25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Yılın tüm aylarını ramazan gibi geçirelim

Manevi hayatımızı besleyen en güçlü iklim olan üç aylar başladı. Yılın geri kalanında da ibadetlerimizi sürdürmemiz gerektiğini ifade eden İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, “Recep ve Şaban ayı Ramazan’a hazırlıktır. Ramazan ayıyla edindiğimiz güzellikleri tabiatımız haline getirelim” diyor.

FATMA ERSOY 25 Mart 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Yılın tüm aylarını ramazan gibi  geçirelim

İslam aleminin merakla beklediği mübarek üç aylar ile ibadet hazırlıkları da başladı. Her Müslümanın dünya ve ahiret hayatı hakkında muhasebe yaptığı, maneviyat konusunda eksiklerini tamamlamaya çalıştığı bu aylar; tövbe etmek, yanlıştan dönmek için anlamlı bir vesile. “Nasıl ki insan hayatının yaşadığı dönemlerde bir takım mevsimleri varsa, manevi hayatımızın da vardır. Bahar bir uyanışın ifadesiyse, güz bir solgunluğu ifade ediyorsa bizim manevi hayatımızda da üç aylar dediğimiz Recep, Şaban ve Ramazan ayının ayrı bir anlamı var” diyen İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ile üç ayları ve bize kattıklarını konuştuk. 

İbadet iklimine hazırlık 

Üç ayların en zirve noktasının Kur’an-ı Kerim’in de indirildiği Ramazan ayı olduğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu ayda insanların çok yoğun bir ibadet iklimine girdiğine işaret ediyor. Prof. Dr. Yılmaz, kılınacak namaz, tutulacak oruç, verilecek zekat, okunacak Kur’an-ı Kerim ile geçirilecek Ramazan’ın, dünyevi bağlardan arınma adına çok iyi bir ortam sunduğunu da dile getiriyor. Recep ve Şaban aylarının, Ramazan’a bizleri hazırlayan iki önemli eşik olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, “Dokuz ay boyunca yaşadığımız hay huyun arasında Recep ayında biraz daha ibadet mevsimine doğru yani Ramazan’a gidiyoruz. Bu bir toparlanma dönemidir. Biraz prova gibi tabiri caizse, yavaş yavaş Ramazan’a hazırlanıyoruz. Böylece Ramazan’ı daha dingin bir zihin ve kalple karşılıyoruz” diyor. 

Kulluğumuzu hatırlıyoruz

Toplum olarak değerlerimizi özel günlerde hatırladığımızı göz önünde bulundurursak; kandil geceleri ve dini bayramlarda da Müslümanlığımız aklımıza geliyor. Günlük yaşantımızda zaman ayırmadığımız ibadetleri üç aylara sıkıştırmanın doğru olup olmadığını sorduğumuzda Prof. Dr. Yılmaz şu yanıtı veriyor: Hayat dediğiniz şey sadece keyfi yaşamaktan ibaret değil. Kullukla ilgili, insanlıkla ilgili, başkalarıyla ilgili, Allah’a daha yakın olmakla ilgili hedeflerimiz olması gerekiyor. İşte kandil geceleri, Ramazan ve benzeri diğer dini gecelerimizin hatırlattığı budur; “Sen insansın, yeryüzünün en gözde varlığısın, Allah’a ve insanlara karşı sorumluluğun var, senden sonrakilere karşı sorumluluğun var. Yeryüzünü imar gibi görevle yaratıldın.” Allah insanoğlunu yeryüzünü viraneye çevirsin, yıksın döksün diye değil, mamur hale getirsin, güzel şeyler yapsın diye yaratmıştır. Tabii imarın da en önemlisi kalpleri imar etmektir. 

Az olsun, sürekli olsun

Kalp kıran, gönül yıkan bir adamdan yeryüzünü imar etmesini bekleyemezsiniz. Dolayısıyla bu imarın ilk adımı, insan gönlünü imar etmek, karşısındaki her insanı değerli görmektir. Ramazan ve benzeri bu iklimler bize bunları hatırlatıyor. Ramazan’da bu güzellikleri bütün bir yıla yaymak üzere bir bakıma yoğun bir şekilde idman yapıyoruz. Biz bir aylık kamp hayatında 11 ayın kondisyonunu kazanmış olmalıyız. Ramazan bitti, ibadet bitti, paylaşım bitti değil. O kalan zamanı da 11 aya bunu yayarak tamamlamalıyız.

