Gezi Parkı eylemleriyle Mısır’daki Tahrir Meydanı arasında paralellikler kurmak hepimize anlamsız geliyor. Nasıl gelmesin: Despotik liderlerin yönettiği bir ülkeydi Mısır; Türkiye öyle mi?
Aynı durum Sovyet tahakkümünden yeni kurtulmuş bazı ülkelerde meydana gelen ‘Turuncu Devrimler’ ile Gezi eylemleri arasında kurulan paralellik için de geçerli... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi, biz o dönüşümü, 3 Kasım 2002 tarihinde yaşadık...
Tahrir de, Turuncu da Gezi’yle irtibatsız...
Bu kadar kesin mi? Acaba aralarında mukayese kurmayı mümkün kılacak benzerlikler yok mu?
Nicedir zihnimde bu soruyu taşıyorum. Böyle durumlarda hep yaptığım gibi, konuya ilişkin akademik çalışmalar üzerinde bir gezintiye çıktım.
Sonucu buradan ilân ediyorum: Tahrir’e de Turuncu devrimlere de benzemiyor Gezi...
Yine de bütünüyle benzemezlik olduğunu söyleyemem. Bir kere hepsinde önde görünen kitle gençlerdi; bir gün öncesine kadar ‘a-politik’ görüntü veren gençler... Ayrıca gençlerin kullandığı gereç de hepsinde aynı: İnternet... Amaç değişse, sonuç farklı olsa bile, araç ve malzeme hepsinde birbirine benziyor...
İsterseniz bir akademik çalışmanın böyle yayınlarda âdet olduğu üzere hemen girişinde yer alan ‘özet’i size aktarayım: “Seçim zamanı demokratik devrimlere destek sağlayarak rejim değişikliğini kolaylaştırmada en önemli rolü gençler oynadı. Sırbistan’da (2000), Gürcistan’da (2003) ve Ukrayna’da (2004) o zamana kadar yönetimlerin bölerek egemenliklerini sürdürdüğü birbiriyle savaşan muhalefet partilerini demokratik ittifaklarla birbirine yakınlaştırmada gençler öncülük üstlendiler. Bu araştırmaya konu teşkil eden üç ülkede de, gençler, sivil toplum ve seçimleri izleyen STK’larda etkiliydiler.”
Devam ediyor özet: “Rejim değişikliği egemenlerin en zayıf olduğu dönemlerde, seçimler sırasında, başarıyla gerçekleşebiliyor. Gençlik gruplarının biraraya gelmesi Otpor (Sırbistan), Kmara (Gürcistan) ve Pora (Ukrayna) gibi sağlam yapıya ve amaca sahip gençlik gruplarına yol verdi. Bu organize gençliğin eğitilmesi başarı için gerekliydi ve genellikle Batılı teknik ve finansal yardımlarla mümkün olabildi.”
Önemli bir cümleyle bitiyor ‘özet’: “Bu makalede ele alınan üç ülkede, resmi çevrelerin verdiği tepki etkisiz ve zayıftı; ters tepkilere yol açar biçimdeydi.”
İnternete dayalı bilişim ve haberleşme teknolojilerinin (ICT) siyasi süreçteki etkilerini inceleyen ikinci makale de göz açıcı. Girişinde şöyle deniyor: “Moldova’da nisan 2009’da ve İran’da haziran 2009’da gerçekleşen seçim devrimi girişimlerinde ICT’ler önemli bir rol oynadılar. Esas başarı ise Ukrayna’daki Turuncu Devrimi’ydi. Turuncu Devrimi’nde ICT’lerin en etkili kullanımı ikinci safhada (2004 kasım ve aralık ayında) değildi; ICT’ler en etkin, olayların en başında, 2000 yılının eylül ayında kullanılmıştır.” Bu bir süreçmiş yani...
Her iki makalede de, başka anlamlara çekilemeyecek bir açıklıkla, bu eylemlerin etkili olabildiği ülkelerin demokratik olmayan rejimlerle yönetilenler olduğu belirtiliyor...
Eee, Türkiye ‘demokratik’ olduğuna göre?
Şu yakınlarda liderini değiştirmiş, eskiden solcu eylemci bir kadını devlet başkanlığına seçmiş Brezilya’da da Türkiye ile eş-zamanlı olarak başgöstermeseydi, makalelerin kesin tavrından etkilenip ben de, “Kel alâka?” sorusunu sorabilirdim.
Ama işte görüyorsunuz, daha önce Turuncu devrimlerde, ardından başarılı olamasa bile Moldova ve İran’da, sonra Mısır gibi ülkelerde meydana gelen alt-üst oluşlarda kullanılan araç ve malzemeler şimdi demokratik Türkiye ile demokratik Brezilya’da gündemde...
Değişim arayışları için yapılan eylemlerin birbirini doğal etkileme gücü olduğunu 1968’den beri biliyoruz. Taklit... Etkilenme... Birinde başvurulanın diğerlerine taşınması... Hepsi mümkün... Kendilerine karşı eyleme girişilen siyasiler ise, nedense, yalnızca ‘iç ve dış mihraklar’ boyutuyla ilgileniyor...
Ne diyordu ilk makale, hatırlatayım: “Resmi çevrelerin verdiği tepki etkisiz ve zayıftı; ters tepkilere yol açar biçimdeydi...”