24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Gümüş kubbeli altın minareli: Sultanahmet cami

Dönemin padişahı I. Ahmet yaptırmak istediği caminin mimarı Sedefkâr Mehmet Ağa’ya minarelerin altından yapılmasını emretmiştir. Fakat bunun devlet bütçesini aşacağını bilen Mehmet Ağa, emri güya yanlış işitmiş gibi, ‘altın’ı ‘altı’ anlayarak, camiyi altı minareli inşa ediyor.

İBRAHİM SARP11 Haziran 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Gümüş kubbeli altın minareli: Sultanahmet cami

Sultan I. Ahmet tarafından Sedefkar Mehmet Ağa’ya 1617 tarihinde inşa ettirdiği meşhur Sultanahmet Camii, önceki gün 400 yaşına girdi. O gün bu gündür, ihtişamıyla herkesi büyüleyen cami, o dönem hayranlık kadar tepki de toplamıştır. İstanbul’da meydana gelen her büyük olay, her büyük eser İslam dünyasını yakından ilgilendiriyor ve başlıca konu ediliyordu. Sultan Ahmet Camii’sinin yapılması da hayranlıklar ve geniş yankılar uyandırmıştı. Fakat İmparatorluğun bazı eyaletlerinden de itirazlar gelmişti. İtiraz edenler “Camiye altı minare yapılması Kabe’ye saygısızlık olur” diyorlardı. Çünkü o zamanlar altı minaresi olan tek mabed Mekke’de idi. Durum üzerine mimarı huzuruna çağıran Padişah, caminin kaç minareli olduğunu sorar. “Altı” cevabını alan Padişah, Kâbe’nin kaç minaresi olduğunu sorunca Mimar durumu fark eder ve Kâbe’ye doğru yola koyulur. İki yıl sonra Padişah’ın huzuruna çıkan Mimar, Kâbe’nin artık yedi minaresi olduğunu söyler.

16 ŞEREFE 16’INCI PADİŞAH

Ancak efsaneler bir kenara minarelerle alakalı diğer bir husus da şerefelerdir. Sultanahmet minarelerinin dördü üçer ikisi de ikişer şerefelidir ve toplam 16 şerefe yapmaktadır ki bu da aynı zamanda Sultan Ahmet’in 16’ıncı padişah olduğuna işaret eder.

Sultan Ahmet, yeni bir cami yaptırmaya karar verdikten sonra, uygun bir yer aramaya başlandı. O yıllarda burada Sokollu Mehmet Paşa Sarayı vardı ve sarayın satın alınması, yıktırılması, çevresinin iyice açılması gerekiyordu. Padişah Ayşe Sultan’a, ‘’Otuz yük altın dinar’’ göndererek sarayı satın aldı. Yeni camiyi gerçekleştirme işi, mimarlığı gibi sedefkarlığı ve musikişinaslığı ile de büyük ün yapmış olan mimarbaşı Mehmet Ağa’ya verildi. Sedefkar Mehmed Ağa, karşısında Süleymaniye, yanı başında Ayasofya gibi iki eşsiz anıtın arasında, onlarla yarışacak bir eser yapacaktı. Mehmed Ağa, uzun çalışmalardan sonra planını çizdi ve padişaha sundu. Baş mimarın açıklamalarını da dinleyen padişah planı beğendi ve onayladı. İstanbul’un tarihi yarımadasında bulunan Sultanahmet Camii, Mimar Sinan sonrası klasik mimarinin en büyük ve en önemli eseri olarak biliniyor. Büyük çaplı bir prestij projesi olarak yapılan Sultanahmet Camii ve külliyesinde Mimar Sinan’ın öğrencisi Sedefkar Mehmet Ağa, klasik geleneğin denenmemiş detaylarını kullanarak devletin siyasi gidişine paralel olarak mimaride büyük bir atılım gerçekleştirdi. Eski adı Atmeydanı olan, bugün ise Sultanahmet Meydanı diye bilinen alanın güneydoğusunda yer alan mabed ‘Mavi Camii’ diye de anılır. Etrafına inşa edilen medrese, darüşşifa, arasta, imarethane, sebiller ve türbelerle tam bir külliye olmuştur. 

