24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

GDO dünyaya biyolojik savaşı mı getirecek?

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) ile üretilen tohumlar ve ürünlerle ilgili tartışma yeniden alevlendi. Prof. Dr. Bülent Samancı ise olayı farklı bir yönden ele aldı. İnsan sağlığına zararlı olduğu kesin olan bu tohumlar ya ileride biyolojik savaşı da başlatırsa?

BÜŞRA UĞRAŞ26 Mart 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
GDO dünyaya biyolojik savaşı mı getirecek?

Sıkça bahsedilen Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) son günlerde yeniden gündemde. Adana’da bir gıda firmasının ürettiği ekmeklerin yapımında kullanılan katkı maddesinin içeriğinde GDO’lu ürünlere rastlandı. Türkiye, şehirdeki fırınların yüzde 80’ine dağıtım yaptığı iddia edilen bu firmanın saçtığı tehlikeyi konuşuyor. Oysa Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca yasaklılar listesinde olan GDO yalnızca hayvan yeminde kullanılabilir. İnsan gıdasında kullanılması kesinlikle yasaklanan bu GDO’lu ürünlerin oluşturduğu potansiyel tehlike ve bu konuda ortaya atılan komplo teorileri inanılmaz! Konuyu GDO’lu ürün ve tohumlara savaş açan, birkaç yıl önce Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki kurulan Antalya Teknokent AŞ’nin tarım alanında yürüttüğü Ar-Ge çalışmaları sonucunda, yerli tohum üretimi yapmayı başaran, ve yurt dışından tohum almanın milli bir güvenlik sorunu oluşturabileceğini iddia eden Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü eski Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Samancı’ya danıştık. Anlattıkları bir bilim kurgu senaryosu gibi gelebilir size, öte yandan düşündüğümüzde ilerde genetiği ile oynanmış tohumların ‘Biyolojik Savaşlar’ başlatması da olası gibi görünüyor.

Üzerinde düşünülmesi ve derhal harekete geçilmesi gereken bu konuyu masaya yattırdık.

Prof. Dr. Bülent Samancı, yıllar süren çalışmasının sonunda yerli tohum üretiminde ciddi bir ilerleme kaydetmişti. Ancak işler pek yolunda gitmedi, tüm dünyaya dağıtım yapan firmalar yolunu kesti. Ama o çalışmalarını sürdürmekten ve fikirlerini savunmaktan vazgeçmedi. GDO konusunun yeniden gündeme geldiği bu günlerde konu hakkında pek de konuşmak istemese de bize bu ürünlerin oluşturabileceği tehlike hakkında ipuçları verdi. Samancı söze “Bu konu hakkında konuşmaktan korkar hale geldim. Başıma gelmeyen iş kalmadı, çalışmalarım aksatıldı, büyük firmalarla, tedarikçi ülkelerdeki dev şirketlerle muhatap olmak zorunda kaldım. Yaptığım işlerde onlar yüzünden tutunamadım ama yine de şimdi başka bir şirkette doğru bildiğim çalışmalarımı sürdürmeye devam ediyorum” diye söze başladı ve bize GDO’nun ne olduğunu ve neden zararlı olduğunu anlattı.

