Kar üzerine edebî fikir yazıları

Asım Öz / Yazar
29.01.2022

Kar'ı 2002 şartlarında okumakla 2022'de ele alıp değerlendirmenin taşıdığı farklı anlamların izini sürmek romanın Türkiye'deki yerini bulmamıza katkı sağlayacağı gibi yeni eleştirel görme biçimlerini gündeme taşıyacaktır.


Kar üzerine edebî fikir yazıları

Herhangi bir romana yakından bakınca etkileyici fikirlerin çıkması kaçınılmaz. Türkiye'de son yıllarda önemli romanlar üzerine müstakil kitapların yayımlanmasını hayranlıkla karşılamamak mümkün değil. Hele bu kitaplardaki metinler, yakın okumaya tabi tutulan romanla Türkiye (ve elbette dünya) gerçekleri arasında uzak yakın bir bağlantı kurabiliyorlarsa, basılan eserlerin kıymeti daha da artıyor. Tanıtma yazılarının açmadığı/açamadığı kapıları aralamayı başaran incelemelerse, ayrıntılı metinleri okurlarla buluşturması, konuşulacak yeni başlıklar açması bakımından ayrıca değerli şüphesiz. Görüşler, değerlendirmeler çeşitlendikçe hatta çatıştıkça yazılanların sadece romanla sınırlı kalmadığı daha iyi anlaşılıyor. Romanla/romancıyla birlikte çıkılan yollarda farklı meseleler, eserler ve yazarlarla karşılaşma imkânı artıyor; okurlar merakla tekrar romana dönüyor.

Sibel Erol'un hazırladığı Kar Üzerine Yazılar (2021), adı üstünde Orhan Pamuk'un 2002 yılında yayımlanan ve görünüşte en siyasi romanı kabul edilen Kar üzerine gerek kitap tanıtma gerekse akademik araştırma şeklindeki yazılardan seçme ile bir araya getirilmiş otuz metni içeriyor. Roman hakkında Türkiye, Avrupa ve Amerika'daki çeşitli mecralarda 2002 ile 2018 arasında yayımlanan irili ufaklı edebî fikir yazılarından en çok alıntılananları sunan bir kitaptır elimizdeki. Aradan geçen yıllar içinde Türkiye'de nelerin değişip değişmediğini kavramak için Merve Kavakçı, Ömer Laçiner, A. Ömer Türkeş ve Necmiye Alpay'ın yazdıklarının okunması yeter de artar bile.

Pamukistan kozmosu

Gerek akademik gerekse eleştirel deneme niteliğindeki kimi çalışmalar "Pamukistan" adlı kozmosun nasıl işlediğini, küresel yazarın söyleşileriyle okuru nasıl yönlendirdiğini netleştirdiler. Orhan Pamuk'la kitap için yapılan söyleşi böyle bir risk içerse de romanı, dünden bugüne tarihî ve siyasi bir yörüngede değerlendirip yorumlama sürecine katkı sunuyor. Ayrıca ana hatları itibarıyla romanın yazım aşamasında neler olup bittiğini de somutlaştırıyor. Böylelikle de bizzat Pamuk'un romanını nasıl yorumladığı, belli mekânların hangi gerekçeyle seçildiği de kavranabiliyor. Mesela yazarın yalıtılmış şehir fikrini Kar'dan çok önce düşünmeye başladığını bunu Veba Geceleri (2021) romanına ayırdığını, "yalıtılmış insanları önemli bir edebî buluş" diye gördüğünü öğreniyoruz. Şiirlerini Coleridge- Schiller'i izleyerek ve aynı duygu ile yazan romanın laik şair kahramanı Kerem Alakuşoğlu'nun namı diğer Ka'nın gerçek bir kişiden, şair Şavkar Altınel'den hareketle şekillenmesinin hikâyesini de... Böyle baktığımızda söyleşinin ağyarını mani, efradını cami nitelemesini hak ettiği söylenebilir. Belirtmek gerekir ki romanın daha önce bilinmeyen ayrıntılarına ve kavranma biçimlerine değinen söyleşi, yazarın metnin yeni baskılarına eklediği Kar'ın yazılış ve yayımlanma süreçlerine temas eden sonsözüyle birlikte okunduğunda farklı yorumları gündeme getirecektir.

