28 Şubat nereden neşet etti? Muradı neydi? Ne oldu?

Doç. Dr. Bünyamin Bezci/ Sakarya Üniversitesi
2.03.2019

28 Şubat’ı bin yıllık tahkimatla koruma altına almak isteyenler öncelikle İslamcı siyasetin arka bahçesi zannettikleri İmam-Hatip Lisesi ve Kur’an Kurslarını tahrip etti. Oysa İslamcı siyaset çoktan buraları aşmış ve toplumla bütünleşmişti. Dahası gösterdiği performansla toplumsal umutlar yaratmıştı.


28 Şubat nereden neşet etti? Muradı neydi? Ne oldu?

20.yüzyılın son darbesi aslında yüzyılın başında kurulan “Cumhuriyetin kurucu zihniyetinin” son savunusuydu. Cumhuriyeti kuranlar onu çağın ruhuna uygun modern devlet olarak formatlamışlardı. İkinci Meşrutiyet sonrasında siyaset pratik anlamda imparatorluk şemsiyesi altında bir modern devlet gibi kurgulansa da “Türkiye Cumhuriyeti” Avrupa’nın son modern devletidir. Modern devlet tasarısının en temel niteliği coğrafyayı vatan kılmak, o vatanda ve vatandaşlar üzerinde egemen olmaktan sonra vatandaşı homojenleştirmektir. Bu nedenle kimliklerin sosyal hayatta kalmasına ve politik hayatın tek kimliğe indirgenmesine çalışır. Oysa imparatorluk bakiyesinin geleneksel toplumsallığı birbirini kimlikleriyle imler.

Cumhuriyeti kuranlar homojenlik adına siyasal hayattan ideolojik, etnik, mezhepsel, dinsel, bölgesel hatta sınıfsal kimlikleri bile dışlamıştı. 1970’lerdeki devletin karşısında piyasa ve toplumun güçlendirildiği dahası postmodern parçalanmışlıkla kimliklerin yeniden siyasallaştığı çağa kadar da aslında homojenlik iddiası pek de sorgulanmadı. 1980’ler Türkiye’sinde bastırılan kimliklerden çoğu geri gelemese de İslamcılık ve Kürt kimliği siyasal anlam kazanmaya başladı. Kürt siyaseti kendi kendini marjinalleştiren bir yol izlese de İslamcılar toplumsal gruplarla yeni ittifaklar kurdu ve toplumsal tabanda genişledi.

İki temel önyargı

1960 sonrası siyasal hayatın demokratikleşme dalgasında düşünsel ve siyasal olarak kendini yeniden kurgulayan İslamcı hareket toplumsal des-teğini özellikle taşra esnaflığında bulmuştu. Bu nedenle Konya, Erzurum, Sivas ve Sakarya gibi taşrada toplumsal taban bulan MSP’den sonra bü-yükşehirlerin varoşlarında tabanını genişleten RP’ye bir dönüşüm yaşanmıştı. 1990’larda şehirlerde tutunmakta zorlanan toplumsallıklar artık artan oranda RP’yi desteklemekteydi. 1994 yerel seçimleri ve 1995 genel seçimleri tartışmasız bir şekilde yükselen ivmeyi teyit etmekteydi.

İslamcı siyasete karşı iki önyargıdan dolayı Cumhuriyetin kurucu hafızasını taşıdığını düşünenler rahattı. Bunlardan ilki İslamcı siyasetin sınırlı bir toplumsal yapıya özgü ve dahası dışlayıcı olduğu düşüncesidir. Oysa Erbakan siyaseti hiç de dışlayıcı değildi. Dönemin kendini çağdaş zanneden-lerine bile zarafet dersi verecek kadar kibar, esnafın çayını, köylünün çorbasını içecek kadar alçakgönüllü ve varoşların derdine kulak verecek kadar anlayışlıydı. Toplumla kurulan bağların sağlamlığı ve diğer toplumsal yapılara açılımdaki arzu, siyasetin Lordlarını şaşırtmıştı. Dahası devletin sahibi olduğunu düşünenleri de panikletti. 28 Şubat’ın ilk hedefi Erbakan siyasetini marjinalleştirmek ve toplumu ona karşı mobilize etmek olmuştur. Bu nedenle 28 Şubat asıl olarak bir medya operasyonudur. Bir taraftan içinde yer almadığı mafya/derin devlet ilişkisi kendisine fatura edilirken diğer taraftan da nerede beslendikleri anlaşılmayan darbe sonrasında da buharlaşan dini karnavallar hükümetin üzerinde kalakaldı. Üstelik FETÖ gibi kendilerine yeni alanlar arayan yapılar da hükümetin darbeyle yıkılarak hakettiğini bulduğunu ifade etmiştir.

