İdeolojik devlet yapısı, baskıcı anayasa, çarpık eğitim sistemi, negatif algı, yanlış ve eksik bilgi maalesef toplumda Türk-Kürt, Laik-Antilaik, Alevi-Sünni gibi tartışma alanları oluşturmuştur.
Toplumdaki kutuplaşmanın giderilmesi hep siyasilerden beklenir olmuş ve sorunu asıl çözecek olan sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri pasif kalmışlardır.
Hatta bazen negatif rol oynamışlar ve kutuplaşmayı körükleyen tavırlar sergilemişlerdir.
***
Bu alanda pozitif çalışmalar yapanlar da yok değil.
MAZLUMDER bunlardan biri.
Mazlumder İstanbul Şubesi Ayrımcılık Komitesi’nin 2014-2015 yılları arasında yaptığı çalışmalar “Alevilere yönelik ayrımcılık raporu” adı altında yayınlandı.
40 sayfalık bu raporu önemsediğim için bazı alıntılar yapmak istiyorum.
***
“Alevilik meselesinde ortaya koyulan sorunlar ve bunlara getirilen çözümler her ne kadar Alevi kimliği ile ilişkili müşahhas bir soruna işaret ediyor gibi görünse de esasında meselenin tamamının ideolojik anayasa ve devletin anayasaya paralel yürüttüğü politikalar kaynaklı olduğu ve tüm dini ve etnik problemlerin birbiri ile ilişkili olduğu gözden kaçırılmamalıdır.”
***
“Dindar Sünni Müslümanları, Kürtleri, Arapları, Ermeni, Rum, Süryani ve diğer inanç ve etnisite mensuplarını zulme maruz bırakan siyasal, hukuki ve kültürel etmenler Aleviler için de geçerlidir. Dolayısı ile Alevilik meselesi çerçevesindeki sorunlar ve çözümleri üzerine tek tek bir analiz yapmadan evvel insan hakları ve hürriyetler bağlamında radikal ve kapsamlı bir takım “inkılaplar” yapılmadan gerçek anlamda bir toplumsal barışın sağlanamayacağını öncelikle vurgulamak gerekmektedir.”
***
“Toplumumuzda siyasal maksatlarla tahrik edilmiş veya körüklenmiş de olsa Aleviler ve Aleviliğe dair derin negatif algı görmezden gelinerek meselenin sadece devlet ve Aleviler arasında sayılıp bir takım yasa ve reformlar ile halledilebilmesini beklemek sorunun derinleşerek ilerlemesinden başka bir netice vermeyecektir.”
***
“Devlet bir yandan Alevilerin önündeki ibadethane, örgütlenme, eğitim vb. problemleri yasal düzenlemelerle çözmeye çalışırken öte yandan sivil toplum örgütleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve kanaat önderleri ile topyekün bir ‘birlikte yaşama’ bilinci inşaası için gayret sarfetmelidir.
Özellikle dindar kesimlerde, dini kanaat önderleri ile birlikte Aleviler ve Alevilik ile ilgili ön yargı ve olumsuz inançların izalesi ve Alevi-dindar müslüman ilişkilerine dair bir Alevi-Sünni fıkhının yazılması elzemdir. Aleviler ile evlilik, ticaret, yemeklerinin yenmesi, iş verme, işinde çalışma, arkadaşlık ve dostluk, kul hakkı vb. konuların dini bir çerçevede değerlendirilerek ön yargı ve geleneklere bırakılmadan insani ve adil bir dini anlayış inşaa edilmelidir.”
***
“Devlet, Aleviliği İslam inanç sistemi içinde, İslam’ın bir şubesi olarak konumlandırmak istemekte ve Aleviliğin bunun dışında konumlandırılmasını kendi varlığı ve güvenlik politikaları açısından kabul edilemez addetmektedir.
Cemevlerinin statüsü ve zorunlu dini eğitim konularında bir türlü adım atamayışın en temel ve derinde yatan sebeplerinde biri ‘Aleviliğin merkezde tutulma’ politikasıdır.
Çözüm, Alevilik üzerinde herkesin mutabık kalabileceği bir tanım üzerine değil de Alevilerin hak taleplerini esas alarak geliştirilmelidir.”
***
“Cari anayasa, ruhu ile tüm temel insan haklarına aykırı bir formda olup mezkûr 1982 darbe yasaları ile de gerek Alevilerin gerekse dindar, gayri müslim tüm vatandaşların pek çok hakkı ihlal edilmektedir.
Yeni bir anayasa ile Alevilerin Cemevi statüsü ile ilgili problemleri daha kolay bazı adımlarla çözülebilecektir.”
***
“Her inanç grubu, cemaat, tarikat gibi kurumlar üzerinde herhangi bir devlet baskısı olmamalı, Cami, Kilise, Sinagog, Tekke, Dergah ve Cemevi gibi ibadethaneler, o inancın mensuplarınca kurulup işletilmeli, bütün âyin ve törenler kendi inançları çerçevesinde serbest olarak yapılabilmelidir.” (http://istanbul.mazlumder.org/tr/main/yayinlar/yurt-ici-raporlar/3/alevilere-yonelik-ayrimcilik-raporu/1169)