25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Özkan: Meleğim bana bir güzellik yaptı

Artık sadece gazeteci değil, aynı zamanda bir anne. Koruyucu ailesi olduğu küçük kızına kavuşan gazeteci-yazar Fadime Özkan heyecanını, mutluluğunu Star Pazar’a anlattı.

ZEYNEP TÜRKOĞLU11 Haziran 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Özkan: Meleğim bana bir güzellik yaptı

Usta bir röportajcıyla söyleşi için randevulaşmak çok zor ve iddialı bir iş. Konu başka olsaydı, ‘çok hastayım başkasını gönderin bir zahmet’ten kapıyı açar, tutmazsa, şehir dışındaki uzak akrabamın yardımına koşma bahanesinden şansımı denerdim. Sonuçta hiçbirine gerek kalmayacağını çocuk parkına vardığımda anladım. Anne-kız koşup oynarken, zaten beni pek de fazla, hani nasıl derler; görmediler… Aslında Fadime Özkan’ın geçen hafta köşesinden duyurduğu havadisin hazırlıklarını neredeyse bir yıldır ara ara kendisinden dinliyordum. Dolayısıyla onun için bir çocuğun koruyucu ailesi olarak hayata devam etmenin ne anlama geleceğini de az çok tahmin ediyordum. Beklediğim gibi buldum; ışıl ışıl, heyecanlı, mutlu, sürekli şükreden emanetinin üzerine titreyen bir taze anne… Ve onun, annesine koşarken gözlerinin içi gülen, pırıl pırıl meleği...

Bir yazı yazdın ve ortalık karıştı. 

‘Evimde bir melek var’ dedin. Devlet koruması altında yaşayan, kimsesiz bir çocuğa anne olduğunu duyurdun. 

Ne zaman karar verdin buna?

Tarihini bilmiyorum. İçimde ilk tohum herhalde üniversite yaşlarımda, vicdani bir sorumluluk şeklinde başladı. Hep sürdü, hep hissettim. Terk edilmiş, bir yerde yalnız olan ve elinin tutmasını bekleyen çocukların varlığının farkında oldum, bunun vicdan sızısını duydum. Ama tabii insanın hayatında başka yerlere savrulduğu zamanlarda sızı olsa da biraz dalgalandığı dönemler oluyor. Bir şekilde ertelendiğini görüyorum bunun. Ama son dört-beş yıldır özellikle, çok yakın bir istek ve çok yakıcı bir yokluk olarak duydum. Aslında hayatımda hep olması gereken bir şeyin, olmadığını fark ettim. O vicdan sızısı daha da derinleşti. İsmini cismini bilmesem de hayatımdaki bir çocuğu özledim. Bu bir kadın için belki kendisinin doğuracağı bir çocuk özlemi gibi görülebilir. Belki öyle bir boyutu da vardır. Ama ilk fikrin 20’li yaşlarda oluşması bundan ibaret olamadığını gösteriyor.

Terk edilmiş bir çocuğa el uzatmayı o genç yaşta düşündüren neydi? 

İlle de ben çocuk doğurayım isteği değil. ‘Bir yerlerde doğrulmuş ve terk edilmiş, yapayalnız çocuklar var. Onlara yardım etmeliyim’ gibi bir istek.

Bu Fadime’ye bir iyilik mi yoksa meleğine bir lütuf mu?

Meleğim bana bir güzellik yaptı. Ben bunun Allah tarafından bana bahşedilmiş çok hakikatli bir güzellik olduğunu biliyorum. Nasıl şükredeceğimi bilmiyorum. Çok erken yaşlarda bunu gerçekleştirmeyi arzu etmiş olsam da hayatıma girdiği andan itibaren bambaşka biri oldum diyebilirim. O güzellik kızımdan bana geçti. Bunun bir imkan, bir nimet olduğunu biliyorum. Ne demek; Allah’ın bu kadar özel yarattığı, can verdiği ruh verdiği, içine sevme sevilme isteği koyduğu bir çocuk benim etrafımda!

ONU BEN DOĞURMUŞUM GİBİ HİSSEDİYORUM

‘‘Neyi, kimi beklediğimi, onun sevgisinin bana ne yaşatacağını bilseydim, çocuğumu kucağıma alana kadar sabretmek çok daha zor olurdu’’ demişti bir anne. Sen de böyle mi hissettin?