Hizmet performansları

İslamcı siyaset için ikinci büyük önyargı geri kalmışlığın yükünü taşımasıdır. Zira Osmanlı modernleşmesinden beri “İslam terakkiye maniydi”. Cumhuriyeti kuran zihniyet bu nedenle kamusal hayattan İslam’ı tamamen dışlamıştı. Oysa RP hükümeti ayağının tozuyla iktisadi krizi aşma adına rasyonel ekonomik kararlar almaya başladı. Belediyelerdeki hizmet krizini yeni yatırım alanlarıyla aşması daha da şaşırtıcıydı. İktidar için sıra tekno-lojik hamlelere gelirken vadesi dolduruldu. Yine de kısa süreli ekonomik ve hizmet performansları Cumhuriyetin sahibi olduğunu düşünenleri bile hayret içinde bırakmıştı. Farkedilen oydu ki; iktidara yol açık tutulursa performansları onları uzun süre orada tutacaktı. Sürece bir an önce müdahale etmeleri ve bin yıl dayanacak yeni tahkimatlar yapmaları gerekecekti.

Sürece müdahale etmelerinin önünde özellikle dış siyasetten kaynaklanan engeller bulunmaktaydı. Birincisi küresel ekonomik ağları daha tatmin edici vaatlerde bulunmaları gerekmekteydi. Bu ise işin en kolay tarafıydı. Uzun zamandır küresel ağlarla yakın çalışan sermaye sahibi kılınanlar 2001 krizini hazırlayan rant aktarımına hazırdılar. İkinci engel ise darbenin küresel söylemsel desteğinin sağlanmasıydı. Bu ise biraz daha zordu. Zira dö-nemin dünya siyaseti üçüncü yol siyasasının, radikal demokrasinin ve demokrasilerin derinleştirilmesinin çağıydı. Bu çağda darbeyi meşrulaştırmak kolay değildi. 1960, 1971 ve 1980 darbeleri NATO’nun güvenlik iddiasıyla Soğuk Savaş ortamında kolayca meşrulaşmıştı. Fakat bu sefer Soğuk Savaş tarafları yoktu ve NATO da güçlü bir örgüt değildi. Fukuyama liberal demokrasilerin “tarihin sonu” olduğunu ilan etmişti. Huntington’un “me-deniyetler çatışmasını” ise kimse ciddiye almıyordu. Dahası ona karşı bir “medeniyetler ittifakı” çabası öne çıkıyordu. Bu bağlamda başvurulan siyasal/söylemsel güç İsrail ve Yahudi lobileri olmuştur. Zaten bu kadar ters bir rüzgârı da ancak onlar estirebilirdi. Karşılığında Türkiye’nin en strate-jik teknoloji projelerini alarak 28 Şubat darbesinin hoyratlığını görünmez kılan İsrail ve lobileri olmuştur.

28 Şubat’ı bin yıllık tahkimatla koruma altına almak isteyenler öncelikle İslamcı siyasetin arka bahçesi zannettikleri İmam-Hatip Lisesi ve Kur’an Kurslarını tahrip ettiler. Oysa İslamcı siyaset çoktan buraları aşmış ve toplumla bütünleşmişti. Dahası gösterdiği performansla toplumsal umut-lar yaratmıştı. Umut, karizmayı besleyen en önemli damardır. İslamcı siyasette umut yarışını ekonomik performansıyla Erbakan değil, hizmet perfor-mansıyla Erdoğan sırtlandığında bazılarında burukluklar oluşsa da yoldan dönenler çok olmadı. 28 Şubatçıların kötü ekonomik ve hizmet perfor-manslarını kapatmak için küresel iktidar ağları tarafından PKK terörünün başı paketlenip hediye edilse de bu onlar için sadece bir seçim idare etmek anlamını taşımıştır. 2002 seçimleri gelmekte olanı geç de olsa getirdi. Artık muhafazakârlaşan yeni İslamcı siyasetin önünde duracak bir siyasi güç kalmamıştı. Fakat 28 Şubat iktidarının devamını isteyen vesayetçi odakların direnişi Nisan 2007 e-muhtırasına kadar kırılamamıştır.

