23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

Gazeteci cinayetleri

Günlerdir uluslararası medyanın da gündeminde olan Cemal Kaşıkçı cinayeti akıllara diğer gazeteci cinayetlerini getirdi. Ancak bir farkla: Genelde gazetecilere yönelik suikastler faili meçhul olurken herhangi bir iz bırakılmaz. Ancak Kaşıkçı cinayeti neredeyse göz göre göre işlendi. Nedim Şener, Kaşıkçı cinayetini salt bir gazeteci cinayeti olarak tanımlamanın yanlış olacağını söylerken, Ferhat Ünlü, Kaşıkçı olayını diplomasi, istihbarat ve polisiye bağlamında üç boyutu da ilgilendiren bir cinayet olarak açıklıyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ28 Ekim 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Gazeteci cinayetleri

Dünya vahşice öldürülen Cemal Kaşıkçı’yı konuşuyor. 2 Ekim Salı günü Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu’na giden Kaşıkçı bir daha oradan çıkamadı. Washington Post yazarı ve muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı konsoloslukta Suudi cinayet timi tarafından öldürüldü. Her ne kadar Suudi Arabistan inkar etmeye çalışsa da Türkiye istihbaratı ve yargısı olayı çözüme kavuşturdu. Kaşıkçı’nın öldürülmesi bize işlenen diğer gazeteci cinayetlerini hatırlattı. Dünyanın her yerinde işlenen gazeteci cinayetlerinin ana sebebine bakıldığında ortak nokta olarak muhalif kimlikleri ve gazetecinin ulaştığı, açığa çıkardığı gerçekler olarak görülüyor. Gizli servisler, terör örgütleri ya da gücü elinde bulunduran isimlerin tetikçiler tutarak gerçekleştirdiği suikastların çoğu ne yazık ki aydınlanmıyor. 

2016 yılında BM’nin verilerine göre, geçen 10 yılda dünyada 930 gazeteci öldürüldü ve bu vakaların sadece yüzde onu aydınlatılabildi. Ülkemizde yaşanan Hasan Fehmi, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Necip Hablemitoğlu cinayetlerinin yanı sıra dünyaya baktığımızda dikkat çeken ölümler de var. Panama belgelerine bağlı olarak Malta hükümetindeki yolsuzlukları gün yüzüne çıkarmış ve erken seçimlere gidilmesine yol açan Daphne Caruana Galizia, 2017 yılında Malta’da bombalı saldırıya kurban giderken Rusya’nın Çeçenistan’daki insan hakları ihlallerine ilişkin haberleriyle uluslararası ün kazanan Rus gazeteci Anna Politkovskaya da 2006 yılında ölü bulundu. Ülkemizde FETÖ’nün organize ettiği bir çok gazeteci cinayeti var. Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı, FETÖ’nün üstünü örtmeye çalıştığı Hrant Dink cinayeti en bilinen iki örnek. 2017 yılında işlenen Haydar Meriç cinayeti de yine FETÖ’nün işlediği gazeteci cinayetlerinden. FETÖ ile ilgili bir takım iddialar ortaya atan ve bunları kitaplaştıracağını dile getiren Meriç dinlemeye ve takibe alındı. Ankara ve İstanbul’da FETÖ için çalışan istihbaratçılar Meriç’in peşine düştü. 31 Mayıs 2011 gecesi kaybolan emekli öğretmen ve gazeteci Haydar Meriç’in cesedi 18 Haziran 2011’de bulundu. Peki neden gazeteciler bu tür suikastlerin hedefi oluyor, emri kimler veriyor? Kaşıkçı cinayetinden yola çıkarak bu konuda merak ettiklerimizi Star Gazetesi Ankara Temsilci Mustafa Kartoğlu,  gazeteci-yazarlar Nedim Şener ve Ferhat Ünlü ile konuştuk. 

