25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Efsane işlerin insanı Lütfü Oflaz: Komadaki vicdanları canlandıralım

Türkiye’nin efsane işleri ve efsaneleşmiş sözleri denilince akla ilk o geliyor. Bugüne kadar başarılamaz denilenleri başardı. İlk insan hakları kampanyasını o başlattı. ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ gibi kitleselleşmiş sloganların yazarı. Yeryüzü Sofraları, Yeryüzü Sağlıkçıları, Yeryüzü Evleri’nin fikir ve isim babası. Lütfü Oflaz, toplumsal faaliyetler konusunda çığır açan bir insan. Gönüllerin Cumhurbaşkanı Lütfü Oflaz, şimdi de Vicdan Hareketi’ne öncülük ediyor.

SERPİL ÇEVİK GÖRGÜLÜ 12 Şubat 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Efsane işlerin insanı Lütfü Oflaz: Komadaki vicdanları canlandıralım

Türkiye’de son 40 yılda pek çok efsaneleşmiş işe, söze imza attı, ilklerin adamı oldu. Star Pazar, mizahın babası, yazıkatürün mucidi, direnişin sembolü, ‘Gönüllerin Cumhurbaşkanı’ Lütfü Oflaz’ın kapısını çaldı, karşısında bir cengaver buldu. Onu ne cezaevi, ne zulüm, ne işkence korkutuyor ve ne de isminin önünde taşıdığı onlarca sıfatın ağırlığı yoruyor. Yeryüzü Sağlıkçıları, Yeryüzü Sofraları, Yeryüzü Evleri’nden sonra Vicdan Hareketi’nin de öncüsü olan ünlü aktivist ile sohbet ederken anlıyoruz ki, bu koca yürekli efsanenin yaşam felsefesi hepimiz için bir slogan!

Yazar, düşünür, aktivist Lütfü Oflaz, efsane işlerin ve efsane sözlerin insanı. Bugüne kadar pek çok efsane işe ve efsaneleşmiş söze imzasını attı.

Ülkemizde ilk insan hakları kampanyasını o başlatmıştı. Her dönemde insanlara yapılan zulme, hukuksuz yargılamalara, yargısız infazlara, işkencelere karşı çıktı.

Lütfü Oflaz, aynı zamanda tarihimizde darbecilerin tanklarının karşısına ilk dikilen insandır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde darbecilerin tanklarının karşısına hem de tek başına dikilmiştir.

O, darbelerden sonra yargılanan ilk yazar unvanına da sahiptir.

O, ilklerin insanıdır.

SOSYAL PAYLAŞIM FAALİYETLERİNDE ÇIĞIR AÇTI

Lütfü Oflaz, darbelere karşı gösterdiği destansı direnişler nedeniyle de ‘Efsane direnişçi’ olarak anılıyor.

Onun bir diğer büyük yankı uyandıran eylemi de Yeryüzü Sofraları’dır. Lütfü Oflaz 2011 yılında beş yıldızlı otel iftarlarındaki israfa karşı çıkmak için kurulan Yeryüzü Sofraları’nın fikir babası, isim babasıdır. Özü paylaşma, dayanışma olan bu sofralarda her yıl yurt içinde ve yurt dışında on binlerce kişi birbirleriyle ekmeğini, suyunu paylaşıyor.

Lütfü Oflaz, sağlık yardımına ihtiyacı olan kimsesiz, çaresiz insanların yardımına koşan doktorlardan, hemşirelerden oluşan Yeryüzü Sağlıkçıları’nın da fikir babası, isim babasıdır.

Onun öncüsü olduğu bir diğer sosyal yardım faaliyeti de kimsesiz, evsiz insanlara kalacakları evler sağlayan Yeryüzü Evleri’dir.

Lütfü Oflaz, toplumsal paylaşım faaliyetleri konusunda çığır açmıştır.

SAĞCISINDAN SOLCUSUNA ONA HERKES SAYGI DUYUYOR

Lütfü Oflaz, ülkemizde en genç köşe yazarı, en genç başyazar olmuş bir yazar. Bir zamanlar dünyanın üç büyük dergisinden biri olan Gırgır’da da yazan Lütfü Oflaz, mizahımızın üç büyükleri olarak anılan Akbaba, Gırgır ve Leman’da yazan tek yazardır.

