20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Yeni nesil FrankensteIn’ın hayali gerçek olacak mı?

İtalyan cerrah Sergio Canavero ortaya bir iddia attı, tüm dünyanın kafası karıştı. 2018’de tıp tarihinin ilk ‘kafa nakli’ni gerçekleştireceğini ileri süren cerrahın planı tutar mı yoksa bu iddiaları sansasyon oluşturmak için mi sıraladı? Prof. Dr. Kaya Aksoy’dan aldığımız bilgilere göre yeni nesil Frankenstein hayalinin gerçekleşmesi için vakit var.

BÜŞRA UĞRAŞ26 Kasım 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Yeni nesil FrankensteIn’ın hayali gerçek olacak mı?

İtalyan cerrah Sergio Canavero’nun bir bomba gibi ortaya attığı iddia kafaları karıştırdı. “Kadavra üzerinde kafa nakli başarılı oldu. 2018’de insan üzerinde de yapacağım” diyen Canavero gerçekten bunu yapacak teknolojiye sahip mi yoksa bir ütopyadan mı söz ediyor? Aklımızdaki sorulara geçmişten ve bugünden cevaplar aradık. Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Beyin Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Prof. Dr. Kaya Aksoy’un kapısını çaldık. 

Organ nakilleri konusunda hemen herkesin bir fikri var. Özellikle karaciğer ve böbrek nakli yaygın ve başarı oranı çok yüksek. İmkansız görünen yüz nakli bile artık olağan geliyor. İtalyan cerrah Sergio Canavero’nun gündeme getirdiği kafa nakli konusunda bizi aydınlatan Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Prof. Dr. Kaya Aksoy, “Hastalıklı bir beden ve sağlam bir beyin ile beyin ölümü gerçekleşmiş sağlam bir vücut söz konusu olduğunda sağlam beynin sağlam vücut ile birleştirilmesini hedefleyen bir projeden bahsediyoruz. Proje son günlerde cerrah Sergio Canavero ile gündeme geldi ancak sanıldığı gibi yeni bir konu değil” dedi. Aksoy, literatüre geçen kafa nakli operasyonlarını şöyle sıraladı: İlk kez 1908 yılında Doktor Alexis Carrel ve Charles Claude Guthrie sağlam bir köpeğin üzerine ikinci bir kafa nakli yaptılar. Beden bazı refleksler göstermesine karşın kısa sürede bozularak öldü. Carrel daha sonra transplantasyon çalışması nedeniyle Nobel ödülü kazandı. 1954’de ise kalp cerrahı Vladimir Demikhov sinir sistemi bağlantısı yapmadan vasküler (damarsal) anastomoz (bağlama) ile köpekleri 29 gün yaşatmayı başardı. Ölüm, transplantı kabul etmeyiş (rejeksiyon) nedeniyle oldu. 1965’te Robert J. White aynı deneyi tekrarladı. Bu kez  beyindeki aktiviteyi EEG ile takip etti ve bedensel aktiviteyi de monitörledi. 6-48 saat yaşam sağlayabildi. 2012’de Xiaoping Ren de Demikhov’un deneyini tekrarladı. 2013’de Canavero insan kafa naklinin mümkün olacağını duyurdu, 2017’ye tarih verdi. Ardından Ren ile çalışmalara başladılar. 

REDDİ ÖNLEDİK DİYELİM YA SONRA?

Peki mümkün mü? Günümüz teknolojisi ve geçmişten elde edilen deneyimler 110 yıl sonra başarıyı getirecek mi? Prof. Aksoy’a göre organ nakillerinin en büyük sorunu rejeksiyondu. Bu büyük sorun reddi önleyen ilaçlar ile çözüm buldu. Karaciğer ve böbrek transplantasyonları artık klinik olarak oturdu. Kafa naklinde ise problem daha büyük. Damarları, sinirleri bağlamanın yanında omurilik ile nasıl birleştirileceği bilinmiyor. Uzuvları kontrol eden, ağrıyı, teması hisseden, refleksi ve kuvveti denetleyen omuriliğin naklini gerçekleştirebilmek asıl melese. Şu an omuriliğin boyundan değil de sırt 10’uncu omur hizasından kesilmesi, safir bıçak kullanılması, poli etilden glikol ile yapıştırılması gibi pek çok konu üzerinde duruluyor. Ancak tüm bu aşamalar  kolayca aşılacak görünmüyor.  Bu serüven bu şekilde bir süre daha devam edecek.

UMUDA KAPILMAYIN

Konuyu mesleki etik açısında da değerlendiren Prof. Dr. Aksoy şu bilgileri verdi: Bilim insanları bir iddiayı ortaya attıklarında etik değerleri göz önünde bulundurmalı. Başka pek çok konu üzerine derin deneysel çalışmalar yapan ben dahil binlerce bilim insanı var. Omurilik transplantasyonu konusunda pek çok çalışmam oldu. Çıkardığım her sonucu bir şekilde kamuoyuna lanse edip, “Şöyle olacak böyle olacak” deseydim ortalığı boş yere karıştırmış olurdum. Bir çalışma, belli bir noktaya gelip elde edilen bulgular bilim dergilerinde teyit edilir ve veriler kanıtlanırsa değer arz eder. “Ben yaptım oldu” demekle olmaz. Canavero’nun yaptığı çalışmaları ve elde ettiği verileri etik değerleri göz önünde bulundurarak objektif kriterler ile değerlendirmek gerekiyor. Evet, kadavra üzerinden kafa nakli yaptı ancak omurilikten nakil yapılması gibi bir şey söz konusu değil. Dolayısıyla kafa naklinin gerçekleştirildiğini söylemek doğru olmaz. Bir gün omurilik nakliyle ilgili sorun çözülürse işte o zaman bu kafa naklini konuşmaya başlayabiliriz. Çünkü yalnızca kafa nakli yapmak demek kafadan çıkan damarları diğer insanın kalbinden çıkan ve beynine ulaşan damarları ile birleştirmek demek değil. Omurilik ve beynin uyumunu sağlayamazsanız çalışan bir beyin ve felçli bir vücut elde edersiniz. Gelişmeleri izlemek gerekiyor. Bunlar çok değerli çalışmalar ve hürmet ediyorum ama bu olayın hemen önümüzdeki yıl gerçekleşeceğini düşünmek çok ütopik olur. 