Tanımadığın bir çocuğu özlüyorsun aslında. Evdeki yokluğunu fark ediyordum. Aslında yokluğundan bir yerlerdeki varlığını sezdim. O varlığı sezişin, içimde çok önceden uyanan istek olduğunu bildim. Kızım geldikten sonra ‘Nasıl bu kadar gecikmişim, niye daha erken hareket etmemişim’ dedim. İş için birkaç saatliğine evden çıkıyorum. Acayip bir özlem, merak ve endişeyle eve geliyorum. Bir can, bir emanet… Her çocuk anne-babasına bir emanet. Bunu onu tanıdıktan, kokladıktan, kucağına aldıktan sonra anlıyor insan. 

Biyolojik ebeveynlikle koruyucu aile olmak arasında sevgi bakımından çok fark var mı?

Kızımla kurduğum ilişkiye benden doğmadı diye bakmıyorum. O emanet ha dokuz ay taşıdıktan sonra kucağınıza bırakılıyor, ha karnınızda taşımadan. O emanet duygusu ve fikrinin çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Mülkiyet ilişkisi değil bu. “Benim!” diyeceğiniz bir ilişki değil. O Allah’ın bir emaneti hayat yolculuğunda birlikte yol alıyorsunuz. Ama sizin ona yaptığınız yoldaşlıktan çok, o size bir sürü güzel şeyi hatırlatmak üzere yoldaş oluyor. Çok insan için çok iyi bir yol arkadaşı. Bakıyorum hayatımda aniden bir çocuk var ve bu inanılmaz bir şey. Ben doğurmuşum zannetmeye başladım. 

Bir çocuğu hayatına alma kararını nasıl aldın?

Aklen, kalben karar veriyorsun. Bu içinde büyüyor, üstünden mevsim geçiyor. İçinde o tohum yeşerip kök salıyor. Sonra kararını ailene söylüyorsun. 

Ailen nasıl karşıladı?  

Annem, babam baştan biraz endişe etti. Normal karşıladım, yargılamadım. Kendimi daha doğru ifade ederek kararlılığımı gösterdim. Onların yaklaşımı daha çok ‘kendi çocuğunu yaparsın’ şeklindeydi. Ama bunun sadece kendi çocuğunu doğurma isteği olmadığını zaman içinde anlayıp kabullendiler. Sonra ‘O bizim torunumuz olacak, her şekilde yanındayız’ dediler. Kardeşlerim çok büyük bir coşku gösterdi. Hatta yaş gurubuyla ilgili zihnim netleşmemişken, ablam ‘Bebek olursa emziririm, süt kardeş olurlar’ demişti. Meleğim tanıştıktan sonra bu coşku katlandı. Sürekli benden resim istiyorlardı. Eve gelince pastalar kesildi, altınları takıldı. Kıyafetler, oyuncaklar… Bir bebeğin doğumuyla ne yaşanırsa, ne yapılırsa onlar oldu. Şu anda evimizde doğup büyümüş gibi geliyor.

Hiç endişe duymadın mı?  

Evet, sınanıyorsun doğrusu. ‘Acaba yapabilir miyim’, ‘Sorumluluğu yerine getirebilir miyim?’, ‘Bana bir şey olursa, ona ne olur?’ Çocuk hayatına girmeden bütün safhaları ve olasılıkları değerlendiriyorsun. Ama her durumda bunu yapmamın, yapmamaktan daha iyi olacağı sonucuna vardım. Hem annesi olacağım çocuk için, hem de benim için… Ve bu kesin bir karar; hâlâ çalkalanan, boşlukları olan bir karar değil. Koruyucu aile olmak niyetindekiler için söylüyorum; kızımla tanıştıktan sonra bütün tartışmalar anlamsızlaştı. O kadar da düşünmeye gerek yokmuş. Hayatlarını bir çocuğa göre düzenleyebiliyorlar mı? buna baksınlar. Gerçekten yapmak istiyorlarsa, çok da kurcalamadan hayata geçirsinler. 

ÇOCUKLAR YOKSUN VE YALNIZ BÜYÜMESİN 

Biyolojik aileler çocuklarını geri isteyebilir mi?

Devlet koruması ve bakımına girmiş olan bir çocuğun yüksek iyiliği nerede ise, kararlar ona göre alınıyor. Ana unsur çocuk. Koruyucu aile olmak isteyenler, ‘alışıp da kaybeder miyim’ diye korkmasınlar. Çoğunlukla terk edilmiş bu çocukların aileleri geri gelip çocukları kurumdan almıyor. O durumda çocuklar da yoksunluk içinde ve yaralı kalıyor. O emanet nerede güvende ve mutluysa hayatına orada devam ediyor. O yüzden koruyucu aileliği çok yerinde bir uygulama olarak görüyorum. 

Koruyucu aile olmanın yükümlülükleri neler?

