19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

İstanbul’un Kerbela'sında 10 Muharrem

İstanbul’un pek çok semtinde 10 Muharrem asırlardır yâd edilir. Son dönemde en bilineni Halkalı’daki törenler. Ancak fetihten bu yana İstanbul’un Kerbela’sı olarak bilinen Kocamustafapaşa’daki Sünbül Efendi Camii de İstanbul’un fethinden bu yana ev sahipliği yapar bu hüzünlü buluşmalara...

GÜLCAN TEZCAN 23 Eylül 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
İstanbul’un Kerbela'sında 10 Muharrem

Yahya Kemal’in “Koca Mustâpaşa! Ücrâ ve fakîr İstanbul!/Tâ fetihten beri mü’min, mütevekkil, yoksul, Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada./Kaldım onlarla bütün gün bu güzel rü’yâda. Öyle sinmiş bu vatan semtine milliyetimiz/Ki biziz hem görülen, hem duyulan, yalnız biz.” diye tarif ettiği bir semtte geçti çocukluğum. Eski İstanbul’un izleri henüz silinmemişti. Çocuktum ve bir cami avlusu kadardı bütün dünyam. Babamın imam olarak görev yaptığı Sünbül Efendi, İstanbul’un selâtin camilerinden biriydi. Bu yüzden Ramazan ve Muharrem ayı gibi belli dönemlerde farklı bir hareketlilik yaşanırdı. O zamanlar çok da farkında olmadığım şeylerin ne anlama geldiğini zamanla öğrendim. Her sokağında ahşap evlerin yorgun ama son takatleriyle ayakta durduğu, 70’li yılların Yeşilçam filmlerindeki İstanbul havasını koruyan Koca Mustâpaşa’nın kıymetini de… 

Çocukluğumun en net hatıralarından biri her 10 Muharrem’de Sünbül Efendi Camii’nin avlusundaki Çifte Sultanlar Türbesi’nin önünde toplanan kalabalığın Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitleri için ağıtlar yakması, Ehli Beyt’e gözyaşları içinde dualar etmeleriydi. ‘Hüseyin… Hüseyin’ feryatları çınlardı bütün avluda. Çocuk aklımla bu çağrıyı üstüme alınır uyumakta olan ağabeyimin yanına koşar ‘Abii koş seni çağırıyorlar’ derdim. Büyüdükçe, okudukça, burası neresi, kim bu Koca Mustâpaşa?, türbesinin ışıklarına bakarak dertleştiğim Sünbül Efendi Hazretleri nasıl bir mübarektir araştırdıkça İstanbul’daki en kadim 10 Muharrem geleneğine ev sahipliği yapan mekanda olduğumu öğrendim. 

Osmanlılar döneminde tüm tarikatlerin ve şeyhlerin katılımıyla Sünbül Efendi Camii avlusunda gerçekleştirilen törenleri, devrin en kıdemli şeyhi yönetirmiş. Şeyh öğle namazı ve mevlidin ardından ‘devran’ açar, törenlere katılan tüm dervişleri zikre davet edermiş. ‘Muharremiye’ ve Kerbela konulu mersiyelerin ardından da tüm müritler hüzünle dağılırmış İstanbul’un dört bir yanına. Osmanlı’da Kerbela’yı hatırlamak adına yapılan 10 Muharrem anma törenleri bir de Eminönü’nden Beyazıt’a çıkan yol üzerinde yer alan Büyük Valide Han avlusunda gerçekleştirilirmiş.  Bugün de hâlâ her 10 Muharrem’de öğle namazından sonra mevlidler okunuyor, tevhidlerle, mersiyelerle insanlık aleminin bu acısı hatırlanıyor. 

ÇİFTE SULTANLAR

Çok fazla efsane ve inanış var İstanbul’un Kerbelası’na ait. Tahsin Ünal ve Süheyl Ünver’in kayıtlarda ifade ettiklerine göre bu türbenin Hz. Peygamber’in torunlarından iki seyyidenin istirahatgahı oluşuna gösterilen tevatür mertebesindeki kabul sözkonusu türbenin hakikatini aksettiren bir delil. Her şeyden önemlisi bu türbe, Hz. Peygamber’e ve ailesine duyulan en üst derecedeki sevgi ve saygının işareti olarak Koca Mustafa Paşa semtine ve İstanbul’a vurulmuş bir mühür. Zincirli Servi de Çifte Sultanların başucunda onların var olduğunun bir nişanesi gibi duruyor dimdik ayakta. 

DERGAH'TA 10 MUHARREM

Sünbül Efendi Türbesi’nin yanındaki kuyudan gün doğmadan su verilir. Şifa kuyusu denilen bu kuyudan 10 Muharrem’de su çıktığı, hatta kuyunun taştığı rivayet edilir. Diğer bir inanışa göre zemzem kuyusu Muharrem’in 10’unda yerin altından taşar, bazı mübarek menbalardan akarmış. Buradaki musluğun da o gün zemzem kuyusu ile irtibatlı olduğuna inanılır. Muharrem’in 1’inden 10. gecesine kadar her akşam Hz. Sünbül’ün türbesi içinde toplanılır. Sandukanın etrafında zikir devam ederken meydan nakibinin elinde tuttuğu içi su dolu bir testiye evvela şeyh efendi, sonra dervişler tarafından sıra ile nefes edilir, böylece okunmuş olan testi sebilhanedeki kazana boşaltılırmış. Halk bunları çocukların ellerinde alaylar teşkil ederek evlerine taşırmış. Bu sudan hastalara içirilir, zikirden sonra halka bardaklar içinde süt ve şerbet dağıtılırmış. 

