20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Bu meslekte seyyar satıcı değil dükkan sahibiyim

Deneyimli oyuncu Zeynep Özyağcılar babası Erdal Özyağcılar’dan aldığı tavsiyeleri kulağına küpe yaptığını söylüyor: Babam bana ‘Sanatın sokaklarında gezen eskici değil dükkan sahibi ol’ demişti. Öyle olmalı, küçük de olsa temeli sağlam bir dükkanınız varsa, elbet birileri uğrar.

BÜŞRA UĞRAŞ21 Ocak 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bu meslekte seyyar satıcı değil dükkan sahibiyim

Şu an Uçlar, Demir ve Hoş Geldin Boyacı olmak üzere üç oyun sahneleyen bir yanda da Tiyatro Martı’nın yeni oyunu Kral’ın yönetmen yardımcılığını üstlenen oyuncu Zeynep Özyağcılar ile tiyatro, sinema ve sanat üzerine sohbet ettik. Özyağcılar “Sanat yapmak, üretmek zor iştir. Sadece yetenekli olmak yetmez. Tüm imkansızlıklara rağmen yaptığınız işte mutluysanız başarabilirisiniz. Şartlar zorlaştıkça gerçek sanatçı daha çok üretir” diyor.

- Neler yapıyorsunuz bugünlerde?

Tiyatro Martı, beşinci yılını doldurmak üzere. Biz de dördüncü oyunun provalarıyla uğraşıyoruz şu an. Ben yönetmen yardımcısıyım. Çalışmalara başlayalı birkaç hafta oldu ama çok güzel bir komedi geliyor, garanti verebilirim. Onun dışında diğer oyunlar devam ediyor; Uçlar, Demir ve Hoş Geldin Boyacı.

- Yeni oyunun adı ne?

Eugène Ionesco’nun yazdığı Kral Ölüyor oyununu sahneleyeceğiz. Bir dramaturji çalışması yapıldı. Biz Kral adıyla sahneye kdyacağız. Babam, Erdal Özyağcılar, üzerinde uzun süre çalıştı ve baştan yazdı oyunu. Çok güzel de bir ekip kurduk. İnsanın, hayatının değerini ancak ölüme yaklaştığında anlayabildiğine vurgu yapan bir oyun. Ölüm karşısındaki acizliği ve düşülen komik durumları ele alınıyor. İnsan, ölüm hiç gelmeyecekmiş gibi ya da kendisi ne zaman isterse o zaman ölecekmiş gibi düşünüp hareket eder ya… O ego ile dalga geçiyor. Şimdilik her şey çok güzel gidiyor ve çıktığında çok ses getirecek diye düşünüyorum. 

- Kadroda kimler var?

Kral’ı Erdal Özyağcılar, ilk karısı Kraliçe’yi Güzin Özyağcılar oynuyor. Orada da bir komiklik oluyor tabii. İkinci karısını Kralıçe’yi Nihan Büyükağaç, Hizmetçi karakterini de Tiyatro Martı’nın as elemanlarından Gözde Çetiner, Muhafız’ı Ferda Alber canlandırıyor. Barış Kıralioğlu hem cellat hem doktor hem de astrolog olan bir karakteri oynuyor. Neşeli bir kadro oldu.

- Usta iki oyuncu olan anne-babanız ile birlikte çalışıyorsunuz. Nasıl hissediyorsunuz?

Aksi halinin nasıl bir duygu olduğunu bilmediğim için bence normal. Ancak birlikte çalışmanın gerektirdiği şeyler oluyor; bir yerden sonra konuştuğunuz ve tartıştığınız şeyler anne-baba-evlat diyalogundan çok meslektaş konuşmasına dönüyor. Daha çok bu konuda bir şeyler paylaşıyorsunuz. İş arkadaşı gibi hissediyoruz. Sürekli yeni oyunlar okuyor, sinema filmi projelerini değerlendiriyoruz. Birbirimizi eleştiriyoruz. Örneğin ben biraz daha yeni, modern bir kafa ile bakıyorum, onlar daha gelenekçi olma taraftarı. Klasik bir aile muhabbeti yok bizde. Zorlukları tabii var ama öte yandan çok sevdiğin, işini iyi bilen ve hiçbir art niyet düşünmeden sözlerine, eleştirisine, gözüne, bilgisine güvenebileceğin aile fertlerinin olması bir avantaj.

