20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Kapıdaki tehlike: Bir günde tüm sistemimiz çökebilir

Türkiye’nin dijital ortamda büyük felaketler yaşamadan önce yerli yazılım ve siber güvenlik alanında daha kararlı ve planlı bir şekilde harekete geçmesi büyük önem arz ediyor. Aksi halde tüm verilerimizin ele geçirilmesi işten değil.

M. EMİN UCER4 Mart 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Kapıdaki tehlike: Bir günde tüm sistemimiz çökebilir

Tüm dünyanın internet ağıyla birbirine bağlı olduğu, içinde bulunduğumuz siber çağda bir günde tüm verilerimiz ele geçirilip silinebilir, kamusal ve ticari faaliyetlerimiz durabilir, enerjiye erişimimiz kısıtlanabilir, hatta savunmasız bir ülke haline gelebiliriz. Türkiye’nin büyük felaketler yaşamadan önce yerli yazılım ve siber güvenlik alanında daha kararlı ve planlı bir şekilde harekete geçmesi büyük önem arz ediyor. 

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de siber güvenlik konusu uzun yıllardır tartışılıyor. Türkiye’de kamu ve özel sektörün halen kritik hizmet ve altyapılarda yabancı işletim sistemleri ile yabancı yazılımlarını kullanıyor oluşunun meydana getirdiği güvenlik zaafiyeti büyük felaketlere gebe bir görüntü çiziyor.

Dünyayı uyandıran büyük kriz

2007 yılında Estonya’nın yaşadığı büyük kriz gibi çok sayıda örnek, siber güvenliğin sağlanamaması durumunda ülkenin nasıl bir felakete maruz kalabileceğini açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Bilindiği üzere Tallinn’de bulunan ve Sovyet rejimini simgeleyen Kızıl Ordu Anıtı’nın 2007 yılında kaldırılmasının ardından Rusya tarafından Estonya’ya yapılan siber saldırı neticesinde bankalar ve kamu kuruluşları hizmet verememiş, ticaretten sanayiye ülkede hayat neredeyse durma noktasına gelmişti. Ülke son çare olarak internet ağını dışarıya tamamen kapatmak durumunda kalmış, İngiltere’den gelen özel bir siber güvenlik heyeti sorunu çözene dek bu durum haftalarca sürmüştü.

Nükleer santrali ‘hacklediler’

ABD ve İsrail istihbaratı tarafından hazırlandığı iddia edilen Stuxnet virüsünün İran’ın nükleer santrallerinde ciddi bir tahribata sebep olması ve İsrail’in 2007 yılında Suriye’deki radarlar ile hava savunma sistemlerini hackleyerek 14 savaş jetiyle ülkenin batısından kuzeyine kadar uzun bir yol kat edip Deyrizor’daki nükleer santrali vurması da siber saldırıların nelere mal olabileceği konusunda önemli ipuçları veriyor. 

“Trump’ı hackerlar başkan yaptı”

Aynı şekilde ABD’de 2016’da Demokrat Parti’den çalınan elektronik posta yazışmalarının yayınlanmasının ardından bazı skandallar açığa çıkmış ve Hillary Clinton’un ekibinden çok sayıda siyasetçi istifa etmek zorunda kalmıştı. Anketler Trump lehine değişirken, sürecin sonunda Trump açık ara favori gözüken rakibi karşısında zafer elde etmişti. Demokrat Parti cephesi siber saldırıyı ‘ABD seçimlerine müdahale’ olarak değerlendirerek bundan Rusya’yı sorumlu tutarken, dava halen ABD’de gündemde en çok yer tutan konulardan biri olarak varlığını sürdürüyor. 

50 milyon vatandaşın bilgileri çalındı

Nitekim Türkiye’de de yakın geçmişte 50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinden tutun ikamet adreslerine kadar tüm bilgileri siber korsanlar tarafından çalındı ve internette herkesin erişimine açık bir portalda yayınlandı. Konu o dönem kamuoyu ve mecliste de tartışmaya açılırken, söz konusu mahrem bilgilerimizin halen kötü niyetli kişilerin elinde bulunduğu düşünülüyor. Yine yakın bir zamanda özel bir Türk bankasının siber saldırılar neticesinde milyonlarca lira zarara uğraması ve aynı döneme denk gelen, İstanbul genelindeki elektrik kesintisi olayları da yaşanabilecek muhtemel felaketler için uyarıcı niteliğinde. 

Yakın bir zamanda özel bir Türk bankasının siber saldırı sonucu zarara uğraması ve İstanbul’daki elektrik kesintisi olayları da muhtemel felaketler için uyarıcı niteliğinde. 

