20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Edebiyat, ilim ve siyasetin ayarını yapan saatçi

60’lı 70’li yıllarda Ankara’nın göbeğinde, sade saatçi dükkânı gibi görünen ancak Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutan mekanın sahibi Musa Çağıl Star Pazar’a konuştu.

MEHMET BAYAR1 Ekim 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Edebiyat, ilim ve siyasetin ayarını yapan saatçi

Ankara’da 16 metrekarelik bir saatçi dükkanı... Başında da  Musa Çağıl, nam-ı değer Saatçi Musa... Küçücük mekan, Türkiye’nin önde gelen siyaset, düşünce ve edebiyat adamlarının buluşma noktasıydı. Tarihin kronometresini tutan Saatçi Musa, Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil’e, iki Cumhurbaşkanı, beş Başbakan, sayısını bilmediği kadar bakan ile bürokrata kadar kilit isimleri dükkânında ağırladı. Ömrünü ‘Müslüman saati’nin tamirine adayan Çağıl, Milli Nizam Parti’sinin dükkânında nasıl kurulduğundan, Süleyman Demirel’i nasıl kovaladığına kadar tanıklık ettiği anları star Pazar’a anlattı.

Saatçilik mesleğini nasıl öğrendiniz? Baba mesleği mi yoksa sonradan sizde oluşan bir merak mı?

Evet, saatçilik baba mesleği… Sultan II. Abdülhamit döneminde, medrese öğrencileri askerlikten muaf tutuluyormuş. Bu nedenle babam Sivas’ta saat tamirciliğini öğrenmiş. Ağabeyim de askere gidince babam beni dükkana aldı. “Gel dükkanda çalış memur olup ne olacaksın” diyordu. İlk yaptığım saati iyi yaptım, sonra babam “Musa artık dükkanı idare eder” dedi. Ondan sonra dükkana oturdum saatçilik mesleğine ilk adımımı attım.

HARF İNKILABINDAN SONRA OKUYACAK KİTAP YOKTU

Saatçilik mesleğiyle uğraşırken ilim ve fikir dünyasına ilginiz nasıl gelişti? 

Malatya’da kültür dernekleri vardı. Orada çok fazla zaman harcıyordum. O dönemde Malatya’nın Terzi Said, Tamirci Said ve Topal Said diye üç büyük üstadı vardı. Harf inkılabından sonra o dönemde okuyacak kitap yoktu. Onların yanına gidip ders alıyordum.

Necip Fazıl, 7 Güzel Adam, edebiyatçılar ve siyasi çevreleriyle nasıl tanıştınız?

Cezaevinden çıktıktan sonra Malatya’da bir iş imkanı olmadı. Ağabeyim de o dönem askerden gelmişti. İstanbul’a gitme kararı aldım yoldayken Ankara’ya uğradım. Hacı Bayram Veli Camii’de üstat Necip Fazıl’a rastladım. Beraber yemeğe gittik o da İstanbul’a dönecekti. Ara sıra gidip geliyormuş Adnan Menderes’le görüşmek için. Ankara’da kalmaya karar verdim ve bir dükkan tuttum. Dönemin entelektüelleri Ankara Matime Camii’sinde toplanırlardı. Bir Cuma vakti gittim camiye Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Sezai Karakoç hepsi orada toplanmıştı. Sohbet muhabbet derken birbirimizi tanıma fırsatımız oldu.

KİMSE KİMSEYE BENZEMEZ

Dükkânınız nasıl oldu da siyasi ve entelektüel dünyasının cazibe merkezi oldu? Herkesin bir farklılığı var. Kimse kimseye benzemez bu harekete merakım var. Çocuklukluğumdan beri okumaya araştırmaya meraklıyım. İnsanlarla iletişim kurmayı severim. 

Kimler gelir giderdi dükkânınıza nasıl tanındınız?

Üstat, Sezai Karakoç gibi isimler gelince dükkan tanınmaya başlandı. Dükkan 16 metrekareydi gelenler sığmazdı. Necmettin Erbakan’dan tut, Bülent Ecevit’e kadar, Necip Fazıl’dan Turgut Özal’a kadar her kesimden isimler gelirdi. 20 kişi üstadın sohbetini dinlerdi. Kimler yoktu ki dükkanda. Bazen birkaç kuşak dükkanda olurdu. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, akademisyenler, tanınmış yazar ve şairler sık sık dükkana gelip giderlerdi. 

Milli Nizam partisi dükkanınızda nasıl kuruldu?

Erbakan parti kurulmasından bahsediyordu ama biz parti kurulmasına karşıydık. Müzakere ettik toplantılara Erbakan geldi. Kendisine, medyanın tehlikeli olduğunu durumu iyi değerlendirmesi gerektiğini anlattık. Ama Erbakan kararını vermişti ve Milli Nizam Partisi toplantıdan sonra kurulmuştu.

