20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Abdülkadir Özkan: Devlet, Gülen ideolojisinde varoluşsal bir aygıt

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık yüzü Fethullah Gülen gerçeği, Başbakan Başmüşaviri Abdülkadir Özkan'ın uzun ve titiz araştırmaları sonucu tüm çıplaklığıyla karşımızda. Özkan'ın kaleme aldığı 'Modern Zamanların Hasan Sabbah'ı'nda ilkokul diplomasını bile 17 yaşında dışarıdan alan Gülen'in kirli statejisini öğreniyoruz.

ŞERİFE GÜZEL15 Ocak 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Abdülkadir Özkan: Devlet, Gülen ideolojisinde varoluşsal bir aygıt

Bir akademik çalışma ya da otobiyografi değil. Gazeteci titizliğiyle hazırlanmış, Fethullah Gülen ve FETÖ'yü anlamaya yardımcı olacak derinlemesine bir Fethullah Gülen tahlili Abdülkadir Özkan'ın çalışması. İlkokulu bile bitirememiş Fethullah Gülen'in, nasıl olup da, bir vaiz olarak kitleleri etkilemeye başlaması, vaiz sıfatıyla kitlesini genişletmesi ve cemaat görüntüsü altında devlette yapılanmasını derinleştirmesinin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan bir çalışma. Kitapta, Gülen'in 60'lardaki söylemleriyle başlayan, 80-90'larda askeri darbe dönemlerinde, Türkiye'nin sorunlu ve sıkıntılı dönemlerinde siyasetçilerle kurduğu ilişkiler, kendine taban toplayabilmek için kullanmış olduğu söylemler, 90'lardan sonra Vatikan, dinler arası diyalog ve hoşgörü söylemleriyle yurt dışında kendisine nasıl bir zemin hazırladığı yer alıyor.

Fethullah Gülen bir kanaat önderi miydi, Gizli amacı başlangıçta da var mıydı? Çalışmanızda neyi gördünüz?

Yaptığım çalışma neticesinde Fethullah Gülen'in hiçbir zaman kanaat önderi olmadığını düşünüyorum. 1960'larda, Komünizmle Mücadele Derneği Şube Başkanlığı yaptığı dönemlerden itibaren Fethullah Gülen'in planlı, üzerine çalışılmış programlı bir proje olduğunu kanaatindeyim.

 1941'de dünyaya geliyor. Ama pek çok kaynakta 38'de doğduğunu anlatır. Bunu da, Mustafa Kemal Atatürk'ün öldüğü yıl kendisinin doğduğunu kerametvari bir yaklaşımla izah eder. Ama asıl doğum tarihi 41'dir. İlk okula giderken ailesinin karışmış olduğu bir cinayet sonrası köyü terk etmek zorunda kalır ve ilk okulu yarıda bırakır. Daha sonra başka bir yere yerleşirler. İlkokulu, 17 yaşında, 1958'de dışarıdan girdiği imtihanlar neticesinde bitirir. Ama bu arada babasından ve bölgeden medrese eğitimi aldığı bilgileri var. Diplomayı aldıktan bir yıl sonra Diyanet İşleri Başkanlığı'na vaiz olarak atanmak için müracaat eder.

Nasıl atanır peki?

O dönemi incelediğimizde Fetullah Gülen, Yaşar Tunagür ilişkisi çok dikkat çekicidir. 1950'lerde Edremit müftüsü, daha sonra Balıkesir ve Edirne müftüsü ve İzmir Kestanpazarı Dernek Başkanı gibi görevlerle karşımıza çıkıyor Tunagör. Bir dönem Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Yaşar Tunagör, Fethullah Gülen'in Diyanet'te kadro almasına ciddi katkı sağlıyor. Hayatını doğru anlayabilmek Yaşar Tunagür, Kasım Gülek ve Fethullah Gülen üçlüsünün ilişkilerini mercek altına almaktan gerekiyor. Gülen'in, Batıdaki ilk diyaloglarını organize eden şahıs eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek'tir.

CIA İLE İLK İLİŞKİ 52 YIL ÖNCE

Gülen, 60'lı yıllarda karşımıza hem imam, hem komünizmle mücadele derneğinin şube müdürü olarak çıkıyor. O dönemde Gülen stratejisi gereği kimi zaman anti Amerikancı, kimi zaman da anti komünist söylemlerle topluma vaaz ediyor. O yıllarda mantar gibi çoğalan komünizmle mücadele derneklerinin Rusya'yla mücadele etmek adına ABD istihbarat örgütleri marifetiyle kurdurulduğunu, fonlandığını ve desteklendiğini biliyoruz. Bunlar bir dönemin Soğuk Savaş gerçekleri. Fethulah Gülen burada da karşımıza çıkıyor. 65'te, Graham Füller ile tanışıyor. Füller, 65'te CIA Türkiye ve Orta Doğu operasyon şefi olarak atanıyor. Gülen'in ABD istihbaratıyla ilk teması 65'tir. Bu tarih önemlidir. Çünkü Gülen'in cemaat adıyla oluşturduğu örgütsel çalışmalarını başlattığı tarihle örtüşmektedir. Füller'in hali hazırda Gülen'e ilişkin kanaatleri dikkatle incelendiğinde perde arkasında yatan esrarengiz ilişkinin kodları fark edilecektir.

