20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Cumhurbaşkanı Erdoğan: OHAL'i 3 ay daha uzatmak Türkiye'nin yararına

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27. Muhtarlar Toplantısı'nda konuştu. Erdoğan, OHAL'in 3 ay süreyle uzatılmasının Türkiye'nin yararına olduğunu söyledi.

29 Eylül 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, 27. Muhtarlar Toplantısı'nda muhtarlara hitap etti.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerinden öne çıkan başlıklar şöyle: 
 
DAHA ÖNCEKİ DARBELERDE HEDEF GENELDE BİZ OLUYORDUK 
 
Şehit muhtarlarımızın ve yakınlarının aileleriyle tüm muhtarlarımıza tekraren başsağlığı, gazilerimize sağlık, hayırlı ve uzun ömürler diliyorum. Sizlerle toplantılarımızı başlattığımız 2015 yılının Ocak ayından bu yana muhtarlarımıza özellikle şunu ifade ettim; sizlerle biraraya gelmek, sizlerle birlikte olayları yakinen takip etmek için bu buluşmalar çok önemlidir dedim. Açıkçası aramıza bir darbe girişiminin de girmeye çalışacağı aklıma gelmemişti. Türkiye'nin son 14 yılında maruz kaldığımız ihanetler içinde bu darbe girişimi gerçekten çok farklı bir yere sahip. Daha önceki ihanet girişimlerinde hedef genellikle biz oluyorduk, hükümet oluyordu. Ülkemiz ve milletimiz yaşananlardan dolayı, dolaylı olarak bunlardan etkileniyordu. Bu defa bizimle birlikte canıyla, kanıyla, varlığıyla bizatihi milletimizin kendisi, ülkemiz, demokrasimiz hedef alındı. 15 Temmuz'da Türkiye hem bir darbe girişimine, hem bir dizi terör eylemine hem de örtülü bir işgal girişimine maruz kaldı. 
 
15 TEMMUZ ELİMİZDE KALAN SON TOPRAĞIN İŞGAL GİRİŞİMİYDİ
 
15 Temmuz TSK içinde yuvalanan üniformalı bir grubun, cuntanın eseri olması itibarıyla elbette bir darbe girişimiydi. Darbecilerin milletimize karşı hedef gözetmeksizin uyguladıkları şiddet aynı zamanda bir terör saldırısıydı. Bunlar milletin verdiği vergilerle, milletin imkanlarıyla, onlara emanet ettikleri F 16'ları, helikopter, tank ve topları, envai çeşit silahları zannediyorlardı ki, bunlarla birlikte biz bu işi başarırız. Ama bunların düşünmedikleri bu millet şöyle ortaya çıkar, meydanlara dökülür, havalimanlarına dökülür, bedenini, göğsünü herşeyini siper ederse o zaman biz ne yaparız diye düşünmemişlerdi. Hem projenin gerisindeki siluetler hem de darbenin başarılı olması halinde hayata geçirilecek niyetler itibarıyla 15 Temmuz, 1912'den 1923'e kadar kısa sürede beşte bire düşen topraklarımızdan elimizde kalan son parçanın işgalinin teşebbüsüydü. İşte millet o toprakları onlara teslim etmedi. 
 
LOZAN'DA MASAYA OTURANLAR ANLAŞMANIN HAKKINI VEREMEDİ
 
Sonuçları itibarıyla benim milletim yüce, aziz, kararlı bir millet. Hani o çılgın Türkler diyorlar ya, işte o millet. 15 Temmuz Türk milletinin ikinci kurtuluş savaşıdır. Tarihte bize ne yaptılar? 1920'de bize Sevr'i gösterdiler, 1923'de Lozan'ı bize razı ettiler. Birileri bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Herşey ortada. Şu anda Ege'yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'da verdik. Oralar bizimdi, oralarda hala camilerimiz, mabetlerimiz var. Şu anda hala Ege'de kıta sahanlığı ne olacak bunları konuşuyoruz. Hala bunun mücadelesini veriyoruz. İşte o anlaşmada masada oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını vermediler, veremediler. Veremedikleri için bunun sıkıntısı biz yaşıyoruz. Şayet aynen bu darbe de başarılı olsaydı herhalde Sevr'i dahi aratacak bir darbeyle karşımıza çıkacaklardı. 
 
