Kız çocuklarının örtünmesi’’ hadisesi olarak konuşuyoruz meseleyi.
“Çocuk’’ ve ‘’yetişkin’’ kavramlarını belirleyen hukuk nazarındaki öz; “insan’’ ve ‘’özgürlük’’ kavramlarından alır temelini ve bir “toplumsal sözleşme’’yle tamamlar bu kuram kendini. Hukuk, insan olmanın sorumluluğunu, ‘’temyiz kudreti’’yle bağdaşık bir halde tarif eder, ayırt etme kabiliyetimiz belirler hukuki sorumluluğumuzu.
“Buluğa ermek’’, İslam anlayışında kulluğa dair idrakin ve sorumluluğun başlangıcı mesabesindedir. Başta; kim olduğunu farkındalık ve Allah’ın nazarında kulluk bilincinin ayırt edilecek kıvama erişildiğinin bilgisidir bu... Çocukluk da yetişkinliğin bir benzeri ve öncül yaşantısı olarak, “insan’’ kavramında içkindir çünkü... Bu bağlamda, ‘’çocukluk’’, ‘’yetişkinlik’’ten daha az değerli değildir İslamın nazarında...
Ülkemizde gerek ulus devlet yapısı, gerekse laiklik ilkesi, eşitlikçi çerçevede o kadar keskin ve tavizsiz uygulandı ki, bizler son yüzyıldır tabi tutulduğumuz rijit basıncı, tek gerçek yönetsel imkan olarak görmeye başladık. Bu noktada mesela; çocuk, öğrenci veya memur gibi kimlikler, devletin belirleyeceği şablonlar dışında hareket etmesi imkansız kitlesel şablonlara dönüştü. Eşitliği ve düzeni sağlamak adına, onların ferdi ve biricik kendiliklerini iptal edip, varoluşlarını kitlesel bir çatı kimlik altında adeta çimentoladık... Birbirini tıpatıp tekrar eden modüler, plastik bir çoğaltma tekniğiydi oysa bu. “Ulus yaratma’’nın temel disiplini, ferdi farkındalığın imhasından, yasaklanmasından, reddinden geçiyordu. Geçtik...
* * *
Emine Beyza Şatoğlu ile geçtiğimiz yaz Amerika’da tanıştık. New Jersey Üniversitesinde genç ve başarılı bir akademisyen, öğrencilerle kurduğu sıcak temas çarpıcıydı.
Geçen hafta “kız çocuklarının örtünmesi’’ şeklinde tedavüle sokulan tartışmayı hayretle seyrettikten sonra bana bir mektup yazmış Amerika’dan... Emine Beyza, başarılı bir öğrenci olarak ilkokul beşinci sınıfta girdiği Anadolu Liseleri Sınavında yüksek bir puan almış lakin ortaokul günlerinde muhtemelen akıl baliğ olacağını ve başörtüsü takmak mecburiyetinde kalacağını düşünerek, kazandığı halde en yüksek puanlı liseye kaydını yaptıramamış, onun yerine bir imamhatip lisesine kaydolmuş. Ardından ortaüçteki Fen Liseleri Sınavına gelmiş sıra. Fen Lisesini de başarıyla kazanmış fakat aynı örtünme yasağı sebebiyle, ailesinin kendisine verdiği bir haftalık düşünüp taşınma imkanı sonunda yine İmamHatip’te karar kılmış. İmam Hatiplerin alan ve puan sınırlama yıllarına denk gelince tırpanlanan onca puana ve sert 28 şubat günlerine rağmen Bilgi Üniversitesine girebilmiş. Ardından Boğaziçinde master imkanı doğmuş (2008) Emine Beyza için. Anadolu sermayesinin yerli ve yerel imkanlarla ülke ekonomisindeki rolü bağlamındaki teziyle de dikkat çekmişti.
Emine Beyza diyor ki, çok da dile getirilmemiş bir mağduriyetti orta eğitimde yasaklar sebebiyle yaşadıklarımız, oysa başörtüsü yasaklarıyla ilgili engellenmelerimiz üniversiteden çok öncesinde başlıyordu... O, her tür yasağa karşı bir şekilde baş edebilmiş öğrencilerimizdendi oysa. Hayalini kurduğu okullarda okuyamamış olsa da bir şekilde yolunu çizebilmiş bir üniversite hocası... Ama onun gibi olamayan yüzbinlercesi var bu ülkede. Ve bunun ülke için büyük bir enerji kaybı, büyük bir beyin göçü olduğunu hala farkında değiliz...
“Nefsini örtmekten’’ bahsetmişti bir sanatçı büyüğümüz... Nefsini inkar ettiğimiz, birer izzeti nefs ve ruh taşıdığını hiç aklımıza getirmediğimiz çocuklarımızın hayalleri yıllarca yıkılırken ne kadar kolaydı bu... Emine Beyza; “ben hayal kuramadım ama dört yaşındaki yeğenim için çok seviniyorum, çünkü o benim yaşadığım kısıtlamaları, baskıyı yaşamayacak’’ diyor. Nefsini örtmek derken... Bu ülkenin kızları çok küçük yaşta öğrendiler vazgeçmeyi zaten. Ama onlar bunun şarkısını söylemeyi henüz denemediler...