25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Sinemada yerli damara festival mayası

Anadolu’da bu hafta birbiri ardına başlayan Film Festivalleri, sinemamızda yerli ve kimlikli bir bakışın oluşmasına zemin hazırlıyor. Konya’daki Sufi Sinema Günleri, AfyonKarahisar Film Festivali ve Siirt Kısa Film Festivali çoktandır beklenen bir dönüşümün habercisi.

6 Mayıs 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Sinemada yerli damara festival mayası

Sinemanın varlığını sürdürebilmesi, yönetmenlerin zincir sinemalarda gösterim şansı bulamayan filmlerini seyirci ile buluşturabilmesi, film dili ve sektörel sorunların konuşulacağı, tartışılacağı, yeniden üretileceği zemin olması bakımından festivallerin varlığı çok önemli şüphesiz. Ülkemizdeki festivallerin bu işlevleri ne kadar yerine getirebildiği, ödül mekanizmalarının ne kadar sağlıklı işlediği ayrı bir tartışma konusu. Ancak her geçen gün özellikle Anadolu’daki festivallere yenilerinin eklenmesi sinema dünyasındaki tekellerin kırılması, uzun yıllardır varolan tek sesliliğin yerini çoğulculuğa bırakması adına anlamlı. Bugünlerde gerçekleşen Konya’daki Sufi Sinema Günleri, AfyonKarahisar Film Festivali ve Siirt Kısa Film Festivali sinemada artık Anadolu’dan yeni bir damarın ortaya çıkışının müjdesi gibi. Konya’da tasavvuf ve sinema ilişkisine odaklanan Sufi Sinema Günleri daha tematik içeriğiyle sektör temsilcilerini ve sinemaseverleri beyazperdeye farklı bir yerden bakmaya çağırıyor. Siirt Film Festivali ise hem şehrin çok kültürlülüğünü hem de sahip olduğu değerleri sinema yoluyla tanıtmak amacıyla yola çıkıyor. Afyonkarahisar Film Festivali de yerli bir sinema diline hizmet etmek üzere bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek bir başka festival. 

Festivaller kimlik konusunu hesaba katmalı

İhsan Kabil

Sufi Sinema Günleri Genel Sanat Yönetmeni

İstanbul, Ankara gibi birden çok festivale sahiplik yapan ya da Antalya, Adana gibi yıllara yayılmış bir festival geleneğine sahip illerin yanında, değişik Anadolu şehirlerinde de film festivalleri, haftaları, sinema günleri aralıklarla boy göstermektedir. Şöyle bir göz attığımızda, Bursa, İzmir, Eskişehir, Edirne, Elazığ, Malatya, Trabzon, Erzurum, Mardin, Kayseri, Van, Hatay, Konya akla gelen şehirleri oluşturur. Buralarda düzenlenen festivaller, her yerde olduğu gibi daha çok genç seyirciyi kendine çekmekte, özellikle öğrenciler için kültürel bir etkinlik mesabesine ulaşıyor. Sinemayı sadece sinema salonlarında takip edebilen seyirci kitlesi için alternatif film imkanları sunuyor. Böylece hakim sinema anlayışının yanında farklı sinema yaklaşımları da seyircinin ilgisine açılıyor. 

Ancak festivaller sözkonusu olduğunda, bir kimlik sorunundan da söz etmek gerekiyor. Büyük şehirlerde düzenlenen festivallerde, daha çok Avrupa sineması ağırlıklı bir coğrafi özellik gözlemlenmekte, bu da belli bir zihniyet dünyasını, hayat tarzını ve görüşünü gündeme getiriyor. Oysa dünyanın farklı coğrafyalarında da hayata, varoluşa dair çok değerli filmler çekiliyor. Farklı sinema dili arayışları ve anlatım seçenekleri seyirci için bir alternatif haline geliyor. Dikkat edilmesi gereken bir başka husus da, bu toprakların kültürel özellikleri anlamında, toplum değerlerini göz önüne alarak, şiddet ve açıklık içeren görüntülerin, edebi argo dışına çıkan sözel kullanımların yer aldığı eserlerin festival seyircisi için yapıcı olmaktan ziyade insan ruhunu zedeleyici bir özellik arz ettikleri gerçeğidir. Bu anlamda da film festivallerinin kimlik konusunu da hesaba katmaları, sanatın insan ruhunu yükseltici, onun varoluşuna sahici değerler katıcı, duygu ve sezgi dünyasını zenginleştirici bir işlev yüklenmeleri olumlu bir tutum olacaktır.