Sergio Canavero, ilk kafa nakli yapılacak kişinin 32 yaşındaki Rus Valery Spiridonov olduğunu söyledi. Ancak son günlerde Spiridonov’un işlemi yaptırmaktan vazgeçtiği iddia ediliyor.

KAFA NAKLİ KONUSUNDA BEYİN YAKAN SORULAR

Kafa nakli konusundaki gelişmeler herkes için merak konusu ancak onu bir kenara koyup bu konunun doğurduğu diğer soruları inceleyelim. Bunlardan ilki şu: Bir kişinin beynindeki bilgi, görgü, davranış biçimleri ve duygularını başka bir bedene aktarabilmek yani zihin aktarımını yapabilmek için kafa nakli yapmak şart mı? Yoksa zihindeki tüm dataları alıp başka bir beyne kopyalamak mümkün mü? Bir dahinin zihnini gelecek için saklayabilir miyiz? Çünkü eğer bir çip yardımıyla zihnin aktarımını gerçekleştirmeyi başarabilirsek o zaman kafa nakli yapmadan da beynini koruyabiliriz. Böylece Stephen Hawking’inki gibi üstün zekalar da sonsuza dek yaşayabilir. Konuyla ilişkili olarak ortaya atılan teorilerden bir diğeri ise şöyle: İnsanın sadece beynini naklederek kişiliğinin özgün yapısını da aktarabilir miyiz? Yoksa tüm organlar bir araya geldiğinde mi benlik oluşur? Organlarımızın davranışlarımıza etkisi var mı? Eğer organların davranışlarımıza etkisi varsa görkemli bir beyin başka bir bedene aktarıldığında aynı biçimde çalışmaya devam edebilir mi?

NANO TEKNOLOJİYİ GÖZ ARDI ETMEYİN

Kafa nakli ve zihin aktarımı ile ilgili sohbetimiz sırasında Prof. Dr. Aksoy bir konuya daha dikkat çekiyor: Nano teknoloji. “Yılların düşüncesi, projesi kafa nakli için beklemek gerekir ancak gündeme getirilmesi gereken daha önemli olduğunu düşündüğüm konu nano teknolojiler. Bugün gerek tıpta gerekse endüstride kullanılan nano teknoloji ile farelerin felçli ayakları nanomateryal enjekte edilerek düzeltilebiliyor. Nanofiber stümilasyonu ile ölen, zarar gören hücrelerde rejenerasyon sağlanıyor. Nano teknoloji ile sarmalanmış ilaç, hedef kanser hücresine gidip çevresindeki normal hücrelere zarar vermeden etki etmeyi başarıyor. Emboli sonrası tıkanmış damar nano teknoloji ile açılabiliyor. Titanyumdioksit nano partikülleri cam üzerine uyguladığında kirlenme problemini ortadan kaldırıyor ve gümüş nano partüküllere eklenen plastikle antibakteriyel etki elde edebiliyoruz. Zihni bir yere aktarmayı başarabilirseniz zaten o insanın şahsiyetini, birikimini de aktarmış olursunuz. Beyin, beynin içindeki zihin ve zihnin içindeki bilgi önemli. İleride bilgiyi başka ortamlarda bu gibi teknolojilerle aktarmak da mümkün olabilir. O nedenle ben bu yöndeki gelişmelerin belki de kafa naklinden daha önemli olabileceğini düşünüyorum.” 

AH ŞU ÖLÜMSÜZLÜK MERAKIMIZ!

Tıp dünyasının sağlık alanında devrim yapan buluşları, araştırmaları, çalışmaları var. İnsanlık için çok büyük çalışmalar olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Ancak madalyonun öte tarafına bakarsanız bu tarz çalışmaların temelinde insanlığın başka bir hayalini görebilirsiniz: ölümü yenmek. Milyon dolarlar harcanan araştırmalar, kafa nakilleri, Cryogenic Freezing (insan ya da hayvan bedeninin dondurulması ve düşük sıcaklıkta korunması) için yapılan çalışmalar… Bunların hepsinin temelinde ölümle olan mücadelemiz yatmıyor mu? David Rockefeller 101’ine basana kadar altı kalp, üç böbrek, iki ciğer nakli yaptırmıştı çünkü 200’üncü yaş gününü kutlamak istiyordu. İngiliz Kraliyet ailesinin gelmiş geçmiş en sevilen mensuplarından biri olan Ana Kraliçe Elizabeth, 20’nci yüzyılı başından sonuna dek yaşadı. 102 yaşında fani dünyaya veda ettiğinde kızı Prenses Margaret’ten daha sağlıklıydı. Yaptırdığı onlarca kan nakli ile bir yüzyılı sağlıklı ve dinç yaşadı. Eminiz ki 102 yaşından çok daha geç ölmeyi planlıyordu. Geçtiğimiz günlerde 90’ıncı yaş gününü kutlayan ve son derece sağlıklı görünen İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in de annesinin yolundan gittiği görülüyor. Anlayacağınız, milyon dolarlık araştırmalar ve ölümsüzlüğü arama çabaları, üst tabakanın ömrünü uzatmak için canla başla devam ediyor. Başarılı oluyorlar mı konusu ise tartışmaya açık.