Bir ısırık ölümcül

GDO teriminin Türkçede yanlış kullanıldığını söyleyen Samancı genetiği değiştirilen bu ürünleri şöyle açıkladı: İngilizcede ‘genetically modified organism’ (GMO) olarak geçiyor ve bunu birebir olarak Türkçeye çevirmişler. Doğada zaten genetik maddeler kendiliğinde değişebiliyor, bu doğal bir süreç. Değişmeseydi zaten bazı türler şimdiye kadar kaybolmaya yüz tutardı.  Bizim zararlı olarak işaret ettiğimiz GDO’lu ürünler genetikleri insan eliyle değiştirilenler. Yani aynı türden değil bir başka canlıdan gen alıp kültür bitkisine aktarılması olayı. Örnek olarak mısır bitkisini ele alalım. Mısır’da zararlı olan bir böcek var; larva dediğimiz kurt. Yumurtadan çıkan bu larvalar mısırın içinde beslenmeye başlıyor, beslenince saplar kırılmaya, yapraklar delik deşik olmaya başlıyor. Bunu önlemek ve ilaç masrafından kurtulmak isteyen şirketler bu larvaya hayat veren bakteriden toksik üreten bir gen alıyorlar. Bu geni alıp mısıra aktarıyorlar. Bu sayede larvalar bitkiyi yemeye başladıkları anda ölmeye başlıyorlar. Böylece mısırın genetiğini de bozmuş oluyorlar ama. Burada konu şu larva bitkilerle beslenmeye başladığı an ölüyor ama biz bu bitkinin ürününü kullanıyoruz, bu ürün gıda zincirine giriyor. Bu bitkinin türlerinden neredeyse 200 farklı ürün elde ediliyor. Örneğin soya fasulyesinden 1000 farklı ürün elde ediliyor, bunlar ürün zincirine giriyor ve insan sağlığına tehdit oluşturuyor.

BREZİLYA’DAN  ZEHİR Mİ GELİYOR?

GDO’lu tohum, bitki ve bitki türlerinin ithalat-ihracatı ve kullanımının ülkemizde kesinlikle yasak olduğunu vurgulayan Samancı: Oluşturduğu tehlike nedeniyle biz de dahil olmak üzere çoğu ülkede yasaklandı. Hem genetiği ile oynanmış tohumun üretilmesi hem de bu bitkilerden elde edilen ürünlerin alınıp satılması... Ülkemizde konu denetleniyor ama buna rağmen kaçak olarak bu işi yapanlar olduğunu tahmin ediyoruz. İthal edilen tohumların muhakkak derinlemesine bir incelemeden geçmesi gerekiyor. Örneğin Arjantin ve Brezilya’da soya fasulyesi üretiliyor, yüzde 90’a varan oranlarda üretim alanına sahipler. Ancak bunların muhakkak GDO’lu olduğunu düşünüyorum. Orada üretilen ürünler bizim ülkemize ithalat yoluyla girdiğinde bizler tehlikeye girmiş oluyoruz.

SAVAŞ BAŞLAYABİLİR

GDO’lu tohum ithalat-ihracatının insan sağlığını tehlikeye atmaktan daha öte bir sorun oluşturulabileceğine de değinen Samancı’ya göre bu konuda yüzlerce komplo teorisi yazılabilir. Samancı “Biyolojik Savaş başlatabilecek bir konu. İnsan sağlığına zararlı bazı genleri sebze türlerine aktararak ithalat-ihracat yoluyla bir ülkeye sokabilir ve biyolojik olarak savaşabilirsiniz. Ya da başka bir ülke sizin ülkenize bu yöntemle ciddi zararlar verebilir. Dolayısıyla bu çok dikkat edilmesi gereken bir husus” diye söze giriyor. Samancı şunları da ekliyor: Bir canlı türünden aldığınız geni başka bir kültür bitkisine aktardığınız zaman bazı sorunlar çıkabilir. Bu tohumların içerisine belli başlı hastalıklar, salgınlara neden olabilecek bakteriler konulabilir. Bu konunun ucu çok açık. Bunlarla ilgili yüzlerce komplo teorisi yazabilirsiniz. Kötü niyetli insanlar tarafından çok rahatça kullanılacak bir yöntem olabilir  ve bu GDO’lu ürünler gıda zincirimize girerek bir gün güçlü biyolojik silahlar olarak karşımıza çıkabilir. Mısır örneğinde anlattığım gibi yalnızca masum bir niyetle bitkiyi larvalardan korumak yerine aklınıza gelecek türlü musibete neden olabilirler. Bu yalnızca Türkiye için değil tüm dünya için geçerli bir tehdit. Bizim de milli güvenliğimizi güvence altına aldığımızdan emin olmalıyız.

