19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Kurtulmuş: Dabık'ın alınmasıyla bölgede önemli bir rahatlama söz konusu

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Fırat Kalkanı Harekatı'na ilişkin, 'En son Dabık'ın alınmasıyla birlikte özellikle Türkiye'nin güney sınırlarında, Kilis'i ilgilendiren bölgede önemli bir rahatlamanın olacağı görülmektedir. Şu an itibarıyla bin 250 kilometrelik bir alan Türkiye'nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu güçleri tarafından alınmış ve terör örgütünden temizlenmiştir.' dedi.

AA17 Ekim 2016 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:

Kurtulmuş, Çankaya Köşkü'nde Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısı sürerken, toplantıya ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Toplantıda, Suriye ve Irak'taki gelişmelerin müzakere edildiğini belirten Kurtulmuş, özellikle Musul'da yaşanan gelişmelere ilişkin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Bakanlar Kurulunu bilgilendirdiğini söyledi.

Suriye'deki Fırat Kalkanı Harekatı'nın başarıyla devam ettiğine işaret eden Kurtulmuş, Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı'nı başından itibaren ortaya koyduğu kırmızı çizgiler çerçevesinde sürdürdüğünü ve adım adım hedeflediği noktaya doğru ilerlediğini vurguladı.

Harekat kapsamında son olarak Dabık'ın alınmasıyla birlikte özellikle Türkiye'nin güney sınırlarında, Kilis'i ilgilendiren bölgede önemli bir rahatlamanın olacağını ifade eden Kurtulmuş, şu an itibarıyla bin 250 kilometrelik bir alanın, Türkiye'nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleri tarafından alınarak terör örgütünden temizlendiğini bildirdi.

Suriye'ye ilişkin önemli meselelerden birinin, Halep'in geleceği olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Bildiğiniz gibi geçtiğimiz gün Lozan'da yapılan toplantıda Halep'le ilgili konular gayriresmi olarak ele alındı. Her ne kadar bu toplantıda bir sonuç ortaya çıkmadıysa da çok farklı duruş ve kanaatlere sahip olan ülkelerin görüşlerinin yakınlaşması konusunda da bu toplantı hiç olmazsa hazırlık mahiyetinde bir imkan sağladı." diye konuştu.

 

Halep ile ilgili konularda ülkeler arasındaki görüş farklılıklarına işaret eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Türkiye olarak bizim Halep konusunda acil olarak altını çizdiğimiz konu, Halep'te şartsız bir şekilde acil bir ateşkes ilan edilmesi zaruridir. Çünkü Halep ve yakın çevresinde çok ciddi insani dramlar yaşanıyor. İnsanlar en temel ihtiyaçlardan yoksun vaziyetteler. Eğer böyle devam ederse Halep'te çok ciddi insani dramların ortaya çıkacağı açıktır. Bunun sağlanması için Halep'e gidecek yardım konvoylarının korunması şarttır.

Maalesef bütün dünyanın gözü önünde Halep'e gönderilen yardım konvoyları uçaklarla bombalanmış, hem yardım giden konvoylar durdurulmuş hem o malzemelerin oraya gitmesi engellenmiş hem de çok sayıda sivil yardım gönüllüsü öldürülmüştür. Burada insani yardımların çok acil bir şekilde Halep'e ulaştırılması için uluslararası bir yardım konvoyu üzerinde de çalışılabilir. İlgili ülkelerin de işin içerisinde olduğu, herkesin yardım gönüllülerini işin içerisine kattığı bir yardım konvoyu, uluslararası bir yardım konvoyu oluşturulur. Böylece bu konvoyun herhangi bir şekilde bombalanması, herhangi bir güç, rejim ya da başka bir ülke tarafından bombalanması önlenmiş olur."

Kurtulmuş, Halep'in, bölgedeki krizin sona erdirilmesi bakımından kilit şehirlerden biri olduğuna dikkati çekerek, "Halep'teki durumun kısa süre içerisinde normalleştirilmesini sağlamak ama buradaki bir siyasi sonucu elde edene kadar da Halep'teki insani yardım meselesinin üzerinde yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz. Bu bir insanlık meselesidir, bütün insanların, ilgili bütün tarafların ortak meselesidir. Dolayısıyla biz Halep'le ilgili görüşlerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Bundan sonraki toplantılarda, bundan sonraki çok taraflı ya da ikili görüşmelerde de ilgili muhataplarımıza Türkiye'nin Halep konusundaki tavrını net bir şekilde paylaşmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

 

