23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

İşler: Bir erkeği sinemaya çeken filmdeki kadındır

Ferzan Özpetek’in son filmi ‘İstanbul Kırmızısı’nın başrol oyuncusu Nejat İşler endüstride erkek oyuncuların kadınlara göre daha avantajlı olduğunu söylüyor. İşler’e göre bir erkeğin sinemaya gitmesinin nedeni filmdeki kadın oyuncu...

SERDAR AKBIYIK4 Mart 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
İşler: Bir erkeği sinemaya çeken filmdeki kadındır

Nejat İşler kabul etmese de Türk sinemasında jön sıfatını dolduracak veya izleyiciyi sinema salonlarına çekecek erkek oyuncu çok az. Bize göre İşler de bu az sayıdaki erkek oyuncunun içinde. İşler’in rol aldığı filmlere baktığımızda çok seçkin yapımlarda yer aldığını görüyoruz. ‘Mustafa Hakkında Herşey’, ‘Barda’, ‘Yumurta’, ‘Kaybedenler Kulübü’, ‘Kış Uykusu’ Bu hafta ise ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in ‘İstanbul Kırmızısı’ filmiyle karşımıza çıkacak ünlü oyuncu. Kendisini ‘seçen değil seçilen’ biri olarak niteleyen İşler, proje seçerken bildiği sularda yüzmekten hoşlandığını da belirtiyor. İşte ünlü oyuncunun sorularımıza cevapları...

Senaryo size geldiğinde etkilendiğiniz ve rolü kabul etmenize sebep olan şey neydi?

Çok senaryo bağlantılı olmadı karar vermem. İş zaten bir roman uyarlaması ve uyarlayan ve çekecek olan romanın yazarı. Otobiyografik özellikleri var, teklifi getirenin adı Ferzan Özpetek. Değişik bir roldü, bunların hepsi bu süreci deneyimleme isteğimi kaşıdı.

Rolünüzden biraz bahseder misiniz?

Deniz’in hikayesi aslında filmin hikayesi aynı zamanda. Bu yüzden pek fazla bir şey anlatmasam iyi olur.

Film bir roman uyarlaması, uyarlama filmlerin romanın duygusunu çok da yansıtamadığı yönünde bir ön fikir var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Dediğim gibi, yazan da çeken de aynı kişi. Her şeye rağmen kitabı okumadım yine de. Yıllar evvel bir roman uyarlaması teklifi gelmişti, yönetmen okumamda ısrar etmişti, okudum ve tekrar buluşmamızda “Sen bu filmi çekemezsin” gibi bir şey söylemiştim. Gençtim çok, aklımdan geçeni biraz küstahça söylüyordum. Sonuçta Türk sinemasında var olan en kıyak rollerden birini, üstelik pek de iyi oynamayan birine kaptırdım.

Sizin karakteriniz İstanbullu, aileden üst tabakaya ait ve günümüzde belki de yok olmaya başlayan ama bir o kadar da Türk edebiyatını ve sosyal hayatını etkileyen bir sınıfa ait. Sinemamızın böyle bir yapıyı doğru ve yeterli bir şekilde işlediğine inanıyor musunuz?

Kimse içinden gelmediği sınıfın ruh halini yansıtamaz. Ancak yüzeysel bakabilir. Edebiyatta bile ‘İçerden’ anlatan az, sinemada neredeyse yok. Bu yüzden bu filmi değerli buluyorum...

Ferzan Özpetek’in yıllardır İtalya’da yaşadığını biliyoruz. Türkiye ise çok hızlı değişen toplumsal dinamiklere sahip bir ülke. Filmin bu anlamda toplumsal bakışının güncelliği hakkında endişeniz var mı veya bu konuda sizin belirlemeleriniz nelerdir?

Ferzan’la ilgili böyle bir endişeye mahal yok. Zira buradaki değişimleri yakından takip eden biri olduğunu biliyorum.

Türk sinemasının en büyük eksiğinin gişe veya merkez filmlerin kalite problemi olduğunu düşünüyorum. ‘İstanbul Kırmızısı’ hem sinema dili hem konusu açısından gişe filmine yakın, geniş kitlelerin ilgisini çekecek bir yapım. Bu tarz filmlerin sinemamız için önemi hakkında fikirleriniz neler?

