19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Öze dönüş başladı toprak bizi çağırıyor

Şehir yaşamından uzaklaşmak giderek popülerleşmeye başladı. Bu biraz iş yaşamının zorluklarından, şehrin kaosundan kaçış gibi görünse de meselenin özünde taşa, toprağa, ağaca, bitkiye duyulan özlem yatıyor. İnsanoğlu artık tüketen ve azaltan hayattan bereket ve huzur vaadeden toprağa dönüyor yüzünü.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 4 Şubat 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Öze dönüş başladı toprak bizi çağırıyor

Son dönemde sıklıkla karşılaşıyoruzdur tabiatla iç içe olmak isteğiyle. Birçoğumuzun çevresinde bunu hayata geçirenler de vardır, geçiremeyip lafta bırakanlar da. Bizler de doğanın ve insanlığın kurtuluşunun doğa ile insanın tekrar birleşmesinde olduğunu düşünenlerdeniz. Toprakla, tabiatla aramıza mesafe koydukça duygularımız, hayata, dünyaya, canlılara bakışımız başkalaşıyor. İnsanların kendine, başka insanlara ve canlılara karşı tahammülsüz ve acımasız olmasının altında büyük ölçüde topraktan uzaklaşması yatıyor. Bunun farkında olmaya başladıkça doğaya dönüş de bir trend haline geliyor. Yeniden bir bütün olmak, birçoğumuzun en büyük hedefi. Doğa ile iç içe yaşamak, biraz deniz, biraz toprak kokusu şehir insanlarının son zamanlarda en çok özlediği yaşam şekli olarak çıkıyor karşımıza. Bu koşuşturmalı metropol yaşamının tüm enerjisini tükettiğini düşünenler, organik süt içip, domates biber yetiştirip tavuk yumurtası yiyerek yaşamak için küçük de olsa bir çiftlik sahibi olmayı hayal ediyor. Yaş, ekonomik düzey, eğitim durumu gözetmeyen bu hayale cesaret eğiliminde bulunan birçok kişi de orta yaş grubundan çıkıyor. Bizler de bu hafta şehir hayatından kaçmak isteyenlere tavsiyeler vermek ve yazar Mustafa Kutlu, yazar İbrahim Tenekeci, yönetmen Semih Kaplanoğlu ve sunucu Serdar Kılıç’ın insan-toprak ilişkisine dair yazdıklarını, söylediklerini hatırlayalım istedik. Hikayelerinde bir kasabadan bakarak bütün memleketin resmini yapan, okuyucuyu bir kuşun kanadında manevi bir alemi keşfe çıkaran Mustafa Kutlu’nun da en temel meselelerinden biri insan-toprak ilişkisi. Kutlu’nun kahramanlarının neredeyse hemen hepsi toprağı sever, üretkendir. Yerleştiği yeri mamur eder, ağaçları, çiçekleri, kuşları tanır. 

2000’li yıllardan sonra bir uzun hikâye dönemine giren yazarın Beyhude Ömrüm’ü bu bakışın en güzel örneklerinden. Eser, mekân olarak bir köyde geçmekte ve eserin ana kahramanı olan Yadigâr’ın içine düşen bahçe tutkusunu gerçekleştirmesini, bu süreçte karşılaştığı engelleri ve yaşadığı olayları, köyde yaşanan hayatı ana kahramanın ağzından anlatır. Aslında eserde konu edilen bir imgedir. Sırasıyla insanın dünyaya gelişi, buradaki macerası ve bu dünyadan göçüşü tahkiye yoluyla anlatılır. Mustafa Kutlu Beyhude Ömrüm’le ilgili bir söyleşisinde, “Beyhude Ömrüm’ün üç unsuru vardır. Birisi benim içimdeki tabiat aşkı, ikincisi arka planda Türkiye’deki toplumsal değişme, köylerin boşalması ve üçüncüsü olarak bütün yazdıklarımda bulunan tasavvufi bir şey vardır” diyor. 

‘BUĞDAY’ DA YEŞERECEK TOHUMLARI ARIYOR

Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun senaristliğini de üstlendiği Buğday da toprağa, hayata, hakikate dair bir arayış hikayesi anlatıyor. İnsanlığın nasıl bir tükenişe doğru hızla yol aldığını konu edinen bir distopya Buğday. Neyi kaybettiğimizi ve nerede bulacağımızı irfani gelenekten beslenen bir olay örgüsüyle beyaz perdeye taşıyan filmin sadece ülkemizde değil yurtdışında da büyük ilgi görmesi teknoloji ve bilişim çağında yaşayan insanlığın özüne, geldiği yere olan özleminin de somut bir göstergesi.

Beton maddiyatı, toprak maneviyatı temsil ediyor

Şair ve yazar İbrahim Tenekeci de toprağa gönül veren ve betonlaşmadan yakınanlardan birisi. Tenekeci 2014’te Yeni Şafak Gazetesi’nde yazdığı bir yazısında şöyle diyordu: Topraksız bir hayata doğru gidiyoruz. Kendimizi adeta beton duvarlardan, bloklardan oluşan bir yaşamın içine hapsediyoruz. İsmi bile sevimsiz: Yeni yaşam alanları. Toprak insanın aslıdır, atasıdır. Herkesin inmek zorunda olduğu son durak. İnsan ölür, ağaç kurur, demir erir, taş çatlar, metal yorulur, beton dağılır; toprak dayanır. Beton ise hep aynıdır. Donmuş, dondurulmuş bir şey. Hayatsız. Beton maddiyatı, toprak maneviyatı temsil ediyor gibidir. Biri rakam, diğeri harf. Toprak berekettir. Beton ise bire hiç verir. Tanışlık ve uzaklık. Karşı dairedeki komşuyu tanımamak. Hatta sakınmak. 