Turgut Özal kabinesini dükkanınızda topladı deniyor?

Özal dükkana sık gelirdi ama kabineyi toplamazdı. Ama kabineden çok fazla bakan dükkana gelip giderdi. 

SÜLEYMAN DEMİREL’İ DÜKKANDAN KOVALADIM

Süleyman Demirel’i kovduğunuz söyleniyor?

Demirel dükkanda, İslami ve siyasi konular açılınca sert yorumlar yapıyordu. “Milletin başına bela olacaksın, bir daha buraya gelme” diye kovaladım onu. Bir daha gelmesini istemedim.  

HER ÇİÇEK AYRI ZEVK VE KOKU VERİR

Edebiyat dünyasında Yedi Güzel Adam’dan, siyasetçilere kadar birçok alanda misafirleriniz oldu. Ziyaretçileriniz arasında sohbetinden en çok zevk aldığınız isim hangisi oldu?

Her sohbetten ayrı zevk aldım. Sezai Karakoç, Üstat Necip Fazıl, Erdem Beyazit bunlar hepsi birer değer. Şimdi Necip Fazıl’dan aldığın zevki Rasim Özdenören’den alamazsın, Özdenören’den başka bir zevk alırsın. Bu isimler birer çiçek gibi her biri ayrı zevk ve koku verir. 

Dükkanınızı kapatmaya nasıl karar verdiniz?

2005 yılında dükkanı kapattım. Elektronik saatler çoğalınca bizim mekanikler iş yapmaz oldu. Yaş ilerleyip gözler görmemeye başladı dükkanı kapattım, başka işler yapmaya başladım. 

Eski yıllarda olduğu gibi sohbet mekanlarınız var mı?

Derneklerde vakıflarda sohbetler yapıyoruz. 

Dükkanınızda ilginç olaylar da yaşanmıştır muhakkak... 

Dükkana çok değişik kesimlerden kişiler geliyordu. Bir gün Çerkez Haydar geldi komünistlerle münakaşa ederken kalktı ayağa çekti tabancayı. “Haydar sen ne yapıyorsun burası dükkan ve biz sohbet ediyoruz. Biz burada konuşuruz yok fikrin varsa söyle” dedik. Sonra kendisini yatıştırdık. 

Muhafazakâr anlayış şimdi iktidarda. Geldiğimiz bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müslüman İslam Alemi, Müslümanlıktan gayet uzak. Biz İslam’ın kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’den değil geleneklerden mitolojiden hikayelerden aldık dini bilgileri ve Kur’an-ı Kerim’le irtibatımız kayboldu. 

İslam’la beraber maalesef dik duramadık. 

Müslümanların güç birliğine ihtiyaçları var

Türkiye, İslam dünyası için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Türkiye’nin kuvvetli ve akıllı bir lideri var. Böyle zorlu bir süreçte Erdoğan gibi bir liderin çıkması Allah’ın bize bir lütfudur. Bütün Haçlı Seferleri Erdoğan’la uğraşıyor neden peki? Çünkü Erdoğan İslam dünyasını ayağa kaldırmaya çalışıyor. Osmanlı’dan daha güçlü, akıllı ve yeniliklere açık bir devlet anlayışı kazandırmak istiyor. 

Müslümanların yaşadığı hemen her coğrafyada büyük sıkıntılar hakim. Dünya üzerinde Müslümanların genel tutumu üzerinden değerlendirmek gerekirse nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Bunlar Müslümanların yüz karasıdır! Bizim yüz karamızdır! Zamanında Osmanlı onlara sahip çıktı. Cumhuriyet döneminde Allah demek yasak, Arapça ezan okumak yasak, Kur’an-ı Kerim okumak yasak, hacca gitmek yasak bakın bunlar hepsi belgeli. Demokrat Parti geldi ezanı Arapça yaptı, hac yolunu açtı. Müslümanlar dünya nüfusunun geneli içinde küçük ama önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Günümüz güç dengelerinin Müslümanların ne kadar aleyhinde olduğu düşünüldüğünde ayakta kalabilmemiz için güç birliğine hazırlıklı olabilmeliyiz. Kısacası bizim dostlara ihtiyacımız var. Unutulmamalıdır ki, her toplumda mutlaka iyi insanlar vardır. Önemli olan bu kesimlere ortaklaşabilen zeminlerde diyalog ve irtibatı geliştirmek, güçlendirmektir. Bundan daha önce de elbette gerçekçi bir zeminde toplumsal dönüşüme çağrıda bulunacak sahih bir İslami anlayışı oluşturabilmekle hükümlüyüz.