 
 
 
 
LİDER TAŞIN ARKASINA SAKLANIRSA MİLLET DAĞIN ARKASINA SAKLANIR
 
Milletimiz engin ferasetiyle sahneye konmaya çalışılan senaryonun tüm safhalarını, perde arkasındaki hazırlıkları anında deşifre etmiş tavrını net bir şekilde göstermiştir. O gece Türk milleti sadece bir darbeyi önlemekle kalmamış, aynı zamanda ülkesini bir darbeden kurtarmıştır, işgalden kurtarmıştır. Biz de milletimizden aldığımız güçle darbecilerin karşısında dimdik durduk, oyunu bozduk. Hani şair diyor ya; Yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan, mesele bu. Şunu hiçbir zaman unutmayın, eğer lider taşın arkasına saklanmazsa bu millet dağın arkasına saklanmaz. Ama lider taşın arkasına saklanırsa millet de dağın arkasına saklanır. Bizler o gece sizinle yürüdük. O gece havalimanı ve devlet konuk evi çepeçevre millet tarafından kuşatılmamış olmasaydı FETÖ'nün tankları bize de ölüm kustururdu. 
 
NASİBİMİZDE ŞEHADET YOKMUŞ Kİ BUGÜN SİZLERLE BİRLİKTEYİZ
 
Demek ki, şehadet nasibimizde yokmuş ki, bugün burada sizlerle birlikteyiz, biraradayız. Ne mutlu o kutlu makama ulaşan kardeşlerimize, onların yakınlarına, gazilerimize. Bugüne kadar şahsen görüştüğüm, arkadaşlarımın ziyaret ettikleri şehit yakınlarımızın, gazilerimizin vakur duruşları beni ayrıca duygulandırıyor. Şehitlerimizle ilgili öyle hikayeler işitiyoruz ki, tüylerimiz diken diken oluyor. Milletimiz bu mücadelesini sürdürdüğü müddetçe yedi düvel üzerimize gelse Allah'ın izniyle bizi bir adım geriletemez. İstiklal şiirimizde Akif merhum ne diyor; Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşadır, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. Kükremiş sel gibiyim enginlere taşarım. Millet göğsünü siper etti. Bu millet gerektiğinde bendini de çiğner, gerektiğinde dağları da yırtar, gerektiğinde enginlerden de taşar. Onun için diyoruz ki bu milletin, bu devletin sabrını zorlamayın. 
 
BENİM SİZLERLE ARAMDA SEÇİLMİŞLİK AÇISINDAN BİR FARK YOK
 
Bu milletin bu devletin sabrını zorlamak isteyenlerin akıbetini açın tarih kitaplarına bakın. Biz kimseden hakkımız olmayan bir şeyi istemiyoruz, ama kimseye hakkımız olan bir şeyi vermeyeceğiz. Bunun için her türlü yolu, aracı kullanıyoruz. Ülkemizde Milli Güvenlik Kurulumuzun tavsiyesi, hükümetimizin kararı, Meclis'imizin onayıyla 21 Temmuz'dan itibaren 3 ay süreyle olağanüstü hal ilan edilmiştir. Şu OHAL konusunu speküle eden bunu sağa sola çekmeye gayret edenler var. Şu anda ben muhtarlarımın şahsında milletimle konuşuyorum. Birileri bir şeyi anlamıyor, atanmış kimdir, seçilmiş kimdir? Ben Cumhurbaşkanı olarak seçilmişim, ama benim muhtarım da seçilmiş. Demokrasi noktasında benim muhtarımla aramda bir fark var mı? O da seçilmiş, ben de seçilmişim. Biri muhtar olarak seçilmiş, biri de Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş. Eğer demokratik parlamenter sistem diyorsan burada kalkıp, muhtarı alçaltamazsın, küçültemezsin, küçük göremezsin. 
 
