25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Mübadelede acı vedanın ‘Sızı’sı

Şehir Tiyatroları Müdürü Salih Efiloğlu’nun kaleme aldığı mübadele yıllarında Ermeni bir ailenin göçünü anlatan ‘Sızı’ adlı oyun tiyatroseverlerle buluştu. Efiloğlu “Çanakkale’den İstiklal Savaşı’na Batı’nın Anadolu’dan bir harça koparma niyetinin bugün bile değişmediğini söylüyor.

16 Nisan 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Mübadelede acı vedanın ‘Sızı’sı

Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi tarihi sızımızı, mübadele yıllarında Anadolu’da yaşanan acıyı bir kez daha hatırlattı. 12-15 Nisan’da ilk gösterimi olan 19-22 Nisan arasında yeniden perde diyecek oyunun metninde Şehir Tiyatroları Müdürü Salih Efiloğlu’nun imzası var. Oyunun beğeni almasının ardından konuşan Salih Efiloğlu, ‘Sızı’ da göçü anlattığını söyleyerek, “Yaşanan mübadeledeki bir vedalaşma, insanların burnunu kanatmaksızın, dostlarla bir ayrılış hikayesi bu” dedi. Kubilay Penbeklioğlu’nun yönettiği oyun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından iki buçuk aylık bir hazırlığın ardından sahneye kondu. Gelin oyunun arkasındaki hikayeyi Efiloğlu’ndan dinleyelim.

Oyunda Ermeni bir ailenin göçünü ele alıyorsunuz.

Batı’nın Doğu’dan alıp veremediği nedir?

Bu insanlar çok uzun zamandır dost olduğumuz insanlar. Batı’nın her zaman Türkiye üzerinde sümen altında bir Şark meselesi vardır. Anadolu’ya defalarca Haçlı Seferi düzenlenmiştir. Her geldiklerinde, Anadolu’nun gövdesinden bir parça koparma niyetini hiç değiştirmedi Avrupa ve Hristiyan dünyası. Saldırmak istedikleri ilk yer, hep Anadolu olmuştur tarih boyunca. Haçlı seferlerinin sayısı kimine göre 14, kimine göre çok daha fazla. Şarkın gizemini, kültürünü, medeniyetini ya yok etmek için ya da ihtiyacı olanı almak için Batı bir sisteme bağlamış bunu. 1913’te de Çanakkale’de de bunu böyle yaptılar, İstiklal Savaşı’nda da. Bu sıkıntı bugün de devam ediyor.

‘Sızı’nın baş karakteri Hamide ile çocukluğunuzda aynı evde yaşamışsınız. Bu oyun sahneden ona ve ailesine bir ahde veda mı?

Ben bunları hem rahmetli dedemden hem babamdan dinledim ama en çok da Hamide’den dinledim. Hamide bize o olayları tek tek anlatırdı. Oyundaki ‘Ali Onbaşı’, annemin babası. Oradaki ‘Köylü’ de benim dedem. Yaşanan mübadeledeki bir vedalaşma, insanların burnunu kanatmaksızın, dostlarla bir ayrılış hikayesi bu.

İzleyicinin izlediği Hamide’nin izleyeciye göstermediğiniz başka ne özellikleri var?         

İlkokuldayken, Hamide’yi sırtıma alıp koşabilirdim. O bizim evimizin simgesiydi. Kambur, uzun saçlı ve cüceydi. Oyunda onu böyle anlatmadık. 40 yaşın üzerindeydi. Bizim evin evladı gibiydi. Çok erdemli ve kültürlüydü.  Onunla beraber koşar oynardık. Bize bakar ve şarkılar, türküler söylerdi. O günleri de bize o anlatırdı. Bu oyun bir minnet borcu. Dedem Hamide’yi bir yerde bulmuş ve getirmişti. Nereden geldi, kimdi, kimin çocuğuydu? Bir türlü onu öğrenemedik. 1973’te vefat etti. O yıl hem Hamide’yi hem annemi kaybettim. 

OSMANLI’NIN TEBA-İ SADIKALARI

Ermenilerle Türkler arasında yüzlerce yıldır süren komşuluk ilişkisi hesaba katılmıyor. Dedelerimiz aynı cephede savaştı. Osmanlı döneminde beş tane Ermeni asıllı sadrazam vardır. Diğer paşaları saymıyorum. Bu insanlarla hiç sorunumuz yokken bu meseleyi, komşuların bir birine saldırmasını kimin kurguladığını ortaya koyuyoruz. Şark meselesini yine gündeme taşıyan Batı alemidir. Bu haçlı zihniyeti o zaman da devam etmiştir. Bu insanlarla aramıza fitne tohumu atılmıştır. Yapılan bütün hatalarda ne onların ne de bizim kabahatimiz var. Bunu mutlaka birileri kurguladı, birileri uyguladı ve tetikçiliğini yaptı.

Tarih tekerrürden ibarettir. Bugün de böyle bir şey var. Türkiye’nin anayasa değişikliği, İngiltere, Almanya, İsviçre ve Hollanda gibi ülkeleri neden bu kadar etkiliyor? Bir rahatsızlık var demek ki. Hinterlandı Adriyatik’ten Çin seddine kadar olan bu bölgede, birlikte yaşadığımız 38 etnik köken var. Etnik demek de istemem bu gruplara. Asli unsurlardır Osmanlı’da onlar. Teba-i sadıkadır Ermeniler ve diğerleri” dedi.