Sinemadaki ticari açmazın çözümü Anadolu festivalleri 

Süleyman Civliz

AfyonKarahisar Film Festivali direktörü

Anadolu’daki Film Festivallerinde gözle görülür bir artış var. Antalya, Adana gibi köklü festivaller etkisini kaybederken yeni festivallerin oluşmasını nasıl okumak gerekir sizce?

Aslında film festivalleri ülkemizde yeni olgunlaşmaya başlıyor diyebiliriz. Sektörleşme sürecini hala tamamlayabilmiş değil. Festivallerin bu konuda atılmış önemli adımlar olduğunu düşünüyorum. Özellikle kısa filmcilerin eserlerini sergileyebilecekleri yegane mecra film festivalleri. Festivallerin sayısının artmasının hem üretimin artması hem de sinema sanatına olan ilginin artması ile ilişkisi var. Özellikle dijital teknolojiler, görüntülemenin masraflı ve ulaşılamaz bir iş olmasının önüne geçti. Hâl böyle olunca artık üretimin teknik detaylarından çok içerikleri önem kazandı. Festivalimiz kapsamındaki yarışmamıza başvuran 300’ü aşkın filmi referans alarak şunu söyleyebilirim; filmlerin neredeyse tamamı teknik olarak belli bir çıtanın üzerindeydi ve çok başarılı hikayeler işlenmişti. Film üretiminde bu başarı çıtası yükselirken film festivallerinin sayısının artması da olağan ve gereklidir diyebiliriz. Ancak festival organizasyonları için kurumların ve kişilerin büyük emek vermesi gerekiyor. Bizim için Kültür Bakanlığı’nın yol göstericiliği çok önemliydi. Valilik, Belediye Başkanlığı, Üniversite, Ticaret Odası  festivale kucak açtılar ve TYB İstanbul Şubesi de projeyi sahiplendi. 

Zincir sinemaların satın aldığı ticari filmler dışındaki yapımların seyirci ile buluşması hayli zor. Bu anlamda Anadolu’daki Festivaller seyirci açısından ne anlam ifade ediyor?  

Bu sorun sinemacıların kronik bir derdi oldu. İnsanlar evlerinden sinemaya gitmek için çıkmıyorlar. AVM turlarının bir durak noktası olarak sinema salonuna da uğruyorlar. Bunu çağa ayak uyduramayanların serzenişi gibi algılamamak lazım. Burada bahsedilen konu kültürü ilgilendiriyor. Çok kıymetli filmler üretiliyor. Belki dünya çapında başarı sağlayabilecek eserler ortaya koyuluyor fakat ticari bir açmazın içerisinde hayata tutunmaya çalışıyor. Anadolu’da yapılan festivaller bu konuda çözümün önemli bir parçası. Festivallerin Anadolu’da yaygınlaşmasıyla pek gösterim şansı bulamayan filmler de izleyiciyle buluşturulmuş oluyor. 

Afyon Film Festivali’ni diğerlerinden ayıran nedir? ‘Yerli film dili’ temalı bir çalıştay yapılacağını açıkladınız. Bu çalıştaydan muradınız nedir? 

Yerli film dili konusu, benim naçizane dert edindiğim bir şey. Türkiye’de  sinema, maalesef oryantalizmden kurtulamadı. Bir taraftan da yabancı kültür kodları filmlerimizin içinde virüs gibi yayıldı. Bu güne kadar da bu konuda çaba gösteren sayılı isimlerin dışında ortaya bir söylem konulamadı. Halbuki coğrafyamız, bizi yerelden evrensele taşıyacak, güçlü bir kültürel zemine sahip. Festival komitesi olarak çalışmamızı bu tema etrafında kurgulama kararı aldık. Festivalde yer alan bütün etkinliklerde; -buna atölye çalışmaları, film gösterimleri, söyleşiler dahil olmak üzere- bu temanın etrafında hareket ettik. Çalıştayımızı gelenekselleştirmeyi ve Yerli Film Dili konusunda düşünen, üreten insanları bir araya getiren bir platform haline dönüştürmeyi arzu ediyoruz. 

Yücel Çakmaklı Özel Ödülü de çok anlamlı. Genelde Film Festivalleri’nde çok zikredilmeyen bir isim. Bu ödüle dair neler söylersiniz?

