24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Genetik bilimci bir prenses: Nisreen El-Hashemite

Karşımda duran güçlü bir Müslüman kadın. Bir biliminsanı, çok sayıda akademik çalışması, kitabı, ödülü var. Genetik gibi pek çok inanç açısından netameli bir alanda hastalıkların önlenmesi için projeler üretiyor. Aynı zamanda sivil toplum çalışmaları yapıyor, kurduğu STK’larla İslam toplumunun ilerlemesi için nefes tüketiyor. Bütün bu özelliklerinin yanı sıra ve daha önemlisi Hz. Ali’nin soyundan geliyor. Mekke Şerifi Hüseyin El-Haşimi’nin oğlu Kral Birinci Faysal’ın torunu Prenses Nisreen El-Hashemite İstanbul’daydı. Sorulacak çok şey vardı ama vakit dardı. İşte dar zamanda konuşabildiklerimiz…

GÜLCAN TEZCAN 6 Mayıs 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Genetik bilimci bir prenses: Nisreen El-Hashemite

Prenses Nisreen El-Hashemite nasıl bir aileye mensuptur?

Mekke Şerifi Hüseyin El-Haşimi’nin oğlu Kral Birinci Faysal’ın torunuyum. Dedem, Hicaz’ı temsilen Osmanlı parlamentosunun üyesiydi. Kral Faysal ilk önce Suriye’nin ardından da Irak’ın kralı oldu. Babam, Kral Birinci Faysal’ın ikinci oğlu Emir Muhammed’dir. İşletme alanında profesördür ve hayatını eğitime, gelişime; Arap ülkelerinde, gelişmekte olan ülkelerde çalışmaya adamıştır. Annem Şerife Fatıma El-Haşimi’dir ve o da Haşimi soyundandır. Annem de babam da doğrudan Hz. Hasan bin Ali bin Ebu-Talip’in altsoyundan. Üç ağabeyim var; en büyük ağabeyim, 30 yaşında Kimya profesörü oldu; ayrıca uluslararası hukuk alanında yüksek lisans yaptı. Ortanca ağabeyim işletme ve finans alanında eğitim aldı ve uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisansını tamamladı. En küçük ağabeyim ise çift anadal yaparak bilgisayar ve elektrik mühendisliği okudu, ardından İşletme ve Bilgisayar Bilimleri alanında olmak üzere iki yüksek lisans yaptı. Ben ailemin en küçük çocuğuyum. Karakter olarak güçlü ve özgür bir yapıda olmamı iki açıdan değerlendirmek gerekir. Bu konuda aileme teşekkür etmek isterim. Özellikle annemin bizi İslam bilimlerine yönlendirmesi bu konuda çok etkilidir. 

Hz. Ali’nin soyundan geliyor olmak çok önemli bir sorumluluk olmalı. 

Biz biliyoruz ki soyumuzdan dolayı değil, inancımızdan dolayı Müslümanız. İmanın ve ahlakın en önemli şey olduğuna, ahlak olmadan iman olamayacağına inanıyoruz. Ben ve ağabeylerim, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin soyundan gelmenin bize verdiği onurla büyüdük. Bu onur, ümmete ve insanlığa hizmet etme ödevi anlamına gelmektedir. Allah bize bu onuru, üzerinden geçinilecek bir unvan olsun diye değil; bir görev olarak, ümmete ve insanlığa hizmet etme ödevi olarak bahşetmiştir.

İslam felsefesini anlamak, hepimizin eşit olduğunu ve kişinin kendine ait başarılarının önemini anlamayı gerektiriyor. Kur’an’da en çok tekrarlanan sözcük “ilim”dir. Eğitim ve bilgi Allah için çok değerlidir. Cahil insanın vizyonu olamaz, ilerlemeye ve gelişime katkısı olamayacağı gibi zarar verici de olabilir. Ayrıca, insanlık için faydalı işler yapmak ve bunları düzgün ve onurlu bir şekilde yapmak, tamamlamak da bizim için çok önemlidir. Haklarımızı bilmek çok önemlidir. Ben özgürlüğümü, Müslüman bir kadın olarak İslam’daki haklarımı bilmekten alıyorum. 

İslam alemi olarak yeni bir şey üretmiyoruz. Mirasyedilik can sıkıcı değil mi?

Haklısınız, geçmişimizin üzerinden geçiniyoruz; geliştirmiyoruz, ilerlemiyoruz. Bunun nedenleri hakkında birçok tartışma var. Batı’daki medeniyete, gelişime baktığımızda görüyoruz ki Batı’daki ilerleme bizim durduğumuz noktada başladı. Avrupa’nın çok büyük bir bölümü Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Birdenbire her şey durdu, gerilemeye başladık. Batı bizim bıraktıklarımızı aldı ve geliştirdi. Esasen bilime çok fazla yeni içerik eklemediler; ilerlemeyi, mevcut olanı geliştirerek ve teknolojiyle sağladılar. Bugün, çocuklarımız Batı’ya baktıklarında orayı en iyi olarak görüyorlar. Biz de kendi bilim insanlarımıza gereken önemi ve değeri vermiyoruz. İslam coğrafyasından çok sayıda bilim insanı bugün Batı’da yaşıyor. Mesela Arap dünyası, Ahmed Zewail’i Nobel Ödülü kazandıktan sonra fark etti. Ahmed Zewail Amerika’da yaşadı, orada vefat etti ve biz ondan faydalanamadık. 