Küresel ağlar

Yeni süreçte demokratik muhafazakâr siyaseti meşrulaştıran birkaç önemli adım olmuştur. İlki toplumsal grupların daha geniş kesimi ile diyaloğa açık açılım politikalarıdır. AB müzakerelerinin de sürüklediği demokratikleşme paketleri iktidarın toplumsal tabanını genişletmiştir. İkincisi ekonomik krizle baş edebilme performansıdır. Erbakan’dan devralınan ekonomik rasyonelleşme ilerleyen yıllarda Erdoğan’ın “çılgın projeleriyle” yatırımlara ve teknoloji üretimine evrilmiştir. Üçüncü kolaylaştırıcı unsur ise bunları yaparken küresel ağlarla da beraber hareket etmek olmuştur. Zira o dönemde halen küresel ağlar demokratikleşme, medeniyetler ittifakı ve ekonomik gelişme gibi değerleri desteklemekteydi. Bu nedenle ticaret üzerine kurulu Türk siyasetinin küresel ağlarla sürtüşmesi pek olmamıştır.

2007’de vesayet odaklarının gücünü Cumhurbaşkanlığı seçimi ve anayasa reformu ile kıran Ak Parti siyasetini dönüştüren 2008 krizi olmuştur. Kriz sonrası dünya siyaseti küresel ekonominin özgürlük damarlarını boğmuştur. Küresel bir dünyada olacağı düşünülmeyen bir şekilde her ülke kendi piyasasını kurtarma telaşına düşmüştür. AK Parti’nin Erdoğan kanadı dünya siyasetinin değişimine “yerli ve milli” sloganıyla ayak uydururken Gül/Davutoğlu kanadı küresel ağlara takılı kalmıştır. ABD’de merkezileşen FETÖ ise zaten uzun zamandır küresel ağların tutsağıydı. Ak Parti siyaseti ile diğerlerini ayıran ve sonrasında Cumhur İttifakını kuran değişim küresel ağlar karşısındaki tutumlar olmuştur. Bu haliyle Ak Parti siyaseti dünya-daki değişimlerin de bir yansıması sayılabilir. Geride kalan ise hatta yaşayanlar halen hayatta olmasa, artık hatırlanmakta bile zorlanılan bin yıl sürecek olan darbedir.

28 Şubat’ın yıkıldığı asıl tarih

28 Şubat darbesinin bizatihi başardığı bir şey olmasa da kolaylaştırdığı olgu İslamcı siyasetinin geniş kitlelerle buluşmasıdır. Her darbe gibi 28 Şubat da aslında gelmekte olanın yolunu açmıştır. 1960 darbesi 50’lerin sonunda artık kaçınılmaz olan demokratikleşmeyi anayasallaştırırken, 1980 darbesi neoliberal politikaların acısını, yarattığı korku ortamında unutturmuştur. 28 Şubat da dünyevileşen İslamcıları demokratik ve ekonomik olanla barıştırmıştır. Yani ötekine karşı sadece müsamahalı olmak değil, onu olduğu haliyle kabullenmek İslamcıların meziyeti olmuştur. Dahası paranın yarattığı faydanın yeni nimetleriyle ortak toplumsallıklara sırtını dönen İslamcılar şeyleşen dünyada bireyselleşmektedir. 28 Şubatçıların bugün hali hazırda dünyevi-leşen, demokratikleşen, teknolojistleşen ve bireyselleşen Müslümanları kabullenememesi kuru inattır. Bir zamanlar kendilerini soylulaştıran eğitim ve modernleşmenin yeni taşıyıcı sınıflarına karşı boş hasettir. Aslında yaratmak istedikleri toplum şekil olarak olmasa da içerik olarak kendiliğinden gelmiştir. Fakat 28 Şubatçıların çoğu gardırop moderni olduğundan bunu görememek-tedir.

28 Şubat için asıl tehlike dünyevileşmeyi sorgulayan toplumsal kesimlerde ortaya çıkacaktır. Zira dünyevileşmeyle fıtratları tahrip olan Müslü-manlar yeniden dinlerini ihya edecektir. Gündelik hayatın yaşam biçimiyle uyumlaşan yaşam formları bulacaklardır. 28 Şubat’ın yıkıldığı asıl tarih de o tarih olacaktır. Yani kendine özgü yeni bir düğün formu bile bulamayan Müslümanlar eğlenmesini taklit etmeden öğrendiklerinde 28 Şubat tarih olacaktır. Üç oda bir salon apartman dairelerine sıkışan Müslümanlar, gündelik hayatlarının ritmine uygun evleri tasarladıklarında 28 Şubat tarih olacaktır. Eğitimi modern bilgilerle sulanmış fidanlar yetiştirmek zanneden Müslümanlar, kendilerine özgü bir eğitim felsefesi oluşturduklarında 28 Şubat tarih olacaktır. Köyün çamurundan, varoşların telaşından ve tüketim sarhoşluğundan kurtulan Müslümanlar, hayatlarında zarafeti yakaladık-larında 28 Şubat tarih olacaktır.     

@bunyaminbezci