Devlet yandaşlığından örgüt yandaşlığına Cumhuriyet gazetesi

Aslan Değirmenci / UMED Başkanı
5.11.2016

Cumhuriyet gazetesinin operasyon manşetlerini ve subliminal mesajlarını unutanlar, “Özgür basına operasyon yapılıyor” diye bağırıyor. Ama aslı o değil. Bağımsız yargı, basın özgürleşsin diye Cumhuriyet gazetesini işgal eden anlayışla mücadele ediyor. Türkiye, Mısır olmasın diye medya darbeci genlerinden arındırılıyor.


Devlet yandaşlığından örgüt yandaşlığına Cumhuriyet gazetesi

28 Şubat post-modern darbesinde bir takım medya aktif olarak kullanılmıştır. Psikolojik harekat olmadan darbe veya müdahale olmayacağını çok iyi bilen cunta, medyayı devreye sokmuştur. Medyanın çanak tutucu tavrından faydalanılmış, 54. Hükümet’e karşı çok yönlü bir karalama kampanyası başlatılarak “irtica”, “laiklik” ve “şeriat” kavramlarını hemen her gün manşetlere çıkarılmış ve kamuoyu yönlendirmeye çalışılmıştır. “Üst düzey askeri yetkililere” dayandırılan asparagas manşet ve haberlerle TSK defalarca “göreve” davet edilmiştir. O dönem “üst düzey askeri yetkililer” malum darbecilerdi. Ulusalcı maskesi altında millete ayar vermeye kalkan cuntacılardı. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi öncesinde de benzer haberlere şahitlik etmiştik. Bu dönem ise medyanın “üst düzey askeri yetkilileri” FETÖ’nün imamlarıydı. Darbeye zemin hazırlamak için sızdıkları medya üzerinden algı operasyonlarını devreye sokuyorlardı. 

İlginç ittifaklara şahitlik ediyorduk. Kemalist bir çizgide yayın yapan Cumhuriyet gazetesi ansızın Fetöist (!) oluyor, Kemalizm çizgisini, Fetöizm ile birleştiriyordu. FETÖ’nün illegal istihbarat havuzunda toplanan bilgileri manipülatif bir şekilde manşetlerine taşıyan Cumhuriyet, devlet yandaşlığından, örgüt yandaşlığına evriliyordu! “Beyaz”, “Siyah” ve “Gri” olmak üzere ne kadar propaganda yöntemi varsa FETÖ ile birlikte kurgulayıp, eş zamanlı manşetlerle okuyucularının karşısına çıkacak kadar değişime uğrayan Cumhuriyet gazetesi, kontrgerilla (!) tavrıyla en sinsi ve tehlikeli sularda yüzüyordu.

FETÖ cuntasının kanlı darbe girişimini organize eden cunta ekibinin adı Yurtta Sulh Konseyi’ydi. Konseyin adı yine bir Temmuz ayında Cumhuriyet gazetesi manşetlerindeydi. Tarih bu kez 15 Temmuz değil, 25 Temmuz’du. Yıl 2016 değil, 2015 idi. Cumhuriyet gazetesi “Yurtta Savaş, Dünyada Savaş” manşetiyle çıkıyordu. Terörle mücadeleyi iç savaş, illegal yapılara yönelik operasyonları kaos olarak nitelendiriyordu. Oysa psikolojik harekat yöntemiyle FETÖ darbesine sanki zemin hazırlıyordu. Aynı gün Cumhuriyet gazetesi sol üst köşesinden ise “Ata’nın yurtta sulh cihanda sulh sözünü unuttuk” anonsuyla, 15 Temmuz darbe bildirisinin adeta altını dolduruyor, Yurtta Sulh Konseyi’ne materyal sunuyordu. İttifakın boyutu kırmızı çizgileri aşıyor, Kemalizm ile Fetöizm yollarını birleştiriyordu.

Medya ve Mısır örneği

Siyasal ve toplumsal hayatımıza ağır bir darbe indirenlerin stratejik yöntemleri sadece Türkiye’de göze çarpmamaktadır. Mısır’da Muhammed Mursi yönetimine görevden el çektirilmesi, hükümetin lağvedilmesi, dönemin cumhurbaşkanı ve bazı bakanlarının aralarında bulunduğu binlerce vatandaşın vatana ihanetten hapishanelere tıkılması, güvenlik güçlerinin uçaklar ve helikopterlerden halka gerçek kurşunla müdahalesi, keskin nişancıların sivilleri hunharca katledişi, kadın, çocuk demeden gerçekleştirilen toplu katliamlar öncesinde de bir takım medya kuruluşları cuntaya hizmet etmişlerdir. Darbeden aylar önce Mısır medyasında cunta eliyle Muhammed Mursi ve ekibine yönelik karşıt kampanya başlatılmış, eylem çağrıları yapılmış, gerçek dışı bilgilerle psikolojik harekat başlatılmıştır. Mısır medyası seçimle gelmiş bir Cumhurbaşkanını, halka karşı küçümseyen bir üslup takınmış, “Uğursuz adam”, “dilenci adam” yakıştırması yapmıştır. “Hain Cumhurbaşkanı” diyecek kadar ileri giden Mısır medyası, Suveyş Kanalı’nın Katar’a, Piramitlerin ise Kuveyt’e satıldığını iddia ederek infiale yol açmıştır. Eski Cumhurbaşkanı Enver Sedat’a suikast girişiminde bulunanların cumhurbaşkanlığı sarayında onurlandırıldığını bile iddia eden medya, asılsız haberlerle cuntanın elini güçlendirmiştir.