OHAL'İN GÜNLÜK HAYATA OLUMSUZ YANSIMASI OLMAMIŞTIR
 
Demokrasinin terazisi nedir, seçimdir. Seçimle gelene saygı, millete saygıdır. İşte bu kanun hükmünde kararname, OHAL vs. uygulamalarının sadece terör örgütleriyle mücadeleyle sınırlı kalacağı, günlük hayata olumsuz yansıması olmayacağı açıkça ifade edilmişti. Biz 14 sene önce geldiğimizde bu ülkede OHAL vardı. Ama ağırlıklı olarak Güneydoğu'da sokağa belli saatlerde çıkamıyordunuz. Şimdi böyle bir şey var mı? Yok. Alışverişini yapıyorsun, günlük hayatın işlemesinde tam aksine bir rahatlık, kolaylık, güvence var. Geçen iki ayı aşkın sürece OHAL tam da bu şekilde yani terör örgütleriyle mücadelenin etkinliğini arttırma amacıyla uygulandı. Diğer taraftan da tabii ki FETÖ ile ilgili mücadelenin aynı şekilde diğer terör örgütleriyle ilgili mücadelenin, devletin yapısı içerisindeki yapılanmayla mücadelede bizim hızımızı arttırıyor. Bu işte rehavet olmaz. Bu devletin bu terör organlarının uzantılarından arındırılması için zamana ihtiyacı var. Şu anda zamanla yarışıyoruz. 
 
KİMİLERİ AMERİKA KİMİLERİ DE AVRUPA SOKAKLARINDA DOLAŞIYOR
 
Mesele öylesine derin ki, 3 aylık sürenin yeterli olmayacağı görülüyor. Dün yaptığımız MGK toplantısında OHAL'in 3 ay daha uzatılması hükümete tavsiye edildi. Hükümetimiz de gerekli değerlendirmeleri yapıp gerekli adımları atacaktır. OHAL uygulaması tamamen FETÖ, PKK terör örgütleriyle daha etkin mücadele amacına yöneliktir. Ana muhalefet partisinin OHAL yetkileriyle hayata geçirilen hususların Meclis'in rutin çalışmalarıyla çözülebileceği görüşlerine kesinlikle katılmıyorum. Bu Meclisin içinden geldik. Bu işi iyi biliriz. Herşeyden önce Meclis'in mevcut içtüzüğü böyle pratik bir çalışmaya imkan vermiyor. Kolayca çözülecek nice meselenin Meclis'te aylarca, yıllarca nasıl sürüncemede bırakıldığını çok iyi biliyoruz. Meclis'in gündemi yeteri kadar yüklü ve ağır. Terör örgütlerinin mensuplarının yurtdışına nasıl kaçtıklarını görüyorsunuz değil mi? Bunlar için 24 saat çok önemli. Anında kaçabiliyor. Kimileri bakıyorsunuz Amerika'nın sokaklarında, kimileri Avrupa'nın caddelerinde ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşabiliyorlar. 
 
BİRKAÇ TELEFON DIŞINDA HİÇBİRİSİ ATLAYIP BURAYA GELMEDİ
 
Yine 3 aylık bir süreyle OHAL'in uzatılması Türkiye'nin yararınadır. Fransa'da bir ufak terör eylemi oldu. 13-15 işi öldürüldü. Dünyanın liderleri oraya gitti mi? Paris'te toplandılar mı? Türkiye'de demokratik rejime bir darbe yapılıyor, 241 evladımız şehit ediliyor, 2194 gazi ve yaralımız var, acaba hangi lider geldi? Sadece birkaç telefon ötesinde maalesef böyle atlayıp, anında buraya gelen lider yoktur. Bir iki bakan geldi, onları görmemezlikten gelemeyiz. Sağolsun Körfez'den, Katar başta olmak üzere Emir, bunun yanında Başbakan, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı hepsinden öte Emir'in babası, evlatlarıyla onlar hafta içinde atladılar, geldiler, bizlerle bu sıkıntıyı paylaştılar. Diğerlerinden de telefonla arayanlar oldu, Suud gibi vesaire. Fransa'da 3 ay artı 3 ay ve son olarak da 6 ay olmak üzere toplam 1 yıllık OHAL ilan edildi. Dünyadan kimse Fransa'ya bunu soruyor mu? Bizim bakan arkadaşlara bunlar akıl veriyorlar. 1 yıl OHAL Türkiye için doğru değil, diyorlar. 
 
