20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Söylemez: İnsan çölde derviş oluyor 

Gazeteci ve belgesel programcısı Hasan Söylemez, dünyanın en büyük ve sıcak çölü Sahra’yı bisiklet ile geçmeyi başardı. Söylemez “İnsanın aşkla tutunduğu bir hayali, gayesi olmazsa çölde ya derviş oluyor ya da kafayı yiyor. Çok şükür sabır eşiğimi sonuna kadar zorladım” diyor.

Bahar Erdoğan26 Mart 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Söylemez: İnsan çölde derviş oluyor 

Hasan Söylemez gazeteci, belgeselci ve yazar... Aslında çok söze gerek yok. Kısaca o hayallerinin peşinden koşan bir çılgın Türk! Üç yıl boyunca sürecek bir Afrika projesine başladı. 60 bin kilometre sürecek yolculuğunun 1850 km pedal çevirerek 42 gününü tamamladı. Tüm bu süreçte de Afrikalılara “En büyük hayaliniz” nedir sorusunu sorarak bir belgesel çekimine başladı. Altı yıl boyunca bu hayalini gerçekleştirmeyi bekleyen Söylemez ile yolda olmayı, ‘hayalleri dinlemeyi’ ve kendi iç yolculuğunu konuştuk.

Size Sahra çölünü geçen ilk çılgın Türk diyebilir miyiz?

Batı Sahra ve Moritanya Sahra, dünyanın en zor çöl geçişlerinden biri olarak kabul ediliyor.  Evet, toplamda 1850 kilometrelik, kesintisiz ve sert koşullarda bir çöl yolculuğu ama imkansız değil! Bence isteyince ve inanınca herkes geçebilir. Bu bölgeden bisikletle geçen hiç Türk duymadım ama ismini bildiğim ve görüştüğüm üç yabancı var: Nicolas Marino, Peter Gostelow ve Riaan Manser.

‘Hayallere Yolculuk’ adını verdiğiniz belgesel projesini yapma fikri nasıl doğdu?

Bisikletle parasız Türkiye yolculuğumu tamamladıktan sonra Afrika’ya gitmeye karar verdim. Oradaki birkaç ülkeyi değil, bütün ülkeleri; yani Afrika kıtasında bulunan altı ada ülkesi dahil toplamda 54 ülkeyi bisikletle keşfetmeyi istiyordum. Fakat ne zaman yola çıkmaya niyetlensem hep bir aksilik çıkıyordu ve yolculuğu erteliyordum. Tam altı yıl bu hayalle yaşadım. Geçen yıl haziran ayında Afrika haritasını saatlerce inceledikten sonra şöyle bir Tweet yazmıştım ‘Afrika aklımı başımdan alıyor. Şu an önümde dev bir Afrika haritası açık. Bu haritaya bakmaya devam edersem her an bir ‘delilik’ yapabilirim!’

Neden Afrika?

Çocukluğumdan beri Afrika’yla ilgili duyduklarım, okuduklarım ve izlediklerim hep iç burkan acı hikayelerdi. Düşünün Afrika denildiğinde yüreğimize bir hüzün çöküyor. Oysa Afrika ana kıtadır. İnsanlık buradan dünyaya yayılmış. İnsanın ve tabiatın özü var bu topraklarda. İşte bu öze dokunmaya geldim. Burada yaşayan insanların en büyük hayallerini soruyorum. Onların sesini kendi hayalleriyle duyurmalarını, geleceklerini kendi hayalleri ve umutlarıyla şekillendirmelerini amaçlıyorum.

Bu zamana kadar duyduğunuz en büyük hayal nedir?

Daha yeni yola çıktım sayılır. En az üç yıl ve yaklaşık 60 bin kilometre sürecek yolculuğun sadece ilk iki ayını geride bıraktım. Fakat 42 günüm çöllerde ve insanların en seyrek görüldüğü yerlerde geçti. Bu iki ayda dinlediğim hayaller bile geçtiğim bölgelerde yaşayan insanların hayatları hakkında bir fikir edinmemi sağladı. Örneğin çölde yaşayan bir marangozla karşılaştım. Şehirdeyken marangozluk eğitimi almış ama yaşadığı bölgede ağaç yok, adam çölde deve çobanlığı yapıyor. En büyük hayali de kendi mesleğini yapmaktı. Büyüdüğünde kral olmak isteyen çocuk da vardı, okyanusta ömür boyu küçük bir teknede yaşamak isteyen balıkçı da... Hayaller özgür olmalı. Hayallerinin başkaları tarafından kontrol edildiğini söyleyen bir gençle de uzun uzun sohbet ettim.

“Dünyada insanların en seyrek görüldüğü yerlerde bulundum” dediniz. Nasıldı oralar, neler hissettiniz?

