dedi. Nevrim döndü. Aniden karar verdim ve oğluma ‘Gitmemiz gerekiyor, burada duramayız!’ dedim.”

ÇOCUKLARIM İÇİN DIŞARI ÇIKTIM

Oğlunu alıp evden çıkan Aşkın, Vatan Caddesi’ne doğru yürümeye başladığında yanında 30 erkek varmış. Ama o “Onca erkeğin arasında tek kadın olmaktan gurur duydum” diyor. Çevresi o kadar erkeğin içinde ne işin var, çocuklarını nasıl bırakırsın diye eleştirmiş ama Aşkın durumu “Önce vatanım sonra çocuklarım için dışarı çıktım. Çocuklarımın yarınını düşündüğüm için çıktım! Vatanı olmayanın çocuğu olmaz. Biz o gece dışarı çıkmasaydık  belki de çocuklarımız gözümüzün önünde öldürülecekti. Kadın her yerde olmalı. Sadece yanlış anlaşılmasın, kötü niyetli insanlar olabilir diye bütün gece oğlumun elini tuttum” diye açıklıyor.

O GECE SURİYELİLERİ DAHA İYİ ANLADIM

O gece kolundan vuruldu Aşkın, sağ kalçasında beş tane şarapnel ve bir kurşun var hala. O geceden sonra uzun bir süre uyuyamadı, onun aldığı yaralar kadar çocukları da zarar gördü. Aşkın “Bütün çocuklarım ben vurulduğumda çok üzüldüler, hepsinin anne sevgisine ihtiyaçları var. 12 yaşındaki kızım resmen küsmüştü bana. Küçük olanın haberi bile yoktu, oğlumun dili tutulmuştu hastanede... Darbenin ne olduğunu dahi bilmeden çok ağır bir yük kaldırmak zorunda kaldılar. İlk başta küstüler ama sonra bana teşekkür ettiler. ‘Sen iyi ki bizim annemizsin’ diyorlar. Onlar benimle gurur duyuyor” şeklinde açıklıyor. Aşkın sözlerine “Biz elimizdekilerin kıymetini bilirsek herkes bilir, dünya bilir. O gece Suriyelileri çok iyi anladım ve ‘Rabbim onları vatanına kavuştur bizi de vatansız bırakma’ diye dua ettim. Bizim milletimiz kimsenin hayatına sıkışamaz, boyunduruk altına girmeyi, emir almayı sevmeyiz biz.

“Sabah hastaneye gelen evlat acısı çeken annelerin durumu gözümün önünden gitmiyor.”

AYLA KASARCI 

Evlatlarımın geleceği için ölüme yürüdüm

15 Temmuz gecesi gözünü karartıp kendini sokağa atanlardan biri de iki çocuk annesi Ayla Kasarcı’ydı. Üstelik Kasarcı bir de meme kanseri hastası. “Kanserden öleceğime vatanım için ölürüm” diyen kasarcının hikayesi şöyle başlıyor: “O gün kontrole gittim. Eve geldim, eşim dışarıda maçtaydı. Benim kontrolüm dışında hayatımızda her şey normaldi. Bir anda kızım gelip ‘Anne darbe oluyormuş, darbe ne demek bana biraz anlatır mısın?’ diye sordu. Bunun üzerine hemen neler oluyor diye baktım. Gerçekten bir karışıklık vardı ortalıkta... Ben hayatımda hiç darbe yaşamadım ama tarihi araştıran bir insanım. Bu olayın memleketimiz için ne kadar vahim sonuçları olabileceğinin farkındaydım. Bu olaydan kimlerin menfaat sağlayacağını çok iyi biliyorum. O nedenle eşimi hemen eve çağırdım.”