Yeni perspektifler

Derlemeyi hazırlayan Sibel Erol, kitabın başındaki önsözün ilk satırlarında, Orhan Pamuk'un 2006'da kazandığı Nobel Edebiyat Ödülü'nden önce yayımlanan son kurmaca metni hüviyetindeki Kar romanının darbe, başörtüsü, İslamcılık, laiklik, başörtülü kadınlar, milliyetçilik gibi siyasi mevzuları öne çıkardığından dolayı Amerika'da nasıl okunduğunu da gözler önüne seriyor. Örneğin roman, ana akım Amerikan medyasında 11 Eylül 2001'deki İkiz Kuleler saldırısı diye anılan olayın etkilerinin derinden hissedildiği yıllarda sadece kurmaca bir eser vasfıyla öne çıkmamıştır. Aynı zamanda İslam'ı diğer yandan İslamcılığı -yazarın tabiriyle Siyasal İslam'ı- anlamak için de okunmuştur. Çok gündeme getirilen bu hususa değinen Pamuk'un, güncelliğin heyecanıyla yapılmış böylesi yorumlardan uzak durmak istediğini belirtmesi ise meseleyi daha anlaşılır kılacaktır. Şu pasaj yalnız ilginç olanı değil, önemli olanı da dile getirdiğinden dikkate değerdir: "Romanım, benim niyet ettiğim ve bildiğim kadarıyla tanıklık ettiği trajediye bir çözüm önermiyor, ona tanıklık etmeyi, neden böyle olduğunu anlamayı ve bu özel durumlar içindeki insanların durumunu anlatmayı amaçlıyor." Sadece bu ifadeleri anlamaya çalışmak bile Pamuk'un anlatı dünyasına daha iyi nüfuz etmeyi mümkün kılabilir.

15 Temmuz sonrası ilgi

Her ne kadar Kar üzerine odaklanan tartışmaların zamanla önemini yitirdiği düşünülse de birtakım yeni gelişmeler romanın yeniden yorumlanmasını beraberinde getiriyor. Metnin farklı okunma biçimlerini boyutlandırmak bakımından 15 Temmuz 2016'dan sonra Batı'da tekrar ilgi gördüğünü belirtmek eserin kopardığı fırtına dinse de henüz unutulmadığının kanıtlarından biri. Son yıllarda romanın yeniden gündeme gelmesi başka bir atmosferde cereyan ediyor. Kar'ın nasıl algılandığına bakmak isteyenler açısından en ilginci ise 2018'de İngiliz The Guardian gazetesinin okuma bloğunda yayımlanan bir makalede dile getirilenler. Yazı, romanın genel hatlarıyla "Brexit psikolojisindeki İngiliz işçi sınıfı ya da Amerika'da Trump'a seçimi kazandıran işleri yok olmuş beyaz işçilerin öfkesini, Başkan Trump'ın yalanlarıyla gerçekleri kendi istediği şekilde manipüle ettiği post-gerçek atmosferi öngördüğünü" ortaya koyduğu iddiasını öne sürmekte. Dolayısıyla kesin olan şu; aradan geçen yıllara rağmen Kar, hâlâ güncelliğini koruyor ve farklı şekillerde anlamlandırılmaya devam ediyor.

Orhan Pamuk, metinlerini izah ettiği konuşmalarında roman türüne yönelmesini yüzyıllar sonra okunacak edebî eserler yazma arzusuyla ilişkilendirir. Bununla birlikte Kurtuluş Kayalı'nın Düşüncenin Coğrafyası (2021) kitabında da dikkat çektiği gibi çoğu zaman dünyanın ve Türkiye'nin durumu, bazen de romanların irtisamları hakkında fikirlerini açıklar. Elbette bu tutumu kendisinin toplumsal ve siyasi olaylarla ilgilenmesine mâni değil. Pamuk, Türkiye'nin çetrefil siyasi meselelerine dolaylı göndermeler içeren Kar hakkındaki düşüncelerini ifade ederken "ilk ve son politik romanım" nitelemesini yapmıştı. Başka romanları için sınırlı biçimde dile getirse de, siyasi roman vurgusunu ilk defa bu açıklıkta ortaya koymuştu. Aslında eserin yorumlanması açısından böylesi bir açıklama özellikle önemlidir. Nitekim romanı merkeze alan söyleşisinde kritik önemdeki siyasi romanın birinci ilkesinin siyasetçilerin, önemli kişilerin ne dediğine değil ne yaptığına bakmak ve onu göstermek olduğunu ifade eder. Bu konudaki en açıklayıcı yorumlarının şu satırlarda olduğu açık bir gerçekliktir: "Bir siyasi romanın işi, herkesin bildiği sloganlara derinlik kazandırmak, onları tekrarlamak değil, siyasetin ve onun içine yerleştiği kültürün dokusunu, yapısını hikâyelerle göstermek olmalıdır. Öfkeli tarafların aslında aynı malzemeden yapıldığını okura hissettirmek iyi bir başlangıç olabilir..."

