25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Irkçılık Batı toplumunun virüsü

Avrupalı Türklerin sivil kitle teşkilatı UETD’nin (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) Genel Başkan Yardımcısı Asiye Bilgin, Almanya’da hafta sonu yapılan seçimlerin sonuçlarını değerlendirdi. “Irkçılık Batı toplumunun virüsü” diyen Bilgin, “Bu durum Almanya, Hollanda veya Fransa’da seçimler öncesi başlamadığı gibi seçimler sonrası da son bulmayacak. Irkçı partilerin parlamentoda güçlenme ihtimali yüksek” dedi.

ZEYNEP TÜRKOĞLU1 Ekim 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Irkçılık Batı toplumunun virüsü

Şansölyeliği dördüncü dönemde üstlenecek olmasına rağmen artık karşımızda zayıflamış bir Merkel mi var? 

Seçiminin en büyük kaybedeni Merkel ile Schulz. Merkel yüzde 33 ile siyasi kariyerinin en düşük oy oranını, II. Dünya Savaşı sonrası CDU tarihinin ise en kötü ikinci seçim sonucunu aldı. 12 yıllık iktidar sonrası Merkel, seçim öncesinden çok daha zayıf. Dolayısıyla kuracağı hükümet ise istikrarsız olacak. Merkel hükümeti kurulamazsa erken seçim olasılığı var. Almanya’da alışılmadık bir süreç. Her şeye hazırlıklı olmakta fayda var. 

Brexit sonrası AB’nin hamiliği pozisyonu belirgin hale gelen Merkel’in aldığı sonuç Avrupa açısından ne anlama geliyor?

24 Eylül’de sadece Merkel’in siyasi pozisyonu zayıflamadı, aynı zamanda Merkel öncülüğünde hareket eden Avrupa Birliği’nin pozisyonu da zayıfladı. Merkel’in hedefi Macron ile birlikte Avrupa entegrasyonunu derinleştirmek ve birlik kararları üzerinden duruş sergilemekti. Avrupa’nın güvenlik, sınır kontrolü, göç, ekonomik ve sosyal politikalar gibi konularda Avrupa eksenli çözüm üretmesi Merkel ve Macron için önemliydi. Merkel’in zayıflaması AB içerisindeki tutumunu da güçsüzleştirecek. Almanya’nın iradesi olmadan Avrupa’da reformlar hayata geçirilemez. Bu Avrupa’yı olduğundan daha zayıf bir pozisyona düşürecektir.

Schulz hezimetinin nedeni neydi?

Schulz Avrupa Milletvekili ve Avrupa Parlamento Başkanı olarak kamuoyunda sevilen birisiydi. Toplumun içinden basit imkânlarla çıkan siyasetçi olarak ‘sade vatandaşın’ temsilcisi gibi algılanıyordu. Seçim kampanyası üç konu üzerinden yürütüldü; göçmenler, İslam düşmanlığı ve Türkiye. Schulz seçim kampanyası boyunca popülizm yaptı. Merkel’in kötü kopyası oldu.   

Merkel’in zayıflaması AB’deki tutumunu güçsüzleştirecek. Almanya’nın iradesi olmadan da Avrupa’da reformlar hayata geçirilemez.

NAZİLERİN PARLAMENTODAKİ KORKU İMPARATORLUĞU 

AfD, Nazizm ile aynı cümle içinde anılan bir parti. Neden yüzde 13’lük bir destek buldular? 

AfD ırkçı bir parti ama bundan ötesi de var. Hıristiyan Birlik Partisi CSU Almanya’da parlamentoya girebilen ve en sağda duran partiydi. AfD bir Nazi partisi çünkü kuruluş temeline Nazi zihniyeti hâkim ve popüler isimleri Nazi dönemini kutsamaktan çekinmiyor. Naziliği övüyorlar. Mesela AfD’nin en popüler isimlerinden, Alexander Gauland’a göre Almanya II. Dünya Savaşı’nda yaptıkları ile hesaplaşmayı bırakmalı, askerlerin yaptıkları ile gurur duymalı. Gauland, Almanya’nın Türkiye kökenli Göç ve Uyum Bakanı Aydan Özoğuz’u kamuoyunda ‘Anadolu’da imha etmekle’ tehdit eden kişi. AfD önyargılar üzerinden korkuları körüklüyor. Ve başarılı oluyor. En son büyük bir oy patlaması ile Federal Parlamentoya da girdi. AfD’nin kuruluşu Mülteci Krizi ile aynı döneme denk gelmesi rastlantı değil. AfD yöneticileri Alman, orta ve üst sınıfına mensup tanınan kişiler. İdeolojik temellere dayalı yaklaşımları var. Şu an hedeflerindeki azınlık grup Müslümanlar ama eminim Yahudiler’in de olduğu diğer azınlıklara yönelecekler. Şu an popüler olan ve oy getiren İslam ve Müslüman karşıtlığı ama toplumda yükselen tehlike tüm azınlıkları tehdit ediyor.

Seçimlerin atlatılmasıyla akut ırkçı nöbet bitecek mi? 

Batı’da ırkçılığın tarihsel kökleri çok derin, toplumsal kabul çok yüksek. Irkçılığın temelinde biyolojik ve kültürel açıdan ötekileştirme var. Bu ötekileştirmenin öznesi her Avrupa ülkesinin tarihsel sürecine göre farklılık gösteriyor. Fransa’da ırkçılığın tezahürü Kuzey Afrikalılar üzerinden, İngiltere’de Hindistan veya Pakistanlılar üzerinden, Almanya Avusturya gibi ülkelerde ise Türkler üzerinden hayat buluyor. Kurumsal ırkçılık çok yaygın, emniyette, okullarda, devlet dairelerinde. Konuşulmayan ama var olan ve nesilden nesillere aktarılan ırkçı bir gelenek. Irkçı partilerin parlamentoda bu derece güçlü temsil edilmeleriyle birlikte bunun daha güçlenme ihtimali yüksek. Buna karşı mücadele etmek oldukça zor. Irkçılık Almanya, Hollanda veya Fransa’da seçimler öncesi başlamadığı gibi seçimler sonrası da son bulmayacak. 

