Sadece devrimi değil Mısır'ın geleceğini de çaldı

Doç. Dr. İsmail Numan Telci / ORSAM Başkan Yardımcısı
26.01.2020

Sisi rejimi, ülke çıkarlarını hiçe sayarak İsrail ile bir takım ortaklıklara gitmektedir. 2020 itibariyle Mısır, İsrail’den doğalgaz ithal etmeye başlamıştır. Doğu Akdeniz’de milyarlarca metreküp doğalgaz yatağı keşfeden Mısır, ihtiyacını bu kaynaklar yerine İsrail’den karşılamayı planlamaktadır.


Sadece devrimi değil Mısır'ın geleceğini de çaldı

Mısır’da 25 Ocak 2011 Devrimi’nin üzerinden dokuz yıl geçti. Hüsnü Mübarek’in 30 yıl süren iktidarının sona erdiği devrim sürecinin ardından Mısır’da kurulmak istenen demokratik yapı, 3 Temmuz 2013’teki askeri darbeyle imkansız hale geldi. Öyle ki darbe sonrası kurulan rejim sivil muhalefete yoğun bir baskı sürecinin yürütüldüğü, insan haklarının göz ardı edildiği ve temel hak ve hürriyetlerin tamamen kısıtlandığı bir yapıyı hayata geçirmiştir.

Ekonomi kötüleşiyor

Bununla birlikte Mısır’da ekonomik durum giderek kötüleşirken, ülke özellikle dış politikada tarihinin başarısız dönemlerinden birisine sahne oldu. Geleneksel olarak Arap coğrafyasının en önemli ülkelerinden olan ve bölgesel ve küresel gelişmelerde söz sahibi olan Mısır’ın, ulusal çıkarlarının göz ardı edildiği ve dış politikada giderek daha fazla etkisizleştiği bir dönemden geçtiği gözlemlenmektedir.

Baskı politikaları

Bu durum kendisini ilk olarak askeri darbeyi izleyen süreçte yaşanan dış politika gelişmelerinde göstermiştir. Ülke içinde darbeye karşı yürütülen sivil muhalefeti baskı politikalarıyla yıldırma çabası içinde olan Sisi rejimi, bu süreçte dış politikaya odaklanamamıştır.

Bu durumu fırsat bilen Etiyopya, uzun vadede Mısır’ı ciddi anlamda etkileyecek Nil Nehri üzerindeki Hedasi Barajı projesini hızlandırmıştır. Nil nehri üzerine inşa edilecek baraj ile hidroelektrik enerjisi üreterek bölge ülkelerine ihraç etmek isteyen Etiyopya’nın bu projesi ülke yönetimi tarafından tarihi bir fırsat olarak görülürken, barajın Nil nehrinden yoğun biçimde su kullanacak olması ve Mısır’ın mevcut kullanımının olumsuz anlamda etkilenecek olması Kahire’yi ciddi anlamda endişelendirmektedir. Bu endişelere rağmen Mısır’daki Sisi rejimi Etiyopya ile barajla ilgili konularda müzakereler yürütmekte gecikmiş ve Addis Ababa yönetimi çalışmalarını hızlı biçimde devam ettirmiştir. Her ne kadar bölgesel kalkınma açısından önemli bir proje olarak değerlendirilebilecek olsa da Etiyopya’nın bu projesinde Mısır’ın önceliklerini dikkate almaması, Kahire yönetimi açısından bir dış politika başarısızlığı olarak değerlendirilmektedir.