YA ŞEHİT OLURUM YA DA TUTUKLANIRIM

Gelişmeleri TV’den takip eden çift Cumhurbaşkanımızı ekranda gördüklerinde rahatlamışlar. Kasarcı “Cumhurbaşkanımız televizyona bağlandı. İnanın eşim de ben de o gece bize ne anlattığını bilmiyoruz. ‘O akşam Cumhurbaşkanının hangi sözünden etkilendin de çıktın’ diye sorsanız cevabım ‘hiçbiri’ olurdu. Yalnızca ‘Dışarıya çıkın’ dediğini algıladık ve hatırlıyoruz. O andan itibaren “Eşim kalk gidiyoruz” dedi, bir dakika bile düşünmedim. Cep telefonlarımızı almadık, üzerimizde kimlik yok, yalnızca cebimde 20 TL vardı” diye anlatıyor. Eşi ve görümcesiyle dışarı çıkan ve çocuklarını evde bırakan Kasarcı “Kızım ‘Anne nereye gidiyorsunuz? Ne yapıyorsunuz, saçmalamayın!’ dedi. Ona dönüp yalnızca “Ben dışarıya çıkıyorum, ya şehit olur eve gelirim ya da tutuklanır gelirim. İki ihtimal var. Ben annelik hakkımı helal ediyorum sen de evlatlık hakkını helal et” dedim. Kasarcı, ölmekten hiç korkmamış çünkü başına bir şey gelirse çocuklarının sahipsiz kalmayacağına eminmiş: “Eğer bize bir şey olsaydı bu millet benim evlatlarımı sahipsiz bırakmazdı. Ben bunun bilinciyle çıktım. Ha darbe girişimi başarılı olsaydı zaten çocuklarım infaz edilecekti, kimin köpeği olacakları belli değildi. O nedenle hiç tereddüt etmedim” diye açıklıyor. Kasarcı oraya bir amaç için gitmişti: “Önce kendi çocuklarımın sonra ülkemdeki tüm çocukların yarınını düşündüm. Benim seçtiğim Cumhurbaşkanı, benim seçtiğim Başbakan, benim askerim, benim üniformam, benim silahım. Ve kalkıyorlar benim üzerimdeki Türk bayrağına ateş ediyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değil!”

ÖLÜM KORKUSUNU ÇOK İYİ BİLİYORUM

Karı-koca sokağa çıktıkları için çevrelerinden çok eleştiri almışlar. İkisi de hayatını kaybetseydi çocukları hem yetim hem de öksüz kalacaktı...  Kasarcı durumu şöyle özetliyor: Ben kaserden mi ölmeliydim yoksa şehit olup mu ölmeliydim? Kanserden ölseydim bu vatan için ne yapmış olacaktım? Kanserden ölmüş... Ya da çocuklarıma neyi miras bırakacaktım? Maddi olarak demiyorum. Çocuklar  ‘Annemiz kanserden öldü’ diye ağlayacaklardı. Ama orada şehit olsaydım iki evladım da hayatları boyunca benimle gurur duyacaklardı. O çok başka bir şey. Kanserle mücadele ettiğim için ölüm korkusunun nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Geceler boyunca ‘Çocuklarımın büyüdüğünü görmeden öleceğim’ diye ağladığımı bilirim.  Ama ölüm zaten Allah’ın emri. Elbet bir gün öleceğim, yarınımızın garantisi yok. Allah şanlı şerefli bir ölüm nasip etsin.”

Benim askerim, benim üniformam, benim silahım kalkıyorbenim üzerimdeki Türk bayrağına ateş ediyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil!

SAFİYE BALAT

İçimde selalar okundu

15 Temmuz gazilerinden Safiye Balat o geceyi “Mazlumun zalim karşısındaki en büyük zaferiydi. Bedenler bir yürek olup kalkan oldu tanklara karşı geldiler” diye özetliyor. Geceyi anlatan Balat “TV’de üst şeritte ‘Boğaziçi Köprüsü kapatıldı’ diye bir yazı gördüm! Televizyonu hemen kapattım. Daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Hemen kendimce bir strateji geliştirdim. Biri yaralanır bir şey olur diye çantamı hazırladım, içine yara bandından ilaca kadar pek çok ilk yardım malzemesi koydum. Tesbihimi aldım, çıktım. O zaman daha çağrı yapılmamıştı ama ben bir şeyler olacağını sezmiştim. Eşim o sırada dışardaydı benim de evden ayrıldığımı öğrenince ‘Hemen eve dön’ dedi. Ama söz konusu vatan mücadelesiyse ben kimseyi dinlemem” diyor. Vatan aşkı onun için bambaşka bir şey, o kuvvetli bir imana sahip olan herkesin böyle düşünmesi gerektiğini de savunuyor. Çocuklarını o gece evde bırakan Balat uyumasalardı yanına da alabileceğini de söylüyor: “Evlat bizim değil, onlar bize emanet!”