BLUE MOSQUE - MAVİ CAMİİ

Caminin duvarları ikinci pencere sırasına kadar, mavi rengin egemen olduğu İznik çinileriyle kaplandı. Fil ayaklarının yarıdan yukarısı ile kemerlerin, üçgen biçimindeki yüzeylerin, yarım kubbelerin ve büyük kubbenin içi de mavi rengin egemen olduğu kalem işleriyle bezendi. Çinilerde lale, sümbül, karanfil, kıvrık dal gibi çok çeşitli motifler vardır. Çok sayıda pencerenin sağladığı aydınlık, ortamda mavi rengin egemenliğinde etkileyici bir görünüm kazandırdı. Bu mavi göründü bilhassa Avrupalı seyyahların bu camiye ‘Blue mosque’ (Mavi Camii) adını takmasına yol açtı.

O BİR MİMARİ ŞAHESER

Caminin mihrabı, minberi, hünkar mahfili de ayrı ayrı birer sanat yapıtıdır. Çiçek motifli çinilerle kaplı olan mihrap, mermerden yapılmış, üzerinde servi motifleri bulunan sütuncuklarla bezelidir. Geometrik geçmeli ve kabartmalı olan minber altın yaldızlıdır. Altın yaldızlı çinileri, sedef kakmalı kapısı ve ince duvar işlemesiyle hünkar mahfili, bir başyapıttır.

PADİŞAH TOPRAK TAŞIDI

Artık temel atma zamanı gelmişti. 1609 yılının güneşli bir gününde, başta padişah olmak üzere, devlet erkanı inşaatın yapılacağı yere geldi. Evliya Çelebi, temel atma merasimini şöyle anlatıyor: “Cümle üstad mimar ve mühendisler toplanup, Üsküdarlı Mahmut Efendi’nin ve üstadımız Evliya Efendi’nin duaları ile esasının kazılmasına başladı. Evvela Sultan Ahmed Han, eteğine toprak doldurup, “Ya Rab! Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle” deyip, amelelerle birlikte temelden toprak taşıdı…’’ Padişahtan sonra Şeyhülislam Mevlana Mehmed Efendi, Şeyh Mahmud Efendi, Veziriazam Murad Paşa ve diğer vezirler, ulema, kazaskerler ellerine kürekler alarak toprak taşımış, harç koymuşlardı. Bu sırada kurbanlar da kesilmişti. İnşaat çalışmalarına sembolik olarak ordu da katılmış, bir gün sipahiler, bir gün yeniçeriler toprak taşımada çalışmışlardı. Vezirler, devlet erkanı kendi adamlarını göndermiş, halktan birçok gönüllü çalışmalara katılmış, böylece İstanbullular, eserin meydana gelmesi için hizmet etmişlerdi.

BÜYÜLEYİCİ GÜZELLİK YENİ CAMİİ

Nihayet 1616 yılı 9 Haziran Cuma günü, başta padişah olmak üzere, devlet erkanı bu defa açılış merasimi için aynı yere geldi. Cami yanına kurulan otağlarda davetlilere büyük bir ziyafet verildi. Açılış dualarla yapıldı. İçinin renkli aydınlığı, duvarları süsleyen eşsiz çinileri, kapıları süsleyen sedef kakmaları, o güne kadar yapılanlardan çok daha güzel olan altı minaresi, İstanbul’un panoramik güzelliğini arttıran görünüşü ile Sultanahmet herkesi büyülemişti. Ama o zaman bu caminin adı Sultanahmet Camii değildi. Halk ona ‘Yeni Camii’ demişti. Eminönü’nde Yeni Cami adıyla anılan cami yapılıncaya kadar bu adı taşıdı. Eminönü’ndeki eser ‘Yeni Camii’ adını alınca, Mehmed Ağa’nın yaptığı camiye de Sultanahmet Camii denildi.

1.5 MİLYON ALTIN HARCANDI

Maliyeti, sebilleri, mektebi, Hümayun kasrı, dükkanları, dükkanların üzerindeki odaları ve padişahın türbesi de dahil olmak üzere bin 811 yük 2 bin 944 akçedir. Bir yük 100 bin akçe, 120 akçe de bir altın olduğuna göre, bu eserin yaklaşık 1 milyon 510 bin altına mal olduğu söylenebilir. Cami 21 bin 43 çini ile süslenmiştir ve her birine 18 akçe ödenmiştir. Osmanlı’da büyük bir zafer kazanan padişahın elde ettiği şahsi ganimetle büyük bir cami inşa etmesi adettendi. Fakat devletin duraklama döneminin başladığı o tarihlerde Sultan 1. Ahmet Han’ın bu maliyetin tamamını devletin kasasından karşılaması halkta huzursuzluğa sebep oldu. Öyle ki camiye yaklaşık 100 yıl kadar sıradan vatandaşlar gitmedi. Sadece erkan-ı devlet ve devletle işi olanlar cuma namazlarını camide kılardı.