GURBETÇİLER ÖZGÜVENLİ

Alman siyasetçilerin Erdoğan karşıtlığının kökeninde ne var? 

Avrupa’da Erdoğan düşmanlığının iki temel nedeni var. İlki, İslam dünyasının en güçlü temsilcisi olarak algılanması. İslam Avrupa için bir tehditse, Erdoğan da Müslüman bir lider olarak dünyanın her yerinde yapılan zulüm ve haksızlıkları dile getiriyorsa Avrupa için büyük tehdit demektir. İkincisi ise Türkiye Cumhuriyetine olan yaklaşım. Türkiye, Erdoğan öncesi dönemde Avrupa ile rekabet edecek güce sahip değildi. İç sorunları ile uğraşan, istikrarsız ve kırılgan bir siyasi ekonomik yapıdan bugünün Türkiye’sine gelindi. Türkiye’deki gelişmeler doğal olarak Almanya’da yaşayan biz Türkiye kökenlilere de yansıdı ve Almanya’daki Türkler özgüven sahibi oldu. Almanlar, Türklerin arkamda güçlü bir ülke var psikolojisiyle hareket etmesinden ve hak aramasından rahatsızlık duyuyor. Bu başarının mimarı Cumhurbaşkanımız.  

Asiye Bilgin kimdir?

1983 yılı Essen, Almanya doğumlu olan Asiye Bilgin, Essen Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında ve daha sonra yabancı ve Türk sivil toplum kuruluşlarında faaliyet gösterdi. AK Parti düşüncesine yakınlığıyla bilinen Avrupalı Türklerin sivil kitle teşkilatı UETD’de (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Avrupa Birliği ülkelerinin ayrılmaz parçası olan Müslümanların kimliklerini koruyarak toplumun her alanında haksızlığa ve eşitsizliğe uğramadan var olmalarının önemine dikkat çeken projelerde çalıştı. Göç, entegrasyon, Avrupa’da Müslüman algısı, Avrupa Birliği gibi konularda yazılar yazmakta olup Eylül 2014 tarihinden itibaren AK Parti’nin Brüksel TemsilciliğiBaşkan Yardımcılığı görevini sürdürüyor. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde AK Parti Yurtdışı Seçim Koordinasyon Merkezi (SKM) Başkan Yardımcılığı görevini ifa etti.  

Tehlikeli dediği FETÖ'yü kucakladı

Yıllardır Türkiye’ye karşı PKK’yı destekleyen Almanya darbeden sonra da FETÖ’cüleri himaye etmeye başladı. Almanya PKK konusundaki ‘iyi terörist’ tavrını burada da göstermeye kararlı mı?

Almanya’nın kendi raporlarına göre Almanya’da 14 bin aktif PKK militanı bulunuyor. Sempatizanları daha fazla. Bu kişiler rahatlıkla PKK’ya destek faaliyetlerini gerçekleştiriyor, finansal destek sağlıyor, PKK’ya Almanya’dan terörist yolluyor. FETÖ’cülere gelince; onlar aslında darbe öncesine kadar Almanya’da dini bir yapılanma olarak tehlike gibi algılanıyordu. FETÖ’nün tehlikeli bir yapı olduğu ile ilgili yapılmış birçok belgesel var. Ama darbe sonrası şartlar değişti. Federal İstihbarat Teşkilatı Başkanı Bruno Kahl, bu yılın mart ayında yaptığı açıklama ile Alman kamuoyu önünde FETÖ’yü akladı. Kahl, Gülen örgütünün hiçbir zaman radikal İslamcı veya terörist olmadığını, dinler arası diyaloğu ve seküler eğitimi destekleyen sivil bir oluşum olduğunu vurguladı. Yabancı bir ülkenin istihbarat şefinin bu denli net açıklamalarda bulunması Almanya hükümetinin FETÖ’yü desteklediğinin kanıtı. Almanya sanki Türkiye’yi zayıflatacak her yapıyı destekliyor izlenimi veriyor. Bu izlenimi yeni dönemde düzeltmek için çaba sarf etmesi gerekir aksi takdirde hem Almanya’da yaşayan Türkleri kaybedecek hem de Türkiye’de yaşayan milyonlarca Türkün Almanya’ya olan haklı olumsuz yaklaşımını beslemiş olacak.

Ortadoğu’daki savaşlar konusunda Almanya nasıl bir tutum sergileyecek?

Almanya’da mülteci krizine kadar Suriye’de olup bitenle ilgili bir gündem yoktu. Ne zaman ki yüz binlerce mülteci Avrupa sınırlarına dayandı Suriye’deki savaş ciddiye alınmaya başlandı. Almanya, ABD’nin bölgedeki politikasına koşulsuz destek veren ülke konumunda hareket ediyor. Bu anlamda Ortadoğu’daki savaşlara birincil derecede müdahil olmuyor. Rusya, İran, İsrail Türkiye ve ABD ekseninde pasif bir rol oynuyor. Aslına bakıldığında Avrupa burada izleyici pozisyonunda kalmayı tercih ediyor. Önümüzdeki süreçte Avrupa’nın bu tutumunu değiştireceği yönünde bir emare görmüyorum.