25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Renk, fırça ve resimle imkânsızı başarıyor

Allah bana iyi bir el ve iyi bir göz ve bunların ikisini de çalıştıracak koskoca bir yürek verdi. Nefesimin yettiği, elimin de titremediği yere kadar devam edeceğim...

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 12 Mart 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Renk, fırça ve resimle imkânsızı başarıyor

Kendini beş yaşında renk, fırça ve resimle tanışıp daha sonra yanına hedef ve hayallerini alarak bugünlere gelmiş sıradan bir birey olarak tanımlayan mikro art sanatçısı Hasan Kale, yaptığı işle kendi alanında dünyadaki tek isim. Mücevher tasarımcısı, sanat ve tasarım direktörü, aşçılar milli takımında şef, televizyon programcısı gibi daha birçok sıfat ile tanımlayabileceğimiz Kale, deyimi yerindeyse imkansızı başarıyor. 21 yıldır mikro art sanatıyla ilgilenen Kale, bu alanda eğitim alacak kimseyi bulamayınca Mehmet Siyah Kalem’den fırçanın kıvraklığını, Levni’den renk ve ahengi, Nakkaş Osman’dan sultan portrelerinin inceliğini öğrendiğini söylüyor. Önümüzdeki günlerde İskoçya, Dubai ve New York’ta fuarlara katılacak olan usta sanatçı ile sanat hayatını ve yeni projelerini konuştuk.

21 yıldır yaptığı eserler ile sıra dışı olan ve herkesin dikkatini çeken İstanbul aşığı Hasan Kale, minyatürün hayatını girmesini şu sözlerle anlatıyor: 80’li yıllarda minyatür sanatı ile tanıştığımda ‘Tam benlik bir iş’ dedim. Çünkü ifade biçimi çok daha farklıydı. Fakat geçen zamanda ders almak istediğimde kimse bana ders vermedi ve ben de çok eski dönemlerden hocalar seçtim kendime. Mehmet Siyah Kalem’den fırçanın kıvraklığını, Levni’den renk ve ahengi, Nakkaş Osman’dan sultan portrelerinin inceliğini öğrendim. Üç farklı dönemin, üç farklı üstadından yola çıkarak Hasan Kale çizgisini oluşturdum. Bugünün teknolojisi ile o dönemlerde zor şartlarda yapılan eserlere benzerlerini üretip kendi imzamı atmayı istemedim. Bu düşünce ile hareket ettiğim bir zamanda gecenin bir vakti fırça antrenmanı yaparken bir milimetreye birbirine değmeyen 20-25 çizgi gördüğüm zaman kafama tek bir soru takıldı: Ne kadar küçük olabilir?’ Bu soruya, ya cevap verecektim ya da hiç bulaşmadan ömrümün sonuna kadar devam edecektim.

İncir çekirdeğini dolduran adam olarak tanınan Kale, “Sadece 350 obje üzeride çalıştım. Eser sayısını ise hiç bilmiyorum. Bir eser, doğru zaman geldiğinde masanın üzerindeki objelerle paletinizden düşen renklerle ortaya çıkmaya başlar. Bunun zamanı ise üç günle bir ay arasında değişiklik gösterir” diyor. Bazen çöp dediğimiz o minicik objelerini sanat kapsüllerine çevirmenin en büyük hayali olduğunu söyleyen Kale, “Bütün bunların ışığı altında değişik bakış açıları getirerek, yeni pencereler açmak en büyük hedefim. Ve tüm dünyada konuşulmayan yepyeni bir konuşma dili oluşturmak. Geriye baktığımda ‘İyi ki de yapmışım’ diyorum. Bilmediğim, tanımadığım ülkelerden inanılmaz mesajlar alıyorum. Haberimin çıkmadığı neredeyse bir ülke kalmadı. Tabii bunlar da müthiş gurur verici şeyler” diye ekliyor.

En küçüğünü ya da en güzelini yapmak gibi hiçbir gayesi olmadığını söyleyen Kale “350 farklı objeye ulaşmış dünyadaki tek sanatçıyım. Eserlerimi gören insanların yüzünde oluşan o hafif gülümseme benim en çok hoşuma giden şeylerden. Sadece bunun için bile bu sanat yapılabilir” diyor. Aslında dünyanın birçok yerinde bu çalışmaların yapıldığını ancak sayı olarak 10-15 arasında kalındığını söyleyen Kale, “Onlar mikroskoplar altında uzun soluklu evrelerde çıkarmışlar. Bunlar inanılmaz güzel şeyler. Ama onlar kendi ülkeleri, kendi ifade biçimlerine göre çalışmışlar. Yani hiç kimse İstanbul’u çizmeyecek” diyor.

