24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Hayalleri gerçekleşiyor

KADEM Sığınmacı Kadınlar Merkezi’nin hazırladığı Ekonomik ve Sosyal Uyum Profil Tarama Çalışması Sonuç Raporu, savaşın birincil mağduru olan kadın ve çocukların Türkiye’de yaralarının sarıldığını ve geleceğe dair umutlarının arttığını gösteriyor.

ZEYNEP TÜRKOĞLU6 Mayıs 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Hayalleri gerçekleşiyor

Dünyanın “sorun” başlığıyla ele aldığı mültecilik meselesini “misafir” diyerek bambaşka bir zeminde ele alan Türkiye, pek çok alanda olduğu gibi burada da farkını  gösterdi. Kamu kurum ve kuruluşlarından sivil toplum örgütlerine kadar bu dertle dertlenenler çalışmalarına devam ediyor. KADEM ve AFAD’ın oluşturduğu Sığınmacı Kadınlar Sosyoekonomik Araştırmalar Merkezi 2014’ten beri çalışmalarını sürdürüyor. Merkezin son çalışması için 6 kişilik akademik ekip bir araya geldi. Kırk kişiden oluşan Suriyeli kadın topluluğuyla görüşmeler yapıldı. Doğru sorularla, net sonuca ulaşabilmek için veriler titizlikle değerlendirildi. Özellikle sığınmacıların kamplar dışında yoğun olarak yaşadıkları İstanbul ve Ankara tercih edildi. Savaşın en büyük yıkımlarına maruz kaldığına şüphe olmayan 5000’in üzerinde Suriyeli kadına Türkiye’deki güncel hayatlarının ekonomik, hukuki, sosyal ve eğitim boyutunu ortaya çıkaracak sorular sordular. Suriyeli kadınlar, eğitimden sağlığa aldıkları hizmetten memnun. Dil bilmemek, sosyal ve ekonomik hayata katılımda önemli bir engel. Ancak çocuklarının eğitim alması için hem umutları hem de gayretleri var. 

Suriyeli kadınlar dil ve mesleki eğitim aldıkları merkezde, el emeklerini kendileri için gelire dönüştürdükleri “HAYAL” markası ile satışa sunuyorlar. 0Projede yer alan akademisyenlerden Prof. Dr. Ayşegül Çıtıpıtıoğlu, “Şartlar ne olursa olsun çocuklarının eğitime devam etmesini istiyorlar. Kendi yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlar ama burada yeni bir gelecek inşa etmek hayalleri var. Ne kadar teknik düzenleme, proje yaparsanız yapın, insanların içine umut vermediğiniz sürece hiçbiri anlamlı sonuç vermez. Bu da bence Türkiye’nin başarısı…” diyor.

KADEM’in ortaya koyduğu bu önemli saha çalışması, mültecilik konusunda üretilecek politikalara ve yapılacak çalışmalara da ciddi bir altyapı sağlayacak. 

SAVAŞIN MAĞDURLARI KADINLAR VE ÇOCUKLAR

SÜMEYYE ERDOĞAN BAYRAKTAR (Kadın ve Demokrasi Derneği Başkan Yardımcısı)