- Profeyonel dansçısınız aynı zamanda. Ağırlığı oyunculuğa vermenizinde ailenin etkisi var mı?

Yok. Devlet Opera ve Bale’sine girdiğimde altı yaşımdaydım. Uzun yıllar operada çalıştım. Daha sonra lisanslı Latin Amerikan dansçısı oldum... Ailem hiç ‘Yap’ ya da ‘Yapma’ demedi. Örneğin, ağabeyim kimyager, alakası yok. Saint Michel Fransız Lisesi’nde okurken de hem oyun yazıyor hem de oynuyordum. Yurtdışındaki festivallerin ardından benimle ilgili güzel haberler yapıldı. Bunun üzerine oyunculuğu düşünmeye başladım. Sahnede olmayı seviyorum ama demek ki sadece bedenle bir şeyler anlatmak değil ses de çıkartmak istiyorum. Bunun üzerine konservatuara girdim. Ben bu yöne eğildikten sonra ailem tabii ki yanımda oldu. Yaptığı meslekte yeteneği olmayan bir insan hayat boyu mutsuz olur. Bir şeyi sadece yapmayı istemek o konuda yetenekli olmak adına yeterli değil. Dolayısıyla ailem bunu çok inceledi. Konservatuara girmeden önceki dönemde adeta bir ön sınava tabi tutuldum. 

Kral’da insanın ölüm karşısındaki acizliğini ele alıyoruz. Ölüm hiç gelmeyecek gibi davrananların egosuyla alay ediyoruz.  

“Yaptığı meslekte yeteneği olmayan bir insan hayat boyu mutsuz olur. Bir şeyi sadece yapmayı istemek yeterli değil. Ailem yeteneğimi inceledi. Konservatuardan önce adeta bir ön sınava tabi tutuldum.”

SANAT EMEKLE YAPILIR

“İnsan mutlu değilse sanat işi yapamaz. Çünkü aslında vaat edilen maddi-manevi çok fazla bir şey yok. Sanatçı hep bir derdine tutunur. Geçmişe bakarsanız gerçek, büyük sanatçıların hiçbirinin büyük imkanlarla, çok büyük paralar, huzur ve refah içerisinde üretmediklerini görürsünüz. Zaten bu işe giren insan bunu göğüsleyerek giriyor ve devam edebilmesi için de umutlu olması gerekiyor. Aslında bu insanın da özü, hayatın her alanında geçerli. Sanat yapmak da böyle bir şey ve gittikçe de zorlaşacak. Zorlaştıkça sanatçı daha çok üretecek. Zaten o nedenle sadece şöhret ya da para için bu işe soyunan insanlar bir süre sonra yok oluyorlar. Babam bana ‘Eskici gibi olma dükkan sahibi ol’ demişti. Eskici elinde seyyar arabasıyla sokaklardan gelip geçer. Ama küçük de olsa bir dükkanın varsa oraya elbet birileri uğrar. Çünkü o dükkanın bir kökü, tabanı, tuğlası vardır. Emekle örülür.”,

ESKİDEN İZLEYİCİ NİTELİKLİYDİ

- Türkiye’de tiyatroya yeteri kadar değer verilmediği söylenir hep. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tiyatronun ciddi bir kitlesi var. Ancak tiyatro izleyicisini bir açıdan eleştirebilirim; son yıllarda tiyatro izleyicisinin profili değişti. Eskiden, Ortaoyuncular, Dostlar Tiyatrosu gibi sahnelerin kurulduğu zamanlarda, gerçekten tiyatroyu takip eden, bir oyuna gitmeden önce kimlerin oynadığına, oyunun konusunu bakan, bazı tiyatroların oyunlarını çıkar çıkmaz takip eden ‘gerçek’ tiyatro izleyicisi vardı. Şimdi bilet alıp gitme anlamında tiyatro seyircisi var ama nitelik biraz değişti. Şimdiki seyirciler çoğunlukla geldikleri oyunun adını bile bilmiyor, sadece geçen sezon dizisini izlediği birini görünce afişte gitmek, izlemek istiyor. Oyunu izleyip çıktıktan sonra oyunun yazarı kim, yönetmenin adı ne inceleme gereği bile duymuyor. Bu kişilere nitelikli izleyici diyemeyiz. Yalnızca oyunu görmeye giden insanlar. Bu da tiyatronun sürdürülebilirliği anlamında kötü bir durum. Tabii ki bilinçli izleyici de var ve ben sayısının artmasını diliyorum.