Ukrayna-Rusya: Bu savaşa kim engel olur?

Merve Şebnem Oruç / Gazeteci, Yazar
29.01.2022

Ukrayna'ya Obama'nın belli bir noktadan sonra "hız kes" demesine rağmen ilgisini kaybetmeyen Biden şimdi ne yapacak? Daha önemlisi bu savaşı Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başka kim durduracak?


Ukrayna-Rusya: Bu savaşa kim engel olur?

Uluslararası Asya Siyasi Partiler Konferansı'nın (ICAPP) Medya Forumu Başkan Yardımcısı ve Konuşmacı olarak katıldığım 10. Genel Kurulu, Kasım 2018'de United Russia partisinin ev sahipliğinde Moskova'da düzenlenmişti. Dört günlük toplantı boyunca, Rus siyasetçi, diplomat ve askeri yetkililerle konuşurken en çok merak ettiğim konular, bir Türk dış politika yazarı olarak elbette Suriye ve düşük yoğunluklu savaş hali süren Ukrayna'ydı.

Moskova'daki kapanış yemeğinde yanımda oturan Rus General'in uzun sohbetimizin sonuna doğru söylediği bir şey, bu yazıya başlarken aklıma geliverdi. "Siz Ukrayna Rusça'da ne demek biliyor musunuz?" Peçetenin üzerine Latin harfleriyle "Ucrania, Ukraine, Ukrania ve Ocraine, Kiril alfabesiyle Украина ve Україна yazarak şöyle demişti: Ukrayna'nın Rusça 'da anlamı 'sınır', 'serhat ili' demek..."

Otele döndüğümde araştırdım. Farklı tezler olsa da, yaygın teori gerçekten Ukrayna kelimesinin anlamının Slav dilinde "bir ülkenin sınırı", "başka ülkelerle sınır bölgesi" olduğuydu. Ruslar, Ukraynalılar, Belaruslular... Hepsi soylarının Vareg prensi Rurik'in kurduğu Rurik Hanedanı'nın altındaki Kiev Dukalığına dayandığını söylerler. Herhalde kelimenin geçmişi de o döneme denk geliyor. Yine de generalin, herhalde önündeki boşalmış şişenin de verdiği rahatlıkla, konuşmasını "Yani Ukrayna diye bir ülke yok!" diye bitirmesinden ürkmüştüm. Ama sonra Wikileaks sızıntılarında 4 Nisan 2008'deki NATO-Rusya Konseyi Zirvesi'nde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü tanımazlıktan gelerek 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Çek Cumhuriyeti, Romanya, Polonya, özellikle Rusya topraklarından alınarak kurulan "yapay bir oluşum" olduğunu söylediğini hatırladım.

Geçişken bir tarihleri olsa da Rusların, Ukraynalılara "Küçük Ruslar", Belaruslulara "Beyaz Ruslar" demesini, onların da buna pek karşı gelmemesini hep garipsemişimdir. Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bile, Rusya'nın Karadeniz'deki filosundan doğalgaz anlaşmazlıklarına birçok gerginlik yaşamalarına rağmen, Ukraynalılar Rusların "Küçük Rus" tabirine ses çıkarmadılar; ta ki 2014 yılında Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovych'in devrilmesiyle sonlanan "Euromaidan protestoları" veya "Onur Devrimi" denilen Kiev olaylarına dek... Hatta ondan sonra bile...

Küçük Yeşil Adamlar

Huyumdur; bir ülkeyi tanımak için ona sadece başkentinden bakmamalısın," derim. 2015 yazında Ukrayna'nın güneyini ve doğusunu dolaşırken, Donetsk'te, Luhansk'ta ve Odessa'da Ruslar için "Bize her zaman zor günümüzde sahip çıkan abilerimiz" diyen birçok Ukraynalıyla tanışmıştım.