Yücel Çakmaklı’nın Afyonkarahisarlı olması sebebiyle şehirde yapılacak bir sinema etkinliğinde Çakmaklı’yı anmadan olmazdı. Kurucusu olduğu Milli Sinema akımı, yerlilik konusunda verilmiş önemli çabalardan biriydi. Umuyoruz ki yapacağımız çalışmalar, ülkemizin yeni Yücel Çakmaklı’lar kazanmasına vesile olur. 

Siirt kültürü sinema için önemli bir rezerv oluşturabilir

Prof. Dr. Yasin Aktay

AK Parti Genel Başkan Baş Danışmanı ve Siirt Milletvekili

Görselliğin belirleyici olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dünya küçülmüş ama görsel bir sunumla bu dünyada yoksanız, dünya ne kadar küçük olursa olsun siz o dünyaya uzak kalıyorsunuz. Siirt milletvekili olarak Siirt’in dünyaya sunulacak çok kadim, önemli değerleri var. Siirt yeni arkeolojik kazılar iyi değerlendirildiğinde muhtemelen dünyanın en eski yerleşim yerlerini barındıran bir coğrafya. İnsanlık dünya sahnesine ilk bu coğrafyadan girmiş demek. Halen göz önünde olan beş bin yıllık bir ipek yolunun kalıntılarını izleyebiliyorsunuz. Üç dilli dolayısıyla kendiliğinden çok kültürlülüğün en güzel örneklerini yüzyıllardır hayata geçiriyor. İde Yapım festival direktörü sevgili dostum, sinemacı Baran Mayda, Siirt’i tanıtmanın en güzel yolunun sinemadan geçtiğini söyledi. Siirt’te çok güzel filmler çekilmiş geçmişte. Yılmaz Güney’in Sürü filmi, Katırcılar filmi. Buradan yola çıkmalıyız dedik. İşe Bingöl”le başladık. Bingöl’ün de benzer özellikleri var. Bingöl”de sinema festivali, Bingöl’ün tanıtımına başka faaliyetlerle karşılaştırıldığında çok daha az maliyetle çok daha büyük bir katkı yapmış oldu. Akabinde Siirt için yola koyulduk. Uygulama noktasına geldik. 

SİNEMAYA İLHAM VERECEK BİR COĞRAFYA

Siirt mevcut çokkültürlü haliyle kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış boyutu, ulema şehri oluşu, İbrahim Hakkı ve Fakirullah, Molla Halil, Şeyh Hazin, Sultan Menduh gibi büyük alimlerin beşiği ve yatağı olması, aynı zamanda ana sevgisi ve hukukunun muhteşem örneği Veysel Karani’ye de makam olması boyutlarının günümüz Türkiye’sine çok önemli kültürel, ahlaki ve felsefi katkılar yapacağına inanıyorum. Bu tarihi, ilmi ve manevi değerlerin bilinmesi, tanınması lazım. Sinema insan hikâyelerine ışık tutarken, o büyük insanlar veya büyük değerler de daha görünür olacak. 

Siirt’in güçlü bir folkloru var tabi. Ayrıca müthiş hikâyeleri var. Derlenmeyi, değerlendirilmeyi bekleyen. Veysel Karani’den bahsettim. Müthiş bir hikaye, belki anneler gününe referans oluşturacak kadar güçlü bir drama. Ama doğru dürüst değerlendirilmemiş, Aynı şekilde İbrahim Hakkı’nın hocası İsmail Fakirullah ile olan öğretmen-öğrenci sevgisinin eşsiz hikâyesi pekala öğretmenler gününe bir referans oluşturabilir. Tabi zengin bir divan geleneği ve şiir-kaside, dengbej kültürü var. Bunlar sinema için önemli bir rezerv oluşturabilir. Bir de tabiatın ortaya koyduğu muhteşem güzellikler var. İlkini yaptığımız Festivale yerli ve yabancı çok sayıda kısa film katıldı. Film gösterimlerinin yanı sıra senaristler, yönetmenler oyuncular ve yapımcıların katılacağı atölye ve söyleşiler yapılacak. Bu tarz etkinliklerin çoğalması, sinemanın biraz daha yaygın bir kültür haline gelmesini sağlıyor her şeyden önce. Büyük metrajlı filmler yapmak daha fazla zaman, daha fazla emek ve maddi imkan istiyor. O yüzden sahaya girmek daha zor o alanda. Sinemamızın gelişebilmesi için daha fazla insanın sahada olmasında her zaman büyük fayda var. Çok az insan sinema üretimiyle ilgilendiğinde rekabet de az oluyor, çoktan daha iyinin ortaya çıkma şansı da olmuyor.