25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Huzurlu yaşamın sırrı İstanbul'un tarihinde yatıyor

İstanbul’un ilk kitabesinin Arapça olduğunu biliyor muydunuz? Ya da 13. yüzyılda Haçlıların yaptıkları hırsızlığın 1967’de bir Türk arkeolog tarafından ortaya çıkarıldığını? İstanbul’un gizli saklı tarihini ve bilinmeyenlerini sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz’dan dinledik.

FATMA ERSOY 11 Mart 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Huzurlu yaşamın sırrı İstanbul'un tarihinde yatıyor

Binlerce yıldır medeniyetlere evsahipliği yapan İstanbul’un her köşesi okumayı bilen için adeta bir tarih kitabı. Geçmişi antik çağlara dayanan bu gizemli şehirle ilgili her gün bizi şaşırtan yeni şeyler öğreniyoruz. İstanbul’un bilinmeyen geçmişinin izini süren sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz da bilgilerini Instagram hesabı @hayrifehmi üzerinden meraklılarıyla paylaşıyor. 20 yıllık sanat tarihi birikimiyle dikkat çeken Hayri Fehmi Yılmaz ile İstanbul Kitaplığı’nda bir araya geldik. “Günümüzde Arapça tabelalara tahammül edemiyoruz ama 1452 yılında Osmanlı’nın bu kente diktiği ilk kitabe Arapça yazılmıştı” diyen Hayri Fehmi Yılmaz ile tarih yolculuğuna çıktık. 

- Kendinizi anlatır mısınız?

Ben sanat tarihçisiyim ve 20 senedir de İstanbul’la ilgili çalışıyorum. Dönem dönem üniversitelerde çalıştım. Halen bir üniversitede misafir olarak ders anlatıyorum. Bazı vakıflarda, restorasyonlarda çalıştım, hala da benzer işler yapıyorum. Şimdilerde de Instagram’a merak saldım. 

- Instagram’da yeni olmanıza rağmen hemen fark ediliyorsunuz.

Ne güzel çok sevindim. Benim için heyecan verici bir şey ama henüz çok yeniyim bu işte. Bir şeyin farkına vardım. Mesela UNESCO, ICOMOS gibi dünyanın önde kurumlarına “Ben çok güzel bir restorasyon çalışması yaptım. Çalışmamı değerlendirin” diye gönderdiğinizde size öncelikle “Sosyal medyayı kullandınız mı? İnsanlara bu konuda bilgilendirme yaptınız mı?” gibi sorular soruyorlar. Bunun üstüne ben de düşündüm ve ‘Pekala Instagram’da da çalışma alanımla, sanat tarihi ile ilgili keyifli şeyler yapılabilirim’ dedim.

- Sosyal medya tercihi olarak neden Instagram’ı seçtiniz? 

Benim bir Facebook hesabım var ama hiç kullanmadım. Bir süre sonra 13-14 yaşındaki yeğenlerim “Dayı Facebook değil Instagram çok popüler şu anda. Buralardan çok rahat paylaşım yapabilirsin.” dediler. Ben de bir iki arkadaşıma sordum onlar da aynısını söyledi. Neticede Instagram daha kolay gibi geliyor. Biraz da öğrendim, onların da danışmanlığını alıyorum. Tarihi mirasımızla ilgili böyle küçük şeyler hatırlatabilirim, etrafımızda yaşadığımız bazı şeylerin eski hallerini gösterebilirim, belki bu konuda bir kamuoyu oluşturabilirim ve bir farkındalık yaratabiliriz diye düşünüyorum. 

- Paylaştığınız resimleri siz mi  çekiyorsunuz? Başka kaynaklarınız var mı?

Instagram’da paylaştığım fotoğrafların hepsi bana ait. Sadece bazen planlar ve yine kendi arşivimde olan bazı çizimleri ekliyorum. Eğer başka bir yerden aldıysam onu da kaynak olarak mutlaka belirtmeye çalışıyorum fotoğrafın altında. Mesela bir tane paylaşımım var. Aslında bu çok enteresan bir Osmanlı şairinin hikayesini anlatıyor. 16. yüzyılın meşhur şairlerinden Kandi’nin, bugünkü değişik İstanbullular gibi üstünde kargalar uçuyormuş, yürürken peşinden köpekler koşuyormuş ve bütün kazancıyla bunları besliyormuş. Birçok yapının kitabesini de yazan Kandi’nin bu tasvirini bir Boşnak arkadaşım çizmişti. Ben de ondan rica ettim ve izniyle Instagram’a koydum. Bu tür materyalleri ve bilgileri kaynak  göstererek paylaşmaya çalışıyorum. 

16. yüzyılın meşhur Osmanlı şairlerinden Kandi bütün kazancıyla, üstünde uçan kargaları ve peşinden yürüyen köpekleri besliyormuş.

AKDENİZ DÜNYASININ BAŞKENTİ

- Sadece İstanbulla mı sınırlı kalacak paylaşımlarınız?