Türkiye'nin başından itibaren, Musul'un DEAŞ'tan kurtarılması için yerli unsurların eğitilmesinin ve Musul'un Musul halkı tarafından yönetilmesinin hayati önemde olduğunun altını çizdiğini hatırlatan Kurtulmuş, "Bunun için koalisyon güçlerinin, Irak ordusunun tabii ki desteklerine ihtiyaç olacaktır. Koalisyon güçleri uçaklarla yukarıdan yapacağı bombalamalarla DEAŞ'ı bir şekilde sahadan süpürür ama Musul Irak'ın ikinci büyük kenti, halen çok sayıda sivil insanın içeride bulunduğu bir kent. Dolayısıyla bu sivillere de zarar vermemek, oradaki demografik ve mezhebi dengeleri de bozmamak bakımından çok hassas davranılması gereken bir yer." dedi.

Kurtulmuş, Türkiye'nin başından itibaren, uluslararası koalisyonun destek vermesini ancak DEAŞ'la ağırlıklı olarak yerel unsurların savaşmasını savunduğunu belirtti.

Türkiye'nin o zamanki merkezi hükümetin, Musul valisi ve ilgili grupların daveti ve talebi ile Başika'da bir eğitim kampı kurduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bu kampta şimdiye kadar 4 bine yakın Musul'un yerli unsurlarından Arap, Türkmen, Kürt ve Ezidi'nin eğitildiğini anlattı.

Bunlara yerel olarak "Ninova Kurtuluş Ordusu ya da Ninova Mücahitleri" adının verildiğini belirten Kurtulmuş, bu grupların içerisinden yaklaşık 3 bin kişinin peşmergelerle, Musul operasyonuna katıldığını bildirdi.

Kurtulmuş, bugün itibariyle Musul operasyonunun sürdürüldüğünü, ağırlıklı olarak peşmergelerin alanda olduğuna değinerek, "Peşmergelerin arkasından da Irak ordusu işin içerisine katılacaktır. Türkiye'nin eğitim verdiği bu 3 bin kişi de peşmergelerle birlikte DEAŞ'a karşı mücadelenin içerisindedir." diye konuştu.

"Etnik unsurların birbirinden farklı kaderi yok"

Türkiye'nin önemle üzerinde durduğu bir konuyu bölge ve dünya kamuoyuyla paylaşmak istediğini belirten Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Bölgede çok ciddi bir oyun oynanıyor. Uzun bir süredir devam eden bu savaşların, işgallerin, çatışmaların, iç çatışmaların ve vekalet savaşlarının arkasındaki esas niyet, bölgenin mezhebi, etnik bakımdan daha fazla bölünüp parçalanmasıdır. Dolayısıyla bu bölgenin bütün unsurlarının, öncelikle Musul söz konusu olduğu için bu iki fay hattı üzerinden asla siyaset geliştirmemesi lazım. Musul, Musullularındır. Musul'daki demografik ve mezhebi dengeyi değiştirmek üzere bu harekatı fırsat bilmek, bundan sonra çok daha vahim sorunları ortaya çıkarır. Onun için herkesin, 'Şii milis, Sünni milis' gibi laflar kullanıyoruz ya bunların hepsini bir tarafa atması lazım. Bölgedeki mesele Şiilik ya da Sünnilik, Araplık, Türkmenlik ya da Kürtlük meselesi değildir. Bölgedeki mesele, bir siyasi altüst oluş meselesidir. Uzun süredir devam eden siyasi bir türbülans söz konusudur ve buradan bütün bölge halkları olarak siyasi sonuçlar, çözümler bularak bir sonuç elde edeceğiz. Onun için herhangi bir şekilde bölgedeki Musul operasyonunu, mezhepler arasında bir gerilime dönüştürmemek gerekir, bu uyarıyı, ikazı yapmak mecburiyetindeyiz."

Kurtulmuş, bölgedeki Sünnilerin ve Şiilerin, Arapların, Türklerin, Kürtlerin ve diğer etnik unsurların birbirinden farklı bir kaderinin olmadığını vurgulayarak, "Tarih boyunca birlikte, beraber yaşadığımız gibi, kıyamete kadar da birlikte, beraber yaşayacağız. Onun için terör örgütlerinden, özelde DEAŞ'tan Musul'u kurtarırken, ne buraya başka bir silahlı milis gücü getirip yerleştirmek ne de PYD, YPG gibi başka bir terör örgütünü getirip Musul'a yerleştirmek, sorunun çözümüne zerre miktar katkıda bulunmaz." dedi.

