19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Diyabetin tahribatından organ nakliyle kurtuldu

İstanbul'da yaşayan 38 yaşındaki Gündüz Arayan, 14 yaşında tanıştığı diyabetin tedavisini ciddiye almadığı için önce bir böbreğini ardından pankreasını kaybetti.

AA17 Ocak 2018 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Diyabetin tahribatından organ nakliyle kurtuldu
İstanbul'da yaşayan 38 yaşındaki Gündüz Arayan, diyabet hastalığının harap ettiği böbreğinin fonksiyonlarını kaybetmesi nedeniyle önce babasından böbrek nakli oldu, ardından da kadavradan nakledilen pankreasla diyabet hastalığını yendi.
 
Türkiye'de sayıları 10 milyona yaklaşan diyabet hastalarından birisi de İstanbul'da bir firmada kalite uzmanı olarak çalışan 38 yaşındaki Gündüz Arayan. Dilinde kuruluk şikayetiyle gittiği doktorun şeker ölçümü yapmadan verdiği ilaçlar nedeniyle fenalaşan, daha sonra başka bir sağlık merkezinde yapılan testlerde şekerinin 500'ün üzerine çıktığı anlaşılan Arayan, henüz 14 yaşındayken diyabet hastası olduğunu öğrendi.
 
Kendisine verilen ilaçların hastalığının yan etkilerini azaltması, genç yaştaki Gündüz Arayan'ı o yıllarda hastalığının seyrini olumsuz şekilde yönlendirecek hatalı beslenmeye itti. Ailesinin ve doktorlarının önerilerini o yıllarda dikkate almayan Arayan, gizlice tatlı yemeye devam etti. Hareketli yaşamı sayesinde ilk zamanlarda durumunda olumsuzluk yaşanmasa da kullandığı insülin türünde yapılan değişiklik, Arayan'ın kanındaki şeker oranını aşırı oranda düşürdü.
 
Bu düşüş, Arayan'ın organlarında geri dönülmez tahribatlar yaparak, hayatını tehlikeye attı.
 
Diyabetle mücadelesini AA muhabirine anlatan Arayan, diyabet hastaları için kendisinin "kötü bir örnek" olduğunu dile getirdi. Gençliğin verdiği rahatlıkla, doktorları ve ailesinin tavsiyelerini dinlemediğini, beslenmesine dikkat etmediğini anlatan Arayan, "Onların önerilerini önemsemiyordum açıkçası. Ta ki böbrekte protein kaçağı başlayana kadar. Protein kaçağı başladıktan sonra doktor, 'Bu duruma dikkat etmezsen, ileride böbreğini kaybedebilirsin.' dedi, dediği de oldu." ifadelerini kullandı.
 
Arayan, doktorunun da dediği gibi böbreğinin "iflas" noktasına geldiğini, 2009 yılında, 30 yaşındayken gittiği Antalya'daki Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde babasının bir böbreğinin kendisine nakledildiğini söyledi. Naklin ardından kontroller için Antalya'da ev tuttuklarını belirten Arayan, bu kez pankreasında sorun yaşadığını ve doktorların kendisine pankreas nakli olması gerektiğini söylediğini anlattı.
 
Böbrek naklinden 2,5 ay gibi kısa bir süre sonra, beyin ölümü gerçekleşen 45 yaşındaki bir kadının pankreasının kendisine nakledildiğine değinen Arayan, "Pankreas çok hassas bir organ olduğu için ona müdahale etmiyorlar. Eski pankreasım yerinde duruyor, yenisini de bağırsağa bağladılar. Şu anda iki pankreasım var. Pankreas hassas bir organmış, ameliyat esnasında zedelerseniz ölüm riski varmış. Kurtarmak da çok zor oluyormuş." ifadelerini kullandı.
 
"Doktor şeker yememe izin verince hevesim kaçtı"
 
Böbrek fonksiyonları bozulduğunda tansiyonunun da yükseldiğini, bu süreçte en çok salatalık turşusu yemeyi özlediğini dile getiren Gündüz Arayan, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
"Ameliyat olduktan sonra 'salatalık turşusu yiyeceğim, gazoz içeceğim ve çikolata yiyeceğim' diyordum. Yiyemediğim günlerin acısını çıkaracağım diye düşünüyordum. Böbrek naklinden sonra salatalık turşusu yedim ama pankreas naklinden sonra doktorum, 'Artık istediğin gibi şekerli gıdalar yiyebilirsin.' dedi. Önceden gizli gizli tatlı yiyordum, doktor izin verince içimdeki bütün heves gitti. Hiçbirisini yemek istemedim."
 