TEHLİKE BÜYÜK

Bir günde tüm verilerimizin ele geçirilip silinebileceği, her türlü kamusal ve ekonomik işlemlerin durabileceği, şirketlerimizin ticaret, fabrikalarımızın üretim yapamayabileceği, ve hatta savunmasız bir ülke haline gelebileceğimiz bu siber çağda, sistemlerimizin yabancı yazılımlar vasıtasıyla yabancı ülkelerin müdahale alanında bulunması büyük bir ulusal tehdit oluşturuyor. Üstelik bu tehditlerin yanı sıra yabancı işletim sistemleri, yazılımlar ve güvenlik duvarlarına her yıl ödediğimiz milyarlarca dolar cari açığın büyümesine sebep oluyor. Çok yakın bir zamanda Almanya merkezli Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) yazılımı olan SAP’ın Türk şirketlerine müdahalesi de halen çözüme kavuşturulamamış başlıca sorunlardan birisi olarak karşımızda duruyor. SAP, İran’la ticaret yapan şirketlerdeki sistemleri kapatacağını duyururken, sanayiciler bunun kendilerini üretim yapamaz hale getireceğini ifade ediyor. Üstelik kulislerde yazılım devi Microsoft’un da benzer bir yaptırım kararı almaya hazırlandığı konuşuluyor.

SİBER SAVAŞ ÇAĞI 

Siber saldırıların bu kadar yoğun yaşandığı ve enerjiden savunmaya çok sayıda alanda etkili olduğu çağımızda Üçüncü Dünya Savaşı’nın siber saldırılar ile gerçekleşeceğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Dünya siber güvenlik pazarının %96’sının İsrail ile ilişkili şirketlerin elinde olduğu ifade edilirken, bizim de kamudan, kişisel bilgisayarlarımıza kadar kullandığımız işletim sistemleri ABD’nin yönetiminde bulunuyor. Aynı şekilde Rusya ve Çin gibi ülkeler de dünyayı kasıp kavuran siber saldırıların çıkış noktası olarak göze çarparken, Hindistan, Pakistan gibi ülkeler de bu noktada gösterdikleri faaliyetler ile öne çıkıyor. 

Kitap, belgesel ve filmlere konu olmuş casusluk efsanelerine sahne olan soğuk savaş yıllarını geride bırakan ABD ve Rusya, son yıllarda benzer bir savaşı siber ortamda veriyor. İki ülke arasında zaman zaman tehdit, yaptırım ve tutuklamalara kadar varan büyük sorunlar da çıkartan siber saldırılar ve siber casusluk faaliyetleri yaşanıyor.

ÇÖZÜM: DÜNYADAKİ EMSALLERİ KADAR BAŞARILI YERLİ SİSTEMLER

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, yayınladığı 2016-2019 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi Bildirisi’nde siber güvenliğe dair faaliyet ve vizyonunu kamuoyuyla paylaşmıştı.

Bildiride siber güvenlik ve mahremiyetimizi koruma altına alacak kritik teknolojilerin ülkemizde üretilmesine, üretilemiyorsa dışarıdan alınan teknoloji ve ürünlerin salt bu maksatla kullanılabilmesini sağlayacak önlemlerin alınmasına yönelik çalışmalara yoğunlaşılacağına dair vizyon paylaşılırken, kamunun yanı sıra kritik altyapı ve bilişim sistemlerini kullanan özel kuruluşlar da hedef olarak belirtildi. Bu vizyonun değişen durumlara göre güncellenebileceği ihtiyatını da bildiriye ekleyen Bakanlık, riskleri “Kabul edilebilir” seviyelere indirmeyi planladıklarını duyurdu.  

Sorunu doğru teşhis edip tehlikenin farkında olsak dahi çözüm noktasında daha alınacak çok yolumuz var. Yerli ve başarılı işletim sistemi, yazılım ve güvenlik sistemleri üreterek ulusal güvenliğimizi güvenceye almak ve çok büyük felaketlerle karşılaşmadan önce harekete geçmek durumundayız. Çünkü bu bir süreç işidir ve yarın çok geç olabilir.

DOĞRU STRATEJİ İLE ÇÖZÜM ÜRETİLEBİLİR

Türkiye’de siber güvenlik konusunda bazı çalışmalar yapılsa da ne yazık ki bu çalışmaların dağınık ve yetersiz olduğu göze çarpıyor. Bu noktada hükümetten özel sektöre, iyi bir plan çerçevesinde birliktelik sağlanmadan ulusal güvenliğimizi sağlamak mümkün gözükmüyor. Doğru bir strateji ile harekete geçilmesi durumunda ise Türkiye’nin bu noktada sahip olduğuna inandığım büyük potansiyelinin harika işler çıkartacağını öngörüyorum. 

KARPUZ TARLASINDAN ÇIKAN HACKER

Bazı ülkeler siber güvenlik alanında istihdam edeceği yeteneklerin kesinleşmiş hapis cezalarını affedip onlardan yararlanma yoluna giderken, TBMM, istihdam edeceği 22 siber güvenik uzmanı için KPSS şartı sunmuştu. Zannediyorum ki dünyada bu yaklaşımın bir benzeri yoktur. Yine FBI’ın siber güvenlikten sorumlu biriminin üst düzey personellerinden birinin yıllar önce Adana’da karpuz tarlasında çalışan bir genç olduğu da geçtiğimiz aylarda basına yansımıştı.