"Türkiye ilgili taraflara anlattı"

Sorunun çözümünün, Musul'da oturan insanların, Musul DEAŞ'tan temizlendikten sonra söz sahibi olabilecekleri bir düzeni kurmaktan geçtiğini belirten Kurtulmuş, bunun hem koalisyonun, hem bölgedeki bütün ülkelerin hem de Irak Merkezi Yönetimi olmak üzere Irak'taki ilgili bütün tarafların hassasiyetle dikkat edeceği bir husus olması gerektiğini söyledi.

Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Kimse mevcut karışıklığı fırsat bilerek, buradan herhangi bir şekilde mezhebi ya da etnik siyasetini geliştirmek için fırsat kollamasın. Musul meselesi, önemle, dikkatle takip ettiğimiz bir meseledir. Her anını, öncesindeki bütün gelişmeleri takip ettiğimiz bir harekattır. Türkiye bu harekatın içerisinde nasıl yer alacağını ilgili taraflara anlatmıştır. Sayın Genelkurmay Başkanımız da Amerika'daki meslektaşlarıyla son olarak bu konuyu gözden geçirdiler. Türkiye'nin Musul konusunda 'B' ve 'C' planları da vardır. Biz bu bölgede, daha fazla mezhebi ayrımların, birtakım etnik siyasetlerin bölgede hakim olmamasının üzerinde duruyoruz. Bu anlamda bizi Musul konusunda ilgilendiren somut meselelerden birisi de Başika'daki varlığımızdır. Başika'daki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin varlığı... Bir miktar askerimiz orada bulunuyor. Bu askerimizin oradaki varlığından Türkiye asla vazgeçecek değildir. Ne zaman Türkiye'nin orada insanları eğitmesine, donatmasına, oradaki insanlarımızı DEAŞ'tan ve başka terör örgütlerinden korumasına gerek kalmaz, oradaki durum gerçekten iyileşir, o zaman Türkiye belki durumu gözden geçirir ama bugün itibariyle Türkiye asla Başika'da bulunmaktan vazgeçmeyecektir."

Kurtulmuş, Başika'da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ciddi bir şekilde güvenliklerinin korunmasının da Türkiye'nin Musul operasyonuna ilişkin önemli hassasiyetlerinden birisi olduğunu, bununla ilgili de her türlü tedbiri aldıklarını vurguladı.

"Gelişmeler Türkiye'yi yakından ilgilendirir"

Musul, Irak ve Suriye'deki gelişmelerin genel olarak Türkiye'yi yakından ilgilendirdiğini belirten Kurtulmuş, "Suriye'nin, Irak'ın her bir kentindeki, sokağındaki gelişme bizi yakınen ilgilendirir çünkü bu coğrafyada yaşayan insanlarla ya akrabalığımız ya komşuluğumuz ya hısımlığımız vardır. Tarih boyunca birlikte olduğumuz ortak kültürel değerlere ve geçmişe sahip olduğumuz halklardır. Buradaki gelişmeler Türkiye'yi yakından ilgilendirir." ifadesini kullandı.

Dış politika ile ilgili bir başka önemli gelişmenin ise Körfez İşbirliği Konseyi Toplantısı olduğuna değinen Kurtulmuş, bu toplantıda FETÖ'nün terör örgütü olarak ilan edildiğini, Musul konusunda Türkiye'nin tezlerine destek verildiğinin ifade edildiğine dikkati çekti.

Körfez İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin, Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki tezlerinin yanında olduğunu açıkladığını aktaran Kurtulmuş, toplantının Türkiye açısından olumlu ve verimli bir şekilde geçtiğini belirtti.

Kurtulmuş, yarın Taşkent'te yapılacak İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısının da kendileri için önemli olduğunu dile getirerek, Musul ve Irak'ın geleceği konusundaki endişelerini buradaki toplantıda da gündeme getireceklerini bildirdi. Kurtulmuş, bu toplantıda, FETÖ'nün bir terör örgütü olması yönünde bir karar alınacağını, bunun da sonuç bildirisinde yer alacağını sözlerine ekledi.

Kurtulmuş, bunun çok önemli bir konu olduğunun altını çizerek, "Bu konuda her şehirde, her ilçede 7 tane bölge esas alınmıştır. Diyarbakır'ın Sur ilçesi, Şırnak'ın merkezi, Silopi, İdil, Cizre, Hakkari Yüksekova ve Mardin Nusaybin'deki durum tek tek gözden geçirildi. Burada yapılan çalışmalar değerlendirilmiştir. Bu 7 bölgede şimdiden üzerinde yoğunlaşılan projelerin toplam maliyeti 10 milyar 122 milyon liradır." dedi.