Arayan, diyabet tedavisinin en zorlu yanının, hem açlık hem de tokluk olmak üzere günde en az 8 kez kendi parmağından kan almak ve günde 4 kez de kendi kendine insülin iğnesi vurmak olduğunu belirtti.
 
İnsanın kendi vücuduna her gün defalarca iğne batırmak zorunda kalmasının hiç de kolay olmadığının altını çizen Arayan, "Açlık ve tokluk şekerlerine bakmak için her gün 8 kez parmağınızı deliyorsunuz, her gün kendinize 4 kez insülin iğnesi vuruyorsunuz. Bu çok acı verici bir şey. Nakilden sonra bundan da kurtuldum, artık yapmıyorum." dedi.
 
"İnsanlar diyabeti kabullenemiyor"
 
Toplumda diyabet hastalığıyla ilgili yeterli bilinç oluşmadığına da değinen Gündüz Arayan, şöyle devam etti:
 
"İnsanlar diyabeti kabullenemiyorlar. Ben de kabullenmekte çok zorlandım ve diyabetli değilmiş gibi yaşadım. Eğer bunun bilincine varsaydım böbreğimi kaybetmeyecektim. Pankreas nakli oldum şükürler olsun Rabbime ama diğer taraftan, böbreğimi kaybettim. Ben nakil olabildim ama olamayanlar da var. En güzeli dikkat etmek, dikkatli yaşamak, organları kaybetmemek. Çocuklara ve gençlere de bu hastalığın teşhisi konulduğu zaman bir psikolog eşliğinde onları bilinçlendirmek lazım. Onların hastalığı kabullenme sürecini hızlı atlatmaları lazım. Kabullendiğiniz an zaten ona uygun yaşamayı öğreniyorsunuz, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Kabullenemezseniz o zaman problemler başlıyor."
 
Diyabet hastalarına, organlarını koruyabilmek için doğru beslenmeleri önerisinde bulunan Arayan, doğru beslenen, hareket eden, ilaçlarını gerektiği gibi kullanan hastaların uzun ve konforlu bir ömrü olacağını ifade etti.
 
"Senin annenin parçasını ben taşıyorum"
 
Nakledilen pankreasıyla hayata döndüğü kadının çocuklarıyla da sürekli görüştüklerini anlatan Gündüz Arayan, "Kızı Dubai'de yaşıyor, her bayramda gelir, bizi ziyaret eder. Anneme 'Annem' der. 'Senin annenin parçasını ben taşıyorum' diye şakalaşırız. Bir bağ oluştu aramızda, kardeş gibi, geniş bir aile gibi olduk." diye konuştu.
 
Toplumda organ bağışı konusunda halen yeterli bilinç oluşmadığını da dile getiren Arayan, şunları söyledi:
 
"Antalya'da babam bana böbreğini vermeye hazırlanırken bir babanın kendi evladına böbreğini vermek istememesine şahit olduk. Babam bunu çok yadırgamıştı. 'Benim evladım, canım, her şeyim. Kalbimi istese onu bile verebilirim.' demişti. Bugün bile aklıma geldikçe duygulanıyorum. O adam oğluna böbreklerinden birini vermedi, 'Ben sana böbreğimi verirsem kendim ne yapacağım?' demişti, duyduğumda şok olmuştum. Halbuki insanlar tek böbrekle çok rahat yaşayabiliyorlar. Beyin ölümü gerçekleşen hastalarda da aynı durum var. Beyin ölümü gerçekleşen kişinin hayata dönmesi zaten imkansız. Benim her şeyimi alsınlar, kullansınlar, birilerini yaşatayım. Bundan daha güzel ne olabilir? Organ nakline karşı olup, kendi başlarına geldiğinde 'Organ verecek birileri yok mu?' diye yakınan insanlara rastladım. Kendi başınıza gelmeden siz de bunu yapın ki yarın öbür gün başınıza geldiğinde böyle bir acı tabloyla karşılaşmayın."