Son olarak vize restleşmesiyle zirve yapan Türkiye-ABD ilişkilerindeki kriz aslında ilk değil. Daha doğrusu ‘Dost ve müttefik’ bildiğimiz ABD bize ilk kez ihanet etmiyor. Osmanlı’nın son döneminde yaşanan ihanetleri saymasak dahi son 65 yılda defalarca ABD ihanetiyle karşılaştı Türkiye. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası Rusya ile yaşadığı ‘Soğuk Savaş’ döneminde Türkiye’yi yanına çekmek için her türlü yolu deneyen ABD, kimi zaman ‘yardım’ adı altında bu ülke ile diyalog kurdu, kimi zaman da tehdit, darbe, ambargo, kumpas gibi yaptırımlarla karşımıza çıktı.
ÖNCE EĞİTİMİ ALDILAR
ABD ile Cumhuriyet dönemi ilişkileri özellikle İsmet İnönü döneminde ivme kazanmıştı. Örneğin 27 Aralık 1947 tarihinde eğitim sistemini ABD güdümüne verdiğimiz ‘Fulbright’ Anlaşması.Anlaşmanın 5. maddesi, Birleşik Devletlere eğitimi havale ettiğimizi anlatıyordu: Kurulacak olan Eğitim Komisyonunun; dördü T.C. vatandaşı, dördü de ABD vatandaşı (ki ikisi mutlak C.I.A ajanı olmuştur) olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi (Büyükelçi, konsolos) komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir.
MENDERES’E YAPTIKLARI
Türkiye yarı bağımsızlığına kavuşalı henüz 30 yıl olmamıştı. 14 Mayıs 1950’de ilk kez halk oyu ile başbakan seçilen Adnan Menderes, Türkiye’nin dışa açılması için, yeni alternatifler oluşturmanın yollarını arıyordu. Başbakan Menderes’in ilk ABD gezisi 30 Mayıs-4 Haziran 1954 tarihleri arasında gerçekleşti. New York’ta Menderes’in kaldığı otele gelen Başkan Eisenhower bir konuşma yapmış, Menderes onuruna bir öğle yemeği de vermişti. Amerikan basınında komünizme set çeken bir ülke olarak görülen Türkiye hakkında birçok olumlu haberler yer almıştı.
BAĞIMSIZLIK ADIMLARI ATILINCA...
Ancak bu hava fazla sürmeyecekti. Adnan Menderes de bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi özellikle dış politikada “Kendi göbeğimizi kendimizin kesmemiz gerektiğini” söyleyenlerdendi. Türkiye’nin mutlaka bir Ortadoğu politikası olması gerektiğine inanıyordu. İlk hedef, Irak’la işbirliği olmuştu. 6 Ocak 1955’te Bağdat’a giden Menderes, bir fırsatını bulup Nuri Said Paşa’yla baş başa görüşmüş, 13 Ocak’ta Türkiye-Irak ortak bildirisi yayınlanmıştı. Uzun zamandır uyuşuk bir dış politika güden Türkiye’nin gösterdiği bu inanılmaz ataklık, İngiltere ve ABD’yi şaşırtmıştı. 23 Şubat’ta tekrar Bağdat’a giden Menderes Bağdat Paktı’na imza atmıştı.
SAATLERCE BEKLETTİLER
Adnan Menderes ABD’ye son seyahatini ise 27 Mayıs darbesinden kısa bir süre önce yapmıştı. 1959 yılı Ekim ayında kalabalık bir heyetle ABD’ye giden Menderes’i karşılamaya ABD’li bir yetkili gelmemişti. ABD’nin onur kırıcı muamelesi moralleri bozdu. Menderes ekonominin toparlanabilmesi için ABD’den 500–600 bin Dolar civarında yardım talep edecekti. 9 Ekim’de Beyaz Saray’da Başkan Dwight D. Eisenhower’la Adnan Menderes arasındaki görüşme yarım saat sürmüş, ancak mali yardım gündeme bile gelmemişti. Türk heyeti ertesi gün Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na davet edilmiş ancak heyet randevu yerinde uzun süre bekletilmişti. Bakan Herter’le Menderes’in görüşmesi de sadece 15 dakika sürmüştü. İtibarsızlaştırma için basın da devreye sokulmuş, Başkan’la yarım saat süren görüşme Associated Press haber ajansı tarafından ‘yanlışlıkla’ üç dakika olarak verilmişti.