İnsanın bir şeyi alışkanlık haline getirip, kendine mal etmesi 21 gün gibi bir süre. Yani aslında insan o süre içinde iyilikleri,  güzellikleri tekrar ede ede artık kendisinin tabiatı haline getirmiş oluyor. Dolayısıyla bir ay boyunca hakikaten “Bunlar tabiatı asliyem olsun. Ben bundan sonra insanlarla ilişkilerimde daha güler yüzlü olayım, daha sevecen daha hoşgörülü olayım, ibadet hayatım daha düzenli olsun, ezan okununca namazımı kılayım, zamanı gelince zekatımı vereyim ve hatta maaşımı aldığım zaman 40’ta birini hemen vereyim” gibi kararları vermesine zemin hazırlıyor. Ve Ramazan’da başlayan bu davranışların daha sonra sürdürülmesine imkan sağlıyor. Çünkü Peygamberimiz diyor ki “Amellerin, davranışların en hayırlısı az da olsa sürekli olandır.” Bugün mesela 5 TL verdin, bir başka gün 10 bin TL veresiye kadar her gün 5 lira ver. Bu süreklilik ve kalıcılık sizi inşa ediyor. Sizde paylaşma duygusunu inşa ediyor. Hani şöyle bir tabir vardır ya “Elinizde bir kova su var. Bu bir kova suyu siz götürüp çölün ortasındaki bir ağacın dibine dökebilirsiniz, ağaç gürleşsin diye. Veya damlama suyla ağacın dibine yettiği kadar damla damla verirsiniz.” Sizce hangisi daha etkili olur? Damlama su değil mi? Aynı onun gibi ibadetler de damlama su gibi sürekli olmalı ki kalıcı olsun, etkili olsun.”

İslam’ın farkı ruhunda saklıdır

- İslam’daki özel zamanların, diğer semavi dinlerdeki kutsal günlerden farkı nedir?

Tabi her birindeki hedefler farklı. Benzerlikleri muhakkak var ama İslam’daki ibadetlerin bir bedeni var, bir de ruhu. Bakın mesela namaz. Namazın 12 farzı var. 12 farzın altısı içinden, altısı dışından. Bu namaz farzlarından, 12 şarttan sadece bir tanesi ruhudur, öbürlerinin hepsi bedenidir. ‘Niyet’ sadece, o niyette huşu ve ihlas o namazın ruhudur. Namazı bedenli kılmış olabilirsiniz, ama niyetiniz ve huşunuz yoksa o spordur, jimnastiktir. Ama niyetiniz sağlam, huşunuz tam ise hakikaten ceset yani bedenle ruh buluşmuş olur ve hakikaten namaz bir güzellik olarak karşınıza çıkar. Aynı şey oruç için de geçerlidir. Orucun bir bedeni tarafı var. Sabahın seher vaktinden akşam güneş batana kadar yemeyip, içmeden beklemek bu işin bedeni tarafı. Bunun birde ruhu var. Siz aç kalırken, “Ben Rabbimin rızasını kazanmalıyım, öyleyse sadece aç kalmakla değil dilime de gözüme de elime de sahip olmalıyım, kimseyi incitmeyeyim” diye bir takva duygusu yaşıyorsanız işte orucun ruhu orasıdır. Zekat ekonomik bir ibadettir. Maddi görünen bir şey. Ama siz parayı verirken görünmeden bir arınma yaşarsınız, çünkü zekat arınma demektir. Kendi içinizdeki cimrilik, kıskançlık duygusunu aşıyorsunuz ve “Hayır bunu vermem lazım. Allah öyle emrediyor” diye veriyorsunuz ve içinizdeki o size itiraz eden, sizin önünüzü kesmeye çalışan duyguları aşıyorsunuz. Orada bir ruh canlanıyor, bir arınma yaşıyorsunuz. Yaptığınız ekonomik bir şey ama içeride onun oluşturduğu bir manevi duygu var. Keza aynı şey hac için de geçerlidir. Mesela hacda da Allah’u Teâlâ hazretleri diyor ki “En hayırlı azık, takvadır. Hacca azık hazırlayın ama başka azıklar çok işe yaramaz takva azığını kuşanın.” Kurbanda ise hayvan kesiyorsunuz, kan akıtıyorsunuz. Ama Allah’ü Teâlâ hazretlerine sizin kestiğiniz hayvanın ne eti, ne kanı ulaşacak değildir. Allah’a ulaşacak olan sadece ve sadece sizin Allah rızası için hayvanı boğazlayıp, onu insanlara dağıtmanızdır yani takva duygunuzdur. Bakın her ibadetin bir bedeni ve ruhu var. Bizim dinimizde o esas ruhu için yapılır bunlar. O ruhu kazanmak için. Diğer dinlerde belki geleneksel hale gelmiştir, benzerlikler de bulunabilir. Ama zaten İslam son din olduğu için, son çıkarılan kanun gibidir. 

Üç ayları oruç ve duayla ihya edin

- Üç ayları nasıl değerlendirmeliyiz?

Üç ayların ilk ikisi Ramazan’a hazırlık aşamasıdır. Aslolan Ramazan’dır. Ramazan’a hazırlık için de bence, Regaip Kandili’nden başlayarak, gündüzleri oruç tutmak, geceleri ihya etmek lazım. Sonrasında Miraç kandili geliyor. Miraç kandilinde gündüz oruç tutup gecesinde o geceyi ihya etmek lazım. Şaban ayında Pazartesi ve Perşembe belki oruç tutarak yavaş yavaş Ramazan’a hazırlanmak ve Kur’an-ı Kerim okumaya çalışmak gerekiyor. Ama Ramazan’da mutlaka bir hatmi şerif okumak üzere kalbi ve zihni hazırlamak lazım. Yani Ramazan’ı daha yoğun yaşamak üzere öncesinden fiziki ve maddi olarak evimizin, hanemizin, hepimizin hazırlanması zihni ve kalbi olarak da hazırlık yapmak anlamına geliyor Recep ve Şaban ayı.