DURUN BAKALIM BELKİ OHAL'E 12 AY BİLE YETMEYECEK
 
Durun bakalım, sabırlı olun belki 12 ay da yetmeyecek. Bizim görevimiz nedir, bu milletin can, mal, nesil, akıl güvenliğini korumaktır, devam ettirmektir. Önce bunu sağlayacağız. Onun için kimse bize takvim belirlemesin, yol haritamızı tayin etmesin. Yol haritasını bu ülkenin hükümeti, kurumları belirler. Hepsi bu darbenin başarılı bir şekilde sonuçlanmasını bekliyordu, bunların bilgileri bize ulaştı. Zil takıp oynamaya çalışanlar, o saati bekleyenler var. Ama Rabbim, milletim onlara bu fırsatı vermedi. Türkiye, Fransa'daki terör olaylarıyla mukayese edilemeyecek kadar ağır terör saldırılarına, daha önemlisi darbe girişimine sahne oldu. OHAL'in uzatılması kararını milletimin anlayışla karşılayacağına, destekleyeceğine inanıyorum. Ben şimdi burada oylama yapsam, muhtarlara sorsam ne dersiniz. İttifakla kabul, böyle bir durum var. Ülkemizdeki olay Fransa'dan farklı olduğu gibi birçok yerden çok daha farklı. 
 
TÜM EYLEMLERİ FETÖ'NÜN ÜZERİNDE OLUŞAN BASKIYI AZALTMAK
 
Bir ülkenin eyaletinde örneğin ABD'de birkaç olay oluyor. Bir kişi öldürülüyor. O eyalet OHAL ilan ediyor. Bizdeki olay böyle değil ki. Ülkemizde ve bölgemizde süren bu mücadele tek taraflı değil. Tek aktörlü hiç değil. Bakıyorsunuz FETÖ ile PKK, Suriye rejimi ile PYD, YPG, müttefik dediğimiz ülkelerle DEAŞ elele vermiş Türkiye'nin aleyhine çalışıyor. PKK'nın eylemlerinin tek bir sebebi var, FETÖ'nün üzerinde oluşan baskıyı uzatmak. 2015 Temmuz ayında Güneydoğu'da başlattıkları çukur eylemleri, PKK'yı bölge halkının nezdinde neredeyse tamamen bitiriyordu. Daha da bitecekler. Bu örgütün ve uzantısı kuruluşların toplantısına katılıp, geçmiş yıllara onda birin altına düştü. 15 Temmuz darbe girişimine karşı en güçlü tavrın gösterildiği yerlerin başında bu bölgemiz geliyor. Çünkü çok çektiler, çok darbe yediler. PKK ile FETÖ'nün nasıl işbirliği içerisinde olduğu sayısız belge ve bilgi var. PKK'nın eylemlerinin arttırılması bölge halkı ve milletimiz tarafından başarısız darbe girişiminin PKK eliyle devam ettirilmesi olarak değerlendiriliyor. 
 
SURİYE REJİMİ, DEAŞ, PKK VE PYD BİRBİRİNİ BESLEYEN YAPILAR
 
Suriye'de rejimle işbirliği yapan terör örgütü Fırat Kalkanı'ndan çok rahatsız oldular. TSK Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı operasyonunu hamdolsun başarıyla yürütüyor. Bu operasyonla bölgede DEAŞ'la savaşan tek gücün kendileri olduğu yalanı balon gibi söndü. Ne dediler PYD, YPG, DEAŞ'la savaşıyor, yalan. DEAŞ bir yerden çıkıyor oraya kim yerleşiyor; PYD, YPG. Kimi aldatıyorsunuz, tezgah böyle çalıştı. DEAŞ, PYD, YPG ve rejimin birbirini besleyen yapılar olduğunu biz zaten biliyoruz. Şimdi bunu tüm dünyaya gösteriyoruz, dünya da görmeye başladı. Halep'te katledilen çocuk, kadın ve sivillerin kanlarının ellerinde olanların işi giderek zorlaşıyor. Ümran bebek darbeyi yemiş, inşaatın içinden toz toprak, kan revan içinde çıkışını gördünüz. Bu ülkede DEAŞ bahanesiyle yürütülen kanlı operasyonların meşruiyeti her geçen gün kayboluyor. Bize aman sabır, aman sabır dediler. Gaziantep'te DEAŞ o kına merasiminde 14 yaşındaki çocuğun bedenine bombaları bağlamak suretiyle, çocuğu da nasıl kandırıyorlar, Messi'yi çok sevdiği için o formayı giymek suretiyle bombayı patlatıyor ve 56 kardeşimiz orada şehit oluyor. 
 
