18 Nisan 2024 Perşembe / 10 Sevval 1445

Mevleviliği İslam dışı göstermek uluslararası bir komplo

Ramazan’da iftar sofralarına eşlik eden semazenler, yaz boyunca bir çok tatil beldesinde otantik bir gösteri olarak eğlenceye garnitür haline getiriliyor. Bazen bir mağaza açılışında, bazen bir düğünde ‘semazen’ kıyafeti giyen folklorcülere rastlıyoruz. Böylesi değerli bir kültürel mirasa reva görülen bu muamelenin arka planında Mevleviliği İslam dışı göstermek yatıyor. Mevlana Hazretlerinin metalaştırılmasına ve siyasal hesaplara alet edilmesine tepki gösteren Hz. Mevlana’nın 22’nci kuşaktan torunu, aynı zamanda Uluslararası Mevlana Vakfı Başkanı Faruk Hemdem Çelebi ve 25 yıldır Mevlevi yolunda olan Prof. Mim Kemal Öke ile Mevlana ismi üzerinden yapılan istismarları, İslamofobi’yi besleyen Batı’nın neden Mevlevilik’ten rahatsız olduğunu konuştuk.

GÜLCAN TEZCAN 17 Haziran 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Mevleviliği İslam dışı göstermek uluslararası bir komplo

Mevlana ismi ticari olarak çok fazla suistimal ediliyor. UNESCO’nun tescil ettiği bu ismin kullanımı ile ilgili hukuki bir yaptırım uygulanamıyor mu?

Faruk Hemdem Çelebi: Biz vakıf olarak 2005 senesinde UNESCO nezdinde bir karar aldırdık. Dünya Kaybolan Miras listesine Mevlevi müziği ve Sema törenini dahil ettirdik. Kültür Bakanı Atilla Koç’tu o dönem. Ama gerekli olan desteği ne ondan ne de ondan sonra gelen bakanlardan göremedik. Ertuğrul Bey ve Nabi Avcı’nın zamanında birer genelge yayınlandı. Sonuçta bir yere gelemedik. Hep şikayet eder vaziyetteyiz. Çünkü genelgelerin kanuni olarak bir caydırıcılığı yok. Biz vakıf olarak dokuz tane ismi Patent Enstitüsü’nden tescil ettirdik. Bu dokuz ismi kullanmamaları gerekiyor. Fakat maalesef belediyeler, ticaret odaları çok aldırmıyor. Mesela Yenikapı Mevlevihane Tekke Köftecisi diye bir yer var. Ona da itiraz edildi, davayı kaybettikleri halde hâlâ tabela duruyor yerinde. 

Dünyadaki en eski aileyiz. Şecere olarak İngiliz Kraliyet ailesi bile 15’inci asırdan sonra geliyor. 1925’te Tekke ve Zaviye Kanunu çıktığı zaman büyük dedem Abdülhalim Çelebi tekkelerin hepsini Türkiye Cumhuriyeti’ne emanet ediyor. ‘Emanet ediyor’ cümlesinin altını özellikle çizmek istiyorum. Mevleviliği koruma altına alması gereken Türkiye Cumhuriyeti. Mesnevi ne zaman Amerika’da çok satanlar listesine girdi Türkiye’deki gençler o zaman uyandılar ve Mevlana’ya ilgi oldu. 1995-1996’da Hz. Mevlana’nın eserlerinin dışında üç dört tane kitap vardı. Şimdi her önüne gelen bir şeyler yazıyor. Çünkü kapağına Mevlana yazmak bile yetiyor çok satması için. 

Mim Kemal Öke: Hz. Mevlanamızın büyüklüğünü anlamak için bugün İslam alemine bakmak yeterli. Hz. Peygamberin ayak izlerinden giden bir bilgedir Mevlana. Ve onun fikirleri, öğretileri, yolu, muhabbeti Müslümanlar tarafından uygulanabilse bu durumda olmazdık. 21’inci yüzyılda, sevginin azaldığı bir dönemde buna daha çok ihtiyaç duyuluyor. Aile bu konuda bir adım atıyor. Çelebi’nin buyurduğu gibi musikinin ve Sema’nın korunabilmesi için UNESCO’ya gidildi. Müthiş bir dosya hazırlandı, takdim edildi ve UNESCO büyük bir tarafsızlıkla kabullendi; Türkiye Cumhuriyeti, bu senin malındır biz buna böyle karar verdik, dedi. Bunu UNESCO anlamıştır biz hâlâ anlamakta güçlük çekiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti ne yapabilir koruma konusunda? 