Ukrayna'nın etnik azınlıkları arasında en genişini Rus kökenliler oluşturuyor. 2006 yılı istatistiklerine göre bile, Kiev'de bile nüfusun %13'ten fazlası Rus asıllı iken, Donetsk bölgesinde (Donetsk Oblast'ı) %53'ten, Odessa bölgesinde %51'den, Luhansk'ta %71'den fazla Rus asıllı Ukrayna vatandaşı olduğu söyleniyordu. %58,5'la Kırım bölgesini, %72 Rus'la Sivastopol'ü saymıyorum bile. Çünkü Stalin döneminde Orta Asya'ya sürgün edilen, kalanı Komünist rejimin Ruslaştırma politikasına maruz kalan Kırım Tatarları yıllardır kendi topraklarında azınlık...

Bu nedenle Rusya'nın 2014'te Kırım ve Sivastopol'ü kolayca ilhak etmesine şaşırmadığım gibi, "Küçük Yeşil Adamlar" diye nam salan, Rusya'ya katılmak isteyen Kremlin destekli milis sayısının o kadar çok olması da benim için sürpriz değildi.

2008'de Ukrayna Dışişleri Bakanı Moskova'yı Kırım'daki Ukrayna vatandaşlarına Rus pasaportu vermekle suçlayarak Rusya'nın "yurtdışındaki Rus vatandaşlarını korumak adına askeri müdahale" politikasına dikkat çekmişti. Ayrıca Putin'in bahsi geçen 2008 zirvesinde, "nüfusunun %17'si Rus asıllı olan Ukrayna'nın Kırım Otonom Bölgesi'nin %90'ının etnik Rus olduğunu" ve NATO'nun eski Doğu Bloku ülkelerini askeri ittifaka katarak genişleme politikasından rahatsız olduklarını söyleyerek "Ukrayna'daki etnik Rusları korumakla yükümlü olduklarını" söylediğini unutmayalım.

Rusya'nın Kırım'ı işgalini bir Türk atasözüyle özetlersek, "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliydi". Peki 2008'den altı yıl sonra Kırım'ı ilhak eden Rusya, bugün 2014'ün üzerine sekiz yıl geçmişken Ukrayna'nın etnik Rusların yoğun olduğu güney ve doğudaki topraklarını da ilhak eder mi?

Doğrusu 2008'de ve 2014'te "çok konuşup az iş yapan" ABD'nin ve onun peşine takılan NATO üyelerinin bir kez daha faydadan çok zarar vereceğini düşünmeden edemiyorum. 2008'de Rusya'nın Ukrayna'ya "sahte bayrak operasyonu" düzenleyeceğini söyleyen Obama yönetimi, 2014'te Batı destekli Kiev eylemlerinin arkasında durmuş ama Kırım ilhak edildiğinde hiçbir şey yapmamıştı.

Aslında Ukrayna'nın problemi her zaman ekonomi olmuştu. IMF Ukrayna'nın 2008'de stand-by anlaşması başvurusunu onaylamış ama 2009'da ödemeleri dondurmuştu. 2013'ün sonunda Ukrayna Avrupa Birliği (AB) ile Ortaklık Anlaşması imzalayacakken IMF'nin Ukrayna'ya dayattığı kurtarma paketi çok ağır şartlar içerdiği için Cumhurbaşkanı Yanukovych bir anda anlaşmadan vazgeçmiş, Ukrayna'nın en büyük ikinci ticari partneri olan Rusya'nın devasa büyüklükteki ekonomik destek önerisini kabul ederek imzalamıştı. İşte Kiev'deki sözde "devrim" de hemen ardından patladı.

Pora!