Asıl olan çocukla arandaki anne-kız ilişkisi, yani duygusal bağ. Sanki ben doğurmuşum gibi seviyor olamam en önemli tarafı. Ama elbette bir hukuki boyutu var. Devlet bunu çocuğun haklarının korunması ve iyiliği için gözetiyor. Bu aşamada çocuğun korunmasını, bakımını, eğitimini  üstlendiğine dair bir sözleşme imzalıyorsun. Biyolojik  anne-babalara imzalatılmayan ama doğal bir ödev olarak bilinen şeyler var bu sözleşmede. Her ailenin bir sosyal hizmet uzmanı var. Bu uzman hem çocuk ve aileyi gözlemlemiş oluyor, hem de gerektiğinde danışmanlık etmiş oluyor. 

Koruyucu aile ile devlet arasındaki bu temas ne kadar devam ediyor?

Çocuk reşit olana kadar bu işbirliği devam ediyor. Velilik konusunda devletle koruyucu aile kararları ortak alabiliyor. Görevler, haklar, kırmızı çizgiler tanımlı. Ben bunu çok önemli ve gerekli buluyorum. Yani devlet çocuğu gözetiyor, takip ediyor. Mutlakla çocuğun yerleştirileceği aile özenle seçiliyor. Ama her duruma karşı, çocuğun herhangi bir zarar görmemesi ve iyiliği için devletin gözetimi daima sürüyor. Bizim de böyle olacak. Beni de kızımı da iyi tanıyan, değerlendiren, bizi eşleştiren bir sosyal hizmetler uzmanımız var. Onunla bir arkadaşıma danışır gibi kızımın iyiliği için sürekli konuşuyorum. 

KIZIM BÜYÜK BİR AİLENİN PARÇASI 

Bir çocuğun koruyucu ailesi olmayı hayal ettin, oldu. Şimdi gelecek hayallerinde ne var?

Bir kere kızımı iyi yetişmeyi arzu ediyorum. Hem akademik olarak, hem de gönül anlamında eğitim almasını istiyorum. Hayatın güzelliklerini coşkuyla gören, yaşayan, içinden iyilik taşan bir insan olmasını istiyorum. Kızım büyük bir ailenin çocuğu. Neşeli, gürültülü bir ailesi var. Teyzeleri, dayıları, kuzenleri ile birlikte o ailenin bir parçası olarak yetişecek. Sonra kızımın kardeşleri de olacak.

Sen sevilen bir teyzesin. Kuzenler arası  bir rekabet çıktı mı ortaya, senin annen benim teyzem diye… Sevimli kıskançlık krizleri var mı?

Kızımdan altı ay büyük kız yeğenim var. Şu an onlarda misafiriz. Onların arasında var biraz böyle bir şey. Hem birbirlerini çok arıyorlar, hem de bir araya gelince aynı şeyi aralarında çekiştirdikleri oluyor. Ama sonra tekrar oynamaya başlıyorlar. Yani iki çocuğun çok normal ilişkisi var aralarında. Büyük bir kriz yaşamadık, olanları da yönetebildik. Şu an herkes birbirinin sınırını kabul etmiş durumda. 

Çok cesur olduğunu düşünüyorum. Ben korkardım. Gönlünde bu isteği taşıyan ama korkanlar için ne dersin? Asla korkmasınlar. O çocukla birlikte hayatlarına bahşedilecek güzellik bütün korkuları zaten silecek. İşin teknik tarafı da aslında hiç zor değil. Kararlarını verdikten sonra, ya da bu kararı vermeden önce bulundukları şehirdeki Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Çocuk Hizmetleri İl Müdürlüğü’ne gitsinler. Oradaki uzmanlar onları bilgilendirecektir. Basit bir prosedürü var. Sağlık raporu, adil sicil, gelir ve eğitim durumunu gösteren belgeler isteniyor. Bir iki görüşme yapılıyor. Çocuğu hangi şartlarda yaşatacağını görmek için seni evinde ziyaret ediyorlar. Yüksek standartlardan bahsetmiyorum. Aranan şey, çocuğun ihtiyaçlarını karşılama yeterliliği ve asıl önemlisi gerçek sıcak bir aile. Onun dışında siz de kuruma tercihlerinizi söyleyebiliyorsunuz. Çocuğun yaşını, cinsiyetini seçebiliyorsunuz.

Bir çocuğun bakımını üstlenmek için hiç çocuğunun olmaması mı gerekiyor?

Hayır, iki çocuklu üç çocuklu ailelerin, kimsesiz bir çocuğun bakımını üstlenmek için kuruma başvurduklarını çok gördüm. Çok güzel aile örnekleri var. Ve hepsi mutluluklarının tarif edilemeyecek kadar büyük olduğunu ifade ediyorlar. Gazeteci olarak da ilgilendim bu konuyla. Hiç negatif bir hikaye duymadım. Yıllarca teşvik etmek için haberler, röportajlar yaptım bu yüzden. 