Savaşın açtığı büyük yaralar bugün trajik mülteci kabul politikalarıyla daha da derinleşmektedir. Dünyanın bir güvenlik sorunu olarak yaklaştığı mülteci meselesini Türkiye ilk andan beri insani ve vicdani bir mesele olarak ele almıştır. Türkiye sınırları bir konfor alanı olarak gören dünya ülkelerinin aksine kapılarını sonuna kadar açarak, dünyaya bir insanlık dersi vermektedir. Yanı başımızda gerçekleşen Suriye savaşından kaçan 6 milyon Suriyeli’den 3 buçuk milyonunu hiçbir koşul gözetmeksizin misafir etmekteyiz. Dünya ise geride kalan Suriyeli kardeşlerimizi adeta kabul etmemek için neler yapabileceğini düşünüyor. Kabul ettiğinde de gayri insani bir yaklaşımla çıkar gözeterek bunu yapıyor. Hepimiz biliyoruz ki savaşın en çok etkilediği kitle kadınlar ve çocuklardır. Onlar savaşın gerçek ve masum mağdurlarıdır. Savaşların karar vericileri konumundaki erkekler savaş zamanında cephede milli görevlerini yerine getirirken korunmasız şekilde ailelerine, yuvalarına sahip çıkanlar kadınlardır. Kadınlar savaş sırasında en vahşi muamelelere maruz kalırken bir yandan yavruları ile tek başlarına yeni bir ülkede hayat mücadelelerine devam etmektedir. Hayatlarının en zor kararını vererek, vatanlarını ailelerini, geçmişlerini geride bırakan bu kadınlar savaşın en ağır yükünü omuzlarında taşımaktadırlar. KADEM bu anlamda kurulduğu günden bu yana Suriyeli kadın kardeşlerimizin yaşadıklarını uluslararası platformlarda ve ülke içinde her zaman dile getirmiş, onların sesi olmaya çalışmıştır. Sığınmacı kadınların, psikolojik, hukuki, ekonomik ve sosyal uyumlarına yönelik çalışmalar yapan bu merkez ise bu işbirliğinin en güzel örneklerinden biridir. Merkezi kurmaya karar vermemizin arkasındaki süreçte KADEM’in 2014 yılından bu yana sığınmacı kadınlara yönelik yaptığı çalışmalar yatıyor. 2014 yılındaki ilk çalışmamız ‘Uluslararası Savaş Mağduru Kadınlar Paneli’ oldu. 2015 yılında yaptığımız Gaziantep’te yaşayan sığınmacı kadınlar ve ailelerine yönelik sosyal uyum araştırması ile Gaziantep’te kamp içinde ve dışında yaşayan 1200 sığınmacı kadın ve ailenin demografik, ekonomik ve sosyal statülerini ortaya koyduk. Tüm bu çalışmalar bize gösterdi ki özellikle kamp dışında yaşayan sığınmacı kadınların en büyük ihtiyaçları psikolojik ve hukuki destek, dil eğitimi ve sosyal faaliyetlerdir. Bu ihtiyaçları görüp kayıtsız kalmak olmazdı elbette. Sığınmacılardan sorumlu kamu kurumu olan AFAD ile bu projeyi gerçekleştirirken sığınmacı kadınların profillerinin tam olarak ortaya konulup ekonomik ve toplumsal hayata uyumlarını gerçekleştirebileceğimiz bir platform olsun istedik. İstanbul ve Ankara’yı kapsayan bu profil tarama çalışmasını başlattık. Umarım  bu çalışmalar sığınmacı kardeşlerimiz için umut olmaya devam eder. 

PROJEMİZ KENDİ ALANINDA BİR İLK

DOÇ. DR. SARE AYDIN (Kadem Başkanı - Akademik Kurul Üyesi)

2014 yılından itibaren hassasiyet gösterdiğimiz bir konu bu. Daha verimli sonuçlar elde etmek üzere AFAD ile ortak yaptığımız sosyo-ekonomik araştırma raporumuzla sığınmacı ya da mülteci ülkemizde yaşayan bu kadınlar için daha verimli çalışabilmek adına işbirliğine yöneldik. Projemiz kendi alanında bir ilk. Bugüne kadar sadece kadınlar üzerine yoğunlaşmış bu kadar geniş çapta bir saha taraması, kamu kurumlarımız veya başka sivil toplum örgütlerimiz tarafından yapılmadı. Burası KADEM ve AFAD işbirliğinde kurulmuş olan Sığınmacı Kadın Sosyo-Ekonomik Araştırma Merkezi. Son iki yıldır çok kıymetli çalışmalar yaptığımız bir yer burası. Devlet, kamu, STK, basın bir araya gelerek nasıl milyonlara elbirliği ile ev sahipliği yapılabileceğinin bir örneğini ortaya koyuyoruz. 