80 DARBESİYLE İVME YAKALADI

Gülen'in, devlet içerisine nüfuz etme ve kadrolaşma çalışmalarının en yoğun şekilde 80 darbesi sonrasına dayandığını gözlemledim. Çünkü 80 darbesi süreci, aynı zamanda ABD'nin ‘İslamizasyon’, ‘Yeşil kuşak’ projelerinin Türkiye'de tedavüle girdiği bir dönem. Kenan Evren, bu projeye ciddi katkılar sağlayacak hamleler yapmıştır. Darbe sonrası Konya ve Diyarbakır konuşmaları incelendiğinde Evren'in bir vaizden farksız olduğu görülüyor. 1980 darbesinin ABD güdümlü olduğu dikkate alınırsa Gülen ve Evren'in söylemlerinin örtüşmesi tesadüfi olmasa gerek.

ABDÜLKADİR ÖZKAN KİMDİR?

Abdülkadir Özkan 1980 yılında İstanbul’da doğdu, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe Yörünge dergisinde başlayan Özkan uluslararası ajanslarda dış haberler konusunda uzmanlaştı. Turkish News Weekly’de köşe yazarlığı ve haber koordinatörlüğü yapan Özkan, 2010 yılında başlayan bürokrasi deneyimine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in basın müşavirliği göreviyle giriş yaptı. 2011’den bu yana Başbakanlık Başdanışmanlığı görevini üstleniyor.

GÜLEN'İN KULLANDIĞI DİN BİR ANLAMDA 'AFYON'DUR'

Fethullah Gülen, bu kadar eğitimli insanları nasıl etkileyebildi, bunu nasıl tahlil etmek lazım?

Yanlış din algısı, bir işi yaptıktan sonra ulaşacağınız cennet vaadi, beklenen bir kurtarıcı, mehdi anlayışı tarih boyunca insanları ciddi saplantı ve felaketlere sürüklemiş. Marks'ın kullandığı "Din afyondur" tabiri Fethullah Gülen'in bağlılarını etrafında biriktirme sürecini çok güzel tanımlıyor. Fethullah Gülen'in kullanmış olduğu din ve dini söylem bir anlamda afyon hükmünde ve bu nedenle etrafındaki orgenerali, binbaşıyı, hakimi, profesörü veya siyasetçiyi bir anda kör edebiliyor. İnandıkları ve adına din dedikleri saçmalıklar, bir anda tüm değerler sisteminin üzerine geçebiliyor.

MEHDİLİK, MESİHLİK KERAMET İNANCINI İSTİSMAR EDİYOR

Neyi kullanıyor peşinden kitleleri sürükleyebilmek için?

Fethullah Gülen, çevresindeki insanları etkileyebilmek için insanların zaaflarını kullanıyor. İnsanların yeterince sağlıklı dini bilgi sahibi olmamasını ve dini zaaflarını istismar ediyor. Kimilerine itici gelebilir, ama toplumun bir kesimi için etkileyici bir belagata sahiptir. Bu üslubu sayesinde Mehdilik, Mesihlik, keramet inancını istismar ederek, kendi çıkarları çerçevesinde kullanarak toplumun dini duyguları üzerinden sinir uçlarıyla oynuyor.

-İnandığını ifade etmenin, dini yaşamanın yasak olduğu dönemlerden geçti Türkiye. O dönemler geride kalmış olsa da yarattığı travmaların izini hala görebiliyoruz. Dolayısıyla insanlar, Allah'ı, Peygamberi, Kuran'ı anlattığı için, hoca efendi zannettikleri bu şahsın peşine takıldılar. 1970'lerde cami cemaati arasında ünü bütün Türkiye çapına yayılıyor. Ve bu sayede Fethullah Gülen kendisine büyük bir taraftar topluyor. 90'lara böyle geliyor. Siyasiler tarafından da bu nedenle oy potansiyeli olarak görülüyor. Devleti yönetme merakı 90'larda mı ortaya çıkıyor?

1960'larda da aynı meraka sahip ve bundan dolayı uluslar arası istihbarat bağlantılı kişi ve kurumlarla ilişki içinde oluyor. Tunagür'le bağlantısı, Kasım Gülek'le ilişkisi, Füller ile diyalogları salt bir din adamı olarak gerçekleşmiş işler değil. O dönemden beri agresif bir politikayla devleti ele geçirmek gibi hissiyatı var. Darbelere tümüyle kötüdür dememesi, her fırsatta devletten ve statükodan yana tavır alması, bu duruşu şunu gösteriyor ki, devlet dediğimiz şey Fethullah Gülen'in ideolojisinde mutlak surette ele geçirilmesi gereken varoluşsal bir ihtiyaç, bir aygıt olarak duruyor. Devleti yönetmek Gülen için tabiri caizse varoluş nedeni. Dolayısıyla devlet 60'lardan itibaren önemli.