PEKİ YA GERİDE KALANLAR...

- Şehirdeki konforu aramayın:

Size bu hayali kurduranın şehir hayatı olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Pürüzsüz yolları, en güzel iç ve dış dekorları ve konforu gözünüz aramasın. Doğada mutlu olmak, konforla değil doğaya uyumla mümkündür.

- Planınızın dışına çıkmayın: 

Onlarca kitap, araştırma, inceleme okuyarak ve deneyimli kişilerden tavsiye alarak geliştirdiğiniz plana sadık kalın. Atak bir şehir insanı olarak önerdiğiniz projeler iş hayatında sizi yukarılara taşımış olabilir ama doğanın kuralları çok farklıdır. Mevsim döngüsünden toprağın yapısına, fazla yağıştan kuraklığa daha pek çok attığınız cesur adımları felakete dönüştürebilir.

- Mottonuz çok değil yeteri kadar olsun: 

Çiftlik işletmenin altın kuralı, yeteri kadar ölçüsünü hayata geçirmektir. Hayvanlarınız, meyve ve sebzeleriniz, tarım ürünleriniz, kısacası her şey yeteri kadar olmalıdır. Kısa sürede tüketime uygun doğal ürünlerde ortaya çıkan her fazlalık sorun oluşturmaya adaydır.

- Ulaşımı ihmal etmeyin: 

Çiftliğiniz modern yaşamdan uzakta olacaktır. Acil durumlarda en yakın yardım merkezine ulaşmanın yollarını tespit edip tatbikat yapmazsanız içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya kalabilirsiniz.

DOMATES BAHÇEDEN, YUMURTA KÜMESTEN…

Eğer siz de çok beklemeden bir çiftlik kurma ya da köyünüze dönme hayalindeyseniz sizi bu maddeler bekliyor;

- Doğayla iç içe yaşamak: Bitki-hayvan yetiştirmeye ve üzerine küçük de olsa bir ev kondurmaya uygun bir arazi en az birkaç on dönüm büyüklüğünde olmalı. Fiyatı elverişli bu tür araziler yerleşim yerlerinden görece uzakta bulunduğu için doğayla iç içe olmak opsiyonel değil zorunluluk.

- Doğal beslenmek: Eğer doğal tarım ve hayvan yetiştiriciliğini önemsiyorsanız organik olmayan gübre ve GDO’suz yem kullanır, böylece doğal ürünlerle beslenmeyi garantiye alırsınız. Domates bahçeden, yumurta kümesten, süt ahırdan geleceği için yiyip içtikleriniz konusunda içiniz rahat olur.

- Temiz hava almak: Doğru yerde yapılacak arazi seçimi, egzoz gazlarıyla zehirlenmemiş, bol oksijen yüklü havayı garanti eder.

- Bedeninize iyi davranmak: Birçok yardımcınız bulunsa bile çiftlik sahibi olarak yapmanız gereken işler mutlaka vardır. Sabahları erken kalkar, uzun uzun yürür, sürekli toprakla ve hayvanlarla ilgilenir, doğanın canlılığını her gün tekrar keşfedersiniz. Üstelik hiçbir öğünü sektirmeden ama doğal gıdalarla beslenir, öğleden sonra şekerleme yapar, geceleri erken yatarsınız.

- Ürettiklerinizden kazanç sağlamak: Emek vererek kazanmak: Yatırımınızı akıllıca yaptıysanız sizin ve sevdiklerinizin yanı sıra başkalarının da yararlanmak isteyebileceği ürünleriniz var demektir. İster online alışverişle ister semt pazarlarına katılarak isterseniz anlaşmalı marketler aracılığıyla ürünlerinizi piyasaya sunabilirsiniz.

DOĞADA SOYU TÜKENEN CANLI İNSANDIR

Serdar Kılıç da doğa ile insan arasındaki kopmuş bağı onarmak için TRT Haber’de yayınlanan Doğadaki İnsan programını hayata geçiriyor. Kılıç “Bu kopmuş bağı, geçmişte tabiatta yaşayan insanın kültürünü araştırıp, onun ne kadar uyumlu yaşadığını ortaya çıkarıp belgeleyip, bu belgeleri de kendi yöntemimle modern çağda yaşayan insana anlayabileceği özel bir üslupla, sazla sözle, göstermeye çalışıyorum. Doğaya uyumlu ev yapıp onun içinde uyuyarak hayvanlarla aynı havayı soluyarak insanlara bunları anlatmayı hedefledim. Doğadaki İnsan da böyle ortaya çıktı. Çünkü doğada soyu tükenen tür doğadaki insandır. Doğada soyu tükenen herhangi bir canlıyı düşünmüyorum bile. İnsanın soyu tükeniyor. İnsanın soyu da tükendiği için doğada canlı türü yok oluyor. Bunun sebebi de doğadan ayrılan insanoğludur” diyor.