Yanukovych'in AB anlaşmasından vazgeçmesi nedeniyle, Ukrayna'da Pora! "It's time!" adını taşıyan bir gençlik hareketi, sokak hareketleri, alaycı sloganları, yoğun sosyal medya kullanımıyla çoğunun sahte olduğu sonra ortaya çıkan Batı medyası haberleriyle, "barışçıl protesto" dedikleri eylemleri başlattı; ama sonunda 18'i polis 130'dan fazla kişi öldü. Euromaidan'da başlayan Kiev olayları, Mısır'da darbeyle sonuçlanan Kahire'de 2013 yazında Temerrüd (Başkaldır) adıyla bir gençlik hareketinin Tahrir Meydanı'nda planladıkları ve ülkenin demokratik seçimle gelmiş ilk Cumhurbaşkanı'nı deviren, aynı dönemde Türkiye'yi kasıp kavuran, bir çevre eylemiymiş gibi başlayıp Recep Tayyip Erdoğan'ı devirme hareketine dönen Taksim Meydanı'ndaki Gezi olaylarından da farksızdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan her üç olayın da arkasında, finansmanı bazı Körfez ülkeleri ve Avrupalı bir kısım fonlardan karşılanmış olsa da, dönemin ABD Başkanı Barack Obama yönetimi ile Obama yanlısı Batılı enstitüler ve medyanın olduğunu söylerken haklıydı. Mısır'da kurulan Abdelfettah Sisi rejiminin ülkeyi sürüklediği karanlığa götürmesinin, Ukrayna'da kurulan geçici hükümetle beraber Kiev'in boş vaatlerle bir kez daha kandırılarak topraklarını işgal eden Rusya'yla baş başa bırakılmasının Türkiye'de 2013 itibarıyla yaşatılmaya çalışılanlarla benzerliği gözümüzden kaçmıyordu. Mursi yönetimi aslında demokrasi yanlısıydı. Ukrayna Avrupa ülkesi ve AB'nin komşuydu. Türkiye ise, daha da ötesi, bir NATO ülkesi ve ABD'nin askeri müttefikiydi. Yine de kurgu tıpatıp aynıydı. Acaba Yanukovych de haksız iftiralara uğramış masum biri miydi? İlk seçildiğinde Batı'dan destek de görmüştü. Bilemiyoruz ama her üç ülkede de denenenin "demokrasi mühendisliği" dahi olmadığından eminiz.

"Demokrasi mühendisliği" mi?

2019 ABD seçimlerinde yeniden gündeme gelen ve bugünlerde ABD'nin sözde hasmı Çin'deki komünist rejime bağlı büyük bir firmayla ortaklık yaptığı konuşulan Joe Biden'ın oğlu Hunter Biden'ın, 2014'te Ukrayna'da bir gaz şirketinin yönetim kuruluna gelerek aylık 50.000 dolar, totalde milyonlar kazandığını unutmayalım. ABD Başkanı Joe Biden o dönemde başkan yardımcısıydı ve Kiev'i normalden fazla ziyaret etmiş, yeni Kiev hükümetiyle defalarca konuşmuştu. İlginçtir, Biden 2017'de yazdığı anılarında, Ukrayna'nın çocukluk hayali olan "dünyayı değiştirmek adına karşısına çıkan bir şans olduğunu" yazmıştı.

Biden ailesinin Ukrayna'yla "duygusal" bağı olduğu muhakkak. Ama öte yandan, 2013 yılında Suriye'de değişen politika farklıları ile başlayıp aynı yıl yaşanan Gezi olaylarına verilen destekle devam eden, Washington'ın Suriye'de DAEŞ'e karşı mücadelede desteklenen PKK'nın Suriye kolu YPG'ye ve 2016'da Türkiye'de darbe kalkışmasında bulunan FETÖ'ye arka çıkmasıyla iyice bozulan Ankara-Washington ilişkileri Türkiye'nin NATO üyeleriyle de ilişkilerini etkiledi. Ukrayna'daki ve Mısır'daki sivil protesto görünümlü olayların bölgede getirdiği makro jeopolitik değişim, eğer bizde de aynısı olsaydı bugün çok daha korkunç bir tablonun içinde olacağımızı gösteriyor.