BİZİM DIŞIMIZDA 3 MİLYONU MİSAFİR EDEN BİR ÜLKE YOK
 
Gittiğimizde hastane ziyaretinde bakıyoruz yavru 6-7 yaşında sol ayağının yarısında olmadığının farkıda bile değil. Bunları gördük. Yüzü parçalanmış yavrumuzu gördük. Bütün bunlar bu ülkede yaşandı. Hala utanmadan, sıkılmadan kalkıp da bunları dile getirmeyeceksin, bunları muhtarlarımla dertleştiğim gibi BM Genel Kurulu'nda dertleşmeyeceğiz de nerede anlatacağız? Bunları bizim dışımızda anlatanlar yok ki. Bizim dışımızda kalkıp 3 milyon topraklarında iskan eden yok ki! Soruyorum: Bu mülteci kardeşlerimizi tekrar Suriye'ye göndereceğiz diyenler kimdi? Bunlar değil miydi? Şimdi de kalkıp, utanmadan, sıkılmadan farklı farklı şeyler söylüyorlar. Bunlar misafirperverliğin bu milletin ruhunda olduğunu bilmeyenler. Benim milletim, vatandaşım kalkar bir dilim ekmeği, bir tas çorbayı kardeşiyle, komşusuyla paylaşır yeri geldiğinde. Bu millet böyle yetişti. Serer yere sofrasını evinde neyi var neyi yok, oraya döker, misafiriyle, komşusuyla paylaşır. Bu millet böyle bir medeniyetin varisleridir. 
 
İKİ YERİ DAEŞ'TEN TEMİZLEDİK CERABLUSLULAR DÖNMEYE BAŞLADI
 
Türkiye'nin ve Özgür Suriye Ordusu'nun, Suriye'nin kendi evlatlarıyla verdiği mücadele ortadadır. Suriye meselesi artık yeni bir safhaya girmektedir. Yeni dönemin en belirleyici unsuru Suriye halkının kendi içinde tesis edeceği, birlik, beraberlik ve dayanışma olacaktır. Cerablus operasyonu Gaziantep'teki olay bu işin ateşlenen fitili oldu. Artık yetiştirdiğimiz, eğit-donat çerçevesindeki Suriye halkı, Cerablus halkı, ılımlı muhalefilere dedik ki, "Buyrun biz de arkanızdayız" ve böylece Cerablus'u DEAŞ'tan temizledik. Ardından Rai'de yaşayan halk DEAŞ'ın temizlenmesini bekledi. Oradan da DEAŞ'ı temizledik. DEAŞ'ın elinde bulunduğu dönemde Cerablus'ta 2 binlere kadar düşmüştü insanlar. Şu anda 30 bine ulaştı. Daha gelecek olanlar var. Geçmişte DEAŞ zulmünden kaçarak Türkiye ve Batı'ya gitmeye kalkışan Cerabluslular evlerine, yurtlarına dönmeye başladılar. 
 