Mim Kemal Öke: Bir kere hukuki altyapı hazırlanmalıdır. Sonrasında adli kovuşturmasını yürütecek kurumların, müesseselerin iş bölümleri yapılmalıdır. Şu anda ikisinin de yapıldığını söyleyemeyiz. Bu değere sahip çıkılması açısından kamuoyu oluşturması lâzım. Belki insanlar kötü niyetle yapmıyor ama neye zarar verdiği de bilmiyorlar. Çocukların kelebek sevgisi gibi avuçlarının arasında ezilip gidiyor bu değerler. İftarda bunu ticari amaçlı kullanıyorsa oraya giden insan da biraz hassasiyet göstermeli; bu bir ayin-i şeriftir bunu kabul etmiyorum, demelidir.

Faruk Hemdem Çelebi: Ben en eski semazenlerden biriyim. İlk kez 1960’lı senelerde Spor Sergi Sarayı’nda bir Sema ayini olmuştu orada meydana çıktım. Konya’da o yıllarda da Sema törenleri yapıyorduk, büyük bir kalabalık geliyordu her yerden. Özellikle 2000 senesinden bu tarafa Mevlana Amerika’da çok meşhur olduktan sonra herkes bundan istifade etmeye başladı. 800 senedir bu hazine bitmiyor. Muhteşem bir şey. Bize Hz. Mevlana’dan miras kalan binlerce beyit, Mesnevi Şerif, Divan-ı Kebir, Fihi Ma fih’i diğer tarikat ehli kimseler de sohbetlerinde dile getiriyor. Mevlana’dan misal vererek konuşuyor, hatta pek çoğu Sema da yapıyor. 

Mim Kemal Öke: Biz Hz. Mevlana’yı sevebiliriz bizim yolumuzdur. Ama onların ailesidir, hem soyu hem yoludur. Belh’ten Mevlanamızın buraya gelişiyle devam eden aile soy ağacı kendilerinindir. Mevleviye’nin diğer tarikatlardan farkı Çelebilik makamıdır; babadan en büyük oğula geçen bir durum vardır. Faruk Hemdem Çelebi de o silsileden gelmiştir. Çelebilik makamı O’na bağlıdır. Bütün dünyadaki Mevleviye’nin genel ahkamı ile ilgilenir. Bu yolda hizmetli olanlara o makam tarafından destur alınır, icazet verilir. Dolayısıyla Hz. Mevlanamızın etrafında oluşturulan bir takım tartışmalar bizden çok aileyi üzmektedir. Cemaatlerin dünyevileşmesinden, süflileşmesinden ve hatta uluslararası ilişkilerde piyon haline gelmesinden müştekiyiz. Ama bu çerçeve içerisinde Mevlanamızın ve Mevleviyeliğin de çekiç ve örs arasında olması hoş bir şey değil. Nedir çekiç ile örs arasında kalmak? Bir yandan DEAŞ bir yandan da laikçiler; iki taraftan da darbe alıyor Mevlevilik. Batı’da Mevlevilik dünyayı Müslümanlaştırdığı için takbih edilirken ülkemizde de İslam’ı yozlaştırmakla itham ediliyor. Hz. Mevlana’yı İslam dışı gösterip İslam’ı tahrip etmeye ve içinden yıkmaya çalışıyorlar. 

Bunun bir algı operasyonu ve proje olduğunu söyleyebilir miyiz?  