İnsanın aşkla tutunduğu bir hayali, gayesi olmasa çölde bu kadar uzun süre bisikletle yolculuk yapmak büyük bir sabır gerektirir! Bazen sinirlerim altüst oldu. İnsan çölde çok uzun süre yalnız kalınca ya derviş oluyor ya da kafayı yiyor. Çok şükür kafayı yemedim ama sabır eşiğimi sonuna kadar zorladım. Sürekli ufukta bir şey çıkacak umuduyla bakıyorsun ama yok, karşına hiçbir şey çıkmıyor. Bazen yoldan araba geçtiğinde heyecanlanıyordum. Bazen tesadüfen çölün sert koşullarına direnen bir ağaç gördüğümde de Mars’ta yaşam bulmuş gibi seviniyordum. Zaman zaman avazım çıktığı kadar bağırıyordum ama onu bile duymuyordum. Rüzgar resmen sesimi çalıp götürüyordu. Bazı yerlerde ölmüş deve ve eşek leşleri gördüm. Bu leşleri yemeye gelen böcek bile yoktu. Güneş altında sıcaktan eriyerek kuma karışıyorlardı. Sürekli kendimle baş başa kalınca da bilinçaltımda biriken ne varsa ortalığa saçılıyordu. Kendimle yüzleşiyordum.

Sıradan bir gününüz nasıl geçiyor?

Çay vazgeçilmezim. Sadece kahvaltıda değil, molalarda bile çay yapar içerim. Kahvaltıdan sonra yola çıkıyorum.  Fotoğraf ve video çekiyorum, internet varsa bazen canlı yayınlar yapıyorum, notlar alıyorum, röportajlar yapıyorum. Karanlık çökmeden uygun bir yer bulduğumda çadır kurup, çantaları tekrar boşaltıyorum, yemek pişirip yiyorum sonra çadıra girip bir süre hiçbir şey yapmadan uzanıp düşünüyorum. En son biraz kitap okuyup uyuyorum. 10 gün boyunca duş alamadığım zamanlar oluyor.

Çölde sizi en çok zorlayan şey neydi?

Kum fırtınaları ve sıcaklık... Gece olduğunda da dondurucu havaya maruz kalıyordum. Rüzgar hiçbir zaman dinmiyor. Özellikle karşımdan veya yanlardan estiğinde beni canımdan bezdiriyordu. Fırtına dinip güneş kum bulutlarının arasından görünmeye başladığında ise sanki hiçbir şey olmamış gibi yüzümde salak bir gülümsemeyle yola devam ettim. Bütün zorluklar da rüzgar gibi gelip geçiyor.

Seyahat masraflarınızı kim karşılıyor?

Şimdilik ana sponsorum Delta bisiklet firması. Uluslararası bir şey yapıyorum. Gideceğim ülkelerde problem yaşamamam için devletin diplomatik desteği de gerekiyordu. Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı da her türlü kolaylığı sağlayacaklarını söylediler. Gideceğim ülkelere yola çıkmadan bilgi verildi. Bazı ülkelerde Türkiye Maarif Vakfı beni misafir ediyor. Hatta şu an Moritanya’da onların misafiriyim, belgeselin birinci bölüm montajını yapıyorum.

Bisiklet, tek kişiliktir ama pedal döndükçe çok kişilik olur

Bisikletle yolculuk yapmanın ne gibi zorlukları var?

Bisikletle yolculuk yapmayı kafaya koyup yola çıktıktan sonra hiçbir zorluğunu görmüyorsunuz. En azından ben zor taraflarını hiç düşünmüyorum. Çünkü her şeyi en başta kabullendim ve hep iyi taraflarından bakıyorum. Bisiklet, dünyanın en günahsız ve en masum ulaşım aracı... Çok ucuz, sağlıklı ve çevreci... Bisiklet, bir iletişim aracı... Uzun yollarda insanlarla ve kendimizle tanışmamızı sağlar. Zamanı yavaşlatarak yaşıyorsunuz, hızdan uzaklaştıkça yaşadığınızı hissediyorsunuz. Bisiklet en yakın arkadaştır. Kimi zaman çocukluk, kimi zaman olgunluk, çoğunlukla öze dönüştür. Bisiklet tek kişiliktir ama pedal döndükçe çok kişilik olur. İsyandır, özgürlüktür, huzurdur, mutluluktur...

Yolculuk bir terapi yöntemi

Peki yolda olmak size ne öğretti?

Yolculuk bir terapi yöntemi. İnsan kendi içine doğru bir yolculuk yapmak istiyorsa fiziksel olarak da bir yolculuk yapmalı. Yolculukların en zor anı, insanın kendisiyle yüzleştiği andır. Yolculuk esnasında bunu yaşamanız kaçınılmazdır. Yollardayken en çok kendinizle savaşırsınız. En can acıtıcı darbeleri vurduğunuz gibi kanayan yaralarınızı da kendiniz tedavi edersiniz. Önümde kendimle kavga ederek gideceğim uzun bir yol var. Yol bana neler öğretecek merak ediyorum.

Afrikalılar için Türk eli, gerçek dost eli

Afrikalılar Türkiye hakkında ne düşünüyor?

Türkiye dediğimde insanların gözleri parlıyor. Çok seviyorlar bizi. Kardeşiyle karşılaşmış gibi bir anda tavırları değişiyor. Türk’üm dediğimde beni evlerine davet etmekten çekinmiyorlar. Bizdeki gibi bir misafirperverlikle ağırlıyorlar. Türkiye’yi kendilerine rol model olarak görüyorlar ve Afrika’nın gerçek dostu olduğunu söylüyorlar. Çünkü Türkiye’nin onlara uzattığı elin samimiyetine inanıyorlar. Özellikle yakın ilişkiler ve TİKA’nın Afrika’da gerçekleştirdiği kalkınma ve sürdürülebilirlik çalışmaları, Türkiye’nin dost ülke imajını belirgin şekilde güçlü hissettiriyor.