HER ZAMAN BUNU SÖYLÜYORLAR: TEBRİK EDERİZ ÇOK CESARETLİSİNİZ
 
Suriye'de 5 bin kilometre karelik güvenlik bölgesi oluşturulursa yeni göç dalgasının önüne geçilmiş olacak. Batı bizim laflarımızı dinlese çok şeylerden kurtulacak. Geçen bir ülkenin lideri onlara onu söyledi; siz Türkiye'ye yanlış yapıyorsunuz dedi. Türkiye kapıları açmış olsa ne yapacaksınız dedi. Hepsi Avrupa'ya geldiğinde ne yapacaksınız dedi. Binlerce, onbinlerce kişi Avrupa'ya gelmiş olsa ne yapacaksınız dedi. Birileri de ona, çok haklısın, biz senin kadar cesur konuşamazdık, dedi. Her zaman bunu söylüyorlar. Artık bunların temennilerine alıştık. Bu 5 bin kilometrekare geliştikçe göç ve mülteci sorunu kendiliğinden kalkacaktır. Gayet ahlaki, vicdani, insani projenin hayata geçmesini istemeyenler rejim güçleri, DEAŞ, YPG ve PYD'dir. Biz her yerde, görüştüğümüz herkese hakkı ve hakikati anlatmaya devam edeceğiz. 
 
SURİYE'DE KARA BULUTLARIN DAĞILACAĞI GÜNLER YAKINDIR
 
İnşallah Suriye halkının üzerindeki kara bulutların dağılacağı günler yakındır. O gün Türkiye'nin Suriyeli tehditlerden kurtulduğu gün olacaktır. Bizim Suriye'nin topraklarında gözümüz yok. Ama o terör koridorunu kaldırmakta kararlıyız. Kilis'e roketler düşmeyecek, Gaziantep'e düşmeyecek. Özellikle Suriye sınırındaki vilayetlerimiz artık onların bu tehditlerini görmeyecek. Türkiye'nin önünü terörle, darbe girişimleriyle, uluslararası sergilenen alanda ayak oyunlarıyla kesemeyeceklerini görenler ekonomi kartını masaya sürdüler. Esasen Türkiye bu tehditle ilk defa karşılaşmıyor. 
 
TEĞET GEÇECEK DEDİĞİMDE AKILLARINA GÖRE DALGA GEÇTİLER
 
2002'den bu yana sayısız ekonomik taarruzla karşı karşıya kaldık. Bu taarruzların hepsini boşa çıkardık. Bizim dışımızdaki şartların ürünü olan küresel krizinin ilk yılı 2009'du. O yıla mahsus bir küçülme yaşadık. Hatırlarsanız ben teğet geçecek demiştim ve teğet geçti. Birçok köşe yazarı kendine göre dalgasını geçti. O kavramı anlayamadılar. 2013'de Gezi olayları 17-25 Aralık darbe girişimiyle, polisin ve yargının içine sızmış olanların yaptığı operasyonuydu. Geçen yıl hızlanan bölücü terör ve DEAŞ saldırılarıyla sürekli teyakkuz halindeyiz. Ekonomide hayati bir kırılma hamdolsun yaşamadık. Ekonomimiz gelişmeye, büyümeye devam ediyor. 14 yıllık süreçte hep büyüyen bir Türkiye olduk. Küçülme diye bir şey hamdolsun olmadı. Dünyada benim diyen ülkeler şu anda ekside biz devamlı artıdayız. Darbe girişiminin ardından birileri kriz beklentisine girmişti ama hayal kırıklığına uğradı. 
 
BU KREDİ KURULUŞLARI SİPARİŞ ÜZERİNE NOT VERİRLER
 
Milletimiz sadece kendini feda etmedi, darbe girişiminin ertesi günü 2,5 milyar dolar, bugüne kadar da 12 milyar dolar döviz bozduran bu millet döviz üzerinden bir oyun oynanmasına da izin vermedi. Zannettiler ki bunlar Merkez Bankası'nın kasasını boşaltır, bu işle öyle mücadele eder. Merkez Bankası'na gerek kalmadı, millet oyunu bozdu. Kredi değerlendirme kuruluşları devreye girdi. Ben o kuruluşları çok severim, onlar da beni çok severler. ABD seyahatinde çok önemli şirketin CEO'su bana "Bunların sizinle arası iyi değil, nedeni nedir?" dedi. İsim vermeyeceğim, bunlar sipariş üzere not verirler dedim. Bakın birkaç yıl önce Türkiye'nin yatırım yapılabilir ülkeler içinde bizi gösterdiler. Ben buna inanmıyordum. Sanki benden intikam alırcasına ülkeye geldi ve notumuzu düşürüverdiler.
 