Türkiye-Rusya-Ukrayna üçgeni

2013'ten beri Batı medyasında "Türkiye NATO'dan çıkmalı" şeklinde uzun analizlere konu olan Türkiye, o zincirleme olaylar döngüsünü kırıp bu jeopolitik oyunu bozarak kendi politikasını izlemeye başladığından beri, aralarında o zamandan beri savaş tamtamları çalan Ukrayna ve Rusya'yla bir denge politikası yürütmeyi başardı. Bu yüzden süregelen gerilim ne zaman pik yapsa, gözler Washington ve Moskova'dan sonra Türkiye'ye çevriliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2010'da Yanukovych'le serbest ticaret bölgesi kurulması konusunda anlaşmıştı. 2013'teki Gezi ve Euromaidan olayları sonrasında Ukrayna'nın geçici kukla yönetimi bu anlaşmayı askıya aldı. 2014'ten beri Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesine karşı olduğunu söyleyen Türkiye, kukla yönetimin ardından seçilen Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroshenko döneminde ilişkileri tekrar geliştirmeye başladı. Kasım 2015'te Rus uçağının düşürülmesi sonrası Ukrayna'yla daha da güçlenen bağlar, 2016'nın Mayıs ayı itibarıyla Türkiye'nin "dostları artırma, düşmanları azaltma" politikasına dayalı olarak Moskova'yla donan ilişkilerini tekrar başlatmasından etkilenmedi.

Rusya'yla ticari ilişkilerini artırarak ticari partnerlik kuran Türkiye, Ukrayna'nın mevcut Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky döneminde vitesi yükseltti. 2020'deki 3,6 milyar dolarlık yatırımıyla bugün Türkiye Ukrayna'nın en büyük yabancı yatırımcısı oldu.

Askerî açıdan da farklı değil; Türkiye'nin F-35 savaş uçakları ortak programından ABD tarafından tek taraflı olarak çıkarılmasına bahane olarak gösterilen Rus S-400 hava savunma sistemi alımına yönelik Ankara-Moskova anlaşmasını Kazakistan'ın başkenti Astana'da başlayan Suriye konulu Türkiye-Rusya-İran görüşmeleri ve Erdoğan ile Putin arasındaki Soçi anlaşmaları takip etti. Öte yandan Türkiye, Rusya ile kendi toprakları üzerinde çatışan Ukrayna'yla 2019'da imzaladığı Bayraktar SİHA'larının satışına yönelik 69 milyon dolarlık anlaşmayla kalmadı, Rusya'ya karşı savunmasız kalma endişesiyle AB ve NATO ile masaya oturmaya çalışan ama her defasında kendini masanın üstünde bulan Kiev'in kendini koruyabilme çabalarına paralel olarak daha aktif bir partnerlik için Ukrayna'da ortak eğitim ve bakım merkezi kurma konusunda anlaştı. Kiev ve Ankara şimdi de korvet gemilerinin, askeri uçakların ve türbin motorlarının ortak üretimi içini birlikte kafa yoruyor.

Türk SİHA'ları ve Türk Akımı

Öte yandan, Kiev'in yanında olduğunu söyleyen Batılı ülkelerin Türkiye'nin Ukrayna'yla yaptığı silah anlaşmalarından rahatsız olduğu söyleniyor. Peki ama Ukrayna kendini Rusya'ya karşı silahı olmadan nasıl koruyacak? ABD Ukrayna'nın Rusya'yla çıkacak ciddi sorunlarda arada kalarak en büyük riske maruz kalacak ülke olduğunu bile bile, önce NATO'ya dayattığı füze kalkanı projesine 2008-2010'da Polonya ve Romanya'yı dahil etmişti. Bu füze kalkanının radar üssü Kürecik'te bulunuyor ve Türkiye NATO'nun doğu sınırını korumayı sürdürüyor. Fakat Washington Türkiye'nin silah pazarında yer almaya başlamasından rahatsız oluyor olmalı ki, Türkiye geçen yıl Polonya'yla SİHA satış anlaşması imzalayarak ilk defa bir NATO partnerine yıldızı giderek parlayan insansız hava araçlarından sattığı için, Biden yakın zaman önce Türkiye'nin SİHA programının takibe alınmasını istedi.