GAZETECİ YAZAR FERHAT ÜNLÜ: TÜRKİYE’DEKİ GAZETECİ CİNAYETLERİNDE FETÖ PARMAĞI 

Gazeteci cinayetleri dünyanın her yerinde işleniyor. Genellikle ülkelerin gizli servisleri ya da bir terör örgütü bu olayların içindedir. Bazen bir gizli servis de bu cinayetleri terör örgütlerine yaptırabiliyor. Yani bir güç olması lazım. Bir gazeteci öldükten sonra sonuçlarını göze alabilecek birileri bunu yapıyor. Bireysel, münferit olaylar değil. Kaşıkçı cinayetini konuşmak gerekirse bu olayı ayrı bir yere koymak lâzım. Öldürülen kişinin konumu, olayın Türkiye’de yaşanması, vahşice işlenmiş bir cinayet olması bu durumu diğerlerinden ayırıyor. Gizli servisler bu işleri maskeleyerek daha istihbaratın doğasına uygun yapar, böyle hunharca yapmazlar. Bu yönüyle Kaşıkçı cinayeti dünyada ne istihbarat ne polisiye ne de kurmaca açısından görülmemiş bir olay. Herhangi polisiye bir romanda bile böyle bir cinayet okuyamazsınız. Suudiler burada iz bırakarak açığa çıktılar. Sofistike gazeteci cinayetlerinin örneklerini geriye dönüp baktığımızda görebiliyoruz. Rusların kendilerine muhalif yazarları ortadan kaldırdığını herkes biliyor. Gazeteci cinayetlerinin en sofistike örnekleri Soğuk Savaş döneminde yaşandı. En çarpıcı olanı ise Georgi Markov’un öldürülmesiydi. Bulgar muhalif yazar Georgi Markov, 7 Eylül 1978 sabahı Londra’nın Waterloo Köprüsü’nden Bulgarca haber spikeri olarak çalıştığı BBC binasına giderken sırtına bir şeyin dokunduğunu hissediyor. Arkasına dönüp baktığında James Bond gibi siyah giyimli bir adamın şemsiyesini yerden aldığını görüyor. Markov bunu dikkate almıyor yoluna devam ediyor ve dört gün sonra hastaneye kaldırılıp ölüyor. Risin zehirini şemsiyeden Markov’un vücuduna ateşlemişler. Muhatabının bile farkına varmadığı bir suikasttı bu. Markov’un Soğuk Savaş döneminde Bulgaristan lehine yaptığı açıklamalar hem Bulgarları hem de Sovyet’i rahatsız etmişti. Ve sonunda öldürüldü. Kaşıkçı cinayeti ile bu olaya baktığımızda yöntem ve üslubun tamamen farklı olduğunu görüyoruz. Değişik sebeplerle gazeteciler hedef gösteriliyor. Zamanında bunu FETÖ de yaptı. Şimdi ortaya çıkıyor. Hrant Dink cinayetini FETÖ perdelemek istedi. Tetikçi Ogün Samast’ı yönlendiren FETÖ idi. Olayı başka bir grubun üzerine yıkmaya çalıştı. O dönemde bunu başardı da. Cinayeti, FETÖ’cü savcılar, emniyet mensupları kapattı. Sofistike bir cinayetti. Ergenekon operasyonunu başlatmak için gerekçe olarak gösterildi. Yine 2002 yılında yazar ve akademisyen Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetinde de FETÖ parmağı var. Tetikçisi belli değil ama FETÖ imamlarından Mustafa Özcan’ın Hablemitoğlu’na FETÖ ile ilgili kitap yazmaması için para teklif etmiş olduğu biliniyor. 18 Aralık 2002 yılında Ankara’da suikasta kurban gitti. Profesyonelce işlenmiş, kristalleşmiş bir gazeteci cinayetidir. 2017 yılında işlenen Haydar Meriç cinayeti de yine FETÖ’nün yaptığı bir olaydı. Meriç’in FETÖ ile ilgili bir takım iddiaları vardı ve bunları kitaplaştıracağını dile getirmesi üzerine hedef seçildi. Ankara ve İstanbul’dan istihbaratçılar Meriç’in peşine düştü. Kırklareli’nde kaybolan gazeteci sonrasında ölü bulundu. Ancak son olarak yaşanan Kaşıkçı olayı çok absürt bir durum. Bu cinayet diplomasi, istihbarat ve polisiye bağlamında üç boyutu da ilgilendiren bir cinayet. 