Bunların bir kısmının projelerine başlandığını ifade eden Kurtulmuş, bir kısmında da önemli mesafe alındığını dile getirdi. Kurtulmuş, her bir yerleşim birimi için, o bölgeye has birtakım imar politikalarının geliştirildiğini aktararak, "Örneğin, Sur'un tarihi dokusu tamamıyla korunacak ve Sur'un içerisinde tarihi dokuya zarar verecek hiçbir yapıya müsaade edilmeyecek planlar yapılmış ve uygulamaya konulmuştur." diye konuştu.

Kurtulmuş, bunun dışında altyapı çalışmalarının da hızlı bir şekilde devam ettiğini belirterek, en kısa zamanda terörün ortaya çıkardığı yıkıntıların bütünüyle ortadan kaldırılacağını ve bu bölgelerdeki kişilerin tekrar yaşadıkları yerlere dönme fırsatını bulacaklarını bildirdi.

Yıldırım-Bahçeli görüşmesi

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin görüşeceklerini de anımsatan Kurtulmuş, bu görüşmenin aslında yeni dönemde iktidar ve muhalefet arasındaki diyaloğun artırılması bakımından, takip ettikleri yol açısından önemli olduğunu vurguladı.

Kurtulmuş, bütün siyasi partilerin, iktidar ve muhalefet partilerinin, özellikle FETÖ'ye karşı verilen ortak milli mücadelen sonra ortak zeminlerde buluşması, görüşlerini birbirine aktarması ve siyasetin daha yapıcı bir dil ve uslup üzerinden sürdürmesine çok büyük önem verdiklerini dile getirdi.

Görüşmenin, bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, "Sayın Bahçeli ve Sayın Başbakanımız bu toplantıda Anayasa değişikliğiyle ilgili, ilgili komisyonun yapmış olduğu çalışmaları gözden geçirecekler. Ayrıca FETÖ ile mücadelede gelinen nokta, olağanüstü hal uygulamaları çerçevesinde atılan adımlar, Fırat Kalkanı Operasyonu, Musul Operasyonu ve ilgili gelişmeler başta olmak üzere çok sayıda iç ve dış konuyu bu toplantıda müzakere edeceklerdir." diye konuştu.

Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:

"Bunun, Türkiye'deki siyasetin bir anlamda çözümü daha hızlı üretmek bakımından büyük bir faydası olacağı kanaatindeyim. Tahmin ediyoruz ki bu görüşmede, Sayın Bahçeli daha evvel dile getirmiş olduğu başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerini de Sayın Başbakanımız ile paylaşacaktır.

Bizim de bu konudaki görüşlerimiz son derece açık. Türkiye'nin bundan sonraki süreçte, etkin bir yönetim modeli olarak başkanlık sistemine geçmesinin daha doğru olacağının, özellikle 2014'te yapılan yeni cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte mevcut durumun zaten ikili bir yapı ortaya çıkardığı ve bunun ortadan kaldırılmasının, daha etkin bir yönetim modelinin ortaya konulabilmesi için bir başkanlık sistemi tartışmasının Türkiye için yapılmasının normal bir tartışma ve atılması önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Ümit ederiz ki bu tartışmada da bugünkü görüşmede de bir mesafe alınır ve bu konu gündeme gelir diye tahmin ediyoruz."

"B ve C planlarımız var"

Kurtulmuş, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da cevaplandırdı. Bir gazetecinin Musul operasyonunun detayları ile Türkiye'nin B ve C planlarının ne olduğuna ilişkin sorusu üzerine Kurtulmuş, "Birçok ülke için koalisyonun içerisinde yer almış olsalar dahi, Suriye'deki mesele, Irak'taki mesele, ta uzaklardaki bir meseledir. Bizim için ise Suriye'nin her sokağındaki gelişme, her mahallesindeki gelişme, Irak'ın her kentindeki gelişme Türkiye'yi birinci derecede etkileyen ve bize ait bir gelişmedir." değerlendirmesinde bulundu. Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Hiçbir şey olmasa, üç milyon mülteciye zaten şu anda ev sahipliği yapan bir ülkeyiz. Allah muhafaza, Musul'da işlerin ters gittiğini düşünün. Musul'da çok sayıda insanın şehri terk ederek kaçmak zorunda kaldığını düşünün. Nereye gelecekler? Herhalde Washinton D.C'ye gidecek halleri yok. Gelecekleri yer, Türkiye'dir. Birkaç bin tane mülteci geldiği zaman etekleri tutuşan Avrupa ülkelerinin, bu konuya bu kadar uzaktan seyirci kalmaları son derece normal. Ama Türkiye'nin başta mülteciler meselesi olmak üzere ki sadece mülteciler meselesi de değil, terör meselesi üzerinden de birinci derecede bölgedeki gelişmelerle ilgisi olduğu açıktır.