JOHNSON’DAN TEHDİT MEKTUBU
ABD’nin Türkiye’yi bir sömürge ülkesi gibi gördüğü belgelerden en somutu hiç kuşkusuz, 5 Haziran 1964 tarihli Johnson Mektubu’dur. 27 Mayıs darbesi yapılmış Menderes ve arkadaşları idam edilmiş, yerine cuntacılar tarafından kurdurulan hükümet getirilmişti. ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, cuntanın getirdiği Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği 5 Haziran 1964 tarihli mektupta Türkiye alenen tehdit ediliyordu. Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye, Türkiye’nin Kıbrıs’a yapacağı olası bir harekâtta, ABD tarafından sağlanmış olan hiçbir askerî silahı kullanmasını onaylamayacağını belirtmekteydi.
İNÖNÜ BOYUN EĞDİ
ABD, Türkiye’nin, kendisinden izinsiz Kıbrıs’a müdahale kararı alamayacağı ültimatomunu veriyordu. Milletin öfkesine rağmen Başbakan İnönü, 13 Haziran 1964’te Başkan Johnson’a gönderdiği cevabî mektubunda; Türk Hükümeti’nin, ABD’nin ‘isteği’ üzerine, Kıbrıs’a müdahale etme hakkını kullanmayı ertelediğini belirtmişti. İnönü, ABD’ye boyun eğmiş, MGK’nın kararına rağmen, Rumlar’ın Kıbrıs’taki katlimına seyirci kalmıştı.
Öte yandan 1960 darbesi sonrası Komünizm tehlikesi bahanesiyle Türkiye’de Rusya karşıtı yapılanmalara ağırlık verilmiş, ABD eliyle örgütlenen Komünizmle Mücadele Dernekleri başta olma üzere pek çok yapı oluşturulmuştu. Bugün ihanet hareketine dönüşen ve ABD’de yaşayan FETÖ’nün elebaşı Fetullah Gülen de işte bu yıllarda bu derneğin kurucuları arasında yer alıyordu.
ABD’Yİ ÇILDIRTAN ADIMLAR
Türkiye 1970’li yıllara ise bir hışımla girmişti. 1971’in 12 Martı’ında dönemin hükümeti muhtıra ile görevden uzaklaştırıldı. 12 Mart ara rejimi ilk iş olarak ABD’yi çok sevindiren ve yarım milyon kadar üreticiyi işsiz bırakan bir adım atmış, haşhaş ekimini yasaklamıştı. 14 Ekim 1973 seçimleri ise yeni bir dönemi aralayacaktı. Bülent Ecevit’in CHP’si ile Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyon yapmışlardı. Ecevit -Erbakan hükümetinin ilk icraatlarından biri üreticiyi sevindiren ABD’nin de şiddetli tepkisine neden olan haş haş ekim yasağını kaldırmak olmuştu. Bununla da kalınmadı. Rumlar’ın katliam yaptığı Kıbrıs’a 20 Temmuz 1974’te çıkarma yapıldı. Bunun üzerine ABD’de, 30 Aralık 1974 tarihinde ambargo kararı alındı. Silah satışları 5 Şubat 1975’te durduruldu. 200 milyon dolarlık yardım da askıya alındı.
27 MAYIS DARBESİNE GİDEN YOL
1950-1960 dönemi, Türk dış politikası için krizler itibarıyla aşırı yoğunluğun yaşandığı yıllardı. Aynen bugünkü gibi…
İşte Cumhuriyet tarihinde bütün darbelerin anası olan ilk darbe bir anlamda milletin iradesinden kurtulmak için bu tarihlerde planlandı. 27 Mayıs öncesi ABD’den yardım talebi reddedilen Menderes 2 Temmuz 1960 için Rusya’ya gezi yapacaktı. Ama olmadı.