O, yazı ile karikatürün birleştirilmesinden oluşan Yazıkatür denilen yazı üslubunun da mucididir.

Lütfü Oflaz, 2000 yılında siyasi görüşleri, yaşam tarzları birbirlerinden çok farklı olan kesimleri şahsında birleştirmeyi başarmış bir insan. 2000 yılında siyasi görüşleri, yaşam tarzları birbirlerinden çok farklı olan çevreler onu cumhurbaşkanlığına aday göstermişti.

O dönemde şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da “Lütfü Oflaz benim gönlümdeki cumhurbaşkanı” demişti. Lütfü Oflaz, o gün bugündür ‘Gönüllerin cumhurbaşkanı’ olarak anılıyor.

Sağcısından solcusuna herkesin saygı duyduğu bir insan o. Derviş ruhlu, bilge insan o.

EFSANE CÜMLELERİN YAZARI

Böylesine efsane işler yapmayı başaran Lütfü Oflaz, bunun yanı sıra efsane sözlerin, cümlelerin de yazarı.

‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’, ‘Susma haykır, zulme hayır’, ‘Yılgınlık yok, direniş var’, ‘Bir şey değişecek, her şey değişecek’ gibi kitlelere mal olmuş birçok cümleyi, sloganı o yazmıştı.

Toplumsal paylaşım faaliyetleri konusunda çığır açan Lütfü Oflaz, toplumda paylaşma, dayanışma, yardımlaşma duygusunu yaygınlaştırmak için çaba gösteriyor.

Gençliğinden beri zamanının bir kısmını hastanelerde acılar içinde kıvranan kimsesiz insanlara yardımcı olmak için ayıran, bir bakıma gönüllü hastabakıcılık yapan Lütfü Oflaz, bugüne kadar insani, vicdani pek çok eylemi, aktiviteyi gerçekleştirdi. O, şimdi de Vicdan Hareketi’ne öncülük ediyor.

GÖNÜLLERİN CUMHURBAŞKANI’NIN GÖNÜL HAREKETİ

Vicdan Hareketi’nin öncüsü Lütfü Oflaz, “Nasıl ki sevgi paylaşıldıkça çoğalırsa, acı da paylaşıldıkça azalır. Tarifsiz acılar çeken insanlara yardımcı olmak için vicdan hareketi gerekli. Bunun için vicdan, iyilik, merhamet seferberliği başlattık. Yeryüzünde vicdanı, iyiliği, merhameti hakimkılmalı, yeryüzünü vicdan, iyilik, merhamet yurdu yapmalıyız” diyor.

Demekle de kalmıyor, Yeryüzü Sağlıkçıları, Yeryüzü Sofraları, Yeryüzü Evleri  gibi daha birçok projeye de imzasını atıyor. Şimdi de Vicdan Hareketi’ne öncülük eden Lütfü Oflaz ile bu konularda sohbet ettik.

Lütfü Bey; öncülük ettiğiniz bu projeleriniz, etkinlikleriniz ile amacınız ne?

İstiyorum ki yeryüzünde bencillik türü bireycilik yerine toplumculuk hakim olsun. Sadece kendilerini düşünen insanların yerini, kendinden başkalarını da düşünen insanlar alsın. İstiyorum ki “altta kalanın canı çıksın” anlayışı son bulsun. İstiyorum ki yeryüzünde paylaşma, dayanışma, yardımlaşma duyguları yaygınlaşsın. “Sen de olanı paylaş, insanlaş” benim sözümdür. İstiyorum ki insan insanın yardımına koşsun. Zor durumda olanların, çaresiz olanların, kimsesiz olanların yardımına koşulsun. Kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi olunsun. İstiyorum ki yeryüzünde vicdan, iyilik, merhamet gibi değerler hakim olsun. Yeryüzü vicdan coğrafyası, iyilik yurdu olsun. Böyle bir yeryüzü cennet gibi olmaz mı? Eğer bizler istersek yeryüzünü cennete çevirebiliriz. Eğer bizler istersek yeryüzünü vicdan, iyilik, merhamet yurdu yapabiliriz. Yeryüzünde vicdanı, iyiliği, merhameti hakim kılabiliriz.