Bu durumdan nasıl kurtuluruz?

İslam ülkeleri hakkında konuşmak gerekirse, bugün Türkiye lider konumdadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Araplardan ve tüm Müslümanlardan dua alıyor ve destek görüyor. Türkiye’nin Müslüman bilim insanlarını takdir etmek üzere verdiği bilinen bir ödül var mı? Ne yazık ki yok. Bir bilim insanı olarak İslam coğrafyasında bu durumun değişmesi için bir önerim, Türkiye’nin Müslüman bilim insanları için bir ödül sistemi kurması olabilir; tıpkı Nobel Ödülü gibi. Bazı bilimsel alan başlıkları oluşturulabilir ve bu konularda çalışan bilim insanları desteklenebilir. Çocuklarımız böylelikle takdir edilen bilim insanlarını örnek alacak, onlar gibi olmak için çalışacak, bu konularda tarihlerini araştıracak, geçmişleriyle ve ülkeleriyle gurur duyacaklar. Ne yazık ki bugün gençlerimiz, kendi ülkeleriyle gurur duymuyorlar. 

Genetik bilimi alanında çalıştığınızı biliyoruz. Bu dalı seçmenizin özel bir sebebi var mı?

Başta kardiyolog ve kalp cerrahı olmak istemiştim. Pediatri bölümündeki bir gece nöbetimde Nataşa isminde beş yaşında kimsesiz bir kızla tanıştım. Talasemi isminde bir genetik hastalığı vardı. Bir gece geç saatlerde Nataşa’nın hâlâ uyumamış olduğunu gördüm. Dua ediyordu. Allah’dan kendisini ya iyileştirmesini ya da ailesine kavuşturmasını diliyordu. Sonra benden, kendisi gibi genetik hastalığı olan başka çocuklara yardım edeceğime dair söz istedi. Ben de o an uyumasını istediğim için bu sözü verdim. Eğer sözümü tutmazsam yalan söylemiş olacağımı, yalan söylersem de Allah’ın beni cennete değil cehenneme göndereceğini söyledi. Ben de sözümü tuttum ve genetiğe odaklandım. Daha sonra bu alanda çalışmalar yapmak için Londra’ya gittim. Özellikle hastalıkları önleyici çalışmalar yapmak, hastalıkları önleyecek yeni teknikler geliştirmek istedim. 

Sözgelimi Arap ülkelerinde kuzenler arasındaki evliliklerde doğacak çocuklarda kesin genetik bozukluk olacağına inanılıyordu. Bu doğru değil. Genetik bilimi olasılıktır. Ayrıca gördüm ki, genetik hastalıkları olan yetişkinler bu konuda konuşmaktan utanıyorlar. Peki ya çocuklar ne yapacak? Bununla ilgili hizmetlerimiz var mı? Sonra Çocuklarda Genetik Bozukluklar, Sebepleri, İslamî Yorumu ve Önleyici Çalışmalar adlı bir kitap yazdım. Bu konuyu İslamî yorumuyla ele alan, hem Sünni hem Şii yaklaşımı bir arada bulunduran ve fetva içeren ilk kitap olması bakımından önemli bir çalışmaydı. Bu konuda Arap halkını ve İslam alemini eğitebilmek için medyadan da faydalandım. Kitabı İngilizce’ye çevirdim ve Avrupa ülkeleri tarafından da kullanıldı. Kitabın içerdiği en önemli bilgilerden biri, genetik hastalığı olan Müslümanları tarama mekanizmalarına yönlendiren İslamî görüştür.

Aralarında akrabalık bağı bulunmayan çiftlerin genetik bozukluğu olan çocukları olduğunda buna anlam veremediklerini görüyordum. Taramaya ne yazık ki başvurulmuyor. Bu nedenle istatistik de elde edilemiyor.

Genetik bir çok hastalığın tedavisinde şifre gibi diyebilir miyiz? 

Harvard’da kanser genetiğiyle ilgilendim, çünkü bilim anlamında tüp bebek teşhis çalışmalarında gelinen noktada artık sadece teknolojinin geliştirilmesine ihtiyaç bulunuyor. 

