25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Yenişehirlioğlu: Çağ yangınına gagamda su taşıyorum

Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, yeni romanı ‘Kara Güneş’ ile sanatseverlerle buluştu. Bizleri 15 Temmuz darbe girişiminin 40 yıl gerisine götüren Yenişehirlioğlu ile kitabın oluşum hikayesini konuştuk.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 8 Ocak 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Yenişehirlioğlu: Çağ yangınına gagamda su taşıyorum

‘Beyaz Usta Siyah Çırak’, ‘Kerime’, ‘Son Hasa’ ve ‘Kaneviçe’ gibi eserlerle tanınan Bahadır Yenişehirlioğlu, darbe gecesi yazmaya başladığı ‘Kara Güneş’ ile raflardaki yerini aldı. Günde iki saat uyuyarak yazdığı romanıyla ilgili Yenişehirlioğlu, “15 Temmuz darbenin aslında bana göre sonuydu. Asıl darbe bundan 40 yıl önce başlamıştı” diyor.  Bu konuda çalışmalarının hep süreceğini söyleyen usta yazar “Küçük bir kuş olarak çağ yangınına gagamda bir damlada olsa su taşımaya devam edeceğim” diyor.

‘Kara Güneş’i yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

12 Eylül’ü en ağır biçimde yaşamış bir ailenin ferdi olarak darbenin rövanşını alma fırsatı olarak gördüm 15 Temmuz gecesi sokağa çıkmayı. Sayın Cumhurbaşkanımızın hepimizi sokağa çıkmaya, meydanlarda bulunmaya direnmeye davet ettiği o gece ‘Kara Güneş’i yazmaya başlamıştım. Romanı günde iki saat uyuyarak bitirdim. Zira yazmadan ölmek istemiyordum bu yüzden başka hiçbir şeyin önemi yoktu benim için.

Hikâyeyi nasıl oluşturdunuz?

15 Temmuz gecesi sokağa adımımı attığım anda zaten hikâye kafamda belirmeye başlamıştı. Bu roman sadece 15 Temmuz gecesini değil bu gecenin 40 yıl öncesini anlatmalıydı. Olaylar üzerinden değil de insan üzerinden konuyu anlamalı ve idrak etmeliydik. Hikâye son derece yalın ama bir o kadar da derin olmalıydı. Gördüğümüz ama anlamadığımız, hissettiğimiz ama adını koyamadığımız, fark ettiğimiz ama görmezden geldiğimiz ne ise o anlatılmalıydı. Aileler üzerinden bu yapılanmanın kodlarını çözmeliydik. Kullandıkları tüm metotları insan ve aileler üzerinden okumalıydık.

Bu üç karakteri biz hangi yönleriyle tanıyoruz?

Kadir, Ebubekir, Zeliha, Hasan, öğretmen ve yan karakterler üzerinden okuyoruz hikâyeyi. İnsanı okuyoruz, sevgiyi, sevgisizliği, aile kavramının kahramanlar üzerinde etkilerini, aşkı, aşkın nasıl bir araç olarak kullanıldığını. Din algımızı, bunun nasıl sömürü aracı haline getirildiğini, Kur’an ve Sünnet çizgisinden sapıldığında nasıl büyük bir tuzak haline dönüştüğünü. Saf, temiz, insanın nasıl canavara dönüştürüldüğünü. Bunun gerçekleştirilmesi yolunda hangi metotların inatla usul, usul sürdürüldüğünü, kullanıldığını görüyoruz.

Bu süreçte insanlar nasıl eğitilmiş? Üç karakterde bu eğitimin farklı sonuçlarını mı görüyoruz...

Aile içi eğitimin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz aslında. Evlatlara karşı kayıtsız kalmak ile evladına sevgi dolu yaklaşmanın arasındaki önemi ve sonuçlarını görüyoruz. İnsanın en değerli varlığı olan evlatların kimi ailelerce gözükapalı bu yapılanmanın kucağına nasıl attığını tamaksine muhabbetle nasıl evlatlarına sahip çıktıklarını görüyoruz.

Mükemmel nesil oluşturma fikri günümüzde devam ediyor mu?

Altın nesil oluşturma yolundaki faaliyetleri, yapılan operasyonlarla ve araçları ellerinden alındığı için sekteye uğradı mutlak ama kendini altın nesil olarak gören o kadar çok akılsız ve hala gerçeği kavrayamamış kötü niyetli elemanları var ki bunu yok sayamayız. Her şeyi tekrar gözden geçirmeliyiz. Kendimizden başlayarak nerede hata yapıldığını, neyi görmezden geldiğimizi, neyi yok saydığımızı tespit etmeliyiz.

Yeni çalışmalar var mı?

Küçük bir kuş olarak çağ yangınına gagamda bir damlada olsa su taşımaya devam edeceğim.

BOMBA ETKİSİ YAPAN FİKİRLER 40 YIL ÖNCE BEYİNLERE ATILDI

15 Temmuz öncesindeki 40 yılda neler oluyor?

15 Temmuz darbenin aslında bana göre sonuydu. Asıl darbe bundan 40 yıl önce başlamıştı. Tanklar köprüye doğru yola çıkmadan 40 yıl evvelinden aslında zihinlerde yürütülmeye başlamıştı. Bombalar uçaklardan atılmadan önce bomba etkisi yapan fikirler 40 yıl önce beyinlere atılmaya başlamıştı. Esas darbe bir toplumun kadim değerlerinin, inancının, vatan, bayrak sevgisinin nasıl yok edildiğiydi. 40 yıl önce başlayan darbe o kadar güçlüydü ki bu kadar çok hain oluşmasına sebep olmuştu geldiğimiz nokta itibari ile.

SAHTE DİNLER BOLCA SAHTEKÂR ÜRETİR

İnsanların akıllarını kiraya verdiğini söylüyorsunuz. Bu ne demek?

Akıl, İnsanoğlunun en büyük hazinesi. Sahte dinler bolca sahtekâr üretir. Şeytanı en fazla sevindirecek şey, insanların din adına bir şeyler uydurmaları ve uydurdukları o şeylerin peşine takılarak hakikatten uzaklaşmalarıdır. Şeytan, insanları uydurulan dine çağırır. Yaşadıklarımız aynen buydu. Din, insan içindir; insan din için değildir. Ancak bu gerçeğin üzeri örtülünce, dinin doğası bozulup gönderiliş amacının dışına çıkılır. Akıl yoksayılıp teslimiyetin dini bir vecibe olduğu olmazsa olmaz haline getirildiğinde Fetullah Gülen isimli sapkın adamın görüş ve anlayışları, Allah’ın hükmünün önüne geçirildi. İnsanlar dinin özünden uzaklaştırıldı. Allah, insanı yarattı, ona akıl verdi ve peşinden de Kuran’ı gönderdi. Bundan maksat, insanın doğruyu Kur’an ve akılla bulmasını sağlamaktı.