Yedinci görüşmemizde bana ‘Anne’ dedi…”

Hiç kimse zannetmesin ki koruyucu aile olmak isteyenler çocukların kaldığı ortama gidiyor. Şu olsun bu olsun diye bakarak seçiyorsun. Yok böyle bir şey, karpuz seçmiyorsun. Yani asla aileler çocuklar arasında bir çocuğu seçmiyor. Sen sosyal hizmetler uzmanına bakımını üstlenmek istediğin çocuğu tarif ediyorsun. Onlar da kurum bakımında olan çocukların dosyalarını inceliyorlar. Sizi eşleştiriyorlar. Ve sonra ‘‘Şöyle bir çocuğumuz var, tanışmak ister misiniz?’’ diyorlar. Tamam diyorsanız görüşüyorsunuz. Bu görüşme sırasında aranızda bir duygu gelişip gelişmediğine bakılıyor. Çocuk size gülüyor mu, kucağınıza geliyor mu, görüşme aralarında özlüyor mu, koşarak mı geliyor… Bunlar gözlemleniyor. Bunun için çok görüşme yapmak gerekiyor. Sonucu da bu seyir belirliyor. Çocuk sonunda gitmekte isteksizse, gitmiyor. Biz kızımla 13-14 kere filan görüştük. Her seferinde üç-dört saat vakit geçirdik. Bu süreci inanılmaz güzel yaşadık. Kızım bana yedinci görüşmemizde ‘Anne’ diye seslendi. Çok cömert buluyorum onu sevgisini gösterme konusunda…

KARDEŞLERİ DE OLACAK İNŞALLAH

Bugün yalnız bir annesin, hep öyle mi kalacaksın? Bu aile yeni fertlerle genişleyebilir mi? Mesela senin için bir eş, meleğin için bir baba ile…

Bunu hiç bilmiyorum. Aslında kurumla yaptığımız görüşmelerde de yöneltilen bir soruydu bu. Bence böyle bir üçüncü kişiye yer var, bu düzenlenebilir. Ama şundan çok eminim; hayatıma girecek kişi kızımsız bir şeyi asla bana teklif edemez. Ederse, benim tercihim kızım olur. Ondan eminim. Bir de şu var, ben  kızımla vakit geçireceğim ama onun yalnız büyümesini istemiyorum. Kardeşleri olacak inşallah. Hiçbir çocuğun yalnız büyümesini doğru bulmuyorum. Ben kalabalık bir ailede büyüdüm, güzelliğini biliyorum. Bir çocuğa verilebilecek en güzel hediye, destek kardeştir. Önce bir kendimi, anneliğimi, onunla ilişkimi görmek istiyorum. Sonra kızımın da kız kardeşleri olacak. Kızlar ekibi olacağız biz.

Senin hikayeni dinledik. 

Ya evindeki küçük melek, onun hikayesi nedir?

Özel olarak benim meleğimi değil, bu meleklerin genel hikayesini anlatayım. Kurum bakımında kalan çocuklar genellikle ebeveynleri tarafından terk edilmiş olan çocuklar oluyor veya ebeveynin sağladığı imkan çocuğun bakım şartlarına uygun olmuyor. Ve, ya aileleri tarafından kuruma bırakılmış oluyorlar, ya da devlet çocuğun yüksek iyiliği için onu kendi koruma ve bakımına alıyor. Biyolojik ailelerden düzenli olarak çocuğunu ziyaret eden olduğu gibi, bağını tamamen koparan veya görüşmeyi aksatanlar da var. Ama çocukların mutlaka bir ev sıcaklığına ihtiyacı var. Benim kızımda benzer bir durumda, devlet korumasındaydı. Ve bir koruyucu aileye emanet edilememesine karar verilmiş çocuklardandı. 

- Siyaset takip eden bir gazeteciyim. Ama kızımla görüşmeye başladıktan sonra kafamın içinde sürekli ‘arı vız vız vız’ veya ‘kırmızı balık gölde’ şarkısı çalıyor. Hayata böyle yeni bir renk, yeni bir boyut geliyor.

- Terk edilmiş, bir yerde yalnız olan ve elinin tutmasını bekleyen çocukların varlığının hep farkında oldum. Açık söylemek gerekirse bunun vicdan sızısını duydum.

- Kızım büyük bir ailenin çocuğu. Neşeli, gürültülü bir ailesi var. Teyzeleri, dayıları, kuzenleri ile birlikte o ailenin bir parçası olarak yetişecek. Sonra kızımın kardeşleri de olacak.