Hayır. Aslında bakarsanız ara ara İstanbul dışına çıktım. Mesela Fatih Sultan Mehmet’in atadığı İstanbul’un Osmanlı döneminde ilk patriği Gennadios Sholarios bir Bizans vatandaşı ve fetihden sonra da şehrin patriği ilan edilmiş. Yunanistan’ın kuzeyinde Selanik’e yakın bir kasaba olan Serez’de gömülü. Ben onun gömülü olduğu manastıra gidip mezarının fotoğrafını paylaştım. Bu çok güzel bir manastırdır hem Bizans hem Osmanlı izleri taşır. Serez uzak gibi görünüyor ama İstanbul’un bir parçasıdır. Daha doğrusu ben Akdeniz dünyasının başkenti olarak İstanbul’u görüyorum. 

- Namazgah ve çeşmelerle ilgili de önemli tespitleriniz var.

Topkapı Sarayı’ndaki namazgah çok ilginç. Topkapı Sarayı’nın arka arkaya iki büyük avlusu var ve buralara çok sayıda insan geliyordu. Hele birinci avlu çok daha kalabalıktı. Düşündüğünüzde Müslüman’ın ibadet etmesi gerekiyor ama yakınlarda cami yok. Koşa koşa Ayasofya’ya gitmeleri gerekiyordu. Elbette bu gündelik yaşantıyı zorlaştıran bir durum. Bu yüzden şehir meydanlarında büyük alanlarda, avlularda küçük mescitler yapılırdı. Osmanlılar her yere büyük camiler yapmayı tasvip etmezdi, o yüzden yerden hafifçe yükseltilmiş bir set oluşturuyorlardı, onun üzerine Kıbleyi gösteren bir Mihrap taşı yerleştiriyorlardı. Bir de arkasına abdest alınacak bir çeşme ya da kuyu yapıyorlardı. Topkapı Sarayı’nda birinci avludaki namazgah Bizans Sarnıcı’nın üzerindedir. Düşünün bir Osmanlı namazgahı Bizans Sarnıcı’nın üstünde. Namazgahın arkasında bir Bizans sütun başlığını kuyu bileziği, bir başka başlığı yalak yapmışlar ve bir Bizans sütununu karşılıklı dikmişler. Bizans sarnıcından çektikleri suyla Müslümanların abdest almaları sağlanıyor. 

Maalesef 1930’lu yıllarda bu aksamlar üzerinden kaldırılmış. Geçen senelerde namazgahın arka tarafında kazı yapıldı. Ve bunlar tespit edildi ama bugüne kadar ne yazık ki yerine konulmadı. 

- Şehrin geçmişini çok da bilmiyoruz değil mi?

Instagram’da ilk kentin en eski duvarını paylaştım. İstanbul’da görebileceğiniz en yaşlı bina, Byzas surlarından geriye kalan tek duvar, bugün Sarayburnu’nda kaderine terk edilmiş vaziyette. Her toplantıda Mimarlar Odasına sataşıyorum “Ne olur bu binaya sahip çıkın” diye. Keşke bütün İstanbulluları buraya götürebilsek. Mesela Osmanlıların şehirdeki en eski kitabesi Rumeli Hisarı’ndadır. Üstelik bu kitabeler Arapça yazılmıştır. Şimdi Arapça tabelalara bile tahammül edemiyoruz ama kentin en eski Osmanlı kitabesi Arapça’dır. Bence bu detayları iyi kullanabilirsek birlikte huzurlu, keyifli yaşayabiliriz. Şimdi Suriyeli komşularımıza canımız sıkıldıkça sataşıyoruz, Arapça tabela koydu, Arapça konuşuyor diye. Ama bu şehri daha almadan 1452’de Rumeli Hisarı’nın kitabelerini Arapça yazdık.

HIRSIZLIK 700 YIL SAKLANABİLDİ

- İstanbul’da görülmesi gereken yerlerin listesini verebilir misiniz?

Şehrin her köşesinde bir hikaye var. Mesela Merdivenköy’deki Şahkulu Sultan Dergahı müthiş bir anıttır. Laleli semtine gidersiniz orada Osmanlı dervişi Laleli Baba var. Mesela Sultanahmet’te Düğümlü Baba var. Elindeki asasına bağladığı bezlere düğüm atarmış. İşin kötüsü Sultanahmet’te çok gariban bir türbede yatıyor. Büyük anıtları zaten ziyaret etmek lazım ama böyle küçük anıtları da görmeliyiz. Tabi kenti dünyaya bağlayan bazı hikayeler de var. Mesela Mısır’da yapılan ve yaklaşık 5. yüzyılda İstanbul’a getirilen Tetrarkh heykelini Haçlılar söküp Venedik’e götürmüş. Venedik’e giderken bir tanesinin ayağı kopmuş. Ayağı da 1960’larda meşhur arkeoloji müzesinin müdürü Nezih Fıratlı Bey teşhis etmiş. Düşünün 13. yüzyıldaki hırsızlık 1967’de tespit ediliyor.