VİCDAN SEFERBERLİĞİ BAŞLATTI

Fikir babası, isim babası olduğunuz Yeryüzü Sağlıkçıları, Yeryüzü Sofraları, Yeryüzü Evleri’nden sonra şimdi de Vicdan Hareketi’ne öncülük ediyorsunuz. Vicdan Hareketi düşüncesi nasıl oluştu; bize anlatır mısınız?

Beni yakından tanıyanların bildiği gibi, gençliğimden beri vaktimin bir bölümünü hastanelerde acılar içinde kıvranan kimsesiz insanlara yardımcı olmak için ayırdım. Bir nevi gönüllü hasta bakıcılık yaptım. Geçirdiği ağır kazalar, ağır hastalıklar, ağır ameliyatlar, ağır travmalar sonucu hastanelerde tarifsiz acılar çeken, üstelik de kimi kimsesi olmayan insanlar var. Vücudu kırılıp parçalandığı, bedeninin bir bölümü yandığı için ya da başka ağır sağlık sorunları, organ kayıpları nedeniyle tarifsiz acılar çeken insanlar var. Bunlar bakıma ve ilgiye muhtaçlar. Onların gündelik bakımlarının yanı sıra sevgi gösterecek, moral verecek, acılarıyla boğuşmalarına yardım edecek insanlara ihtiyaçları var. Ben gençliğimden beri onlara yardımcı olmaya çalıştım. Bir nevi gönüllü hasta bakıcılık yaptım. Şimdi de bu bireysel çabalarımı kitlesel yapabilir miyim; benim gibi gönüllü hasta bakıcıları çoğaltabilir miyim diyerek yola çıktığım bir düşüncem var. Ben bunun adını Vicdan Hareketi koydum. Vicdan Hareketi bir gönül hareketidir. Nasıl ki Yeryüzü Sağlıkçıları projemizde gönüllü doktorlar, hemşireler sağlık yardımına ihtiyacı olan çaresiz, kimsesiz insanların yardımına koşmaktaysa, nasıl ki Yeryüzü Evleri projemizde ev sahipleri çaresiz, kimsesiz, evsiz insanlara gönüllü olarak evlerini açmaktaysa, bu da onlar gibi bir gönül hareketidir.

Vicdansız insan ruhsuz bedendir

İnsanları vicdanlı, duyarlı olmaya çağırıyorsunuz. Ama vicdansızlığın, duyarsızlığın ağır bastığı bir ortamda yaşıyoruz. İnsanlar en yakınlarının çektiği acılara bile duyarsız. Bu bakımdan işiniz zor değil mi?

Vicdansız insan ruhsuz bedendir; yani cesettir! Vicdan yoksa insanlık da yoktur. İşte onun için komadaki vicdanları canlandırmalıyız. Yerlerde sürünen vicdanları ayağa kaldırmalıyız. İnsanı insan yapan unsurdur vicdan. İnsan haftada, hiç değilse ayda birkaç saatini hastanelerde acı çeken, kimi kimsesi olmayan insanlara yardımcı olmak için ayırabilmeli. Nasıl ki sevgi paylaşıldıkça çoğalırsa, acı da paylaşıldıkça azalır. Unutmamalıyız ki onların başına gelen bizim başımıza da gelebilir. Yakınlarımızı peş peşe kaybedip yalnız başımıza kalabiliriz. Kimi kimsesi olmayan çaresiz bir insan durumuna düşebiliriz. Onların başına gelen ağır kazalar, ağır hastalıklar, ağır felaketler bizim başımıza da gelebilir. Şu anki gücümüze, sağlığımıza, durumumuza güvenip acılar içinde kıvranan insanlara duyarsız kalmamalıyız. Kısacası, düşmez kalkmaz bir Allah gerçeğini hiç unutmamalıyız. Herkes her an her şeyini yitirebilir. Çok güçlüyken çok güçsüz, çok sağlıklıyken çok sağlıksız duruma düşebilir. Onun için Vicdan Hareketi’ne destek olunmalı. İnsanlar başlattığımız vicdan seferberliğine katılmalı.

