20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Gönüllerin aydınlandığı mevsim Ramazan

“Gönül” genel olarak “kalp”, bazen de “nefis” anlamına kullanılan özbe-öz Türkçe bir kelimedir.

7 Haziran 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Gönüllerin aydınlandığı mevsim Ramazan

Büyük edebiyat tarihçisi Nihad Sâmi Banarlı’nın Türkçenin Sırları adlı eserinde belirttiği gibi gönül, Türkçenin deyim ve terim geliştirmede en güçlü ve en üretken kelimelerinden birisidir. “Gönül erleri” milletimizin dini ve milli kimliğinde nasıl önemli bir hizmet görmüşse; gönül kelimesi de kültürümüz içinde çok derin izler bırakmıştır.

Gönül kelimesinin Farsça karşılığı “dil”, Arapça karşılığı da ‹kalp›dir. Ehl-i kalb ve ehl-i dil ile gönül erbabı aynı mânâyadır. Kur’an’da, hadislerde ve Arapça tasavvuf kitaplarında geçen “kalp” kelimesi ile Türkçe’deki “gönül” eş anlamlıdır. Nitekim Kur’an’daki: “Kör olan gözler değil, göğüslerdeki kalplerdir”  ayetinde “gönül körlüğü” anlatılmaktadır.

Gönül iman nuruyla aydınlanan kalpdir. Genellikle iman nuruyla dolan kalbe gönül; inkar, küfür ve hevâiyyata meyleden kalbe nefis denirse de “gönlün bilir, gönlüm çekti” gibi deyimlerde geçen “gönül” nefis manasınadır. Gönül, yücelik/ulviyet tarafına; nefis ise süfliyete mütemayil kabul edilir. Mana âlemini kuşatan gönül, Hak yolcusunun varacağı son merhaledir.

Günümüzde gönül insanı denilince aydınlanmış bir kalbe sahip, davranışlarını kalp ve gönül yörüngesinde yöneten, empati yapmasını bilen insan hatıra gelmektedir. Kalbin aydınlanıp sadrın genişlemesi, merhamet, sevgi ve hoşgörü ile olur.

İnsani fonksiyonların tamamı ruh menşeli ve onun değişik tezahürleridir. Nitekim idrak ve akletme beyin merkezinde tezahür eden ruhi bir eylem olarak aklın; sevme, buğz etme, kabul ve ret ise kalp merkezinde ortaya çıkan ruhi bir davranış olarak gönlün fiilleridir. Böylece hepsinin kaynağı ruhtur. Ruh bedene girip nuru perdelenince nefs, bedenden tecerrüt ile nuru ortaya çıkınca akıl, Hakk’ı ve sıfatlarını bilmesi itibariyle kalp, Hakk’a yönelip tekrar kuds âlemine kanat açınca yine ruh adıyla anılmaya başlar.

Rahman adıyla gönül arasında bir münâsebet vardır. Çünkü Rahman ismi istisnasız bu âlemdeki bütün yaratıkları rahmetle kuşatır. Gönül bu tür bir tecelliye mazhardır ve her varlığa şefkat ve merhamet nazarıyla bakmayı telkin eder. Rahman sıfatı, kalbe yufkalık, gönle enginlik verir.

Gönül Allah’ı sevip şehvet, servet ve şöhret gibi dünya putlarından arınırsa Kâbe olur. Aksi takdirde puthâne olur. Bu yüzden: “Allah’ın insan göğsünde iki kalp yaratmadığı” ayetinden yola çıkılarak kalbin mâsivâya yönelik sevgi ve ilgilerden arındırılması üzerinde sıkça durulur. Gönlün, hevâ ve hevese kurban edilmemesi istenir. Çünkü nisyan ve gaflet özelliği insana kulluk görevini unutturuverir. Onun bu zaafını tashih ve tamir etmenin yolu ibadet ve zikirden geçer. Hayatın temel gayesi de budur. Namaz, oruç, zekât ve hac ile zikir ve tesbihat adeta gönül Kâbe’sinin bekçileridir. Bu yüzden ramazanın son günlerini iyi değerlendirmeliyiz.

Gönlü olgunlaştırmanın yollarından biri diğer gönüllere değer vermektir. Onları hor görmek ve yıkmak en büyük günah; yapmak ise en büyük sevaptır. Mevlana der ki: “Senin bir saman çöpü kadar değer vermediğin yıkık gönül, arştan da üstündür, kürsüden de, levhden de, kalemden de. Hor bile olsa gönlü hor tutma, o horluğu ile gene de pek üstündür. Yıkık gönül Allah’ın baktığı varlıktır. Onu yapan can ne kutludur. Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü yapmak Allah katında hacdan da, umreden de değerlidir.”

Gönül ehli olmak için sadır ve sineyi pak kılmak gerekir. Çıfıt çarşısı hâline gelmiş ve her türlü ilgi ve sevginin kök saldığı bir sinenin sahibi, gönül ehli sayılamaz.