Darbe öncesi ‘yurtta sulh’ yazısı

Cuntanın Türkiye’de elini güçlendirmek için Cumhuriyet gazetesinin nasıl kullandıldığını yukarıda işlemiştik. Mısır örneğini de aklımızda tutarak devam edelim. FETÖ, Ergenekon üzerinden Cumhuriyet gazetesine operasyonlar yapmıştı. Operasyonları yapan kamikaze savcıların bir kısmı cezaevinde bir kısmı ise şu an kaçak durumda... Ancak söz konusu FETÖ’cü savcıları biz 17/25 Aralık sonrasında Cumhuriyet gazetesinde görmeye başlamıştık. Onları Ergenekon sürecinden çok, Can Dündar’ın söyleşileri bize tanıtmıştı. Can Dündar ve gazetesi kendilerine operasyon çeken savcıları meşrulaştırıyor, düşman kardeşler koalisyonunu anlamımıza yardımcı oluyordu. Biz anlıyorduk da toplum algı operasyonları sonrasında oluşan kutuplaşma yüzünden gerçekleri görmekte zorlanıyordu.

Tesadüf ötesi gelişmeler de yaşanıyordu! Örneğin 15 Temmuz FETÖ kanlı darbe girişiminden iki gün önce Cumhuriyet gazetesinin yazarı Aydın Engin, Yurtta Sulh Konseyi’nden bilgisi varmış gibi yazı yazıyordu. Kaleme aldığı yazısının başlığı; “Cihanda sulh, peki yurtta ne?” şeklinde oluyordu. Yazısında Aydın Engin, “Genç Cumhuriyetin en değerli, en önemli, en anlamlı ilkelerinden biri, bence birincisi “Yurtta sulh, cihanda sulh” olsa gerek. Genç kuşaklar için “çevirisi” yani arı Türkçede karşılığı “Yurtta barış, dünyada barış”. İlkenin hayattaki karşılığına, uygulamadaki çelişkilere itirazlar olabilir. İtirazlar kısmen haklı da olabilir. Ancak “cihanda sulh” bölümüne ağır bir itiraz olmasa gerek. 1923’ten bugüne kadar... (Düzeltiyorum: AKP iktidarının ikinci dönemine kadar) Türkiye “cihanda sulh”ü zedeleyecek bir etkinlik; saldırganlık göstermedi” diyordu. 15 Temmuz darbecileri ise millet tarafından  yırtılıp atılan bildirilerinde şunları söylüyordu: “Bu ahval ve şerait altında yüce Atatürk’ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği Cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesinden hareketle vatanın bölünmez bütünlüğünü milletin  ve devletin bekasını devam ettirmek Cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek, hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan kaldırmak milli güvenlik tehdidi altına gelmiş olan yolsuzluğu engellemek, terörizm ve terörizmin her türlüsüyle etkin mücadele yolunu açmak, temel evrensel insan haklarını mezhep ve etnisite ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımız için geçerli kılmak laik demokratik sosyal hukuk devleti ilkesi üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmektir. Devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası itibarını yeniden kazandırmak hedefimizdir.” Gördüğünüz üzere hem Cumhuriyet yazarı hem de darbeciler aynı ilkeler de birleşiyor, aynı ilkeler doğrultusunda üst aklın beklentilerini yerine getirmeye çalışıyordu. Aralarındaki fark; birinin silahı, uçak, helikopter, tank ve tüfek, diğerinin ise kalem... Amaç ise aynı...

Aydın Engin FETÖ’nün organize ettiği Abant toplantılarına da katılıyordu. Hatırlamışsınızdır! 09 Ağustos 2016 günü “Hrant’ı da Cemaat öldürmüş öyle mi?” başlıklı yazısında Cumhuriyet yazarı Aydın Engin, “İnanmam için salak olmam lazım. Hrant Dink cinayetini (de) Cemaat’in üstüne yıkıp kendilerinin ve yeni ‘müttefiklerinin’ ellerini yıkama dümenini yutmamızı bekliyorlar” diyordu. Yazısının devamında FETÖ’cü istihbaratçılara, polislere örtülü destek veriyor, Dink suikasti çözülme aşamasında iken dosyayı ustaca sulandırıyordu. Bu yazıları, Cumhuriyet gazetesinin operasyon manşetlerini ve subliminal mesajları unutanlar, “Özgür basına operasyon yapılıyor” diye bağırıyor. Ama aslı o değil. Bağımsız yargı,  basın özgürleşsin diye Cumhuriyet gazetesini işgal eden anlayışla mücadele ediyor. Türkiye, Mısır olmasın diye medya darbeci genlerinden arındırılıyor.

[email protected]