Bir ısırık ölümcül

GDO teriminin Türkçede yanlış kullanıldığını söyleyen Samancı genetiği değiştirilen bu ürünleri şöyle açıkladı: İngilizcede ‘genetically modified organism’ (GMO) olarak geçiyor ve bunu birebir olarak Türkçeye çevirmişler. Doğada zaten genetik maddeler kendiliğinde değişebiliyor, bu doğal bir süreç. Değişmeseydi zaten bazı türler şimdiye kadar kaybolmaya yüz tutardı.  Bizim zararlı olarak işaret ettiğimiz GDO’lu ürünler genetikleri insan eliyle değiştirilenler. Yani aynı türden değil bir başka canlıdan gen alıp kültür bitkisine aktarılması olayı. Örnek olarak mısır bitkisini ele alalım. Mısır’da zararlı olan bir böcek var; larva dediğimiz kurt. Yumurtadan çıkan bu larvalar mısırın içinde beslenmeye başlıyor, beslenince saplar kırılmaya, yapraklar delik deşik olmaya başlıyor. Bunu önlemek ve ilaç masrafından kurtulmak isteyen şirketler bu larvaya hayat veren bakteriden toksik üreten bir gen alıyorlar. Bu geni alıp mısıra aktarıyorlar. Bu sayede larvalar bitkiyi yemeye başladıkları anda ölmeye başlıyorlar. Böylece mısırın genetiğini de bozmuş oluyorlar ama. Burada konu şu larva bitkilerle beslenmeye başladığı an ölüyor ama biz bu bitkinin ürününü kullanıyoruz, bu ürün gıda zincirine giriyor. Bu bitkinin türlerinden neredeyse 200 farklı ürün elde ediliyor. Örneğin soya fasulyesinden 1000 farklı ürün elde ediliyor, bunlar ürün zincirine giriyor ve insan sağlığına tehdit oluşturuyor.

Hibrit sağlığa değil ekonomiye zararlı

İfadelerine “Yüzde 90 oranında bu GDO’lu ürünleri tüketmeye mahkumuz. Yine mısırdan örnek vereceğim; ihtiyacımız olan miktarda mısır üretimi yapamıyoruz. Mısırın, soyanın, patatesin tohumunun neredeyse tamamı dışarıdan alınıyor. Tavuk yemlerinin yüzde 70’i mısır ve soya. Soya proteini denilen bir şey var ve girmediği ürün yok. Bunların GDO’lu olup olmadıklarının derinlemesine incelenmesi gerektiğini yeniden vurguluyorum. Bazı kişilerin GDO’lu pamuk ürettiklerinden de şüpheleniyorum. Kaçak yollarla bu tohumları ülkeye sokan insanların peşine düşülmeli” diyerek devam eden Samancı yerli tohum üreterek ekonomimizi güçlendirebileceğimizi söylüyor: Benim yerli domates tohumu üretmekle ilgili çalışmalarım oldu, başarmıştık da. Çok fazla engelle karşılaştım ama devletimiz bu konu ile ilgilenmekte.

Dışardan alınan tek kullanımlık tohumların özelliklerinden bahseden Samancı onlara ihtiyacımız olmadığı bir tarım sektörü olmasını diliyor. Samancı’nın konuyla iligli yorumları şöyle: Tohumda monopol denilen bir şey var. Tek kullanımlık tohumlar bunlar; hibrit tohumlar. Tohumun doğal olanında bir dişi bir erkek vardır. Bunlar arasında doğal melezleme yapılarak hibrit tohumu elde edilir ve tüketiciye satılır. Bu tohumları yalnızca bir kez kullanabilirsiniz ve çoğaltamazsınız. Bu konuda insan sağlığına zarar veren bir durum yok. Ve bazı ülkeler bu konuyu kimseye bırakmak istemiyorlar çünkü karlı bir iş. Biz neden kendimiz üretmeyelim ki?