‘Adaları sattı’ algısı

Bu anlamda dış politikada yaşanan bir başka kayıp da Kızıldeniz’de hayati önem taşıyan Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a verilmesi süreciyle yaşanmıştır. Kral Selman’ın göreve gelişinin ardından gündeme gelen Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a devredilmesi konusu Sisi rejimi tarafından kısa süre içerisinde karara bağlanmıştır. Mısır parlamentosundaki Anayasa Komisyonu’nun meclis tarafından alınan kararı onaylamasının ve Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi’nin mecliste kabul edilen nihai anlaşmayı imzalamasının ardından 2017’nin Haziran ayında iki ada resmen Suudi Arabistan’a bırakılmıştır. Ülke genelinde büyük yankı uyandıran ve protestolara neden olan bu kararla Mısır, Kızıldeniz’de stratejik öneme sahip iki adanın kontrolünü kaybetmiştir. Her ne kadar Sisi rejimi adaların geçmişte Suudi Arabistan’a ait olduğu ve Mısır’ın “emaneti iade ettiği” argümanı ile kararını meşrulaştırma girişiminde bulunmuş olsa da bu gelişme Sisi rejiminin dış politikası açısından ciddi bir kayıp olarak nitelendirilebilir. Bununla birlikte Suudi Arabistan’ın Mısır’a adalara karşılık 25 milyar dolar yatırım yapacağı sözünü vermesi, Mısırlılar nezdinde Sisi’nin adaları para karşılığında sattığı algısının oluşmasına neden olmuştur.

Gizli anlaşmalar

Mısır’ın Libya politikası da Sisi rejiminin dış politikadaki başarısızlıklarının devamı niteliğindedir. Nitekim 2014’ten bu yana Libya’da askeri bir rejim kurma çabası içerisinde olan Halife Hafter ve kontrolündeki güçleri destekleyen Sisi rejimi, hem Libya denkleminde kendi lehine bir sonuç üretememiş hem de gerek Libya gerekse de bölgedeki diğer ülkeler nezdinde güvenilirliğini ciddi anlamda yitirmiştir. Öyle ki Libya denkleminde görece daha düzeyli bir angajmanı olan Türkiye, 2019 yılı itibariyle bu ülkedeki siyasi sürece ilgisini artırmış ve gelinen noktada Libya denkleminde en önemli aktörlerden birisi haline gelmiştir. Türkiye’nin Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzaladığı anlaşmalarla hem Akdeniz’deki egemenlik hakları konusunda önemli kazanımlar elde etmesi hem de Libya’ya askeri unsurlarını intikal ettirerek sahada varlığını gösteren meşru bir aktör haline gelmesi bir taraftan Ankara’nın başarısı olarak görüleceği gibi diğer taraftan da Sisi rejiminin Libya’daki politikalarının ne derece başarısız olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim bu başarısız politikalar sonrasında Sisi rejiminin Halife Hafter’e yönelik desteğini kesebileceği gündeme gelmiştir. Libya’daki başarısızlığın faturasını Hafter’e kesmek isteyen Sisi’nin alternatif bir isim düşündüğü uluslararası haber kaynaklarında yer almıştır.

Sisi rejiminin İsrail ile ilişkilerde ülke çıkarlarını göz ardı eden tutumu da darbe rejiminin dış politikadaki bir başka başarısızlık alanı olarak görülebilir. Sisi’nin bu politikaları sadece Mısır açısından değil, işgal altındaki Filistin için de ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Mısır ile iyi ilişkiler geliştirerek Filistin’deki işgalini Arap ülkelerine kabul ettiren ve bu durumu kurumsallaştıran İsrail yönetimi, Arap coğrafyasında kendisini durdurabilecek en önemli güç olan Mısır’dan gelebilecek her türlü tehdidi bertaraf etmektedir. Öte yandan Sisi rejimi, ekonomik açıdan da ülke çıkarlarını hiçe sayarak İsrail ile bir takım ortaklıklara gitmektedir. Bunun en açık örneği 2020 itibariyle Mısır’ın İsrail’den doğalgaz ithal etmeye başlamasıdır. Doğu Akdeniz’de milyarlarca metreküp doğalgaz yatağı keşfeden Mısır, iç tüketimdeki ihtiyacını bu gaz kaynakları yerine İsrail’den ithalat yöntemiyle karşılamayı planlamaktadır. Mısır kamuoyu anlaşmanın içeriğiyle ilgili soru işaretlerinin giderilmesini talep ederken, uluslararası gözlemciler de İsrail’in bu ticaretten ciddi avantajlar elde edebileceğini ve Mısır’ın da ekonomik kayıplar yaşayabileceğini iddia etmektedir. Bu durum halihazırda krizle boğuşan Mısır ekonomisine çok daha büyük yük getirebilecektir. Anlaşma ayrıca akıllara Mısır ile İsrail arasında Hüsnü Mübarek döneminde yapılan gizli enerji anlaşmalarını da getirmektedir. Al Jazeera tarafından ortaya çıkarılan bu anlaşmalara göre Mısır’ın yıllarca piyasa değerinin çok üzeri fiyatla İsrail’den doğalgaz ithal etmiş ve buna karşın piyasa değerinin çok altında olacak şekilde yine İsrail’e gaz ihraç etmiştir. Bu anlaşmalarla İsrail ve Mısırlı bazı üst düzey yetkililer ciddi kazanımlar elde ederken, Mısır’ın enerji kaynakları da ciddi biçimde israf edilmiştir.