EFSANE İŞLERİN İNSANI LÜTFÜ OFLAZ’DAN

VİCDAN HAREKETİ

Tanklara ilk o direndi 

“Gönüllerin cumhurbaşkanı” denilen efsane direnişçi Lütfü Oflaz, darbecilerin tanklarına karşı destansı bir direniş göstermişti.  Türkiye’nin en acımasız askeri darbesi 12 Eylül olduğunda caddeleri tanklar tutmuştu. Ve herkes korkudan susmuştu. Ama bir kişi vardı ki susmamıştı. Tanklar onu korkutamamıştı. Aksine o, “Yürürüm tanklara karşı yürürüm, cehennem olsa gelen göğsümde söndürürüm” diyerek tankların karşısında durmuştu. Bu kişi 12 Eylül’ün efsane direnişçisi gazeteci-yazar Lütfü Oflaz’dı. Lütfü Oflaz, askeri darbeye karşı kalemiyle olduğu kadar eylemleriyle de savaşmıştı. Bu eylemlerden biri de 12 Eylül darbesinin ardından tankların sıralandığı başkent Ankara’nın Merkezi Kızılay’da gerçekleşmişti. Lütfü Oflaz, burada kendisini bir direğe zincirleyerek araç girişini engellemiş, trafiği kilitlemişti. Lütfü Oflaz’ın bir diğer eylemi de cezaevinden çıktığı gün askeri hükümetin Adalet Bakanlığı’nı basıp, hukuksuz yargılamaların, işkencelerin, idamların durdurulmasını isteyen bir insan hakları kampanyası başlatmasıydı. Zaten o yüzden Lütfü Oflaz’a “Tek kişilik direniş örgütü” denmişti.

Adalet Bakanlığı’nı Basmıştı

Lütfü Oflaz, 12 Eylül darbecilerinin kendisini kapattığı cezaevinden çıktığı gün, başbakanlığını Oramiral Bülent Ulusu’nun yaptığı askeri hükümetin Adalet Bakanı’nın makamını bastı. Darbeci generallerin astığı astık, kestiği kestik bir dönemde böyle bir eylemin yapılması kelleyi koltuğa almak demekti. Oflaz, Adalet Bakanlığı’nı basışını şöyle anlattı:

“12 Eylül askeri darbesinden sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde ve Mamak’ta gözaltında tutuldum; daha sonra da cezaevine atıldım. Avukat savunması olmadan, temyiz hakkım elimden alınarak, bilirkişi raporuna başvurulmadan, yeni çıkan yasa geçmişe uygulanarak, bırakın sivil Yargıtay’ın içtihatlarını, askeri Yargıtay’ın içtihatları bile çiğnenerek mahkum edilip cezaevine atıldım. Cezaevi’nden çıktığım gün hedefim Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanı’ydı. Hızla Adalet Bakanlığı’na daldım. Adalet Bakanlığı’nın koridorlarında koşturuyor, merdivenlerini tırmanıyordum. Arkamdan gazeteciler, Bakan’ın korumaları koşturuyordu. Koridorlardaki insanlara çarpa çarpa ilerliyordum. İşte Bakan’ın odası tam karşımdaydı, işte ben odadan hızla içeri girmiştim, işte özel kalem müdürünün karşısındaydım. Şimdi Bakan ile aramızda yanlızca bir kapı vardı. Bakan’ın özel kalem müdürü, birden karşısında ayakkabılarında bağcık olmayan pejmurde giysili, soluk soluğa birini görünce şaşırmış, irkilmiş, heyecanlanmış, telaşlanmıştı. Bir an ne yapacağına karar verememişti. Kendimi tanıtıp Bakan’la görüşmek istediğimi söylemiştim. O anda gazetecilerin de flaşları patlamaya başlamıştı. Özel kalem müdürünün eli, ayağı, dili iyice birbirine dolaşmış, ‘Ama, nasıl olur, içeride toplantı var’ şeklinde birşeyler kekelemişti. Ona Bakan’ı görmeden oradan bir yere gitmeyeceğimi kesin bir dille belirtmiştim. Bunun üzerine ayakları iki ileri bir geri gidercesine Bakan’ın odasına yönelmiş ve kapıyı hafifçe vurup içeri girmişti. Kısa bir süre sonra kapı yeniden açıldığında, özel kalem müdürü beni içeri buyur etmişti. Benimle birlikte gazeteciler de içeri girmek için hamle yapmışlar, özel kalem müdürü, koruma polisleri ve gazeteciler arasında bir itiş kakıp başlamıştı. Bu itiş kakış sürerken ben Bakan’ın odasından içeri girmiştim bile. İçeride gerçekten bir toplantı vardı. Bakan Cevdet Menteş, içeridekileri tanıştırmaya başladığında, o anda odada bulunan herkesin bakanlığın üst düzey yöneticileri olduğunu anlamıştım. Hep birlikte oturmuştuk. Odada bulunan bakanlığın üst düzey yöneticilerinin afalladıklarını, pejmurde giysilerim ve bağcıksız ayakkabılarım üzerinde gözlerini gezdirdiklerini farkediyordum. O sırada Bakan, ‘tatlı yiyelim tatlı konuşalım’ diyerek özel kalem müdürüne çikolata ikram etmesini söylemişti. ‘Tatlı yesem de tatlı konuşamayacağım’ diyerek sözlerime başlamıştım. ‘Nasıl hukuksuz, adaletsiz bir şekilde yargılanıp, cezaevine atıldığımı biliyor musunuz?’ Susuyorlardı. ‘Cezaevlerindeki insanlık dışı koşulları biliyor musunuz?’ Bakan bazı şeyler mırıldanmıştı. ‘Cezaevine girmeden önce ne düşünüyorsam şimdi de aynı şeyleri düşündüğümü, gördüğüm zulümlerin düşüncelerimi değiştiremediğini biliyor musunuz?’ Tatlı mı, acımı olduğunu tam çözemediğim bir tebessüm Bakan’ın dudaklarına yayılmıştı. ‘Buraya bunları söylemek için geldim’ dedikten sonra Bakan’ın makamında hukuksuz yargılamaların, işkencelerin, idamların son bulmasını içeren bir insan hakları kampanyası başlattım. İşte 12 Eylül döneminde Adalet Bakanlığı’nı böyle bastım.”