Aslında her şey genetik ile ilgilidir. Hastalıkları iyileştirirken hücrelerin genetik kodlarını hedef alırız. Biyolojik savaş, kimyasal savaş denilen şeyler de genetikle ilgilidir. Örneğin seyreltilmiş uranyum her tür canlının genetiğinde değişikliğe sebep olur. Günümüzde hem bu nedenle hem de çevre kirliliği vb. sebeplerle genetik kalıplar değişti ve yeni hastalık kalıpları ortaya çıktı. Bu yüzden de mevcut tedaviler sonuç vermemeye başladı ve yeni tedaviler geliştirmek zorundayız.

Yaptığınız çalışmalarla pek çok ödül aldınız. Sizin için en önemli olan hangisiydi?

Son aldığım ödül, insanî çalışmalar için verilen Muhammed Ali ödülüydü. Bu zamana kadar bu ödülü alan tek Müslüman Arap benim. Bununla gurur duyuyorum, çünkü Muhammed Ali küçüklüğümden beri benim kahramanımdır. Libya’dan, UNESCO’dan ve birçok yerden ödüllerim var, ama benim için en büyük ödül annemin ve babamın rızasıdır, duasıdır.

Müslüman kadınlara bir mesajınız var mı?

İslam’dan ve Kur’an’dan kaynaklanan haklarını bilmeleri çok önemli. Eğitim, ahlâk ve şerefin de her zaman hayatlarımızda öncelikli olması gerektiğine inanıyorum. Şeref sözcüğüyle, hayatta yapılan tüm işlerin şerefle ve düzgünce yapılması gerektiğini de kastediyorum. İşini bu şekilde yapan insanlar; başarılı, üreten, gelişen ve geliştiren hale gelirler. Bu anlamda şeref, yaratıcılık ve inovasyonu getirir. Bu sayede sadece bilimde değil, evde yapılan herhangi küçük bir işte de gelişim ve başarı sağlanır. 

Kadınlar, erkeklerle eşit olduklarını bilmeliler; buna göre hareket etmeliler. Allah hepimizi eşit yarattı. Erkekler, kadınların rakibi ya da düşmanı da değildir; kadınla erkek yan yanadır.

GENETİK ÇALIŞMALARA İZİN VEREN TEK DİN İSLAM

Genetik Londra’da klinik hizmet bakımından gelişmiş düzeydeydi; orada Ulusal Sağlık Merkezi vardı. Tüp bebeklerde genetik hastalık teşhisi için teknikler geliştirme odaklı çalışmalar yaptım. Bu dönemde hocam beni ibadet ederken, dua ederken görüyordu. Bir gün bana bu tür çalışmaların Hristiyanlık ve Musevilik’de yasak olduğunu ve bu konunun İslam’da nasıl yorumlandığını bilmediğini söyledi. Bu yasağın sebebinin ise bu tür işlemlerin bir ruhu öldürmek anlamına geldiğini ifade etti. Birçok din adamıyla oturup onlara tüp bebeklerde genetik hastalık teşhisi çalışmalarını ve bunların İslam’a aykırı olmadığını anlatmaya çalıştım. Çabalarım neticesinde El Ezher, Necef ve Kum’dan bu tür çalışmaların İslam’a aykırı olmadığına dair fetva verildi. Eğer Sünni ve Şii fetvaları okursanız, bunların aynı olduğunu görürsünüz. Sonuçta Kur’an aynı ve tek. İslam, bu çalışmaları uygun gören, bu çalışmalara müsaade eden tek dindir.

Prenses Nisreen El-Hashemite kimdir?

Kral Faysal Bin El-Şerif Hüseyin’in torunu Prenses Nisreen El-Hashemite, tıp doktoru ve İnsan Genetiği alanında doktora unvanına sahip bir bilim insanı. Özellikle kadın hakları, kadın sağlığı, bilim ve bilim teknolojileri, tıp ve sanat alanlarıyla ilgilenen Hashemite, dört kitap ve birçok makale yazdı, aynı zamanda ilgilendiği alanlara yaptığı katkılar nedeniyle bir çok ödüle layık görüldü. 

University College London’da tek hücreden kaynaklanan tek gen bozukluğunu tanımak için bir teknik geliştiren Prenses Dr. Nisreen El-Hashemite’in bu tekniği, dünyada 100’den fazla merkezde önleme amaçlı olarak kullanılıyor. Brigham ve Harvard tıp okullarının ‘Kadınlar Hastanesi’nde kansere bağlı tüberoskleroz araştırmalarına, yeni tedavi stratejilerine ve doğru kan testleri ile ana kanser tiplerinin tespitine öncülük ediyor.

Uluslararası Bilim Ligi, Dünya Kadın Sağlığı ve Gelişimi Forumu ve Jeans 4 Genes International’ın kurucu başkanı olan Nisreen El-Hashemite, Barış İçin Kültür Programı’nın ortak kurucusu ve Royal Academy of Science International Trust’ın da yönetici direktörü. Yardıma muhtaç kadınlara ve çocuklara destek amaçlı birçok aktiviteye öncülük ediyor ve bilim teknolojileri ile tıp araştırmaları konusunda çalışmalarını sürdürüyor.