BUNLARIN CEBİNE 3-5 KURUŞ PARA KOY İSTEDİĞİN NOTU AL
 
Bizim notumuzu düşürdüler de ne oldu. Hazine hemen bir piyasa yaptı. Dışarıdan, içeriden bir ilgi, alaka Hazine'nin kağıtlarındadır. Batmış, bitmiş bir ülkeye bir anda bakıyorsun 4 kat büyümede bir derece vermeye kalkıyorlar Avrupa'dan 400 milyar Avro destek gören ülkeye bu desteği veriyorlar. Türkiye gibi kendi ayaklarının üzerinde duran bir ülkeye durağan dediler. Bu sefer notu düşürdüler, istediğiniz kadar düşürün. Türkiye'nin gerçeği bu değil. Türkiye kalkınmaya, güçlenmeye devam ediyor. Bunların cebinin 3-5 kuruş para koy istediğin notu al. Bunlar böyle. Talimatları nereden aldıklarını da biliyoruz. Şu ülkede siyaset kendi içinde bir birlik, beraberlik halinde olsa da aynı hedefe beraber yüklensek. Ben bunu sanayicilerimize, tüccarlarımıza konuşuyorum; yahu siz de bir haykırın! Dünya piyasalarında sizin malınızı bu kredi değerlendirme kuruluşları mı satıyor. Size fabrikayı bunlar mı kuruyor? Dimdik durun, herşeyden önce siz Türksünüz, Türk. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir evladısınız, bunu gösterin. 
 
KREDİ NOTU VERENLERİN İŞİ YALANCI ÇOBAN HİKAYESİNE DÖNDÜ
 
Notu verenlerin kafasındaki hesap başka. Not siyasi saiklere dayalı olarak verilince kimse dikkate almadı. Bu kuruluşların işi çobana hakaret olmasın ama bir fıkra var ya yalancı çobanın hikayesine dönmeye başladı, biz bunu yutmayacağız. Kimse artık onları ciddiye almıyor. Bizim ölçümüz bunların raporları, notları değil. Biz reel ekonomiye bakıyoruz. Üretimi, istihdamı, markalaşmayı teşvik edecek önlemleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Osmangazi, Yavuz Sultan Selim köprümüzü açtık mı, açtık.  Her ikisinde iki kat artış oldu mu? Şimdi 20 Aralık'ta inşallah Avrasya Tüneli'ni açıyoruz. Kredi derecelendirme kuruluşlarına tavsiyem buyursunlar, gelsinler özel misafir olsunlar, tünelden geçiversinler. 
 
İHRACAT YÜKSELMEYE BAŞLADI TURİZMDE CİDDİ KIPIRDAMA VAR
 
Geri kalmış bölgelerdeki yatırımcılara yeni teşvikler getiriyoruz. İhracatta da yükseliş görülmeye başladı. Turizmde ciddi bir kıpırdama oldu. Önümüzdeki sezon çok daha ümitliyiz. Ülkesini, milletini seven çocuklarının geleceğini düşünen herkes ekonominin canlanmasına, yatırımın, istihdamın artmasına destek vermeli. Hepimiz aynı gemideyiz. Türkiye'yi hızlı bir kalkınma sürecine sokmak mecburiyetindeyiz. Hep birlikte çalışır, gayret gösterirsek 2017'yi tarihi bir sıçrama yılı haline dönüştürebiliriz. Bu millete, bu ülkeye, bu topraklara, ecdadımıza ve daha önemlisi gelecek nesillere borcumuzu ancak bu şekilde ödeyebiliriz. 
 