Musul'dan kaçacak olan DEAŞ militanları, yine gidecekleri yer herhalde İtalya'nın Milano kenti değildir ya da Almanya'da Berlin'e gidecek değillerdir. Onlar, bir yolunu bulup Türkiye'yi tehdit etmeye çalışacaklar ya da Musul operasyonunda kuyruğu sıkışanların, DEAŞ örgütlerinin ilk yapacağı şey, Türkiye'de terör örgütü eylemlerini artırmaktır. Daha dün üç polisimizi şehit verdik. Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Herkesin samimi ve açık olması lazım. Türkiye, hem muhtemel göç dalgaları üzerinden hem muhtemel yeni terör dalgaları üzerinden birinci derecede etkilenecek olan bir ülkedir. Dolayısıyla, bu kadar açık bir şekilde etkilenme ihtimali olan soruna, en yakın şekilde ilgi de gösterecektir. Bunun için hiç kimsenin 'Türkiye, niye bu kadar çok bu meseleyle ilgileniyor?' diye bir soru dahi sormaması lazım. B ve C planlarına gelince, evet B ve C planlarımız var ama bunları da ortalık yerde konuşacak değiliz."

Kurtulmuş, Musul operasyonuna ilişkin Türkiye'nin bazı kırmızı çizgileri olduğu ve şu ana kadar bölgeden Ankara'yı endişelendiren bilgilerin gelip gelmediğinin sorulması üzerine, "Medyadan öncelikle istirham ediyorum, 'Şii milisler', 'Sünni milisler' lafını kullandıkça, bu bölgede operasyon yapmak isteyenlerin ekmeklerine yağ süreriz." uyarısında bulundu.

Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:

"Evet, Haşdi Şabi adı altında bir milis grubu vardır. O grup, şu anda operasyonun içerisinde değildir. Irak'ın resmi ordusu, operasyonun içinde ama şu anda da peşmerge sahada ön kuvvet olduğu için, Irak ordusu da beklemededir. Dolayısıyla, Türkiye'nin kırmızı çizgilerinden birisi budur.

Musul'un bütün dengeleri değiştirecek olan, birtakım başka milislerin, yani şehre ait olmayan, şehrin geçmişiyle ilgisi olmayan, o şehirde hiç yaşamamış olan dışarıdan birtakım unsurların getirip Musul'a konulması, bu ister Haşdi Şabi olur, ister PYD, YPG olur, getirilip oraya konulması, Musul'daki dengeyi bozduğu gibi Musul'da bundan sonra ortaya çıkacak, yani DAEŞ sonrasında ortaya çıkacak bir çözüm arayışını da son derece baltalayacak, son derece çözüm arayışına zarar verecektir. Bizim hassasiyetimiz burasıdır ve o hassasiyetleri koruyoruz."

"Türk fındığı, hiçbir şeklide kanserojen değildir"

İtalya'da açıklanan bir raporda yer alan "Türk fındığının kanserojen madde içerdiği ve en tehlikeli ürünlerden biri olduğuna" yönelik iddianın sorulması üzerinde Kurtulmuş, "Bu haberi yapanlar, bu konuyu gündeme getirenler halt etmişlerdir. Türk fındığı hiçbir şeklide kanserojen olmadığı gibi hiçbir şekilde sağlığı tehdit eden bir nitelikte de değildir." dedi.

Kurtulmuş, bunun Türkiye'nin fındıkta dünyadaki en büyük üreticisi olmasının çekemeyenlerce ortaya atıldığını ifade ederek, şunları söyledi:

"Bu, yıllardır söylediğimiz 'Fındık borsasının artık Türkiye'de kurulması gerekir' tezimizi kabul etmeyenlerin ortaya çıkarmış olduğu manipülatif bir haberdir. Hiçbir itibarı yoktur, hiçbir değeri yoktur. Dolayısıyla, bütün milletimizin ve özellikle Karadeniz'deki fındık üreticilerimizin rahat olması gerekir. Biz, konunun tamamıyla takipçisiyiz.

Sonuna kadar bunu takip edeceğiz. Son derece yanlış, son derece yanlı ve son derece taraflı bir haberdir. Bunun Türkiye'deki fındığın gelişimine en ufak bir zararı olmayacağını ifade etmek isterim. Vatandaşlarımız ve fındık üreticilerimiz, Karadeniz halkı rahat olsun, endişe edecek bir durum yok. Gerekli mücadeleyi yapar, gerekli cevapları veririz."