- Nobel’li yazar Orhan Pamuk, komedyen Cem Yılmaz gibi her biri kendi alanında efsane olan yazarlar, sanatçılar, aydınlar için Lütfü Oflaz yaşayan bir efsane. Efsane mizahçı Aziz Nesin’in “Güneşi görmek için göğe bakacaksın, yaşayan efsaneyi görmek için de Lütfü Oflaz’a bakacaksın” dediği gibi Lütfü Oflaz efsane isimlerin gözünde de bir efsane. O efsanelerin efsanesi. Sabah Gazetesi

- Lütfü Oflaz, kubbesi çoktan yıkılmış bir hamamın namusunu kurtarmak için çalışanlardandır. Ama inanıyorum ki, çabaları havaya savrulup gitmeyecek. Lütfü Oflaz’ın şahsında geleceğe yönelik umutların kanat çırpışı toplumun yüreğine su serpiyor. Gönüllerin tahtında oturan Lütfü Oflaz, her türlü övgüyü hak ediyor. İlhan Selçuk / Cumhuriyet Gazetesi

- Lütfü Oflaz, ideolojiler üstü, düşünceler üstü bir insan. Her kesimden hayranları var. O, kahhar ekseriyetin ağabeyi. Hepimiz onunla gurur duyuyoruz. Ahmet Kekeç / Star Gazetesi

- Bir tek cümleyle, sayfalarca yazının anlatabileceklerini anlatan bir usta Lütfü Oflaz.  Onun “yazıkatür” denilen yazılarını okuduğunuzda, ciltler okumuş kadar olabilirsiniz. O, iki üç fırça darbesiyle ortaya bir resim çıkaran ustalar gibi bir kalem ustası. Doğan Hızlan - Hürriyet Gazetesi

- Lütfü Oflaz, çok uzun düşünceleri çok kısa yazılarla anlatabiliyor. O’nun yarattığı bu yazı türüne yazıkatür deniyor. Hıncal Uluç / Sabah Gazetesi

- Dünyada pek çok karikatürist var; ama bir tane yazıkatürist var. Bu yazıkatürist Lütfü Oflaz’dır. Hasan Kaçan

- Lütfü Oflaz, yazarlık yaşamında ağır bedeller ödedi. Ama hiçbir zaman yazı macerasındaki onurlu mücadelesinden taviz vermedi.Mehmet Ali Birand