İstihbaratta örgütlenmesi ne zaman yoğunlaştı?

İstihbaratta ulaştığı önemli noktayı Gazi olaylarında çok net bir şekilde görüyoruz. Daha sonra verdiği bir röportajda, Gazi olayları öncesi bilgi aldığını söylüyor. Gazi olayları olmadan önce nasıl böyle bir istihbarata ulaştığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının bilmediği konuyu Gülen'in nasıl bildiği konusu büyük bir soru işareti. Buradan şunu anlıyoruz ki, Emniyet ve istihbarat içerisindeki yapılanması Gazi olayları öncesinde korkutucu bir seviyeye ulaşmış durumda.

ABD, TRUMP DÖNEMİNDE GÜLEN KONUSUNDA TAVIR DEĞİŞTİREBİLİR

Uzun yıllar kullandıkları bir şahısı, bir çırpıda ellerinden çıkarmaları mümkün değil. Türkiye ile ilişkilerde bir denge değişikliği olursa, Trump döneminde Gülen için ABD'nin tavır değiştirebileceğini düşünüyorum.

SADECE İSLAMCILARIN DEĞİL, LAİK ÇEVRELERİN DE ÖZELEŞTİRİ YAPMALARI GEREKİR

Bu nedenle de, İslami çevrelerin yansıra, uzun yıllar bu ülkede yanlış laiklik uygulamalarına imza atanlar, laikliği farklı dini anlayışları baskılamak amacıyla kullanan laik çevrelerin, Fethullah Gülen ve benzeri yapıların oluşmasında katkısı yok mu? Bence sadece İslamcı çevrelerin değil, laik çevrelerin de 15 Temmuz'dan sonra şapkasını önüne koyup özeleştiri yapması lazım.

FETHULLAHÇI YAPI 90'LARDA ZİRVEYE ULAŞTI

Ben, söylendiği gibi 'AK Parti döneminde Gülen'in ciddi yapılanma içinde olduğu' iddiasına karşı, Gülen'in devlet içerisindeki kadrolaşmalarının 80 sonrası ivme kazanmış ve 90'larda zirveye ulaşmış olduğunu söylüyorum. Faturayı Ak Parti dönemine kesmek akıl dışı. Çünkü aksi iddialar Gülen'in tarihsel gerçekliği ile örtüşmüyor.

15 TEMMUZ'DA DARBE GERÇEKLEŞSEYDİ…

15 Temmuz sonrası Gülen'i iyilik meleği gibi görüyoruz adeta. "Darbeye karşıyım, bunlar benim hayat tarzıma aykırıdır" açıklamaları oldu. 70 darbesinde darbeyi ve darbecileri önemseyen, askere selam duran, 80 sonrası "Darbeler her zaman kötü değildir, bazen darbeler demokrasiyi getirmek için gereklidir" diyen Fethullah Gülen'in 15 Temmuz sonrası birden bire darbe karşıtı olarak ortaya çıkması hiç gerçekçi değil. AK Parti kadrolarını, ‘Firavunlar, hainler, çıyanlar’ diye tanımlayan, AK Parti'nin otokratik bir sistem kurduğunu iddia eden Gülen'in bütün bu söylemlerinin darbeyi meşrulaştırmak için yeterli bir gerekçe olduğunu tarihsel geçmişinden biliyoruz. Ancak Gülen'in darbelerin kötü bir şey olduğunu söylemesi ve sahiplenmemesinin ardındaki en büyük etken darbenin başarısız olmasıdır. Darbe başarılı olsaydı Gülen'in, Türkiye'nin yeniden inşa sürecinin darbe vesilesiyle gerçekleşeceğini, sürecin demokratikleşemeye katkı sağlayacağını söyleyeceği açıklamalarını duyacaktık muhtemelen. Bu konuda Michael Rubin'in darbe öncesi yazıları, bunu adeta doğruluyor.

VATİKAN GÖRÜŞMESİ, GÜLEN'İN BATIDAKİ AKREDİTASYONUDUR

Batıda Gülen'i yakından takip eden insanlar var. Ancak batı entelijansıyası 70'lerdeki, 80'lerdeki söylemlerini bilmez. Daha çok Vatikan görüşmesinden dolayı tanınıyor. Vatikan görüşmesi aynı zamanda Fethullah Gülen'in batıdaki akreditasyonudur. Gülen'in geçmişine ilişkin ayrıntılı bilgi sahibi olmadıkları için, batınının bu konuda bilgilendirilmesi önemli.