ÖNCELİĞİMİZ SAĞLIK SORUNLARI OLDU

YARD. DOÇ. DR. PELİN SÖNMEZ

Sağlık, zorunlu göçe tâbi olmuşlar için ilk etapta hayli önemli. Yaşadıkları çatışma ya da savaş durumundan kaynaklı fiziksel veya psikolojik rahatsızlıklar söz konusu olabiliyor. Diğer yandan zorunlu göç yolculukları boyunca ya da ikamete geçtikten sonra da bu rahatsızları devam ediyor olabilir. Kadınlar söz konusu olduğunda sağlık konusu bir kat daha önem kazanıyor. Katılımcıların sorun, duygu ve tutumlarını öğrenmemize yardımı olacak temel soruları sorduk. İlk sorumuz sağlık hizmetini nereden aldıkları ile ilgiliydi. Yaklaşık yüzde 74,3 oranında devlet hastanesi cevabı ile karşılaştık. Bunun geri planında yatan ise uzman hekim kadrosu ile teçhizatın yeterliliğine olan güven olarak ortaya çıktı. Önemli bir başka bulgu da savaş sonrası fiziksel veya psikolojik rahatsızlığı olduğunu beyan eden kadınlara bunun tedavisi için nereden destek alındığı sorusu üzerine geldi. Buna katılımcıların yüzde 39’u destek almadığını söyleyerek cevap vermiş. 

AKADEMİK VERİLERİ SAHAYA TAŞIYORUZ

YARD. DOÇ. DR. OĞUZ DEMİR (Ekonomik durum)

İnsanların geçim kaygısını ortadan kaldırmadan sosyal uyum konusunda başarı sağlamanız çok da mümkün olmuyor. Dolayısıyla bu çalışmada iki şey bizim için çok önemliydi. Bir, Suriye’de durum ne idi. Çünkü karşı karşıya kaldığımız sorunun çözümü için öncelikle o yapıyı anlamamız gerekiyordu. İki; biz Türkiye’de beş-altı sene içinde bunu ne kadar değiştirebildik? Bu projenin salt akademik çalışma olmaması bizim için ayrıca bir motivasyondu. Çünkü sahada yaptığımız çalışma sonucunda elde ettiğimiz bulgular KADEM gibi güçlü bir kurum tarafından -o bulguların sonucunda elde ettiğimiz çözümlerle- hayata geçirilebilecekti. Nitekim Sığınmacı Kadın Sosyo-Ekonomik Araştırma Merkezi’nde arkadaşlarımız hem meslek edindirmeye, hem de sosyal uyuma yönelik çeşitli eğitim programlarıyla Suriye’den gelen misafirlerimizin Türkiye’de daha iyi yaşayabilmeleri için bir alt yapı oluşturdu. Proje kapsamında önce sığınmacı kadınların Suriye’de  çalışma alışkanlıkları var mıydı, bunu anlamaya çalıştık. Aldığımız sonuç çok net bir şekilde kadınların Suriye’de iş gücüne katılımının zaten düşük olduğunu gösterdi. Yüzde 94’ün üzerinde iş gücüne katılımlarının olmadığını öğrendik. 5000 kişilik örneklemle yapılan bu saha çalışmasında hata payı ancak yüzde 2 civarında. Türkiye’de çalışmak isteyip istemediklerini de sorduk. Yüzde 77,3’ü “Ben burada çalışmak istemiyorum” diyor. Bu salt Suriye’deki alışkanlığıyla değil, buradaki durumla da ilgili. Gördük ki aslında burada kırmamız gereken bir durum var. Türkiye’de de kadının iş gücüne katılım oranı yüzde 36. Çalışmak istemeleri halinde ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını sorduk. En başta çıkan cevap ‘Çalışma izni alamıyorum’ oldu. Aslında 2016 yılı Ocak ayında yayınlanmış bir yönetmelik var. Suriyelilerin Türkiye’de çalışmasını kalaylaştıran bir adımdı bu. Ama bu tip bilgiye erişmenin de kolay olmadığını gördük. Ayrıca Türkiye’deki çalışma koşullarını da bilmiyor Suriyeli kadınlar. Hangi meslekleri biliyorlar, hangi konularda uzmanlar, ona da baktık. Karşı karşıya olduğumuz 3 buçuk milyonluk kitlenin demografik dağılımına baktığımızda, eğer bu sorunlara odaklanabilirsek aslında Türkiye ekonomisine çok önemli katkı sağlayabilecek bir grup var. 