Sisi’nin küresel imajı

Sisi’nin en önemli başarısızlıklarından birisi ise yoğun halkla ilişkiler kampanyalarına rağmen küresel kamuoyu nezdinde kendisiyle ilgili olumlu bir imaj yaratamamış olmasıdır. Bununla birlikte Sisi’nin ABD başta olmak üzere bölgesel ve küresel aktörlerle olan ilişkilerde de güvenilir bir aktör olarak kabul edilmemesi de rejim açısından ciddi bir sorun olarak görülmektedir. Her ne kadar ABD Başkanı Trump’ın ciddi övgülerini, Rusya Devlet Başkanı Putin’in de bazı konularda desteğini alıyor gözükse de ülke içindeki siyasi istikrarsızlığı ve ekonomik sorunları sonlandıramayan Sisi’nin küresel imajı ciddi anlamda olumsuzdur. Birçok Batılı gazeteci ve öğrencinin sınır dışı edilmesi, ülkedeki tutuklulara yönelik politikalar ve insan hakları ihlalleri gibi unsurlar özellikle Batı medyasındaki ciddi yayın organlarında Sisi’ye karşı sert eleştirilerin dillendirilmesine neden olmaktadır.

Mısır’da 2011’de başlayan devrim süreci 2013’teki askeri darbe ile tamamen sona ermiş, kurulan yeni rejim ülkeyi iç ve dış politikada 2011 öncesindeki kodlarına geri döndürmüştür. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya gibi küresel aktörlerle ilişkiler devam ettirilerek rejimin devamı için bu ülkelerin desteği alınmaya çalışılmıştır. İsrail’in güvenliğine yönelik en ufak bir tehdit oluşturulmamasına dikkat edilirken, Tel-Aviv yönetimiyle çok boyutlu işbirliği yürütülmüştür. Bu durum başta Filistinliler olmak üzere Arap kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Rejimin ayakta kalabilmesi adına Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden ciddi mali destek alınırken, bunun karşılığında ülke çıkarları adına hayati konularda tavizler verilmiştir. Sisi yönetimi ülke içindeki sorunlara odaklandığından Etiyopya ve Libya gibi ülkelerdeki gelişmelerle istediği seviyede ilgilenememiş ve başarısız sonuçlar almıştır. İç ve dış politikadaki gelişmeler ve başarısızlıklar nedeniyle Sisi aleyhine oluşan algı, uluslararası medyanın da etkisiyle küresel kamuoyu tarafından benimsenmiştir. Mısır’da 2013 yılında yaşanan askeri darbe sadece 2011 devriminin demokratik kazanımlarını ve umutlarını yok etmemiş, bölgesel politikalarda en önemli aktörlerden birisi olan Mısır’ı dış politikada da etkisiz bir aktör haline getirmiştir.

 

@numanis