DİNMEYEN ACI KERBELA MATEMİ 

Herkes kendi meşrebince yâd eder bu avluda Kerbela’yı. Bu yıl da 10 Muharrem’de Ehli Beyt aşıkları Sünbül Efendi’de toplanmıştı. Gençler cep telefonlarında kayıtlı mersiyeleri seslendirdi etraflarındaki küçük cemaate yaşlılar defterlerine özenle yazdıkları ağıtları. Kimi şehrin öbür ucundan gelmişti kimi semtin elli yıllık aşinası... Ama hepsinin gözleri nemleniyor Kerbela’dan bahis açıldığında. Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Ehli Beyt hakkında 1500 tane deyiş yazmış Fikri Şener defterinin sayfasını çevirip bir mersiyeye daha başlıyor; Mahlası Niyazcı. Ehli Beyt’in adının geçmediği tek şiirim yok diyor muhabbetini anlatırken. Kadınlar elden ele getirdikleri şekerleri dağıtıyor. Mersiyeler bitiyor dualar, niyazlar başlıyor. Eskiden tevhid içinde 10 Muharrem yad edilirken şimdi herkes bir köşede kendi Kerbela’sına ağlıyor.    

ARAŞTIRMACI YAZAR FATİH ÇITLAK

TEKKELERDE TEVHİD GELENEĞİNİN MERKEZİ: SÜNBÜL EFENDİ

Muharrem ayında İstanbul’un pek çok semtinde çeşitli toplantılar düzenleniyor. İstanbul’daki 10 Muharrem geleneğinde Sünbül Efendi dergahının nasıl bir yeri var? 

Fetihten sonra bizzat padişah Fatih Sultah Mehmet Han’ın fermanıyla açılan ve “Merkez Tekke” olan Sünbül Efendi Tekkesi’ne “İstanbul’un Kerbelâ’sı” denilmiştir. Hazret-i Hüseyin’in (ra) kızları Hazret-i Fâtıma ve Hazret-i Sâkine; Kerbela hadisesinden sonra esir edilerek gemiyle Mısır’a götürülmek istenmiş, bu gemi Bizans tarafından gasp edilmiş ve o dönemde Kızlar Manastırı olarak kullanılan yere yani bugünkü Sünbül Efendi Cami’nin bulunduğu mekana getirilmişlerdir. İslam’ı tahkir amaçlı olarak bu hanımlar Bizans şövalyeleri ile evlendirilmek istenmiştir. Bu utanç verici hâdiseden haberdâr olan Çifte Sultanlar Cenâb-ı Hakk’a niyâz ederek gözyaşlarıyla yalvarmışlar, o gecenin sabahına Çifte Sultanlar’ın cansız bedenleri doğmuş yani bulundukları hücrede ikisi de âhirete intikâl eylemiştir. Akşemseddin Hazretleri, Eyüp Sultan’ın (ra) kabrini fetihten sonra nasıl keşfettiyse, Yusuf Sünbül Sinan Hazretleri de Hazret-i Fâtıma ve Hazret-i Sâkine’nin kaybolmuş olan kabirlerini keşfederek ortaya çıkarmıştır. Bu sebepten; İstanbul’un fethinden günümüze kadar 10 Muharrem’de Sünbül Sinan Tekkesi’nde Kerbela şehitlerine ve Hazret-i Hüseyin (ra) Efendimiz’e mevlîd-i şerîf ve duâ merasimi tertip edilmektedir. 

Sünbül Efendi devrinde her 10 Muharrem bütün tarikat şeyhlerinin bu dergahta bir araya gelerek Ehli Beyti yad ettikleri yazılı bazı kaynaklarda. Bu gelenek ne vakit kesintiye uğramış? 

Sünbül Efendi Merkez Tekkesi; İstanbul’daki tasavvuf mektepleri için önemini yüzyıllar boyunca korumuş, tekkelerin şeyhleri dini ve sosyal meseleler hakkındaki konuşmalarını burada karara bağlamış, günümüzün kanaat önderlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak kararlarını ilan ettikleri bir yer olarak ‘Merkez Tekke’ kullanılmıştır. İstanbul’un en kıdemli âsitânesi olduğundan; Muharrem ayında ilk aşure de Sünbül Efendi Tekkesi’nde kaynatılmaktadır. 9 Muharrem günü tevhidler, salât ü selâmlar, ilahiler ve dualarla kaynatılan aşure, bir gün dinlendirildikten sonra 10 Muharrem günü halka dağıtılmaktadır. Bu gelenek yüzyıllar boyunca devam etmiş, tekkelerin ilgâsından sonra inkıtaya uğramıştır.

İnsan ve İrfan Vakfı ile ihya ettiğiniz aşure aşı geleneğinden de söz eder misiniz?

Tekke usulü aşure kaynatan zâtlara yetiştim. Onlardan öğrendiğimiz usule uygun şekilde bizler de İnsan ve İrfan Vakfı çatısı altında bu geleneği sürdürmeye gayret ediyoruz. Bu yıl da usule uygun şekilde hazırladığımız üç tonun üzerindeki aşı halkımıza dağıttık.