MEDYA BİRLEŞTİRİCİ YAYINLAR YAPMALI

PROF. DR. YUSUF ADIGÜZEL

Teknik süreçler kolay halledilebilir ancak işin en zor kısmı uyum sürecidir. Mesela iş yasasında mültecilere ilişkin düzenleme yapabilirsiniz. Ancak bu Suriyelilerin hemen iş hayatında varlık göstermesini getirmez. Sosyal olarak iki toplumun birbiriyle yeterince kaynaşabilmesi ve bir arada yaşabilmesi için de zamana ihtiyaç var. Suriyeli kadınlara bir Türk arkadaşlarının olup olmadığını sorduk. Yüzde 75’i olmadığını söyledi. Komşusuyla arkadaşlık yapmadığı anlamına da geliyor bu bir yönüyle. Bunun temel sebebini sorduğumuzda dil bilmemenin öne çıktığını gördük. Dil engelini aştığımızda Türkler ve Suriyelilerin daha fazla kaynaşabileceğini söyleyebiliriz. Bir diğer sorumuz da Türk kültürüyle kendi kültürlerinin benzeyip benzememesi üzerine idi. Suriyeli kadınlar özelikle dini konularda önemli ölçüde benzerlik olduğunu söylüyorlar. Her şey aynı diyen yüzde 10’dan fazla bir kesim var. Bu, buradaki Suriyelilerin uyum konusundaki istekliliklerinin en önemli göstergelerinden. İki kültür arasında fark var mı diye sorduk. Yine yüzde 26’lik bir kesim fark “yok diye” cevap verdi. Diğer taraftan kadın haklarında, çalışma kültüründe, kıyafet ve özgürlük alanlarında bazı farklılıklar olduğu söylendi. Türkler kültürel açıdan daha az ortak nokta olduğunu ifade ederken, Suriyeliler iki toplumun birbirine benzediğini düşünüyor. Bu durum uyum ve entegrasyon için iki tarafın da daha fazla adım atması gerektiğini gösteriyor. Bu da benzerliklerin daha iyi görülmesi ve öne çıkarılmasıdır. Bu alanda da medyanın farklılıklar üzerine, ayrıştırıcı değil, birleştirici yayın yapmasına ihtiyaç var.

AÇIK KAPI POLİTİKASI ÜMİT VERİYOR

PROF. DR. AYŞEGÜL ÇITIPITIOĞLU

Bu projenin Suriyeli kadınların hem durumunu tespit etmeye hem buradan yol haritası çıkarmaya yönelik iki adımlı bir tasarımı var. İlk önce veriler toplanıyor. Sonra veriler akademik olarak analiz ediliyor, daha sonra Suriyeli kadınların sorunlarını tespit etmeye yönelik bir çerçeve oluşturuluyor. Bu ne işe yarayacak? Farklı başlıktaki durumların tespiti, tutum ve sorunların belirlenmesi, her alanda daha sağlıklı kamu politikalarının üretilmesine katkıda bulunacak. Hem bir STK olarak KADEM, hem akademisyen olarak proje kapsamında çalışan bizler, Suriyeli kadınların kendileri ve aileleri için daha sağlıklı kamu politikalarıyla önlerine çıkan sorunların çözülmesine destek olmuş olacağız. Burada benim çalışma alanım olan eğitim uygulamaları da yapılıyor. Akademik alanın dışında bu binaya her geldiğimde tüm sınıfların dolu olduğunu görüyorum. Kadınlar farklı alanlarda eğitim görüyorlar. Projenin ikinci ayağında bunun hem başka mekânlarda uygulandığını hem çeşitlendirildiğini göreceğiz. Araştırmamıza katılan kadınlara çocuklarının aldığı eğitim hakkında sorular sorduk. Eğitim süreçleri meşakkatlidir. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı –dünyada mülteci eğitimi uygulamalarından farklı olarak- hem devlet okulları hem de geçici eğitim merkezleri üzerinden ikili bir şekilde ilerledi. Fakat bugün devlet okullarına bir yönlendirme var. Ve aslında bunun göründüğünden de başarılı olduğu sonucu çıktı. Yüzde 89,8’i aldıkları eğitimden memnunlar. Çocuğunuzun hangi seviyeye kadar eğitim almasını istersiniz diye sorduk. Yüzde 60,2’si üniversite dedi. Yüzde 22,9’u yüksek lisans-doktora cevabını verdi. Bu, ülkemizde mültecilere yönelik açık kapı politikası ve sonrasında yapılan çalışmaların aslında hayata, dünyaya dair ne kadar çok ümit verdiğini anlatıyor.