Mim Kemal Öke: Evet, doğrudur. Hz. Mevlana’yı istismar edip Mevleviliği İslam dışı gibi göstererek bir algı operasyonu yapıldı. Halbuki Hz. Mevlana şeriat olmadan tarikatın olmayacağını özellikle vurgular. Bunun yapılmasının sebebi dış politika, uluslararası ilişkiler ve Türkiye’nin üzerinde oynanan oyunlar. Batı’da bir İslamofobi var ama bu hangi tür İslam’a karşı? Hz. Mevlana’nın anlattığı İslam’a karşı. Çünkü o çok cazip, insanları kendine tarafına doğru çekiyor. Ama DEAŞ’tan memnunlar. Çünkü kötü bir örnek, onlarla İslam’dan nefret ettirilebilirler. Kızıl tehlike yerine yeşil tehlike olarak ikame edilebilir. Ama Hz. Mevlana’ya bunu yapamazsın. Kolonyalizmin devam edebilmesi için Hz. Mevlana’nın ışığının sönmesi lazım. Doğuya, İslam alemine baktığınız vakit İslam aleminin içerisinde bir yandan DEAŞ’çılar var, İran’da bir şia tesiri var ve onlar da Türkiye’den çıkan bu tasavvufi yaklaşımı rakip olarak görüyorlar, hoşnut olmuyorlar. Hz. Mevlana’ya karşı tavır almak mecburiyetinde kalıyorlar. Çünkü bu cezbeden korkuyorlar. Uluslararası bir komplo diyebiliriz bence ama biz de buna alet oluyoruz.

Faruk Hemdem Çelebi: Sık sık yurt dışına gidiyorum. Bilinçli olan yabancılar DEAŞ’a falan inanmıyorlar, ‘İslamiyet bu değil, biz sizleri tanıyoruz’ diyorlar. Aşırı uçta olanları hemen fark ediyorlar. 

İslamofobi bu kadar yükselmişken Mevlana söz konusu olduğunda bu önyargılar ortadan kalkıyor... Nasıl mümkün oluyor bu? 

Mim Kemal Öke: Aşkı onun kadar güzel yaşayan ve onun kadar güzel tarif eden kimse olmadı. Bu bütün insanları etkiliyor. 

Faruk Hemdem Çelebi: Mesnevi’deki hikayeleri okurken birçok yerde kendi haleti ruhiyenizi buluyorsunuz. Belli bir zaman geçiyor bu sefer başka bir yerde kendinizi buluyorsunuz. Acaba bana mı söylüyor diye hayretler içerisinde kalıyorsunuz. Hz. Mevlana’nın sohbetlerine Hristiyanlar, Museviler, Mecusiler hepsi gelirdi. Bugün de vakfımıza geliyorlar. Mesnevi sohbetlerini sadece Müslümanlar değil gayrimüslimler de dinliyor. 15 gün önce İsviçre’deydim. Bir yerde kamp yapmışlar, beni de davet ettiler. İçlerinde iki, üç tane Türk var. Onun haricinde İsviçre’den, Hollanda’dan, Almanya’dan gelen gruplar vardı. Her perşembe akşamı Zürih’te toplanıyorlar. Orada beraber zikir çekiyorlar, Mesnevi okuyorlar. Ama Mesnevi okumaları bizim yaptığımızdan farklı. Başlarındaki biri önce hikayeyi okudu sonra orada 20-30 kişi varsa tek tek sordu; sen ne anladın diye. O kadar güzel sonuçlar ortaya çıkıyor ki ve herkesin hatırında kalıyor. Yurt dışında daha büyük merak oluyor. Hatta burada bir tekke olsa da gelip kapansak 40 gün hiçbir yere gitmesek diyorlar. Nesrin ablamın bir projesi var; Mevlevi Köyü kuralım, buraya gelenleri misafir edelim diyor.

Mevlevi kültürünün hak ettiği noktada olması için hangi adımlar atılmalı? 

Mim Kemal Öke: Öncelikle Konya’da büyük bir kompleks halinde herkesin gelip bu kültürü alabileceği bir Mevlevi Köyü’nün oluşturulması şart. İstanbul’da da hiç olmazsa Mevlevihanelerden bir tanesinin vakfa teslimi öngörülmelidir. Bu da Yenikapı Mevlevihanesi veya yeni yapılacak Kasımpaşa Mevlevihanesi’dir. Vakıf şu an kısıtlı imkânlarla bendir kurslarından Mesnevi okumalarına kadar eskiden Mevlevihanelerde yapılan pek çok şeyi orada yapıyor. İnsanların etik ve estetik kazanması için bunun daha geniş çapta ve Türkiye’yi tanıtacak bağlamda yapılmasında da yarar var. Kaldı ki Mevlevi kültürü musikisinden giyim kuşamına, gastronomiden dile kadar muhteşem bir zenginliğe sahiptir. Bu anlamda Yenikapı Mevlevihanesi’nin Hz. Mevlana Mevlevi Araştırmalar Merkezi olarak Türkçe ve yabancı dillerde hizmet edecek şekilde ihdas edilmesi çok isabetli olacaktır. 