Rusya ziyareti aylar öncesinden planlanmıştı. Bir büyükelçimiz, Menderes’in Moskova ziyaretini anılarında şöyle aktarır: “Rusya gezisi için CIA’in derhal harekete geçtiği, ziyareti önlemeye çalıştığı intibaı alındı. Aslında Washington, Moskova ziyaretinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. 1947’den beri Amerika’nın dümen suyuna girmiş olan bir ülkenin hükümeti ilk kez kendi başına bir harekete tevessül ediyordu. Amerikalılar, Rıza Şah Pehlevi’yi uyardılar. Türkiye nereye gidiyordu? CENTO’nun sonu mu yaklaşıyordu? (Semih Günver, ‘Fatin Rüştü Zorlu’s 133)
ABD, 27 Mayıs darbesi ile hem Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun yardım taleplerini bu darbeyle kesmiş, hem de bağımsız bir adım atmaya kalkışan bir Türkiye yönetiminden kurtulmayı amaçlamıştı. Nitekim 27 Mayıs darbecilerinin bildirisinde, ‘NATO ve CENTO’ya bağlı kalacağız. İttifaklara ve taahhütlerimize sadığız” mesajı bunun göstergesi olmuştu. Hatırlayın, 15 Temmuz öncesi de, Sayın Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrası Rusya’ya önemli bir ziyareti planlanmıştı. Zaten bugün ABD ile üstü yürütülen soğuk savaş da bu tarihten sonra ivme kazanmadı mı?
ÜSLERE EL KOYDUK
Ecevit -Erbakan Hükümeti 19 Eylül 1974 tarihinde istifa etmişti. 31 Mart 1975 tarihinde kurulan
Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş’li I. Milliyetçi Cephe Hükümeti, Türkiye tarihine onurlu birer sayfa olarak geçecek iki adım attı.
Birincisi, Kıbrıs’tan çekilme baskılarının arttığı bir dönemde, 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan etti.
İkincisi ise 25 Temmuz 1975 günü ABD ile Türkiye arasındaki askeri işbirliği anlaşması tek taraflı olarak feshedildi. 21 Amerikan üssü ve tesisinin faaliyeti durduruldu ve bu tesisler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tam denetim ve gözetimine devredildi. Türk bayrağı çekildi.
‘ARTIK AMERİKA YOK’
26 Temmuz 1975 tarihli gazete manşetleri şöyleydi: ÜSLERE EL KOYDUK. Başyazıda da şunlar söyleniyordu: “Türkiye için artık Amerika yok. (...) Bizim kiralık toprağımız yoktur. Önce ikili anlaşmaların sona erdiğini dünya bilmek zorundadır. Türkiye’deki tatlı Amerikan efsanesi kökünden yıkılmıştır. Amerika artık sevimsiz veya çirkin değil, üstelik hain hale gelmiştir. (...) Kim ne derse desin; artık Türkiye için pek çok şey vardır, fakat Amerika yoktur. (...) Dost Amerika, dünden itibaren yerini hain Amerika’ya terk etmiştir.”
1980 SONRASI AÇILDI
ABD’nin üs ve tesisleri 1978’de fiilen açılsa da resmi açılış ve yeni üslerin eklenmesi 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Aralık 1980’de gerçekleşecekti.. ABD’nin, ‘Bizim çocuklar’ diye tarif ettiği darbeciler üsleri yeniden ABD’ye açarak diyetlerini ödemeye başlamıştı bile.
ABD İLK KEZ BAŞARAMADI
“Sırtına yediği onca hançere rağmen herkesle dostluk hukukunu korumaya çalışan bir başka ülke yoktur.”Recep Tayyip Erdoğan / 12 Ekim 2017