BAŞÖRTÜMDEN KIVILCIMLAR AKTI

‘Köprüde askere kafa tutan kadın’ olarak efsaneleşen Bayat olanları “Köprüye doğru yürümeye başladım, geçiş vermiyorlardı ‘Kim bunlar benim köprümü neden kapatıyolar’ diye düşünüyorum. O köprü kapatılacaksa yalnızca biz kapatırız, Türk halkı. Askerin yanına kadar gittim ‘Siz kimsiniz neden bunu yapıyorsuınuz’ diye sordum. İttirdiler, ‘Git’ dediler, silahlarıyla korkutmaya çalıştılar. ‘Beni ölümle korkutamazsın, döneyim arkamı beni vur’ dedim. Çekti beni kendine doğru yanağımın üzerinden ateş açtı. Başörtümün üzerinden  kıvılcımlar akmaya başladı. ‘Korkmuyorum, evlatlarımı bırakıp geldim buraya’ dedim” sözleriyle anlatıyor. Bayat “‘Allahım bu acizlere, bu vahşilere karşı bizim başımızı eğdirme, muzaffer eğle’ diye dua ettim” diyor.

VATAN SEVGİSİ İMANDAN GELİR

Cesaretine tüm Türkiye’nin hayran kaldığı Bayat “Cesaretimi iman kuvvetinden alıyorum. Çok değişik bir manevi güç var, insanı oraya uçuranlar var. ‘Allahu Ekber’ dediğinde seni oraya alıp götüren rahmaniler var yanında. Zeten ben kendim gitmedim oraya, götürüldüm. Daha camiler selaları okumaya başlamadan benim kalbimin, beynimin içinde selalar okundu” diye açıklıyor. “Gencecik çocuklar vardı, herkes akın akın geliyordu. Onlara ‘Gitmeyin ateş ediyorlar’ dedim ama dinlemediler. Ben de ‘Madem öyle hep beraber yürüyoruz’ dedim. Bir kadın yaralanmıştı ona doğru koşarken beni de vurdular. Önce şehit oluyorum sandım ama sonra ölmediğimi anladım. Yine de ‘Allahım onların önünde benim başımı yere eğmediğin için sana şükürler olsun’ dedim. Arkamdan haince vuramadılar beni, bir kardeşime yardıma giderken yaralandım” diye anlatan Bayat “Sağcısı, solcusu, açığı, kapalısı herkes oradaydı ve tek yürekti. İnanın sarhoş bile vardı. ‘Bizim şahadetimiz kabul olur mu’ dediler. Neden olmasın? Oraya gelmiş, vatanı için gelmiş. Gazi olmak için illa yaralanmak da gerekmez. Gazaya yürüyen herkes gazidir. Allah yolunda, vatanı için yürüyen, canını vermeyi göze alan herkes gazidir” diye anlatmaya devam ediyor ve “O geceden sonra memeleketimize bir hoşgörü sindi. Birlik beraber olmayı öğrendik” diye ekliyor.

VİCDANIM  RAHAT

Tek bir kez bile kaçmayı düşünmeyen Bayat’ın psikolojik de hiç problemi olmamış: “Korku aptallıktan gelir. Aptal olmayan korkmaz, düşünür. Vatan sevgisi de imandan gelir. Hastanede her sabah psikolog geliyordu ‘Kabus gördünüz mü?’ diye soruyordu. Ben neden kabus görecekmişim ki! Beni vuranlar görüyordur o kabusu. Vicdan azabıyla yanan kalpler kabus görür. İmanlı insan kabus görmez. Aklım Allah’la fikrim Muhammed’le. Allah bana en güzel rüyaları gösteriyor.”

“Sağcısı, solcusu, açığı, kapalısı herkes oradaydı ve tek yürekti. O geceden sonra memleketimiz bir olmayı öğrendi.”