Bu çerçevede derlemenin ikinci kısmında Orhan Pamuk'un romanını siyasi veçheleriyle, dünya ve Türkiye gerçekliğini çeşitli açılardan araştıran makaleler, metinlerarası incelemelerden bir adım önde duruyor. Yazarın kurgu dünyasını kozmopolitlik kavramından hareketle çözümleyen Justin Neuman'ın Kar'ı AK Partiden önceki 1990'ların siyasi atmosferini dikkate alarak yorumlaması şaşırtıcı değil. Bu çerçevede ona göre romanın teşhis ettiği problem, dindarlıkla laikliğin karşıt duruşlar şeklinde anlaşılmasıdır denilebilir. Romandaki ironi ve sorgulama ise temelde dinî projelere yer açılabilmesi için hem Kemalist laikliği hem de İslamcı tavrı gözden geçirme arzusu doğurmaya matuftur. Dönüp geçmişe (ve elbette geleceğe) bakıp bir denge bulmanın vaktinin geldiğine işaret ediyordur metin bir bakıma.

Edebî adalet

Kar romanının kahramanı Ka'yı etkileyen mistisizm bağlamında yazılanlar işte tam bu noktada anlam kazanır. John von Heyking, kurmaca dünyadaki mistisizmin tüm ideolojilerin meydana getirdiği kendi içlerine kapanık, dolayısıyla gerçeklikten kopuk yaşama biçimleriyle, kısıtlı bakış açılarına çare olabilmesi üzerinde durur. Fakat onun geniş çerçeveli metnini önemli kılan bu yönü değil, laik kahraman Ka'nın deneyimlediği mistisizm ile İranlı entelektüel Abdülkerim Suruş'un dinî kuralların takibinden ziyade ahlaki davranışları alışkanlığa dönüştürüp tekrarını üstün gören mistisizmini karşılaştırmasıdır. Çağdaş filozofların "...ile okuma" stratejisini hatırlatan metin, romanın karakterlerinden birini akla hayale gelmeyecek bir düşünürle ele almasıyla farklılaşır. Epey dinî meseleye temas eden Kar'ı din felsefesi kavramlarıyla tartışan makalede mistisizm, dinin ideolojik şekilde anlamlandırılmasına çare diye sunulurken, roman okumak ise kişisel ve toplumsal boyutları içermesi hasebiyle etkili bir bilinçlenme alternatifi kabul edilir.

İslamcılığı kavrama biçimi

Ian Ward ise İngiltere'de Shabina Begum adlı Müslüman bir kız öğrencinin cilbab giymesine izin vermemesinden dolayı lisesine açtığı davayı çeşitli boyutlarıyla ele aldıktan sonra sözü "edebî adalet" kavramına getirir. Çözümlemesinde merakıyla kurcaladığı gerçeklikle yüzleşme sürecinde romanın sunduklarına odaklanmayı tercih eder. Gerçek hayatta yerini bulmayan adaletin, edebî bir metinde olması gerektiği gibi hayal edilebilmesi çerçevesinde Kar romanının başörtülü kızların durumuna empatiyle yaklaşmayı sağlayan bir örnek olduğunu belirtiyor. Dahası İngiltere'de mahkemelerin gerçeğe kısıtlı bir pencereden bakmaya zorlanmasına bir çare olarak bazı hukuk tahsili programlarında edebiyatın ders programlarına dâhil edilme sebeplerini ve biçimlerini tartışıyor. Denilebilir ki Türkiye'nin seküler entelektüel dünyasının bir mensubu tarafından yazılmış romanın karmaşık dünyasının anlamlandırılması aradan geçen yıllarda hayli çeşitlenmiş ve farklılaşmıştır.

Orhan Pamuk'un metinlerini yorumlayan birçok eleştirmenin dile getirdiği gibi Kar anlattığı dönemin tüm boyutlarını görmese de özünde siyasi bir roman. Bu yüzden Türkiye'nin yakın tarihini, kendini tanımlama mücadelesiyle bağlantılı kültür politikalarını yansıtır. Odağına İslamcılık, Kemalizm, Batılılaşma, başörtüsü ve kimlik tartışmalarını yerleştiren bir dizi makalenin romanı edebî bir metin olarak okumayla yetinmemesinin temelinde yatan düşünce budur aslında. Merve Kavakçı'nın 2005 yılında yazdığı ve derlemeye alınan metni, romanı dönemin siyasi bağlamı içinde konumlandırır. Romanın en tartışmalı yanının İslamcılığı kavrama biçimi olduğu düşünülürse Kavakçı'nın soğukkanlı analizinin, döneme dair karşı konulması güç bir merak uyandırdığı söylenebilir.