Doğal gaz konusuna gelirsek... Yanukovych'in devrilmesinden sonra, Ukrayna'ya giden gazı keserek ülkeyi bir anda doğalgazsız bırakan Rusya, enerji konusunda kendine bağımlı olan Avrupa ülkeleri üzerindeki tehdidini de artımıştı. Bu boşluğu Asya'dan Avrupa'ya uzanan enerji boru hatlarıyla Türkiye doldurdu. Rus doğalgazına alternatif sağlamasına rağmen, Rusya'yla rakip olmamayı seçerek akıllıca oynayan Türkiye, aynı zamanda 2014'te Ukrayna ve Rusya arasındaki yeni durum nedeniyle iptal olan Güney Akımı'nın yerini dolduracak şekilde, Moskova ile "Türk Akımı" anlaşmasını imzaladı. Türk Akımı, Türkiye ile 2013'te Gezi olaylarıyla birlikte ilişkileri gerilmeye başlayan Avrupa ülkeleri arasındaki Nabucco anlaşmasının aynı yıl Batı'nın sırtını çevirmesiyle sona ermesinin ardından, Erdoğan'ın adeta şapkadan tavşan çıkarırcasına bir hamlesiydi. Nabucco, Rus doğal gazına rakip ve Moskova'nın karşı olduğu bir projeydi; Türk Akımı ile Rusya ve Türkiye partner oldu. İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Mısır arasındaki "East-Med" projesi ile Türkiye'den Avrupa'ya Rus gazını da taşımaya başlayacak olan hatlara alternatif aranıyor olsa da bunun çok zor olduğu biliniyor.

Krizi Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başka kim çözebilir?

Türkiye Karadeniz'e kıyısı en uzun olan ülke ve diğer ikisinin Kerç Boğazı'nda sürekli yaşadığı gerilimin tüm Karadeniz'e yayılmaması için de çabalıyor. Olası bir savaş, Gürcistan, Romanya ve Bulgaristan'ı da olumsuz etkileyeceği gibi, Montrö Anlaşması nedeniyle boğazlardan ABD gemilerinin geçişi gibi daha büyük meselelere ve Türkiye'nin vermesi gereken büyük kararlara kapı aralayabilir.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her iki liderle de görüşecek olması haberinin yayılmasının ardından Batı'da çıkan yorumları okuyunca neredeyse Rusya'yla Ukrayna birleşmiş, Türkiye'ye meydan okuyor sanırsınız. Lakin Ukrayna'nın Rusya Ortodoks Kilisesi'nden ayrılarak Ukrayna Ortodoks Kilisesi'ni kurma kararı gibi çok büyük ve tarihi bir mesele de dahil olmak üzere, her tansiyon yükselişinde aynı cümlelerin kurulduğunu hatırda tutmak lazım. 2016'da İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi'nin Ukrayna Ortodoks Kilisesi'ne "otosefailik" yani bağımsızlık kazandırmasına ilişkin olarak "tomos" adlı kararname, İstanbul Rum Patriği tarafından imzalandığında da, bunun siyasi yansıması olacağı ve Rusya'nın Türkiye'ye büyük bir fatura çıkaracağı söylenmişti. Ama öyle olmadı. Umalım ve dileyelim ki bunların hepsi yanlış okumalar olsun, "bir arzunun dile getirilmesi" olmasın. Peki yukarıda dediğimiz gibi, Obama'nın belli bir noktadan sonra "hız kes" demesine rağmen Ukrayna'ya ilgisini kaybetmeyen Biden şimdi ne yapacak? Daha önemlisi bu koşullar içerisinde bu savaşı Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başka kim durduracak?