İstanbul’un kendinde çok özel bir yeri olduğunu söyleyen Kale, ilk eseri kuru fasulyede de İstanbul siluetini işlemiş. “İstanbul benim için aşk. Yüzyıllardır ressamlar, şairler tarafından ifade edilen İstanbul, bir türlü anlaşılamamış. Ben de kendi yorumumla anlatmaya çalışıyorum ama bu da anlaşılmayacak. İstanbul’un bu gizemini koruması bizi cezbediyor. İstanbul’daki dokudan esinlenerek bir şeyler ortaya çıkarmak istediğimizde ömrümüz vefa etmez. Allah bana iyi bir el ve iyi bir göz verdi ve bunların ikisini de çalıştıracak koskoca bir yürek verdi. Nefesimin yettiği, elimin de titremediği yere kadar devam edeceğim.” Üstelik tüm bu eserleri yaparken hiçbir şekilde büyüteç ve mikroskop kullanmadığını söyleyen Kale “Ben görmeden bu kadar detayı yakalayabiliyorsam, mikroskop kullanınca neler olacağını tahmin bile edemiyorum” diyor.Önümüzdeki hafta İskoçya’da bir yarışamaya katılacağını söyleyen Kale’ya yetişmek pek de mümkün değil. 12-15 Nisan tarihleri arasında World Art Dubai sanat fuarına katılacağını söyleyen Kale, “Dubai’den sonra da New York Artexpo’ya katılacağız. Hem Dubai’ye hem de New York’a bu sene Türkiye’den giden tek Türk benim. Aynı zamanda bu iki fuara da bugüne kadar en küçük objeler gidiyor. Bence bu sene Dubai’yi ve New York’u sallayacağız. Bu ülkedeki vatandaşlardan birçok mesaj alıyorum ve benim gideceğim günleri boşalttıklarını ve beklediklerini söylüyorlar. Bu kesinlikle çok gurur verici bir şey” diye ekliyor. En büyük hayalleri arasında dünyadaki ilk ve tek mikro obje müzesi açmak olduğunu da dile getiriyor.

Yurt dışında ve Türkiye’de birçok kişide eserleri olduğuna da değinen Kale, “Slyvester Stallone’de kelebek, Mel Gibson’da fıstık, Wesley Snapes’da mercimek var. Jason Statham, Beyazıt Öztürk ve Tarhan Telli’de yine eserlerimi satın alan ünlüler arasındalar” diyor. Usta sanatçının en büyük kırgınlıklarından biri de birçok kişinin bu eserler için ‘Fotoshop’ demesi olmuş: Bunlar ‘Boş işler’, ‘Fotoshop’ denmesinden, pirinç tanesi ya da fındığa bir şey yaptığımda ‘Dünya ne kadar aç insan var biliyor musunuz’ denmesinden ve kelebek katili olarak tanımlanmaktan çok yoruldum.

İNSANLARIN YÜREKLERİNE DOKUNUYORSAM NE MUTLU

Son dönemlerde minyatüre çok fazla ilgi olduğunu söyleyen Kale “Sanat dediğiniz şey illa çok büyük ya da çok güzel olması gerekmiyor. Bazen farklı dallarda iğrenç ve itici de olabilir. Ben sanatçı olmak için değil, işimi iyi yapmak için yola çıktım. Çok güzel şeyler yapmış olabilirsiniz ama altını nasıl doldurduğunuz ve ne kadar süreklilikle hayatın içine soktuğunuz önemlidir” diyor. Her şeyden ilham aldığına değinen sanatçı, “Benim mikro objelerim, insanların kalbine o kadar yakın ki... Minicik dediğimiz şeyler hayatımızda çok önemli yer kaplıyor. ‘Pamuk ipliğine bağlı’ diye bir deyim vardır. Aslında bu nesneler bu kadar önemli ama biz bu koşuşturmanın içinde farkına varmıyoruz. Ufacık şey deyip atlamamak gerekiyor. Bazen duvara çivi çakarken, elinize çekici vurduğunuzda o çividen nefret ediyor olabilirsiniz ama bir gün dolaşırken o nefret ettiğiniz çivi başında muhteşem bir tablo gördüğünüz zaman asla o acıyı ve nefreti düşünmezsiniz. Hayata da böyle bakmak gerekiyor gibi geliyor bana. Bu manada ne kadar katkıda bulunuyorsam, insanların yüreklerine ne kadar dokunabiliyorsam ne mutlu bana” diye ekliyor.