ARENADA SEMA AYİNİ MANEVİ HİS BIRAKMIYOR

Görkemli, çok yoğun ilgi gören sema törenleri yapılıyor. Onları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faruk Hemdem Çelebi: Sema törenlerini büyük yerlerde yapmamak lâzım. Mesela şimdi Ülker Arena’da yapıyorlar bu çok yanlış bir şey. O organizasyonu yapan kişiyle ilgili bir röportaj çıktı gazetede. Kazandığı en büyük paranın Ülker Arena’da yapılan Sema törenlerinden olduğunu söylüyordu. Yani adam itiraf ediyor. Konya’da da son yıllarda Sema törenlerini yeni yapılan spor salonunda icra ediyorlar. Ama bu manevi bir his bırakmıyor insanda. 

MEVLANA VAKFI BİR HAN ODASINDA

Cumhuriyetin ilk yıllarında tekkeler kapatıldı. Ancak şimdi çok farklı bir dünyadayız. Bu ortamda tekkelerin yeniden açılması, orijinal bir tekke yapısı bu manada bir kriter oluşturmaz mı?

Faruk Hemdem Çelebi: Yenikapı Mevlevihanesi ihya edileceği vakit o zamanki Vakıflar Genel Müdürünü ziyarete gittik. Burasının yaşayan bir müze olmasını istiyorum demişti o zât bize. Vakfımızın kısıtlı imkanlarıyla projeler çizdirmiştik mimar bir hanıma. Onları olduğu gibi verdik kullansınlar diye. Hakikaten orası yapıldı ve Medeniyetler Üniversitesi olarak açıldı. Şu anda Uluslararası Mevlana Vakfı’nın merkezi Teşvikiye’de han içerisinde bir oda. Vakıflardan yer istiyoruz. Yenikapı Mevlevihanesi’nde bize yer verebilirler. Çok geniş bir alan orası. Ama Türk Hava Yolları Kütüphanesi yapmışlar.

ENSTİTÜ KURULMASI ŞART 

Mevleviliğin korunması ve yaşatılması için akademik alanda neler yapılmalı?

Mim Kemal Öke: Mevleviye konusunda mutlaka bir kalite kontrol mekanizmasının teşekkül ettirilmesi lâzım. Bu bir çatı altında yapılmalıdır, devlet ve Cumhurbaşkanlığı da buna sahip çıkmalıdır. Mevlevi kültürünün yozlaştırılmadan geliştirilerek yeni nesillere aktarılması konusunda da ihtisas komisyonları kurulmalı. Temsil bakımından öncelikle elimizde bulunan bu malzemenin korunabilmesi için bunun tespiti sağlanarak bir envanter oluşturulmalıdır. Semahanelerin, Mevlevihanelerin amacına uygun olarak kullanılmasının sağlanması, bu konuda muhteşem bir kütüphanenin, Enstitü’nün, araştırma merkezinin kurulması, ikinci aşamada da bu kültürün aktarımı için icrası gerekir. Çelebilerin çok dikkat ettiği hususlardan biri de bu yolun mürşidlerinin de yine Çelebi Ailesi tarafından onaylanmış ve icazet verilmiş kimselerden oluşmasıdır. Bu bir kapris değil ama bir standart koyma meselesidir. Kendileri tekkeden yetişen son nesil oldukları için biliyorlar adabı, erkânı. 

Faruk Hemdem Çelebi: Konya’da Selçuk Üniversitesi’nde Hz. Mevlana kürsüsü var. Onun başındaki hocamızı Dışişleri Bakanlığı Kazakistan, Kırgızistan taraflarında vazifelendirdi. Onu İran’a verselerdi çok iyi olurdu zira İranlılar Hz. Mevlana’ya bizden daha fazla sahip çıkıyor. ‘Kemikleri sizde olabilir ama her şeyi Farsça yazdığı için Hz. Mevlana bizim’ diyorlar. Bugün İran’da ilkokul talebelerinin hepsi Mesnevi’nin ilk 18 beytini biliyor.