Kar'ın farklı yönlerini keşfetme iddiasındaki metinleri kuşbakışı okumanın bile okurda müstakil edebî incelemelerle yüz yüze kaldığı hissini doğurmadığı dile getirilebilir. İslamcılığın Türkiye'nin yakın tarihi içindeki konumu, bu çerçevede başörtüsünün diğer göstergeler arasındaki ayrıcalıklı yeri bunun esas sebebidir şüphesiz. Burada gözden kaçırılmaması gereken Merve Kavakçı'nın yazısının, vaktiyle İslamcıları tasviri çerçevesinde Orhan Pamuk'a yöneltilen eleştirileri dengelemek için derlemeye alınma ihtimalinin yüksekliğidir. Nitekim yazdıklarının yanlış alıntılandığını düşünen Pamuk, Manzaradan Parçalar (2010) kitabındaki bir söyleşisinde romanının, İslamcılar tarafından okunma biçimlerine dikkat çekerken radikaller ve demokratlar şeklinde özetlenebilecek çalakalem bir tasnif yapmayı yeğlemişti.

Merve Kavakçı'nın yorumu, Refah Partili başörtülü bir milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin edememesi ile başlayan gelişmelerin yanında, Türkiye'nin yakın tarihinde başörtülü kız öğrencilerin/kadınların devletin dayattığı modernlik anlayışından dolayı eğitim haklarını kaybetmeleri ile neticelenen sürece bir şahitlik aynı zamanda. Yazıyı anlamlı kılan da bu yönüdür. Başörtüsü yasağının yol açtığı gerilimlerle romanın dünyasını birbiriyle ilişkilendiren Kavakçı'nın romanı sosyolojik bir yaklaşımla çözümlediği tespit edilebilir. Laiklik, hegemonya, siyasi akımlar, askerî darbe, insanların dramları ve başörtüsü yazarın romanın dünyasını özetlerken öne çıkardığı hususlardan birkaçıdır. Kavakçı'nın Türkiye'ye dair yazdıkları Türk modernleşmesinin uzun hikâyesinden kesitler sunmakla beraber kaçınılmaz bir şekilde 1990'ların siyasi ortamını şekillendiren Marshall Bermann'ın da altını çizdiği "modernist antimodernizm" diye anılabilecek tuhaf ve karmaşık durumu belirgin kılmaktadır. Şüphesiz o, romanı bir eleştirmenin bakış açısından değil, kendisinin temsil ettiği kadınların acı ve sıkıntılarını anlamaya çalışan birisinin perspektifiyle değerlendirir. Yazısını şöyle bitirir: "Kar kurmacayla gerçek arasındaki esrarengiz çizgide dengede duruyor. Sürükleyici, kışkırtıcı ve düşündürücü bir roman." Kavakçı'nın bu cümlelerinin, romanın İslamcıların "karşıt kamusallığının" insani durumlarına dikkat çekmesiyle alakalı olduğu da düşünülebilir.

Orhan Pamuk'un Kar romanı hakkında söylenenlerin tümünü özetlemek mümkün değil, zaten bu yazı, roman üzerine yazılanlardan kesitler sunarak, yıllar sonra romancının metnini, onun üzerine yazılanların "en iyilerini" nasıl değerlendirdiğini gündeme getirmekle sınırlı. Belli bir zaviyeden bakarak teşekkül ettirilen bu derleme kitap elbette yararlıdır. Ancak "Kar mitologyasını" çözümlemek için eski ve yeni yazılardan oluşacak daha başka kitaplara ihtiyaç vardır. Hiç şüphesiz Kar'ı 2002 şartlarında okumakla 2022'de ele alıp değerlendirmenin taşıdığı farklı anlamlarının izini sürmek ise romanın Türkiye'deki yerini bulmamıza katkı sağlayacağı gibi yeni eleştirel görme biçimlerini gündeme taşıyacaktır. Manzarayı bütünlemek isteyenler, kitaptaki söyleşi başta olmak üzere diğer yorumları Türkiye'nin seküler elitlerinin İslamcı kimlik politikalarıyla mücadelelerinde hâlâ kilit önemdeki "ötekileştirme" stratejisini göz ardı etmeden okumalılar. Doğrusu roman hakkında bir hükme varmak için Türkiye'de 2002'den itibaren yayımlanan ve eserin dışında tutulan diğer metinler dikkate alınmalıdır. Hâl böyleyken onları hatırlayıp şu sürmanşeti atabiliriz: Kar üstüne edebî fikirler derlemedekilerle sınırlı değil!

[email protected]