Bu filmler olmazsa sektör sadece dizilerin getirisine kalıyor ya da alışkanlıklarına diyelim. Filmin kalıcı olduğunu unutan, daha çok dizilerden ekmeğini kazanan insanların hatası bu dediğin. Bu hataya ses çıkarmıyoruz çoğunlukla, çünkü marketlerde satılan kitaplar yazıyor, alışveriş merkezlerinde oynayan filmler çekiyoruz. Ferzan, dizilerle halkın hayatında yer eden figürlerle, dizilerde hiç anlatılmayacak bir hikaye anlatıyor. Bakalım, doğru bir karar mı, gişe söyler...

Sinemamız için öne çıkan erkek oyuncu ismi aklıma az geliyor. Siz, Haluk Bilginer, Halit Ergenç ve bir kaç isim daha ancak sinemamız için önemli isim olarak adlandırılabilir. Bunun sebebi sizce nedir? Sinemanın özellikle erkek karakterler, oyuncular açısından hareketlenmesi gerekir mi?

Bence yanılıyorsunuz. Türk sinemasının son yıllardaki gişe rakamlarına baktığımızda hep erkek oyuncuların filmlerinin başarısını görüyoruz. Tabii ki aralarında ben yokum. (Gülüyor) Kadın oyunculara daha az karakter yazılıyor ve takdir edersiniz ki, bir erkeği evinden kalkıp sinemaya götüren ancak bir kadındır. Dünyada da en çok kazananlar listesinde hep erkek oyuncular vardır.

Benim size sormadığım ama izleyiciler için sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Umarım filmi seyrettikten sonra salondan ‘doymuş’ çıkarlar...

“Çoğunlukla, marketlerde satılan kitaplar yazıyor, alışveriş merkezlerinde oynayan filmler çekiyoruz. Türk sinemasının gişe sorununun nedeni bu!” 

DİZİLERLE İLİŞKİM PROBLEMLİ AMA YİNE DE UMUDUM VAR

2011’i saymazsak son beş-altı yıldır sinema filmlerine ağırlık verdiğinizi, dizilerde sizi daha az gördüğümüzü söyleyebiliriz. Bundan sonra böyle mi gidecek. Diziler hakkındaki düşünceleriniz neler? Oyunculuk mesleği olarak dizilerin kalitesinin sizi tatmin edecek durumda olduğunu söyleyebilir misiniz?

Mesleğimi her mecrada hakkıyla yapmak isterim. Ailemde ve çevremde işini ‘Sallayan’ pek kimse yok. Bu yüzden mesleğe ilk başladığım günlerden beri dizilerle problemli bir ilişkim var. Hızlı tüketildiği için, planlı bir üretim yapılamıyor. Evet, hayatımda iyi-kötü bir sürü şeyi dizilere borçluyum. Belki de sırf bu yüzden, neredeyse kapımın önünde çekilen bir dizide çalışıyorum yıllar sonra. Ben bu işi seviyorum ve bana işimi iyi şartlarda yapacağımı garanti eden herkesle her mecrada çalışırım. İnternet dizileri başladı mesela. Hala umudum var...

SEÇMEM, SEÇİLİRİM

‘Mustafa Hakkında Herşey’, ‘Barda’, ‘Yumurta’, ‘Kaybedenler Kulübü’, ‘Kış Uykusu’ gibi kaliteli yapımlarda rol aldınız. Hep 12’den vuran filmler! Bu rolleri seçerken kriterleriniz nelerdi? 

Öncelikle söyleyeyim, ben seçilenim. Evet, yıllar içerisinde çok ‘Oyun oynama’ teklifi aldım. Çocukluğumdan bir örnekle anlatayım; bizim mahalleden olmayan biriyle oynamak pek işime gelmiyor. Hikayede ya da ilişkide hayatıma dokunan bir şeylerin olması lazım. Bir de hayattaki seçimlerini beğendiğim insanlarla çalışmaya gayret ediyorum.