BM'NİN YAPISI 2. DÜNYA SAVAŞI ŞARTLARINDA KALMAMALIDIR
 
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta ülkemiz adına BM Genel Kurulu'ndaydım. orada yaptığım konuşmada küresel ve bölgesel gündeme ilişkin görüşlerimi ifade ettim. Genel kurulda yaptığım konuşmada bizimle birlikte faaliyet gösteren veya bu noktada 193 ülkenin katıldığı böyle bir oturumda FETÖ terör örgütü bakıyorsunuz "Ben 170 ülkede faaliyet gösteriyorum" diyor. Benim konuşmam bayağı da ilgi uyandırdı. Daha önce "Dünya 5'ten büyüktür" demiştim. 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan BM yapısının artık aynı şekilde durmasının doğru olmadığını ifade ettim. BM'de daimi üyeler 5 üye. Bunlar adeta aynı inanç dünyasını temsil ediyor. 3 Avrupa, 1 Asya, 1 ABD olmak üzere 3 kıtayı temsil ediyor. Bunlardan bir tanesini bir şeye hayır dediğinde siz bunu BM Güvenlik Konseyi'nden geçiremiyorsunuz. Geçici üyelerin bir hükmü var mı, yok. Buraya bir adaleti getirmek lazım. Bu 5 daimi üye, şu andaki haklarını, hak değil ya, 2. Dünya Savaşı'nda onlara verilmiş yetki. 
 
BM GÜVENLİK KONSEYİ'NDE 193 ÜLKE TEMSİL EDİLMELİDİR
 
193 ülkenin temsil edildiği Güvenlik Konseyi olmalıdır. 193 ülkenin 193 de BM Güvenlik Konseyi'nde daimi olarak görev alır. Her kıta kendini temsil eden ülkeleri BM Güvenli Konseyi'nde görür. Her inanç grubu BM Güvenlik Konseyi'nde kendini temsil eden ülkeler görür. Şu anda daimi temsilciler içinde halkı müslüman olan bir tane ülke yok. Orada halkının müslüman olduğu bir ülke olmadığı sürece ben buna adalet var diyebilir miyim? 1 milyar 700 milyon İslam dünyası bu hakkını aramıyor. Biz bunu seslendiriyoruz. Çıktığımda yanıma cesareti olanlar gelip, biz de aynı şeyi düşünüyoruz diyorlar. Birçoğu sesini çıkaramıyor. Bakıyorsunuz şuradan, buradan oraya bağlı. Almanya daimi üye olmak istiyor, Hindistan, Japonya daimi üye olmak istiyor. Tamam o zaman hep birlikte yüklenelim. Ama kimse sesini çıkarmıyor. 5+1'le idare ediyorlar. Onlarla ara sıra görüşüyorlar. 
 
BENİM HER MUHTARIM KENDİ MAHALLESİNİN LİDERİDİR
 
Bir siyasi parti genel başkanı, bu konuşmam üzerine kalkıp bir değerlendirme yapıyor. Ne diyor biliyor musunuz; "BM'de dünya liderlerine mi, yoksa muhtarlara mı konuşuyorsun belli değil" Bilmiyor ki, benim her muhtarım kendi mahallesinin lideridir. Bilmiyor ki, benim her muhtarım bir dünya lideri seviyesinde bilgiye, birikime, kabiliyete, dirayete sahiptir, çünkü seçilmiştir. Muhtarı küçümseyen, halkı küçümseyen, ülkesini küçümseyen bir siyasi parti ledirinin ne partisine ne de bu millete hayrının dokunması mümkün mü? Ondan sonra 14 yıldır iktidar niye değişmiyor diyorlar. Ana muhalefet halkı küçümsediği bir ülkede iktidar nasıl değişecek? 
 
15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE ŞEHİTLER GÜNÜ İLAN EDİLECEK
 
Muhtarlarımız herşeyi görüyor, herşeyi duyuyor. Hepsinin değerlendirmesini de en güzel şekilde yapıyor. BM Genel Kurulu'nda biz 14 yıldır hitap ediyoruz. BM Genel Kuruluna hitap etmekten nasibini almamış olan bir kişinin bu konudaki değerlendirmesini zaten kaale almaya gerek yok. Ben sizlere güveniyorum. Sizlere inanıyorum, sizlerle birlikte olmaktan, beraber yol yürümekten özellikle adımın sizlerle birlikte anılıyor olmasından da büyük şeref duyuyorum. Allah birliğimizi, beraberliğimizi, muhabbetimizi arttırsın. 15 Temmuz artık 'Demokrasi ve Özgürlükleri Anma Günü' olarak dün Milli Güvenlik Kurulu toplantımızda hükümete tavsiye edilmiştir ve her 15 Temmuz artık şehitlerimizi, gazilerimizi anma günü olarak, o gün tatil edilecektir.