GAZETECİ YAZAR NEDİM ŞENER: KAŞIKCI CİNAYETİ TÜRKİYE’YE BİR KOMPLOYDU

Cemal Kaşıkçı gazeteci kimliğinin yanı sıra muhalif bir isimdi. Suudi Arabistan için de bir tehdit haline geldi. Prens Selman’ın yeni bir rejim inşa etmeye çalıştığı bir dönemde işlendi bu cinayet. Zamanlama çok önemli. Şu anda orada bir iktidar kavgası var. Selman’ın hem kendi ülkesinde hem de yurt dışında yaşayıp kendisine muhalif olanlara karşı tutumu ortadaydı. Prens Selman bu iktidar kavgası içerisinde Cemal Kaşıkçı’yı kendisine tehdit olarak görüyordu. Bundan dolayı bu cinayete farklı bir gözle bakmak gerekiyor. Birkaç hafta önce işlenen Bulgaristan’daki kadın gazetecinin öldürülme nedenleri Kaşıkçı cinayetinden farklı ama o da adi bir cinayetti. Ülkemizde de Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve Hrant Dink cinayetleri yaşandı. Bunları Kaşıkçı ile karşılaştırmak doğru olmaz. Her biri toplumsal provokasyon oluşturmak için ülke içinde yaşanan olaylar. Kaşıkçı ise ülke dışında işlenmiş bir cinayet. Kimileri bunu Suudi Prens’in ülke dışında kendine karşı olanlara gözdağı vermek için yaptırdığını söylese de tek sebep bu olamaz elbette. Benim de şahsen çözülmesi için uğraştığım Hrant Dink cinayetinin işleneceği önceden biliniyormuş. Ancak FETÖ, Ergenekon Davası’nı başlatmak için suikaste göz yummuş. Kaşıkçı cinayetine salt gazeteci cinayeti açısından bakılırsa bu olay doğru anlaşılmaz. Kaşıkçı konsolosluğa giderken başına bir şeyler geleceğini sezmiş olmalı ki nişanlısına haber verip “Çıkmazsam bu iki kişiyi ararsın” diyor. Ancak öldürüleceğini tahmin etmiyor. Gözaltı, zorla alıkoyma gibi durumların başına gelebileceğini düşünmüş olmalı. Kaşıkçı’nın başına gelen olayı hiçbir akıl düşünemez. Kendi de düşünemedi ki oraya gitti. Olayın içinde Batı basınına yansıyan Amerikan merkezli bir haber alma teşkilatından bazı duyumlar var. Kaşıkçı tehdit altındaydı ve bunu CIA biliyordu gibi haberler çıktı. Dolayısıyla olayın göz göre göre kısmı burada ortaya çıkıyor. ABD’liler neden Kaşıkçı’yı uyarmadılar? Asıl sorulması gereken bu. Türkiye’deki cinayetlerde toplumsal kaos oluşturma amacı varken burada yönetime karşı bir gazetecinin ağır bir şekilde susturulması var. Geniş açıdan bakıldığında bu olayı Türkiye’ye karşı yapılmış bir komplo olarak görüyorum. Olayın Türkiye’de cereyan etmesi, cinayetin işleniş biçimi, cesedin yok edilmesi ya da bir kaç yere dağıtılması olayları doğruysa bu aslında Türkiye’nin başına örülmek istenen bir çorabı gösteriyor. Türk istihbaratı, yargısı, emniyeti bu olayı çözmeseydi, delillerin peşinden gidilmeseydi konsoloslukta değil de dışarıda başına bir şey geldiği söylenecekti. Çünkü Kaşıkçı’nın dublörü konsolosluktan çıkıyor. Bir çıkış provası yapılmış. Eğer bu cinayet ortaya çıkmasaydı bütün dünyaya bu dublörün görüntüsü yayılacaktı. ‘Konsolosluktan çıktı sonra haber alınmadı’ denilecekti. Ama bu olayı Türk istihbaratı çözdü. Onlara bu anlamda minnettar olunmalı. 

STAR GAZETESİ ANKARA TEMSİLCİSİ MUSTAFA KARTOĞLU: GAZETECİLER TEHDİT OLARAK GÖRÜLÜYOR

Gazeteciler, siyasi yorumları ve yayınladıkları haberlerden dolayı çıkarları zedelenenler tarafından hedef alınıyor. Hakaret veya yalan haber gibi, ‘yorum’ niteliğini aşan veya ‘haber’ olma gereklerini taşımayan durumlar genellikle yargı konusu olur. Gazetecilerin öldürülmesine kadar varan girişimler ise -örneklere bakıldığında- genellikle ‘doğru’ yorum veya haberler nedeniyle meydana geliyor. Bu da, bir suçun örtülmesi veya suçu ortaya çıkaranı cezalandırma amacıyla yapıldığını gösterir. Gazetecileri hedef alanların bir başka amacı daha var: ‘Haber kaynaklarına’ tehdit mesajı vermek. Ancak buna rağmen bugüne kadar dünyada özgür aklıyla yorum yapan veya her türlü haber kaynağına erişebilen gazeteciler hep var oldu. Bundan sonra da olacak.